Cari açığı artırdığı kabul edilen sektör ve ürünler için Türkiye yeni bir teşvik uygulaması başlattı. İşte, avantajları ve dezavantajları ile yeni teşvik uygulaması…
Cari açığı artırdığı kabul edilen sektör ve ürünler için Türkiye yeni bir teşvik uygulaması başlattı. Bu uygulamanın başarısı, teşvik edilen sektörlerde uygulamanın oluşturacağı verimliliğe bağlı olacak. Aksi takdirde, genel koruma ve destekle yeni hantal girişimlerin oluşması kaçınılmaz. Türkiye’de geçmişte uygulamaya konulan teşviklerin genel görünümü temelde nominal olarak artan bir görünümle en çok imalat ve hizmetler sektörüne yönelmiş, enerji ve tarım sektörüne yönelik teşviklerin işlevselliği hep zayıf kalmış durumda. Ayrıca bölgesel kalkınmaya yönelik teşvik tedbirlerine ağırlık verilmiş ise de en çok yararlanan bölgenin Marmara Bölgesi olduğu görülmekte.
Ekonomik literatürde teşvikler, hedeflenen ekonomik faaliyetlerin veya hedeflenen bölgelerin diğer ekonomik faaliyetlere veya diğer bölgelere oranla daha fazla ve hızlı bir şekilde gelişmesini sağlamak için, kamu tarafından çeşitli yollarla sağlanan maddi, gayri maddi destek, yardım ve özendirmeler olarak dikkat çekiyor.
Teşviklerin özel sektör üzerindeki “yarar” ile devlet açısından yarattığı gelir kaybı veya fon azaltıcı etkisi arasındaki kalanın pozitif olması halinde istenilen amaca ulaşılmış olmakta.
Teşvikler konjonktürel dalgalanmaların ve istikrarsızlığın yaşandığı dönemlerde ortaya çıkan dalgaların boyunu ve süresini kısaltabilecek uygulamalar. Bu nedenle teşvik sistemi sorunların temelini ortadan kaldıramamakta.
Teşviklerin temelinde, ürün, sektör, bölge ve ülke bazında desteklenen alanların, diğer alanlar karşısındaki yerel veya “küresel rakabet gücünün artırılması” düşüncesi yatmakta. Rekabet gücünün artması ise esasen üretim verimliliğinin artırılması ile sağlanabilmekte. Dolayısıyla üretim verimliliğine etki etmeyen teşvikler toplumlar için yük olmakta ve toplumsal adaleti ve gelir dağılımını bozabilmekte. özel sektörün satın alma gücünü artırıp, verimliliğine katkı sağlamayan teşvikler fayda sağlamaz.
Uluslararası rekabet gücü; toplumsal yaşam standartlarında artış meydana getirebilmesi kaydıyla, ülkede yerleşik işletmelerin ürettikleri mal ve hizmetleri uluslararası piyasalarda satabilme yeteneği. Rekabetçiliğin çok sayıda ve karmaşık bir yapıda belirleyicileri olduğu bilinmekte. Uluslararası rekabet ortamında; firmaların yönetim stratejileri, yetenek ve deneyimleri rekabet şanslarını artırmakla birlikte tek başına yeterli olmamakta. Aynı zamanda firmaların faaliyet gösterdikleri ülkelerin uluslararası gücünün de önemi bulunmakta. Refah düzeyi bir ekonominin verimlilik düzeyi ile ilgili. Verimlilik düzeyi ise insan kaynağı, sermaye ve doğal kaynaklarıyla kişi başına ürettiği ürün ve hizmetlerin değeri ile özdeş. Verimlilik, rekabetçiliğin en temel ölçüm birimi.
Toplumsal refah düzeyini, küresel rekabet gücünü ve genel verimliliği belirleyen etmenler arasında, uzmanlaşma, işbölümü fiziksel sermaye, altyapı, teknoloji üretim gücü, makroekonomik istikrar, corporate governance uygulamalarını düzeyi, bilgi gibi mekanizmalar topluca etkili. Performans gelişmelerinin geçmiş trendleriyle değil, diğer ülkelerle karşılaştırılması halinde, Türkiye’deki rekabet gücünün artmadığı söylenebilir. Zira, rekabet gücünün hem statik, hem de dinamik bileşenleri mevcut. Bu rekabet gücünün bileşenleri arasında olan eğitim süreçleri, kayıt dışılık, teknolojik altyapı, iş dünyasının gelişmişlik düzeyi ve en önemlisi emek piyasasının etkinsizliği konularında Türkiye’de istenilen gelişim sağlanamadı. Ancak; altyapı, sağlık, finansal piyasaların gelişmişliği, pazar büyüklüğü ve iş dünyasının girişim gücü yönünden Türkiye avantajlı konumda gözüküyor . Ayrıca, ekonomik birimlerin faaliyet ortamlarında yer alan hukuksal ve yönetsel çevre açısından Türkiye son yıllarda önemli mesafeler kaydetmiş ve uluslararası normlara erişmiş olarak kabul edilir. Karayollarının kalitesi, demiryolları, limanlar ve hava ulaşımı, enerji ve elektriğin sürekliliği, telekomünikasyon ağı gibi alt yapı unsurları açısından da Türkiye önemli bir seviyeye ulaşmış durumda.
• Rekabet gücünü artırmayan teşvikler, adaleti ve gelir dağılımını bozan toplumsal yüktür. • Rekabet gücünün artırılması üretim verimliliğinin artırılması ile sağlanabilmektedir. • Türkiye’de uygulanan teşvikler genelde en çok imalat ve hizmetler sektörüne yönelmiş, enerjiye ve tarıma yönelik teşviklerin işlevselliği hep zayıf kalmıştır. • Türkiye’de teşvik sistemi, rekabet gücünün temel bileşenlerindeki iyileşme sürecine ağırlık verecek şekilde kurgulanmalıdır. • Rekabet gücünün kazanılması ve devamlılığı için Türkiye’nin en önemli avantajı sahip olduğu pazar büyüklüğü ve gelişmiş finansal piyasalarıdır. • Verimlilik rekabetçiliğin en temel ölçüm birimidir.
Orhan öKMEN
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.