Son Haberler

22 milyon km2 topraklarımı geri istiyorum…

Türkiye bölgesel güç mü? Avrupa Birliği (AB) üyesi mi?

Son zamanlarda gündemde olan bu sorular sık sık soruluyor. Dayatılanlara baktığımızda; sanki bölgesel güç olan Türkiye, AB üyesi olamazmış gibi bir hava estiriliyor. Bu yaklaşımlarla; sanki ancak herhangi bir güç sahibi olmayan Türkiye, AB üyesi olabilir şeklinde yorumlara kapı aralanıyor. İlginç olan, bu tutum genellikle AB‘nin başını çeken güçlü ülkeler tarafından dile getiriliyor. Oysa yalın bir mantıkla bakıldığında; güçlü Türkiye‘nin, AB’ye üye olması Avrupa çıkarlarına daha uygun görünüyor. Demek ki; yalın ve şeffaf mantıktan ziyade, dışarıdan göründüğü gibi değil de, başka kompleks ve dışarıdan görünmeyen hesaplar olmalı diyor diğer bir mantık. Peki Türkiye‘nin bölgesel güç olması, gerçekten AB‘ye tam üye olarak katılmasına engel mi?

Geçtiğimi yıl Bremen‘de ilginç bir toplantının konuğuydum. UETD (Avrupalı Türk Demokratlar Birliği) şemsiyesi altında tartışmalı bir konferans düzenlendi. Konferansın konu başlığı ‘Türki‘ye Bölgesel Güç mü, yoksa AB üyesi mi?‘. Paneldeki konuşmacılar beş kişiden oluşuyordu. İlk konuşmacı Bremen üniversitesi ve Münster üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Röper’di. İlk ve en ilginç konuşma Prof. Röper tarafından gerçekleşti. Sözkonusu şahsın yaptığı konuşmanın içeriğinden anlaşılıyordu ki, kendisinin üstlendiği bir misyon vardı.

özetle şunları söylüyordu:

1. Türkiye, AB‘ye girmek istiyorsa, Doğu Roma İmparatorluğu‘nun bayraktarlığını yapmak zorunda.

2. Ankara, kayıtsız şartsız Brüksel‘e teslim olmak zorunda.

3. Türkiye, Güney Doğu Bölgesi‘ne özerklik tanıyıp, federal sisteme geçmek zorunda.

4. Türkiye sınır sorunlarını halletmiş olmalı.

Konferansa yaklaşık 45-50 Türk ve Alman kimlikli katılımcılar mevcuttu. Prof. Röper‘in konuşması sonrası hemen katılımcıların arasından bir Türk vatandaş söz hakkı istedi ve konuşmacının özet olarak dile getirdiği dört konuyla ilgili şunları sordu:

1. Doğu Roma İmparatorluğu‘nun Başkenti bugünkü İstanbul‘du. Siz Doğu Roma İmparatorluğu‘nun tekrar kurulup, İstanbul tekrar iade edilip ve başkentlik yapmasını ima ediyorsanız, çok talihsiz bir ifade ve hayal bile edilemeyecek inanılmaz ütopik bir düşünceden bahsediyorsunuz. 1453‘ten bu yana İstanbul artık Türklerin hakimiyetinde. Siz böyle bir taleple gelirseniz, o halde biz de 22 milyon km kare Osmanlı topraklarını geri isteriz.

2. Berlin ya da Paris Brüksel‘e kayıtsız

şartsız teslim olmuş ki, Ankara‘dan bunu bekliyorsunuz? Dile getirilen talebin uygulanabilirliği yok Sayın Prof. Röper.

3. Federal Sistemler, Federasyonlar ve federal devletler tarih boyunca, müstakil ve bağımsız devletlerin hep gönül rızasıyla ortak bir siyasi iradede birleşerek oluşmuşlardır. Tarihte hiçbir zaman kendi kendine “bir bütün” parçalanarak federal devlet kurulmamıştır. Böyle bir örnek gösterirseniz, Türkiye‘de 81 il mevcut. O halde 81 adet ufak devletçikten oluşan bir federal devlet için hep beraber çaba gösterelim.

AB’nin manasız, tutarsız hatta bazen ütopik dayatmalarının yanı sıra, AB üyesi olan zavallı İspanya‘nın, Yunanistan‘ın, İtalya‘nın içinde bulunduğu ekonomik çıkmazlar karşısında “Allah‘a şükür ki üyesi değiliz” diyesi geliyor insanın.

4. Kopenhag Kriterlerine göre AB üyeliğine kabul edilen yeni üye ülkenin herhangi bir sınır sorunu bulunmamalı.

Doğrudur ancak Güney Kıbrıs Rum Kısmının sınır sorunları yok muydu? Var olan sınır sorunları neden yok sayılarak kayıtsız şartsız AB üyeliğine kabul edildi? Bu çifte standart değil mi? Eğer sizinle hem fikirse AB, bu şartlar altında pek da samimi bir partner portresi çizmiyor. Umarım Türkiye Cumhuriyeti bu söylediklerinizi de gözeterek hiçbir zaman AB‘ye tam üye olmaz. Tam üye olmayı da istememeli!

Prof. Röper tekrar söz alıp, Doğu Roma İmparatorluğu kavramını bir ‘metafor‘ olarak kullandığını söyleyerek kullandığı utanmaz talebini (taleplerini) savunmaya çalıştı.

Türkiye Bölgesel Güç mü? sorusuna atfen şöyle devam etti:

‘Hangi bölgesel güçten bahsediyorsunuz? Ne bölgesi? Ne gücü? Bu biraz safi ve hayali bir ifade. Dünyada küresel ekonomik bir güç mevcut zaten. Ve bu tek güçtür. Almanya gibi ekonomisi çok güçlü olan bir ülkeyi bile sözkonusu küresel güç, istediği an alabora edebilecek durumdayken. Türkiye‘nin ekonomik gücü zaten söz konusu değil‘ dedi.

Bu sözler bence panelin kabul edilebilecek tek doğrusuydu.

Söz alıp aynı seviyede bir dille cevap veren Türk arkadaşa katılmamak imkansız. Olur ya, AB bir aymazlık yapar, Doğu Roma İmparatorluğunun hayali peşine düşerse, bize de 22 milyon km2 topraklarımızın gerçeklerini kabul ettirmek düşer.

AB’nin manasız, tutarsız hatta bazen ütopik dayatmalarının yanı sıra, AB üyesi olan zavallı İspanya‘nın, Yunanistan‘ın, İtalya‘nın içinde bulunduğu ekonomik çıkmazlar karşısında “Allah‘a şükür ki üyesi değiliz” diyesi geliyor insanın.

17 Aralık 2013’de Macaristan Başbakanı için düzenlenen yemekte Başbakan Orban Victor üzerinde düşünülmesi gereken bir konuşma yaptı; Sayın Victor, “9 yıl evvel ki ziyaretimde, ekonomisi çok da iyi olmayan bir Türkiye vardı. Biz Macarlar kendimize çok güveniyorduk AB üyeliği kabulümüz bize farklı bir üstünlük sağlıyor gibiydi. Bugün kendimizi sorguluyoruz. Artık sınırlarımız, bayrağımız, marşımız yok ve bizim dediğimiz birçok değerler sıradanlaştı. Bugün Türkiye ekonomisi hareketli ve kendine özgüveni tam bir ülke. Türkiye kendi öz değerleriyle bir bütün, bunu önemseyin”…

Macaristan Başbakanı samimiydi ve bizlerle buruk ve gerçek tecrübelerini paylaşıyordu. Ben de aynı fikirdeyim. Küresel kervana katılmayalım demiyorum, uluslararası platformlardan uzak duralım demiyorum, AB üyesi olmayalım demiyorum. Ancak; müzakere masalarında hedeflediğimiz amaçla, ödeyeceğimiz bedel orantılı olmalı. Masada kaybetmek sadece kuralları bilmeyenler içindir.

Kimliği ve kişiliği olan Türkiye, müzakere masalarında kuralları belirleyen taraf olmalı. Bizim de AB den isteklerimiz ve kırmızı çizgilerimiz olmalı. Bu bağlamda masalardan kötü anlaşmalarla kalkan ülkelerle istişareleri geliştirmeli aynı yanlışları yapmamalıyız.

2013 çatışmalar ve isyanlarla dolu bir yıl oldu, 2014‘ün barış ve uzlaşma yılı olmasını diliyorum. Hepimize sağlık, huzur ve bereketli bir yıl diliyorum.

Kadın Gözüyle

Zuhal Mansfield

DEİK/Türk Mısır İş Konseyi Başkanı

9 Yorum

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

  • yücel tüfekçi
    6 Ocak 2014 18:43 - Reply

    yazı olarak güzel bir yazı otobik yaklaşım göstermek gerekirse türkler m.ö. den 9000 önce bu günki alplere gelip yerleşmişler bulunan buzda kalmış insan fosillerinden bu çıkıyor ve bunlara avrupalılar alpenik insanlar diyorlar bu insanların vucut yapıları incelendiğinde ve izleri takip edildiğinde altaylardan geldiği bu işle uğraşan avrupalı ve amerikalı bilim adamlarınca tesbit edilmiş ama bir türlü gerçeği söylemeyip dolandırarak anlatmaya çalışıyorlar yani bu anlamda bizler onlardan önce avrupada idik hatta utobik söyleyeceğim ataları türk ama nasıl olmuşssa olmuş bir türk düşmanlığıdır gidiyor olayı daha iyi anlamak için bu linkteki videoya bakınız http://www.youtube.com/watch?v=80KvywM-xFszuhal hanım yazınızı desteklemek amacı ile bunu yazdım dünyada her nedense bir ırkçılık furyası var bir türlü türkler ırkçı olamamış hep bir şekilde asimile edilmişler ırkçı olsalardı bugüne kadar ele geçirdiğimiz toprakllarda başka kültürlerin yaşaması imkansızdı

  • ISMAIL SAGLAM
    6 Ocak 2014 22:12 - Reply

    Oncelikle Profesor Roper ne kadar etkin bir insandir, dedikleri ne kadar yaygindir ya da Avrupa karar aicilari tarafindan da ayni dusunceler paylasiliyor mu bunu sorgulamak gerek diye dusunuyorum. Bununla beraber Prof. Roper gibi dusunenlerin var oldugu da acik. Diger taraftan gecmise donup Turkiyenin AET, AT ve AB uyelik gayretine bakarak gunumuzu sadece o kritelerle degerlendirmenin yanlis olacagi kanaatindeyim. Ne Turkiye eski Turkiye ne de AB eski AB. Bu tabii ki Turkiye gelisimini tamamladi, AB de artik bitti demek de degil. En hafif manasiyla bazi standartlar ve degerler bakimindan model olarak AB birliginden alacaklarimizi bile tamam olarak alamadigimiz kanaatindeyim. Madem ki gelismekte ve buyumekte oldugumuzu iddia ediyoruz AB gibi hizimizi kaybetmeden dinamizmimizi nasil surdururuz bunun yollarini arastiramakla ise baslayabiliriz. Bir de profesor Roper gibilerini cok da kafaya takmayarak.

  • Kemal Gençay
    6 Ocak 2014 23:47 - Reply

    Ancak sizi gibi çalışkan olumlu insanların çoğalması ile kendimizi kabul ettirebiliriz 🙂

  • Adnan Kasapci
    7 Ocak 2014 01:39 - Reply

    Turkiye, akli selkm politikalar uretir ve kendi ekonomik gucunu koruyarak surdurulebilir kilarsa… AB gibi cakma gruplara girmesine hic gerek yoktur… Ulkemiz gelecege namzet bir hizla ilerlemektedir. Paylasim ve hassasiyetlerinize katiliyorum Zuhal Hanim.

  • Adnan Kasapci
    7 Ocak 2014 02:20 - Reply

    Turkiye, akli selkm politikalar uretir ve kendi ekonomik gucunu koruyarak surdurulebilir kilarsa… AB gibi cakma gruplara girmesine hic gerek yoktur… Ulkemiz gelecege namzet bir hizla ilerlemektedir. Paylasim ve hassasiyetlerinize katiliyorum Zuhal Hanim.

  • Adnan Kasapci
    7 Ocak 2014 02:20 - Reply

    Turkiye, akli selkm politikalar uretir ve kendi ekonomik gucunu koruyarak surdurulebilir kilarsa… AB gibi cakma gruplara girmesine hic gerek yoktur… Ulkemiz gelecege namzet bir hizla ilerlemektedir. Paylasim ve hassasiyetlerinize katiliyorum Zuhal Hanim.

  • engin evren
    7 Ocak 2014 11:57 - Reply

    22 milyon (metre kare) topraklarimizi dolayli yoldan da olsa en azndn bir kismini geri alacagiz gibi gorunuyor.. ornegin; 20 yila kadar Bulgaristan nufusunun ; 2, 5 milyonu Turklerden, 1, 5 milyonu romenlerden, 800 bini nin bulgarlardan olusmasi ongoruluyor.2.ornek; bir sure sonra Almanya da buyuk isci sikintisi dogacak,yilda 200 bin kadar gocmen isciye ihtiyac dogacak , baba gore bunun ciddi bir kismi da Turkiye den gidecek…ki zaten orda Turklerin ekonomiye ciddi katkilari var suan…tabi AB ye girmemizde belli standartkara kavusmamz demek..dibimzdeki şer odaklarndn birazda olsn siyrilmak icin buna ihtiyac var…

  • Zuhal Mansfield
    9 Ocak 2014 01:15 - Reply

    Yorumları yayınlamama nedeniimizi soruyorlar ?

  • Serkan Hızlı
    9 Ocak 2014 12:15 - Reply

    Prof Roper’in bir misyon üstlendiği bariz aslına bakarsanız AB içinde hala bu dusuncelerle Türkiye’ye yaklaşan kesim oldukça guclu. Masada guclu olmak konusunda kesinlikle size katılıyorum aslında Türkiye’nin eli giderek güçlendi son senelerde bu konuda ancak bir yandan da bu güçlenmenin sonuna mı geldik diye düşünmüyor değilim ,Turk sanayicisi sanki sınıra dayandı Ar-Ge yeterli değil ..umarım gelecek senelerde daha guclu oluruz

  • Site Haritası