Rating kuruluşları, 2008 krizinin sinyallerini doğru veremediler, kullanışlı bilgi üretemediler. Ayrıca bu kuruluşlar, sistemik açıdan krizi de etkiledi bunlar doğru. Ancak, “Türkiye’nin ekonomik göstergeleri iyi, buna rağmen kredi olması gereken seviyesin altında şeklindeki” eleştiri yanlış!
Türkiye’nin ekonomik göstergeleri birçok ülkeden iyi durumda olmasına rağmen kredi notu haksız bir şekilde uzun süredir yatırım yapılabilir seviyenin altında tutuluyor şeklindeki eleştiriler doğru değil. Zira rating notlarının içeriği sadece ekonomik ve finansal göstergelere dayanmıyor. Esasen rating notlarının oluşumunda politik ve sosyal risk faktörleri çok daha büyük önem arz ediyor. Rating kuruluşları tarafından Türkiye’ye haksızlık yapıldığına yönelik iddialar Türkiye’deki politik ve sosyal risk faktörlerinin ihmal edilmesine dayanıyor. Yasama gücü, halk desteği, demokrasi ve tolerans seviyesi, toplumsal refah, gelir dağılımı, yatırım ortamı, iç karışıklık, yozlaşma, komşularla ilişkiler, küresel ekonomilerle entegrasyon seviyesi, askeri otoritenin politika üzerindeki etkinliği, dinsel ve etnik gerilimler, kadın hakları, bürokrasi gibi ana başlıklar aklıma gelen ilk politik ve sosyal risk faktörleri. Bu politik riskler Türkiye’nin notlarını geçmişte hep aşağıya doğru baskıladı.
Diğer taraftan konuya salt ekonomik olarak bakılsa bile Türkiye’nin rating notları üzerindeki en önemli negatif baskı, GSYH’ndaki büyümesinin bir düz arkasından bir ters V şeklinde çok zikzaklı oynak bir yapı sergilemesidir. örneğin 2007-2012 Aralığındaki 6 yıla bakarsak, Türkiye;
• 2007 de % 4,7, 2008 de % 0,7 büyüdü. Buradaki sapma 6 kattan daha fazla. • 2008 de % 4,8 küçüldü, 2010 ve 2011 de ise sırasıyla % 9,2 ve % 8,5 büyüdü. Buradaki sapma ise 10 katından daha fazla. • 2012’de de sadece % 2,2 büyüdü. Buradaki sapma ise 4 katı.
Büyüme oranlarında istikrar olmaması ileriye yönelik oluşturulacak görüşleri pozitif yönden değil, negatif yönden etkiliyor.
Kredi derecelendirme kuruluşları, temel olarak yatırımcıların yükleneceği risklerin seviyesini belirliyorlar. Bir anlamda yatırımcıların bilgi ihtiyacını gideriyorlar. Bu bağlamda liberal ekonomi politikaları içerisinde bir emniyet görevi sağlanıyor. Dolayısıyla yatırımcılar, kredi derecelendirme kuruluşlarından geleceğe yönelik yol gösterici olmalarını ve doğru sinyal vermelerini bekliyorlar. Kredi derecelendirme her ne kadar bir görüş niteliğinde olsa da verilen notlar, yatırımcıların yatırım kararlarını net olarak etkileyebiliyor. Bu kapsamda konuya bakılır ise kredi derecelendirme kuruluşları 2008 krizinin sinyallerini doğru vermediler. Kullanışlı bilgi üretemediler.
Bu eleştirilere tamamen katılıyorum. Ayrıca kredi derecelendirme kuruluşlarının sistemik açıdan krizi etkiledikleri algısını da doğru buluyorum. özellikle son 10 yıllık süreçte yaşanan şirket çöküşlerinde ve ekonomik krizde fonksiyonlarını efektif şekilde yerine getiremedi ve hatta istikrar bozucu kararlarından dolayı ile eleştiri konusu oldu. özellikle 2004 ve 2007 yılları arasında başta ABD olmak üzere çeşitli ülkelerdeki yüksek riskli konut kredilerinin de bulunduğu varlık havuzlarına (CDO-Collateralized Debt Obligation: Teminatlı Borç Senetleri) ve karmaşık sanal güvencelere dayanılarak ihraç edilen enstrümanlara yüksek not verildi. (2002 ve 2007 yılları arasında değeri 3,2 trilyon Doları bulan subprime (Yüksek Riskli) ipoteğe bağlı menkul kıymetler Moody’s, Standard & Poor’s ve Fitch tarafından yüksek notlar ile derecelendirildi.). Bu dönemde CDO’lara verilen tartışmalı notlar ile yoğun şekilde eleştiriye maruz kalındı. 2008 yılındaki kriz esnasında ise bu notlara güvenerek yatırım yapan ülkeler, şirketler ve bireysel yatırımcılar büyük zararlara uğradılar. Bu dönemde JCR-Japan Credit Rating Agency bu piyasada pazar kaybetmek pahasına rating vermeyi bilerek, isteyerek reddetti.
Ancak krizi takip eden yıllarda gerek ABD’de ve gerekse Avrupa’da, SEC ve Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi ve hatta G-20 toplantıları sayesinde Rating kuruluşlarının denetim ve düzenlemelerinde önemli mesafeler kat edildi. Bu kuruluşların şeffaflık seviyeleri arttırıldı, metodolojik kalite eksikliği giderilmiş ve denetim ve gözetim de süreklilik sağlandı. 2008 öncesindeki yapı oldukça değişti. Bu kurumların güvenilirliği ve denetimi üzerine özellikle ABD ve Avrupa Birliği’nde 2008 yılının son çeyreğinde yoğun revizyon çalışmaları başlattı ve uygulanmaya koydu.
Ancak, son 4-5 yıldır devam eden eleştiriler, Rating kuruluşlarının şu anda büründüğü yapılanmayla örtüşmüyor. Zira
• 171 yıldır finansal sistem içinde varlığını sürdüren kredi derecelendirme kuruluşları siyasi ve politik savaşın silahlı çeteleri değil. • Kredi derecelendirme kuruluşlarına yönelik güven duygusu azalmadı, tam aksine arttı. • Sektörün oligopolistik yapısının eleştiri konusu yapılması yanlış. • Uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda hizmet verdikleri şeklinde eleştiriler insafsız. Zira bu kuruluşlar daha çok yatırımcıların yanında yeralır. • Kredi derecelendirme kuruluşlarının değişen konjonktürü izlemedikleri ve metodolojilerini güncellemediği yönündeki eleştiriler yanlış ve yersiz.
Ayrıca, Kredi Derecelendirme Kuruluşlarının olayları geriden takip ettiği eleştiri ise sadece mevcut durumun izahıdır. Zira hikâye oluşmadan geleceği Project’e etmek sadece müneccimlere ve falcılara aittir. Henüz istatistik ilmi veri oluşmadan geleceği Project’e edecek metotlar üretmemiştir. Dolayısıyla Kredi Derecelendirme Kuruluşlarının geride kalma olgusu hep devam edecek olan bir realitedir. Bizim bildiğimiz kadarıyla şu anda dünyada 104 rating kuruluşu var. Bunların arasında sadece 10 tanesi (bunların arasında JCR’da var) uluslararası kuruluş konumunda. Bu 10 kuruluşun tamamını ABD regüle ediyor. Burada ABD’nin tekelini kıracak bir ülke henüz yok. Uluslararası kredi rating kuruluşları esasen dışsallığı yüksek kamusal bir hizmet üretiyor. üretilen hizmetin kamusal bir hizmet olması, kuruluşun kamu orijinli olmasıyla hiçbir ilgisi yok. Zira dünyada uluslararası rating kuruluşu olupta kamu sermayeli hiç bir rating kuruluşu bulunmuyor.
Ulusal gerekçelerle kurulacak derecelendirme kuruluşlarının piyasalar nezdindeki kabul düzeyini artırmak konusunda düzenleyici otoritelerin yetenekleri sınırlı olup her hangi bir belirleyicilik gücü yok. Rating kuruluşlarının uluslararası yelpazenin dışına çıkarak sadece “ulusal görev” kriterlerine göre faaliyet sürdürdüğü sürece, o kuruluşun bağımsızlığı, tarafsızlığı, objektifliği ve piyasa kabulü azalacak. Bu noktada ulusal rating kuruluşu kavramı ile yerel rating kuruluşu kavramını karıştırmamak gerekiyor. Zira yerel rating kuruluşları ulusallık kavramının içerisinde değil. Küresel sermaye sahiplerinin yapacağı yatırımların tercihlerine yol göstericilik rolünü yürüten uluslararası rating kuruluşlarına olan bağımlılık seviyesini azaltmaya çalışanlar için faydalı bir hedef olamaz.
Kredi derecelendirme kuruluşları, temel olarak yatırımcıların yükleneceği risklerin seviyesini belirliyorlar. Bir anlamda yatırımcıların bilgi ihtiyacını gideriyorlar.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.