ABD’deki üniversiteler, “simülasyonlu eğitim merkezleri” ile finans sektöründe kullanılan teknolojileri birebir bu merkezlerde simüle ederek baş döndürücü gelişmelere imza atıyor. Peki Türkiye’de durum ne?
Ekonomik ve sosyal olarak gelişmiş, demokrasisi yerleşmiş, zenginler kulübü üyesi ülkelerin gelişme süreçleri incelendiğinde; gelişmişliklerinin arkasında “iş alemi ile bilim kurumları (üniversiteler) arasındaki çok güçlü işbirliği olduğu görülür. Bu süreçte üniversitelerin; “bilimi, içerisinde, üretimin verimliliğini artıran yöntemleri geliştirmenin de bulunduğu bir faaliyet” olarak tarif eden bir anlayışı benimsemiş olduklarını, iş aleminin ise, ihtiyaç duydukları araştırma ve geliştirme ile, daha da önemlisi işe uygun adam yetiştirme işlevini üniversitelere bırakmış olduklarını, bu sonucu elde etmede gerek üniversite öğretim üyesi bilim adamlarının şirketlerin bünyesinde yani işin içinde yer alarak yöntemi pratiği de bilerek geliştirdiklerini ve işin doğru yöntemlerle yapılmasında süreçlerin içinde bulunmak suretiyle kontrol mekanizmalarını güçlü tuttuklarını, iş adamlarının ise üniversite yönetimlerinin içinde yer alarak bilim dünyasını ütopyanın içinden çıkarıp, üretimin verimliliğine hizmet eder halde tutmaya çalıştıklarını tesbit etmek hiç de zor değildir.
Böylesi güçlü bir işbirliği içinde üniversitelerin; gelişen teknolojileri etkin kullanarak değişen iş yapma yöntemlerine uyumlu eleman yetiştirmeye başlamaları son yirmi yılın eğitim yönelimlerindeki en dikkat çekici değişikliktir. özellikle ABD’deki bazı üniversiteler kurdukları “simülasyonlu eğitim merkezleri” ile finans sektöründe kullanılan teknolojileri birebir bu merkezlerde simüle ederek baş döndürücü gelişmeleri yakalayabilmiş, bu suretle üniversiteler hem finans sektöründe “kuralları koyabilmede” etkin olmuşlar, dolayısıyla da yetiştirdikleri mezunlar saygın kurumlar tarafından talep görmüş, bulundukları kurumlarda yükselmiş, böylece bu üniversitelerprestijlerini en üst düzeye çıkarmışlardır. Elbette bu tür sonuçların “ünivesiteler için iyi bir gelir unsuru” yaratacağını da göz önünde tutmak gerekiyor.
Bahse konu işbirliğinin eksikliği ve bunun olumsuz sonuçlarının sıkıntısı ülkemizde ciddi ölçüde kendini gösteriyor. Yakın zamana kadar ülkemizde varolan rekabet eksikliği iş aleminin “innovasyon” a olan ihtiyacını perdelemiş, dolayısıyla da bilim kurumlarıyla ilişkilerini geliştirmede geri bırakmış, üniversitelerimizin ise iş sektörlerine katkı yapma iştahını geliştirmemiştir.
Bu durum üniversitelerimizi edilgen olmaya yöneltmiş, yani talebi önünde bulmadan proje geliştirmeye teşebbüs etme konusunda rehavete sokmuştur. Halbuki üniversitelerin sanayi ve ticaretin önünde koşarak proje üretmesi innovasyonu getirdiği gibi, bilim insanlarının zenginleşmesinin de önünü açarak öğretim kadrolarının gücüne ve kalitesine artırıcı etki yapıyor. Böylece bilim insanlarının; hem bilimsel faaliyetlerinin uygulamadaki sonuçlarını görmeleri mümkün olmakta, hem de gelirleri arttığından, özgür araştırmalarına daha fazla zaman ayırabilmelerine imkan oluşturuyor, böylece de üniversitelerimizin kadroları boşalmayarak öğretim kaynakları güçlü kalıyor. Şimdi ülkemizdeki bu boşluğun erkenden ve diğer komşu ülke üniversitelerinden önce doldurulmasının zamanıdır.
Sürekli artan üniversite sayısına ve sayfalarca tutan gazete ilanlarına, dolayısıyla da rekabete bakılınca görünen odur ki: Bu rekabetin, konumu ve potansiyeli itibarıyla, Türkiyeyi bölgenin eğitim üssü haline getireceğidir. Demek ki artık hedef kantitatif gelişmenin yanına kalitatif ilerlemeyi katmak olmalı. Bu da üniversiteler arasında fark yaratmaktaki rekabetin, yani kalitenin, yani uygulamalı eğitimin teşvik edilerek artırılması ile olabilir.
Amaç üniversitelerimizin ticaret, sanayi, hizmet ve finans sektörlerine, kısacası iş alemine iş süreçlerinin her aşamasına en kalifiye ve mümkün olduğunca eğitiminin hemen sonrasında işi yapmaya başlayabilecek elemanı hazır edebilen birer meslek odaklı eğitim kurumları olmalarını güçlendirmektir. Bu girişimin ölçeğini öncelikle komşu ülkeler olmak üzere Orta Avrupa, Orta Doğu, Körfez ve Orta Asya ve Afrika ülkeleri nde bulunan potansiyele de genişletmek eş anlı amaçlarımız arasında olmalı.
Bu amaca ulaşmak için ülkemiz iş sektörlerinin, hatta komşu ülkeler ile diğer hedef bölge ülkelerinin eğitim ihtiyaçlarının tesbitlerine yönelik çalışmalara, ihtiyaç sahibi meslek örgütlerini de katarak başlanmalı ve böylece uygulmalı meslek eğitim programları doğru olarak kurgulanmalı.
Dr. Emin çATANA
catana@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.