ABD Hükümetinin borçlanabilme tavanının yükseltilmeyebileceğine, buna yönelik karar tasarısının ABD Temsilciler Meclisi’nde onaylanmayabileceğine ilişkin haber çok konuşuldu, tartışıldı. Peki bu gelişme nasıl yorumlanmalı?
Dünyada ve elbette dünyadan bağımsız olmayan ülkemizde Haziran ayı ortalarında başlayan, bu ay çok ilginç bir hal alan gelişmeler yaşıyoruz.
Günlük habercilik yapan çeşitli medya organlarında, gerek yazılı basında; kah dış politika haber sayfalarında ve yorum sütunlarında, kah ekonomi haberlerinde ve ekonomi yorumcularının köşelerinde birbirinden farklı biçimlerde okuduğumuz, ya da çeşitli görsel medya ekranlarında farklı yönleriyle izlediğimiz aynı konuya ilişkin bir çok haberin veya yorumun, doğru bir biçimde analiz edilebilmesi için birlikte değerlendirilmesi ve daha da önemlisi, birbirini etkileme güçlerinin iyi tespit edilip, doğru olarak sıralandırılarak okunması ya da algılanması gerekir.
Kendi içinde; önce ciddi bir olumsuzluk ihtimali ile ortaya çıkıp, dünya ekonomik ve finansal çevrelerinde adeta şok etkisi yaratan, “ABD Hükümetinin borçlanabilme tavanı”nın yükseltilmeyebileceğine, buna yönelik karar tasarısının ABD Temsilciler Meclisi’nde onaylanmayabileceğine ilişkin haber, takip eden günlerde, silsile halinde önce olumsuzluk dozunu artırarak, sonra da göreceli olarak tansiyonu düşürerek, değişken bir seyir izledi.
Bilindiği gibi bu yılın Mayıs ayında ABD’nin borcu, borçlanabileceği tavan değer olan 14,3 Trilyon Dolara ulaşmıştı. Bu limitin artabilmesi, yani ABD’nin tekrar borçlanabilmesi için önce “ABD Temsilciler Meclisi”nin (parlamento), sonra da ABD Senatosunun onayı gerekiyor. Daha önceleri dünya kamuoyunu pek meşgul etmeyen bu konunun, bugün gündemin neredeyse birinci sırasına oturmasının birincil nedeni, ABD’nde iktidarda bulunan “Demokratlar”ın; Senatoda çoğunluğu az farkla ellerinde bulundurmalarına karşın, Temsilciler Meclisinde bu üstünlüğü muhalefetteki “Cumhuriyetçiler”e kaptırmış olması.
Belki ilkinden de önemli ikincil neden ise; Dünyaya da sermaye ihraç eder konumdaki ABD’nin borçlanabilme yeteneğinin kısıtlanması halinde Amerika’da faizlerin beklenen zamandan çok daha önce artabilmesi ve kaynak maliyetlerinin yine beklenenden çok daha önce ve çok daha yüksek oranda pahalılaşabilmesi ihtimalidir.
Bu duruma hazır olmayan, ya da henüz Dolar faizinin artması ihtimaline karşı pozisyon almamış olan, öncelikle ABD’nin finansal oyuncuları, sonra da ABD’nin dünyaya yaptığı ekonomik ve finansal katkıdan nasiplenen ülkeler ile global şirketler ve tabi ki tüm dünya finansal piyasaları, genelde de ABD’nin toplam büyümeye katkısı en çok olan ülke olması dolayısıyla da dünya ekonomisi olumsuz etkilenecek.
Finansal Piyasalar; bu konuda ABD’nin de bir olumlu uzlaşmaya varılacağına hala inanıyor gibi görünseler de, haberin ve ilişkili sürecin dalgalı seyrine verdikleri ürkek ve kırılgan tepkilerin yönü ve şiddeti itibarıyla, sürecin olumsuz sonuçlanması halinde nasıl davranabileceklerinin kesin işaretlerini veriyor.
Tüm cesaretimizi toplayıp da; ABD siyasetinin bu düğümü çözüp çözemeyeceğine ve bunun sonucu olarak ABD Hükümetinin borçlanabilip borçlanamayacağına ilişkin hasbel kader bir yorum yapmaya kalkışacak olursak: Kişisel olarak; bazı gerekçeleri konusunda Amerika halkını kısmen ikna etmiş görünüyor olsalar da; savaşın, finansmanı sürecinin ve sonrasında gelen “2008 krizi”nin sorumlusu konumunda bulunan “Cumhuriyetçiler”in bazı küçük kısıtlama tavizleri almakla yetinerek ABD ekonomisini daha fazla germeyeceklerini ve yaklaşan seçim öncesi ABD seçmeni nezdinde “ekonomik toparlanmaya engel olan” durumuna düşmek istemeyeceklerini, kendilerince zaten geliyor olduğunu varsaydıkları krizin ve bunun olumsuz etkilerinin de müsebbibi olmaktan kaçınmayı tercih edeceklerini ve dolayısıyla, seçmen üzerinde yeni yeni oluşturmaya başladıkları sempatiyi kaybetmeyi göze alamayacaklarını sanıyorum diyebilirim.
Hem ayrıca, böylesi bir kriz sonucunda herhalde öncelikle kendi taraftarları olan kesimden firmaların çok zor durumda kalabileceğini ve kriz faturasını ilk ödeyeceklerden olacağını kestirmek pek de falcılık sayılmaz.
öte yandan borçlanamamanın alternatifinin “para basmak” olduğu ihtimalini, ve bunun hangi sonuçlara ulaşabileceğini de düşünce balonumuzun bir köşesinde tutmakta yarar var. Bu yazıyı kaleme alırken Başkan Obama’nın TV konuşmasında halka yaptığı “baskı yapın” çağrısında “Tehlikeli Oyun” nitelemesi yaptığı Temsilciler Meclisi sürecinin 2 Ağustos’a kadar tamamlanması gerekiyor. Bekleyelim ve dileyelim Cenab-ı ALLAH’tan ki “Cumhuriyetçiler”e bir an önce hidayet versin.
Dr. Emin çATANA
catana@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.