Euro bölgesinde bankacılık sektöründeki sorunların giderilememesi Türkiye dâhil diğer ülkelere de yayılarak iktisadi faaliyet üzerinde baskıyı artırması olasılığı önemli bir risk unsurudur.
Euro bölgesinde borç stokunun sürdürülebilirliğini faiz oranlarının seyri ve politik kararlılık belirleyecek. Euro bölgesi ülkelerinin borç dinamiklerinin gelecek dönemlerde sürdürülebilirlik olasılıkları, bir yandan ekonomik büyümeye, bir yandan da piyasa faiz seviyelerine bağlı. Kısa vadede ekonomik büyümeye ilişkin görünüm daha fazla bir değişiklik gösteremeyeceğine göre, borç krizine ilişkin geliştirilen çözümler, bu aşamada faiz oranlarına daha duyarlı olacak. Piyasa faizlerinin borç sürdürülebilirliği açısından makul ve arzulanan düzeylere gerileyebilmesi için yerel ve bölgesel ölçekte yapısal reformların zaman kaybı yaşanmadan gerçekleştirilmesi gerekiyor. Borç krizinin çözümüne ilişkin gösterilecek politik kararlılık, büyük önem taşıyor. Olası zaman kaybı ve gecikmeler borç krizini sürdürülebilir olmaktan çıkaracak.
Euro bölgesi ülkelerindeki borç stokunun yüksekliğinin neden olduğu güven kaybı, ilk sırada bölgede bulunan bankacılık sektörüne sirayet ediyor. Ayrıca nihai harcamaların ertelenmesine neden olan tasarruf tedbirleri ise iktisadi faaliyetler üzerinde baskı oluşturuyor. Yine Euro Bölgesi’ne dair karar alma süreçlerinde yaşanan duraksama ve gecikmeler politika belirsizliğini arttırıyor. Avrupa Finansal İstikrar Fonu (European Financial Stability Facility–EFSF) imkânlarının önemli ölçüde artırılmaması veya mali politikaların üye ülkeler arasında uyumlulaştırılamaması, çözümü oldukça zorlaştırıyor. Euro bölgesinde bankacılık sektöründeki sorunların giderilememesi Türkiye dâhil diğer ülkelere de yayılarak iktisadi faaliyet üzerinde baskıyı artırması olasılığı önemli bir risk unsurudur.
İçinde bulunduğumuz bu aşamada, Avrupa Birliği ülkelerinde giderek derinleşen kamu borç krizi bankacılık krizine dönüşmek üzeredir. Borç krizinin yayılması ile birlikte küresel risk iştahında belirgin düşüşler gözleniyor. Euro Bölgesindeki bu borç krizinin yarattığı risk iştahındaki azalma, küresel sermayenin bir müddet daha gelişmekte olan ülkelere akmasına ve bu sürecin bir müddet daha devam etmesine neden oluyor. ECB’nin İspanya ve İtalya’nın tahvillerini satın alması ve EFSF’nin genişletilmesi gibi tedbirler alınsa da, bunlar sorunu öteleyen tedbirler olarak algılanıyor ve piyasalarda kalıcı olarak güveni tesis edemiyor. Borç sorunu yasayan ülkelerin tahvillerinin Alman tahvilleriyle getiri farkları belirgin şekilde yükseldi. Borç krizinin getirdiği riskler Avrupa bankacılık sektörünü de olumsuz etkiledi, bankalara ait CDS oranları belirgin şekilde yükseldi. Bankacılık sektöründe karşı taraf riski arttı, TED ve OIS farkları yükseldi. Risk iştahındaki bozulma gelişmekte olan ülkeleri de olumsuz etkiledi, söz konusu ülkelerin risk göstergelerinde artışlar gözleniyor. Bu gelişmeler neticesinde yoğun sermaye çıkışları gerçekleşmiş, gelişmekte olan ülkelere ait varlıkların değeri durdu ve kurlarda sert değer kayıpları yaşandı. öte yandan Euro Bölgesi’nde yaşanan olumsuzluklar kredi piyasalarını daha olumsuz etkiliyor. ECB Kredi Eğilim Anketi’ne göre kredi koşullarındaki sıkılaşma devam ederken, küçük ve orta ölçekli firmaların kredi taleplerinde gerileme gerçekleşti.
Borç sorunu, borçlanma maliyetlerini artıracak, bankalara ek sermaye ihtiyaçları doğuracak, güven bunalımı sonucunda küresel likiditeyi azaltacak ve iktisadi daralma yaratacak şeklindeki piyasa algılarını bertaraf etmek üzere, BRIC (Brezilya, Rusya, Hindistan, çin) ülkelerinin Avrupa Birliği’nin borç krizinden bir an önce çıkması için portföylerinde bulunan Euro cinsi tahvilleri daha da artıracaklarını beyan etmeleri en olumlu gelişme olacak. Ancak çözüm çok uzun süre alabilir. Zira borç stokunun oluşumu en az 15 yıllık bir periyod içerisinde oluştuysa, çözümün de en az bu kadar bir süre alması gayet doğaldır.
Dış borçlara ödenen reel faiz oranlarının, dış borcun milli gelir üzerindeki genişletici etkisinin üzerine çıktığı noktada, ülkelerin ödeme gücü zafiyet göstermeye başlıyor. Dolayısıyla reel faizlerle, borcun üretime yaptığı katkı arasındaki optimum seviye ülkelerin ödeme güçleri hakkında net bilgiyi veriyor. ülkelerin ödeme gücünü belirlemede, ihracat seviyeleri, büyüme ve faiz oranları en önemli göstergelerdir. Ekonominin büyüme oranı reel faiz oranını aştığı sürece ülkelerin ödeme gücü sorunu olmayacak.
Avrupa borç krizine şu aşamada acil ve eş zamanlı olarak üç cepheden müdahale edilmesi gerekiyor. İlk olarak Yunanistan’ın borç stoku sorunu birlik tarafından vakit kaybedilmeden silinmeli. İkincisi Avrupa bankalarına yeni sermaye eklenmeli. üçüncü olarak ise İtalya ve İspanya’nın sıkı bir şekilde destekleneceği algısının artırılması için politika yapıcıları tarafından tereddütsüz bir şekilde Avrupa Finansal İstikrar Fonu EFSF’in güçlendirilmesi ve cesaretlendirilmesi şarttır. üç cepheli müdahalenin ardından büyümeye odaklanılmalı.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.