Gelişmiş ülkelerin ekonomik açıdan iki özelliği vardır. Birinci özellik, dev boyuttaki şirketlerdir. Bu şirketler, genelde tek bir konuda uzmanlaşmışlardır. Ya bankacılardır, ya inşaatta, ya elektronikte, ya mağazacılıkta faaliyet gösterirler. Ama ciroları dev boyuttadır. Bazılarının ciroları Türkiye’nin devlet bütçesini sollar. İkinci özellik, gelişmiş ülkelerde iş adamları az konuşurlar, TV’lerden kaçarlar ve siyasi konulardan uzak dururlar. Bunların sonucu olarak bu ülkeler çok zenginleştiler. Uzmanlaşma, büyümeyle doğrudan ilişkilidir. Aynı durum bilim adamları için de geçerlidir. Gelişmiş ülkelerde bilim adamları dar bir konuda , tek bir konuda bütün hayatlarını geçirirler. En iyileri de sonunda Nobel’i alır. Gelişmekte olan ülkelerde ise bunun tam tersi söz konusudur. Bir bakarsınız tarih konusunda çalışan bir bilim adamı kendi dışında herkesi cahil ilan eder. Kanal kanal dolaşıp dünyanın gelmiş geçmiş her konusunda yorum yapar. “Herşeyi bilir”, her konuda uzmandır. Benzer durum ekonomi için de geçerlidir. Gelişmekte olan ülkelerde şirketler küçük boyutludur. Ama sayısız konuda faaliyetleri vardır. Bu şirketlerin patronları çok konuşur. Siyaset sokağında, sol kaldırımdan yürürler. Oysa gelişme uzmanlaşmaktan, büyümekten ekonominin ana caddesinde kafa yormaktan geçer.
TÜSİAD VE SİYASET TÜSİAD’ı anlamak, modern Türkiye’nin doğuşunu anlamaktır. Cumhuriyet, 1923’te kurulduğu zaman ekonomi sıfır noktasındaydı. Ayrıca Türklere ekonomik hayatta ne yer vardı ne de güven. Türk müteahhit, eczacı, terzi olamazdı. Bu azınlıkların yapabileceği işlerdi. Türk sanayinin doğuşu Atatürk’ün, Celal Bayar’ın , Süleyman Demirel’in eseridir. Türk ekonomisinin üç büyükleri de Vehbi Koç, Sakıp Sabancı ve Nejat F. Eczacıbaşı’dır. TÜSİAD, Cumhuriyet ile doğan Türk kapitalizminin “kalesi”, Cumhuriyet’in bin bir zahmetle çorak topraklar üzerinde eliyle sulayarak, bin bir emekle, sabırla hayata getirdiği bir “milli kapitalizmin nadide çiçeğidir. Atatürk’ün Vehbi Koç üzerindeki teşviki biliniyor. Türklere ekonomide resmi olarak hayat tanınmadığı bir dönemde Türk kapitalizminin bayrağını ilk Vehbi Koç dalgalandırıyor. Sakıp Sabancı 19 yıllık dostluğumuz sırasında bana unutulmayacak anılar anlattı. Tekstil fabrikası kurması için babasını bizzat Cumhurbaşkanı Celal Bayar teşvik ediyor. Bizzat Sakıp Sabancı’nın kendisini de Başbakan Süleyman Demirel teşvik etti: İzmit’teki muhteşem Lassa tesisleri için Demirel Sabancı’ya “daha büyük, daha büyük, daha büyük olsun” diyor. Ortaya devasa Lassa-Kordsa
tesisleri çıkıyor. Detaylarını “Sakıp Ağa ile başbaşa (TGRT 2000)” ve “Sakıp Sabancı : bir farklı insan (Haber1.com)” da görebilirsiniz. Başbakan Demirel, ısrarlı bir şekilde Vehbi Koç’a 1970’lerde otomobil fabrikası kurdurtuyor.
1970’LERDE TÜRKİYE: ZOR YILLAR 1960 Nisan’ında yeni doğan Türk parlamenter sistemi, bir depremle sarsılıyor. Gençlik sokağa iniyor. Eylemleri askeri darbe noktalıyor. Askerlerle iş birliği yapan sözde yargıçlar, Başbakan’ı ve iki Bakanını idama mahkum ediyor. Başbakan Menderes, Dış İşleri Bakanı Zorlu, Maliye Bakanı Polatkan asılıyor. 1970’li yıllarda CHP, seçim sandığından çıkmayı başaramıyor. Başkan seçilen Bülent Ecevit, iktidar olabilmek için CHP’yi sol bir çizgiye getirmeye karar veriyor. Ecevit’in solcu CHP’si sandıktan çıkıp iktidar oluyor ama Türk parlamenter sistemi ölümcül bir yara alıyor. Türk solu doğmakta olan Türk kapitalizminin üzerine hırçınca çullanıyor. Vahşi grevler, işgaller sol adına Türk özel sektörünü adeta yok etmeye yöneliyor. Ecevit hata ediyor. Özel hayatında son derece nazik olan kişi, siyasi açıdan hırçın bir özel sektör düşmanı oluyor. Demirel’in bütün gücüyle desteklediği Türk kapitalizmi ve onun karşısında anti-kapitalist hırçın bir Ecevit. Sokakta birbirini öldüren gençler. Bu olaylar sırasında tekrarlanan askeri muhtıralar, darbeler. TÜSİAD, “üç büyükler”in yönetiminde kuruluyor. TÜSİAD, Demirel’e taraf, Ecevit’e karşı bir pozisyon alıyor. TÜSİAD’ın ilk ve birinci dönemi bu: Bir varoluş mücadelesi. Türk özel sektörünü yaşatmak ve ayakta tutmak mücadelesi. “Üç büyükler”in liderliğinde Türk ekonomi tarihine geçen şanlı bir sayfa. TÜSİAD 1990’LARDA DEĞİŞİYOR MU? Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanlığı dönemi: Demirel etkisiyle TÜSİAD değişiyor mu? Patronların desteklediği merkez medya, Özal’ı manşetleriyle çok fena hırpalıyor. Mesut Yılmaz, TÜSİAD’ın yeni tercihi mi? Çiller’le ortaklık kurarak Başbakan olan Erbakan bir “post-modern” darbeyle devriliyor. Mesut Yılmaz Başbakan oluyor. “28 Şubat” Türk siyasi tarihinde yerini alıyor. Bu TÜSİAD’ın ikinci dönemi. Tarih bu dönemde kimlerin sorumlu olduğunu ve kimlerin TÜSİAD’ı siyasette taraf olmaya zorladığını tespit edecek. TÜSİAD, siyasallaşıyor. Merkez ve sağ siyasetçilerin bazılarını desteklerken bazılarına karşı çıkıyor. Bu taraf olma, siyasete karışma, siyaset sokağında sol kaldırımda yürüme dönemi bugün bitti mi?
YARIN? 2010’lu yıllar: Türkiye tarihinin ilk ve en büyük mega projeler ihtilalini yaşıyor. Türkiye Atatürk’ün hedeflediği çağdaş uygarlıkla farkını şimdi yakalamaya başlıyor . Cumhuriyet 90 yılda bin bir emek ve zahmet ile Türk kapitalizmini bu aşamaya getirdi. Bugün TÜSİAD’ın tarihi görevinin şimdi yeni bir eşiğe geldiğini düşünüyorum. Bu eşik nedir? Patronlar dünyasının gelişmiş ülkelerde olduğu gibi gündemine ekonomiyi alması. Hedefin büyümek ve zenginleşmek olduğunun her an hatırlanması. Uzmanlaşmak ve büyümek. Ekonominin ana bulvarından koşmak. Siyaset sokağının sol kaldırımında yürümenin ülke ekonomisine faydası yok.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.