Türkiye, rehavete kapılmadan, çok ciddi önlemlerle büyüme hızını yüzde 5’in altına düşürmemek zorunda. Ekonominin yumuşak karnı bütçe açığı – cari açık – sıcak para üçgeni ihmal edilmemeli.
Dünyada küreselleşme sürecinde bir taraftan gümrük duvarlarının yıkılma eğilimi ve ticari engellerin kaldırılması, diğer taraftan teknoloji öncülüğünde iletişim araçlarının gelişmesi sonucu sağlanan bilgi ağlarıyla ülkeler, birbirlerine daha fazla bağımlı hale geliyor.
Gelişmeleri doğru okumak zorundayız Dünyanın herhangi bir yerinde, sebebi ne olursa olsun çakan kıvılcım, tüm ülkeleri etkiliyor. Bunun en çarpıcı örneği ABD‘de başlayan mali krizin, tüm ülkeleri etkisi altına almasıdır.
Bu gerçekten hareketle serbest pazar ekonomisinin hakim olduğu dünya pazarlarında varlığımızı sürdürebilmemiz, gelişmeleri yakından izleyerek, doğru ve zamanında değerlendirmemize, rekabet gücümüzü artırarak devam ettirebilmemize bağlıdır.
Rehavete kapılmadan yola devam Son yıllarda elde ettiğimiz birikimlerimizi harcamadan ve rehavete kapılmadan çok ciddi önlemlerle “sürdürülebilir büyüme” hızımızı ortalama minimum yüzde 5 ila 7 sınırının altına düşürmemek zorundayız.
Bu üçlüye dikkat! Geçen sayıda “OVP” değerlendirmemde belirttiğim gibi ekonomimizin yumuşak karnı olan bütçe açığı – cari açık – sıcak para üçgenini hiç ihmal etmemeliyiz.
Diğer taraftan ekonomimizi de olumsuz yönde etkilemekte olan dış politikada başta komşularımızla olmak üzere istikrarlı bir politika gütmek zorundayız.
Türkiye‘nin stratejik durumunu iyi ve doğru değerlendirirken dünya ekonomileri içindeki yerini de göz ardı etmeden, dış politikalarımızı belirlemeye dikkat etmeliyiz.
Dünya, bölgemiz ve yurdumuzdaki terör ve huzursuzlukları tek başımıza yapılandırma düşüncesi, bizi büyük sorunlarla baş başa bırakabilir.
Gelir dağılımı uçurumu Dünya ve Türkiye ekonomilerine kısaca göz atacak olursak; Bugün dünyanın bir yıllık gayri safi hasılası (GSH) yaklaşık 70 trilyon dolar; bunun yaklaşık yüzde 60‘nı şu ülkeler elinde tutuyor: ABD yüzde 21, AB yüzde 19, çin yüzde 10, Japonya yüzde 9. Bir taraftan en zengin yüzde 10‘luk nüfus, küresel servetin yüzde 85‘ni, geri kalan yüzde 90 nüfus ise servetin sadece yüzde 15‘ini alıyor. Diğer taraftan nüfusun yaklaşık yarısı günde 2 dolar, 1 milyar kişi de günde sadece 1 dolarlık gelirle yaşam savaşı veriyor.
Yukarıda değinilen bu eşitsizlikler, 2000‘li yıllarda arzulanan soğuk ve sıcak savaşlardan, ideolojik kamplaşmalardan uzak insan merkezli, adil yaşanabilen bir yapının oluşmasını engelliyor.
Sıralanan nedenlerle dünyada istikrar; başta doğal gaz ve petrol olmak üzere, kaynakların adil olarak paylaşılmaması ve gelir dağılımı adaletsizliğinin etkisiyle giderek bozuluyor.
Gelişen E7 Durgun G8’i geçecek Küreselleşmenin getirdiği fırsatlar yanında, oluşan çılgın rekabet, giderek bölgesel ve ülkeler arası ekonomilerin yeniden değerlendirilmesini de gündeme taşımış durumda. Bu bağlamda halen en zengin G8 ülkerinde süregelen kısmi durgunluğun yanısıra Türkiye, Hindistan, Brezilya, Rusya, Meksika, Endonezya ve çin‘den oluşan E7 ülkelerindeki gelişmeler devam ederse, 2030 yılında E7 ülkelerinin ekonomik büyüklüklerinin G8 ülkelerinden yüzde 30 daha fazla olabileceği tahmin ediliyor.
Küresel ekonominin 3’te 1’i ellerinde Bir başka dikkati çeken husus ise çok uluslu şirketlerin giderek ülke ekonomilerinin ve hatta siyasi gelişmeleri etkileme endişesi. Zira teknolojik güçleri de ellerinde tutan çok uluslu şirketlerin doğrudan yatırımları, yıllık 2 trilyon dolar seviyelerinde olup 70 milyon kişi istihdam ediyor ve küresel ekonominin yüzde 32‘sini ellerinde tutuyor.
2023 hedefi tutarsa 500 milyar dolar Halen yıllık küresel ticaret hacmi 2011 yılı sonu itibariyle 37 trilyon dolar seviyesinde olup, ilk yüze giren çok uluslu şirket, gelişmiş ülkelerin ihracatının yüzde 60‘ını gerçekleştiriyor.
Türkiye; GSMH olarak dünyada 75 milyonu aşan nüfusuyla 16, AB ülkeleri içinde ise 6’ncı büyük ülke olmasına karşın, henüz 140 milyar dolara ulaşan ihracaatı, dünya ihracatının yüzde 0.8‘i seviyesinde. 2023 yılında hedef alınan 500 milyar dolar seviyesine ulaşması halinde ise yüzde 1.46 seviyesine ulaşacak. İthalatta ise bu oran yüzde 1.31 seviyesinde seyrediyor. Bu durum karşısında siyasi istikrarı ve sosyal barışı bozmadan çok ama çok çalışmak durumundayız.
Sonuç olarak; Türkiye ekonomik, sosyal, siyasi, askeri ve bölgesel gücünü çok iyi değerlendirerek gerçekçi politikalar geliştirmek zorunda. Zaman yurt içinde ve dışında gerginlik zamanı değil dostluk ve istikrar zamanıdır.
Ali COŞKUN
58. ve 59. Hükümet Sanayi ve Ticaret Bakanı
coskun@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.