Son Haberler

NE düşük, ne yüksek kur; en sağlıklısı gerçekçi kur

Kur ile ilgili sorunlar ne zaman içinden çıkılamaz hale gelirse işte o zaman çok ciddi devalüasyonlar kaçınılmaz oluyor ve ülkede ekonomik kriz ortaya çıkıyor! Peki en ideal olan kur hangisi?

Kur, yani milli paranın yabancı paraya çevrilme yüzdesi en fazla tartışılan, ekonomik krizlerin, dış ticaret ve cari açıkların en önemli nedenini oluşturan, hatta ülkeler arasında zaman zaman tartışma yaratan ve siyasi soğukluğa yol açan (bugünkü ABD-çin tartışması gibi) çok önemli bir araçtır. çünkü, kurun olması gereken yerde olmaması, dış ekonomik ilişkilerde bazı ülkelerin aleyhine, bazı ülkelerin de lehine sonuç doğuruyor. Kuru olduğundan yüksek belirleyen ülkeler, yani milli parasının değerini düşürenler cari işlemler kalemlerinde (ithalat, ihracat, görünmeyen kalemler vb.) avantajlı, kuru olduğundan düşük tutanlar yani milli parasını olduğundan daha değerli hale getirenler ise dezavantajlı duruma düşüyor.

Milli parasını değerli hale getirip dezavantajlı durumda olan Türkiye gibi ülkeler ise, diğer ekonomik göstergeler iyi olsa dahi, cari açık sorunundan ve kurun neden olduğu diğer sorunlardan bir türlü kurtulamıyor. Ne zaman bu durum sürdürülemez hale gelir işte o zaman çok ciddi devalüasyonlar kaçınılmaz hale gelir ve ülkede ekonomik kriz ortaya çıkar. Nitekim ülkemizde yaşanan 1994 krizi tamamen, 2011 krizi ise kısmen TL nin aşırı değerlenmesi sonucunda çıktı ve bu krizler birçok ekonomik ve sosyal sorunlara neden oldu. Her iki krizde de TL önce % 120-150 dolayında devalüe olmuş, bilahare % 100 dolayında istikrar bulmuştu.

Peki ülkeler bu duruma yani paralarının aşırı değerli hale gelmesine neden göz yumuyor. Bunun en büyük nedeni düşük kurla enflasyonu düşük tutma düşüncesidir. Düşük kurla ithal malları ucuzlamakta ve birçok malın fiyatı yıllarca ya artmamakta, ya da düşük oranlarda artmakta. Ayrıca milli gelirin fiktif olarak yüksek görünmesi politikacıların işine geliyor.

Milli gelirin kurla yüksek görünmesine örnek verecek olursa k; örneğin son kur yükselmesinden önce 1 USD = 1,5 TL iken diyelim ki; milli gelirimiz 1 trilyon TL olsun. 1 Trilyon TL 1,5 TL’ye bölersek milli gelirimiz dolar olarak 666 milyar, kişi başına düşen milli gelir ise 666 milyar: 74 milyon = 9 bin TL olmalı. Halbuki kurun olması gereken seviye örneğin bugünkü 1,8 diyelim. O halde milli gelir 555 milyar dolar, kişi başına düşen gelir ise 7.500 dolar olmalıdır. Ancak her iki düşüncenin de yanlış olduğunu söyleyebiliriz.

Nasıl yüksek kur ülke kaynaklarının ucuza satılmasına (çin örneğinde olduğu gibi) yol açıyorsa düşük kur, yani değerli milli para da; İhracatın azalıp ithalatın artmasına ve böylece, kurun seviyesine bağlı olarak sürdürülemeyen bir dış ticaret ve cari açık sorununa;

İhracatın ithalata bağımlı hale gelmesine, (Nitekim son döneme kadar ihracatın % 85’i ithalata bağımlı durumdaydı.)

Yerli sanayinin ucuz ithal ürünlerinin haksız rekabetine maruz kalmasına, böylece yerli sanayinin üretim ve istihdamının azalmasına, ya da faaliyetine son vermesine, böylece işsizliğin daha da artmasına,

üretim yerine, ithalata ağırlık verilmesine, ihracatın ithalata oranının sürekli azalmasına

Netice olarak ülke kaynaklarının yanlış kullanımı ve israfına,

ülke derecelendirme notunun yüksek cari açık nedeniyle düşük belirlenmesine neden oluyor.

Düşük kur politikasının en bariz örneği 1994, 2001 krizlerinden önce ve 2005-2009 dönemlerinde ülkemizde görülmüş, 2001 yılında 1.70 TL den dönen TL/USD kuru, 2008 yılında yani 7 yıl sonra 1.17 ye kadar düşmüştü. Bu nedenle Türkiye 2003’ten beri sürekli cari açık problemi ile karşılaştı. 2008 yılında patlak veren dünya krizi bizim için fırsat oldu ve kur tekrar 1.50-1.70 seviyelerine kadar yükseldi, bunun sonucunda dış ticaret açığı ve cari açık düştü. Ancak krizin etkilerinin azalmaya başladığı 2009 yılının ikinci yarısında kur yeniden düşmeye ve Türkiye’nin dış ticaret açığı da yeniden yükselmeye başladı. 2011’in ikinci yarısında şiddetlenen Avrupa borç krizinin yarattığı dalgalanmaya kadar bu durum devam etti. Bu dalgalanmanın sonucunda dolar kuru tekrar 2.00 TL ya kadar yükseldi, bilahare aşırı müdahale sonucunda 1.70 -1.80’e kadar geriledi.

Türkiye’nin özellikle son iki yılda ciddi bir dış ticaret ve döviz açığı ile karşılaşmasına rağmen neden dövize düşerken değil sadece yükselirken müdahale ediliyor? Yani aşırı dış ticaret ve cari açık oluşmasına neden engel olunmuyor? Bunun iki nedenini yukarıda belirttik. Ancak asıl nedenleri toplumsal mutabakat sağlanamayan ve kanaatimizce doğru olmayan aşağıdaki görüşlerdir.

A-) Birinci görüş: Bu cari açığın nedeninin yapısal olduğunu ileri süren görüştür ki; biz bu görüşe katılamıyoruz. Cari açığı yapısal nedenlere bağlamak için kurun gerçek değerinde olması gerekiyor. Eğer kur gerçek değerinde ise ve buna rağmen cari açık varsa cari açığı yapısal nedenlere bağlamak mümkün. Gerçekçi kurda da cari açığın % 3-4’leri aşmayacağı kanaatindeyiz. Son gelişmeler de bunu gösteriyor. Ancak % 9-10 dolayındaki cari açığı yapısal sorunlara bağlamak hatalıdır. O zaman bu görüşü ileri sürenlere şu iki soruyu sormak gerekiyor.

1. Soru: Ekonomileri bize benzeyen ülkelerin de cari açığı yapısal nedenlerle bizim düzeyimizde olması gerekmez mi? Halbuki ekonomileri bize benzeyen Hindistan, Brezilya, Arjantin gibi ülkelerde cari açık sırasıyla % 3.7, % 2.2 ve % 0.4 seviyelerinde. Bizden sonra cari açığı en yüksek ülkelerde bile cari açık ortalama % 4,5 civarında bulunuyor. Yani Bizim yarımız seviyesinde. Aşağıdaki tablo bunun açık delilidir.

Cari açığı milli gelirine göre en yüksek 7 ülke

Türkiye % 10.0

Yunanistan % 9.6

Polonya % 5.6

G.Afrika % 4.1

İspanya % 3.8

Hindistan % 3.7

İtalya % 3.7

2. Soru: Madem cari açık yapısal nedenlere bağlı; o zaman kurların hızla yükseldiği 1994, 1999, 2001 ve bugün cari açık neden hızla geriledi?

B-) İkinci görüşe göre ise cari açığın nedeni ülkemizin enerji ithalatçısı olması ve enerji fiyatlarındaki artıştır. Nitekim ülkemiz enerji ihtiyacının dörtte üçünü ithal enerjiden karşılanıyor ve 50 milyar doları bulan ithal enerji cari açığın nedenini oluşturuyor. Eğer enerji ithalatı olmasaydı Türkiye’nin cari açığı % 3’lerde olur ve böyle bir sorun kalmazdı. Bu görüşe de katılamıyoruz. çünkü aynı durumdaki ülkelerde böyle bir açık bulunmuyor. Kaldı ki enerji ithalatı bugünün sorunu değil, kronik bir sorundur. O zaman Türkiye’nin cari açığı sürekli bu kadar yüksek olması gerekmez miydi? Yüksek kur artışlarında cari açık önemli ölçüde daraltıyor ve sorun kalmıyor.

C-) üçüncü görüş cari açık finanse edildiği müddetçe sorun yaratmaz görüşüdür. Zaten cari açık finanse edildiği için yüksek çıkıyor. Finanse edilmezse zaten cari açık ortaya çıkmaz. Cari açık finanse edildiği müddetçe kur düşük seyrediyor, kur düşük seyrettikçe cari açık artıyor. Eğer Türkiye ’ye sıcak para girmeseydi cari açık bu kadar yüksek olmazdı. çünkü sıcak para olmadığı için kur yükselecek, bunun sonucunda ithalat azalacak, ihracat artacak ve cari açık sorunu en azından bu ölçüde olmayacaktı. “Cari açık finanse edildiği müddetçe sorun yok” diyenlere birinci sayfada belirttiğimiz devasa sorunları hatırlatmak isteriz.

öyleyse Cari Açığın İlacı Nedir?

Cari açığın bu denli yüksek olmasının ve bu konuda dünyadan ayrışmamızın asıl nedeni bazılarının iddia ettiği gibi yapısal nedenler, ya da enerji fiyatlarının yüksekliği değil, düşük kur yani milli paramızın aşırı değerlenmesidir. Nitekim aylık cari açığımızın son kur artışını takiben aylık 6 milyar dolardan, 4 milyar dolara (Eylül ayı hariç) düşmesi bunun açık delilidir. İhracatçılarla zaman zaman yapılan anketlerde de birinci sorun düşük kur olarak görülüyor. önemli olan kurun olması gereken yere yakın tutulması, milli paranın ne aşırı değerli, ne de aşırı değersiz olmasıdır. En sağlıklı kurun gerçekçi kur olduğu artık birçok iktisatçı tarafından kabul ediliyor.

Gerçekçi dolar kuru, ülkedeki enflasyon oranının ABD’deki enflasyon oranından çıkarılarak mevcut kura ilave yapılması şeklinde hesaplanıyor. Son 8 yıl içinde ülkemizde enflasyon % 75 dolayında arttı. Bu dönem içinde ABD’ de de % 25 arttığını kabul edersek, kurun 2003 yılına göre % 50 daha fazla olması gerekiyor. Halihazırda 1.85 TL dolayında olan kur bile enflasyon hesabına göre düşük görünüyor. Ancak kısa sürede bu kadar hızlı yükselen kurun bir süre buralarda dinlenmesinin enflasyon açısından yararlı olduğu düşünülüyor.

Kur Politikası Nasıl Belirlenmeli? Sağlıklı Kur döviz arz ve talebine göre mi oluşmalı?

Bugüne kadar Türk Lirası’nın aşırı değerli seyir izlemesinin en önemli nedeni, özellikle kur düşükken, kurun piyasada ve arz ve talebe göre oluşmasının sağlanmasıdır. Bu uygulamaya yön veren görüşün gerekçesi şöyledir. Serbest piyasa ekonomisinde her şeyin fiyatı gibi dövizin fiyatı da serbest piyasa kurallarına göre, yani arz ve talebe göre oluşmalı kura müdahale edilmemeli. Bu görüş genel ekonomik prensipler açısından doğru olsa da, diğer mal ve hizmetlere göre farklı özellik taşıyan dövizde maalesef doğru değildir. çünkü döviz yabancı para ile yapılması gereken tahsilat ve ödemeleri kapsamalı fiyatı (kur) da bu ödemelerdeki arz ve talebe göre oluşmalı. Başka bir ifade ile, kur cari işlemler hesabının kalemlerindeki harekete göre, yani ithalat, ihracat, turizm, taahhüt, nakliye gibi döviz gelir ve giderlerinin hareketi sonucunda oluşmalı. Eğer kur bunlara göre oluşsa idi bugünkü anormal cari açıkla karşılaşmamış olurduk.

İthalatta artış ihracatta azalış olduğu, yani dış ticaret açığı arttığı zaman kur yükselecek, bu sefer ithalat azalacak ihracat artacak. Yani cari açık otomatik olarak dengeye gelecek. Peki bu mekanizma ülkemizde işlemiyor mu, yani cari açığın dengeye gelmemesinin sebebi nedir? Sorusu sorulabilir. Bunun sebebi ülkedeki dolarizasyon uygulamasıdır. Dolarizasyonun uygulandığı ülkelerde döviz arz ve talebi sadece cari işlemler hesabının hareketlerinden oluşmuyor. Türkiye’ de dış ekonomik ilişkilerin yanında vatandaşın bankalardaki ve cebindeki döviz stoku, dış borç, sıcak para gibi kalemler de dövizli işlemler kapsamındadır. TL’nin değerinin yabancı paralara göre sürekli yüksek seyretmesinin asıl nedeni bunlardır. O zaman kur politikasını dövizin toplam arz ve talebine göre değil, enflasyona göre belirlemek en ideal yol olsa gerek. 2003 yılından sonra sağlanan siyasi ve ekonomik istikrar ülkemize her kanaldan döviz girmesine, bunun da dövizde arz fazlası yaratarak kuru baskılamasına yol açıyor.

O halde Merkez Bankası’nın bu baskıyı telafi edecek ölçüde piyasaya girip kura müdahale etmesi en rasyonel davranış olmalı. Sadece döviz yükselirken ve enflasyon endişesiyle yapılan müdahale tek yönlü ve eksik bir müdahale olarak kalıyor.

Neticede cari açığın en önemli nedeninin düşük kur olduğu sonucuna varılıyor. Bu nedenle kur politikasını gerçekçi ve sağlıklı kur üzerinde yürütmek ülke ekonomisinin sağlıklı seyretmesinin en önemli şartlarından birisidir. Umarız bundan sonra sadece enflasyon değil, ülkenin bütün parametreleri göz önünde bulundurularak politikalar oluşturulur. çünkü düşük kur sadece cari açığa nedeni olmuyor, aynı zamanda işsizlik, üretim gerilemesi, yerli sanayici aleyhine haksız rekabet, hatta ülke notunun düşük belirlenmesi gibi birçok sorunların kaynağını oluşturuyor.

Osman Nihat YILMAZ

1 Yorum

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

  • Ahmet
    23 Aralık 2011 04:20 - Reply

    Cok bilgilendirici bir yazi ve yazarin goruslerine katiliyorum. Merkez Bankasi kur dusukken kasasini dovizle doldurmali boylece kurun cok dusmesi engellenerek ihracatci korunur hem de ilerki krizlerde kasada doviz olur. Kurun dusuklugu ithalati patlatti. Cari acik uctu. Kur kacti. Sanirim 1 dolar = 1 TL sevdasi gercekci degil. Gercekci fiyattan sapmalar eninde sonunda bir duzeltmeye maruz kaliyor. Bu da bize ders olsun.

  • Site Haritası