2012’de belirsizlikler hiç olmadığı kadar büyük olacak fakat getiriler de o derece cazip gözüküyor. çin ve Hindistan başta olmak üzere gelişmekte olan ülkeler büyümeyi tetikleyecek.
Bu yıl dünya ekonomilerinde eğer büyüme olacaksa bunun başta çin ve Hindistan olmak üzere gelişmekte olan ülkelerden kaynaklanacağı kuşkusuz. Buna karşın gelişmiş ülkelerde ve özellikle de eurozon ülkelerindeki borç krizi endişeleri gelişmekte olan ülkelerin büyüme dinamikleri üzerinde bir gölge olarak duruyor. Bugün dünyamızda finans ve sermaye hareketleri hiç olmadığı kadar globalleşti. Bu da ülkelerin ve bölgelerin birbirlerinden çok hızlı ve özellikle de olumsuz gelişmeler karşısında daha da artan bir hızla etkilenmesine yol açıyor. Bunu gerek ülkemizde, gerekse de diğer gelişmiş & gelişmekte olan ülkelerdeki varlık fiyatlarında, faizlerde ve diğer fiyatlamalarda görmek mümkün.
Gelişmekte olan ülkeler–Türkiye de dahil- ile eurozon ülkeleri arasındaki karşılıklı etkileşimin ekonomik dinamiklerini incelediğimizde ortaya çıkan tablo bize 2012 yılında ekonomik gelişmelerin nasıl bir seyir izleyeceği konusunda ipuçları verebilir.
Risk ve getiri: Eurozon’un gelişmekte olan ülkelerin son dönemdeki büyümesine etkisi çok büyük oldu. Globalleşen ekonomik ve finansal sistemin daha da etkinleştirdiği uluslararası ticaret, sermaye hareketleri ve banka kredileri gelişmekte olan ülkelerin gelişen ekonomiler ve özellikle de 2000’li yılların başından itibaren eurozon ülkeleri ile ilişkilerinin en önemli unsurları oldu. Bunun sonucunda da 21. Yüzyılda en hızlı büyüyen ekonomilerin başında eurozon ile yakın ekonomik ilişkileri olan CIS, çin, Hindistan, Türkiye ve Latin Amerika ülkeleri başı çekiyor.
Dış satım, ya da dış alım yoluyla gelişmekte olan ülkelerle ilişkiler çok daha eski ve gözle görülür sonuçlar üreten bir faktördür. Bu ülkelerdeki yavaşlama ticaret ilişkisinde olduğu gelişmekte olan ülkelerde de olumsuz etkilere neden olacak. özellikle de emtia fiyatlarındaki büyük dalgalanmalar ve dış alım & satımdaki yoğunlaşmalar etkilenme seviyesini belirliyor. Bu nedenle dış satımda alternatif pazarlar bulabilmek 2012 yılında daha da büyük önem taşıyacak.
İkinci ve belki de en belirleyici faktör olarak gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere 2000’li yılların başından itibaren gözlenen sermaye akışıdır. Bu ise gelişmekte olan ülkelerde çok hızlı bir ekonomik büyümenin görülmesine neden oldu. Mevcut ekonomik büyümenin devamı için sermaye çıkışının yaşanmaması ve hatta artarak devam etmesi gibi bir gereklilik de vardır. Fakat eurozon ülkelerinde baş gösteren ülke borçlanmalarına ilişkin endişeler önümüzdeki dönemde gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akışında sorunlar yaratabileceğini gösteriyor. öte yandan ise ABD ve AB’de parasal genişleme kararları ile global risk iştahına yönelik gelişmeler sermaye akışının devamına ve belki de artmasına yol açabilecek pozitif unsurlardır. Bu çerçevede, cari işlemler açığının GSMH’ye oranı en yüksek olan gelişmekte olan ülkeler sırasıyla Türkiye (%10), Polonya (%5), çek Cumhuriyeti, Güney Afrika, Brezilya, Hindistan ve Arjantin (bu ülkeler %2-4 arasında değişmektedir) iken en çok fazla veren ülkeler ise %5’ler ile çin ve Rusya’dır. Gelişmekte olan ülkelere sermaye akışı muhtemelen 2012 yılında en az belirginliğe sahip faktör olacağından bu ülkelerdeki makroekonomik gelişmelerin de öngörülebilirliğini etkiliyor. O nedenle de büyüme tahminlerinde olumlu ve olumsuz senaryolar arasında büyük farklar bulunuyor.
Sermaye hareketlerinde yaşanan belirsizlikler ise gelişmekte olan ülke para birimlerinde 2011 yılında ciddi değer kayıplarına yol açtı. Güney Afrika randı, Türk lirası, Polonya zlotisi, Macar forinti ve Hindistan rupisi sırasıyla değer kaybında ilk sıraları aldı. Ayrıca, 2011 yılında gelişmekte olan ülkelerde hisse senetleri % 20 değer kaybederken gelişen ülkelerde bu değer kaybı % 7’nin altında kaldı.
Son faktör ise, Avrupalı bankaların uluslararası kredi hacmini domine etmelerinin yarattığı veya yaratacağı risklerdir. Bu bankaların 2012 yılında gelişmekte olan ülkelere yönelik fonlamalarında daralma yaşanacağına ilişkin beklentiler de endişeleri arttırıyor. çek Cumhuriyeti, Macaristan, Bulgaristan, Romanya ve Polonya Avrupalı bankalar tarafından sırasıyla en fazla borç verilen ülkelerdir. Bu ülkelerin aldığı bu kredilerin GSMH’lerine oranı % 60-100 arasında değişiyor. Türkiye için ise bu oran % 20’ye yakındır.
2012 yılı eurozon ülkeleri başta olmak üzere ülke borçları; dış ticarette, sermaye hareketlerinde ve bankacılık kesimi borçlanmalarında ciddi belirsizliklerin oluşmasına neden oluyor. Ancak bütün bu belirsizlikler büyük getiri potansiyelini de beraberinde taşıyor. Bu anlamda 2012 ilginç ve sürpriz gelişmelerle dolu bir yıl olmaya adaydır.
Rafi KARAGöL
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.