Bu 2013 yılı dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de hızlı değişimlere sahne oluyor. özellikle ekonomik alanda son 8 ay içerisinde gerek makro-ekonomik düzeyde, gerekse de işletmeler bazında planların ve beklentilerin sık sık revize edilmek durumunda kalındığı gözlemleniyor. Tabiidir ki bu durum borsa, faiz ve kur üzerinde de önemli sonuçlar oluşturuyor. özellikle son dönemde başta ABD olmak üzere gelişmiş ülke ekonomilerine yönelik pozitif beklentiler gelişmekte olan ülkeler açısından bazı risklerin tekrar gözden geçirilmesi sonucunu doğurdu. ülkemiz açısından bakıldığında uzun yıllardan sonra yatırım yapılabilir seviyeye ulaşılmış, faizler tarihi düşük seviyelerine düşmüş ve daha da önemlisi yabancı yatırımcıların ilgi odağı haline gelindi. Ancak ne olduysa son iki ay içerisinde iklim değişti ve finans piyasalarında sonbahar havası esmeye başladı. önümüzdeki dönemde ülkemizle ilgili analizlerde ihracat-ithalat ve TC Merkez Bankası rezervleri büyük önem taşıyacak.
İHRACATIN İTHALATI KARŞILAMA ORANI DüŞTü
ülkemizin ihracat ve ithalatı 2000 yılından bu yana yaklaşık 6 kat arttı. İhracatımız 2000 yılının ilk yarısında 13,8 Milyar dolar iken bu yılın ilk yarısında 5,7 kat artışla 75 Milyar dolar seviyesine ulaştı. İthalatımız ise 25,4 Milyar dolardan 5 kat artışla 125,8 Milyar dolara yükseldi. Tabii bu artışlar kadar önemli bir başka gösterge de ihracatın ithalatı karşılama oranıdır. Bu oranın en yüksek olduğu dönem yüzde 77 ile 2001 yılının ikinci yarısı ile 2009 yılının ilk yarısı oldu. Diğer taraftan ihracatın ithalatı karşılama oranının en düşük olduğu yıllar ise yüzde 48 ile 2000 yılının ikinci yarısı ile yüzde 54-59 ile 2011 yılı ve 2013 yılının ilk yarısı oldu.
Bu açıdan bakıldığında ithalatın ihracatı karşılama oranının yüzde 60 seviyelerinin altına düşmesi Türkiye’de yapısal sorunların ön plana çıkmaya başlayacağının ön göstergesi niteliğindedir. Bununla beraber dış finansman, cari işlemler açığı, kırılganlık, faizlerde önlenemeyen artış ve enflasyonun tekrar iki haneli rakamlara çıkması gibi konular da tekrar gündeme gelebilir.
MERKEZ BANKASI REZERVLERİ 122 MİLYAR DOLARA ULAŞTI
TC Merkez Bankamızın uluslararası döviz rezervleri ve döviz likiditesi Haziran 2002’de 23,4 Milyar dolar iken 2013 Haziran ayında 5,2 kat artışla 122,6 Milyar dolara ulaştı. Rezervlerin son yıllarda yıllık ithalatın altına düşmesi eleştirilebileceği gibi gereksiz faiz maliyetine katlanılmadığı için takdir de edilebilir. Ancak Türkiye gibi yurtdışı finansmana ihtiyaç duyan ve ithalata bağımlı ekonomik yapıya sahip ülkelerde Merkez Bankası rezervlerinin önemi daha da artıyor. Elbette bu rezervlerin ne kadarının serbestçe kullanılabileceği de dikkate alınmalı.
Sonuç olarak, ihracatın ithalatı karşılama oranının yüzde 60’ın altına düşmesi Türkiye açısından yapısal sorunların yeniden gündeme gelebileceğini göstermesi açısından öncü bir gösterge olarak ön plana çıkıyor. Diğer taraftan döviz rezervlerinin tarihsel olarak en yüksek seviyeye ulaşması olumlu gözükmekle birlikte yeterli seviyede olup olmadığının test edilmesi mümkün değil. O nedenle önümüzdeki dönemlerde ithalat-ihracat rakamlarındaki değişikliklerin yakından izlenmesi büyük önem arz ediyor. Türkiye’nin orta ve uzun vadeli yapısal sorunlarının çözümü noktasında ihracatını sürdürülebilir kaynaklarla artırmaya yönelik tedbirleri alması giderek artan bir zorunluluk oluyor.
Finansal Bakış Rafi Karagöl JCR Eurosia Rating Başkan Vekili
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.