Seçime ve sandığa saygısı olmayan bir takım ideolojik güç grupları kendilerini zaman zaman hükümeti kurma, yıkma, icazet verme mercii olarak görüyorlar. Oysa demokrasilerde iktidarlar vesayet altına girmez, girmemelidir!
Devlet; millet için kurumsallaşmış sosyal, siyasi bir yapıdır ve millet için vardır. Yasama-İcra-Yargı; bağımsız olup devletin temel unsurlarıdır. Siyaset; demokratik hukuk devletinde millete hizmet etmenin şerefli bir yoludur. Yeter ki seçilenler şerefli kalabilsinler. Siyasi partiler; millete hizmet edecek milletvekillerinin seçilme kuruluşları olup, yönetime müdahale yetkileri yoktur. Seçim; milletin inanç ve düşünceleri doğrultusundaki beklentilerini devleti yönetmeye talip olan siyasi kadrolara yansıtma aracıdır. Devlet; milletiyle, dolayısıyla tarihiyle, diniyle barışık olmalı. Devletin nitelikleriyle, milletin öz değerleri müştereken korunmalı.
Devlet ve milleti karşı karşıya getirecek kavram kargaşalarına yer verilmemeli. Güçlü devlet, milleti potansiyel suçlu görmez. Milletle değil, suçluyla uğraşır. Demokrasi; çoğunluğun rejimi olmakla birlikte, ne çoğunluğun oyunu alıp devlet biziz diyen bazı azınlıklardan oluşan güç odaklarına boyun eğmesi, ne de çoğunluğun azınlığı ezmesi değildir. Ne yazık ki; seçime ve sandığa saygısı olmayan bir kısım militarizm, medyaizim, zenginizim gibi menfaatçi ideolojik güç grupları kendilerini zaman zaman hükümeti kurma, yıkma, icazet verme mercii olarak görüyorlar. Oysa ki; demokrasilerde iktidarlar vesayet altına girmez, girmemelidir.
Batı ülkelerinde devleti ayakta tutmakta etkili bir unsur olan burjuva; bizde devleti baskı altına alarak geçinme yollarını aramakta! Zira devlet zaman zaman teşviklerle, usulsüz ihale ve kredilerle kimi zengin, kimi fakir bırakacağına karar verme durumuna düşüyor. Hedef zengin millet, güçlü devlet olmalı. Bir ülkenin isminde, ya da yasalarında demokrasi ve cumhuriyet kavramlarının geçmesi o ülkede bu kavramların olduğunu göstermez. Nitekim yakın tarihe kadar SSCB döneminde birçok uydu ülke isminde, örnek olarak “Doğu Almanya Demokratik Halk Cumhuriyeti” veya “Libya İslam Cemahiriyesi” adını taşıyan ülkelerde cumhur da yoktu, demokrasi de!
Cumhuriyetin kurulması sonrası ülkemizin, demokrasi ile taçlandırılması hedeflenmişse de o günkü şartlarda zamanla Demokratik Cumhuriyet yerine, ağır bir bürokratik Cumhuriyet oluştu. Sonuçta bugün devletçi yapıyı benimseyen SSCB ve komünizim yıkıldığı halde devletçi zihniyetin oluştuğu katılaşmış, bürokratik yapı ve engeller kendini zaman zaman hissettirmiştir.
Demokratik Cumhuriyet bir yaşam biçimi olup, bu rejimde “demokrasi” “insan hakları” “hukukun üstünlüğü” ve “özgürlükler” önem taşır. “Düşünme ve ifade özgürlüğü” “din ve vicdan özgürlüğü” “Teşebbüs özgürlüğü” yaşanmayan rejimlerde demokrasi ve cumhuriyet bir şey ifade etmez! Bugün ülkemizde mevcut olan anayasa, siyasi partiler ve seçim kanunu başkanları, zamanla tek adama dönüştürüyor. Milletvekillerinin seçim yerleri ve sıraları genel başkan tarafından belirlendiğinden, milletvekilleri yeniden seçilebilmek için liderin vekili haline dönüşüyor, parti içi demokrasi yaşanamıyor ve her konuda başkanın dediği oluyor. Aslında yönetimlerde istişare esas olup, tek adamlık ne İslami ne de insanidir. Ancak bu gerçeği dönem dönem yaşıyoruz.
Halk artık lider partisi yerine, kadro partisi özlemi içinde. Zira milletin seçimle verdiği siyasi kredi, dürüst olarak kullanılamıyor. Demokrasilerde siyasi partiler dışında “STK” Sivil Toplum Kuruluşları da büyük önem taşıyor. STK; gücünü halktan alan, adaletten yana olan, yanlışa tepkili, iyiden yana tavır alan, kendini demokratik yollarla ifade edebilen, konuşan Türkiye‘yi oluşturan yasal kuruluşlardır ve demokrasinin yerleşmesinde, gelişmesinde vazgeçilmez unsurlardır. Bu nedenle sivil toplum kuruluşlarına çok önemli görevler düşüyor.
Bir önemli hususta da kültürümüzdür zira, toplulukları millet yapan öz değerleridir. Kültürünü kaybeden toplumlar zamanla yok olmaya mahkumdur. Büyük alimlerimizden merhum Ali Ulvi Kurucu, üstad Necip Fazıl Kısakürek‘e, “memlekette neler oluyor, ne bu halimiz” diye sorunca üstad, “Haktan uzaklaştık, batıda bizi kabul etmiyor. “Tarihine ecdadına saygı göstermeyenin bize ne faydası var” diyorlar şeklinde cevap vermiş.
Elbette bir başka önemli husus ekonomidir. Ekonomi; devletin rekabet gücünü gösterir. Bu nedenle devlet yönetimlerinde ekonomik tedbirler, siyasi tercihlerin önünde yer almak zorunda. Ancak siyasi istikrarın ve sosyal barışın sağlanabildiği güven ortamında ekonominin sürdürülebilir bir büyüme ile güçlenmesi mümkündür.
Zaman zaman devlet yönetiminde önemli kavramlar olan maliyeyi “malı-ye”…! Mülkiye‘yi “mülkü-ye”…! olarak anlayan sorumsuz yöneticiler ne yazık ki; ülkemizi krizlere sürükleyip, millete hizmet yerine yüksek faiz, yüksek enflasyon ve borçlarla çekilmez yükler oluşturmuşlardır. Diğer taraftan dış politikada; Atatürk‘ün veciz, “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözünü “Yurtta sus, cihanda sus”…! olarak değerlendirilip, teslimiyetçi politikalarla Türkiye‘nin var olan gücü yansıtılamamış, adeta cihan devleti Osmanlının ve Cumhuriyetimizin mirası harcandı.
ülkemizin barışa, sevgiye, huzura ihtiyaç duyduğu bugünlerde yaşanan küreselleşme sürecinde yapılan yanlışlardan ders alınmalı. Tek çıkar yolumuz rekabet gücü yüksek ülke olabilmektir.
Ali Coşkun 58 ve 59 Hükümette Sanayi ve Ticaret Bakanı
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.