Genellikle popüler yaklaşımlar nominal faizlerin düzeyi ve yönü üzerinde olmakla birlikte, iktisatçılar daha ziyade reel faizleri ele almayı tercih ediyorlar. Doğal olarak iktisat literatüründe de faizin oluşumuna dair öne çıkan farklı teoriler mevcut. Ancak söz konusu teorilerin güncel tartışmaları belirlemekte yetersiz kaldığı; daha doğru bir ifadeyle kamuoyunun faiz konusunda eklektik bir tarzı benimsediği iddia edilebilir.
Neyi kastettiğimi açıklamaya çalışacağım. Yukarıda da işaret ettiğim üzere öncelikle reel faizin düzeyi ihmal ediliyor ve nominal faizin yüksek veya düşük olması irdeleniyor. örnek vermek gerekirse, 2008 küresel finans krizi ertesinde ABD Merkez Bankası Federal Reserve’in kısa vadeli faizleri sıfıra yaklaştırması ülkemizdeki faizlerin çok yüksek olduğu ve düşürülmesi gerektiği fikrinin gerekçelerinden biri olarak kullanılmıştı. ülkeler arasındaki faiz düzeyleri farkının önemsiz olduğunu iddia etmek tabii ki mümkün değil ancak faizleri sıfıra yaklaştıran ülkenin deflasyon riskini bertaraf etmeye çalıştığını da unutmamak gerekiyor. Oysa ülkemizde deflasyon olasılığı bir yana enflasyon görece yüksek seyrediyor.
Bir diğer ilginç alışkanlık da faiz düzeyiyle ekonomik büyüme, istihdam ve yatırımlar arasında yakın bir ilişki olduğunun sıklıkla düşünülmesidir. İlginç olan ise böylesi bir ilişkinin neredeyse yegane faktör olduğunun kabul edilmesidir. Klasik faiz teorisinin faizin belirlenmesini yatırım-tasarruf etkileşimine bağlaması bu tarz bir yaklaşımın iktisat literatürü tarafından da kabul edildiğine bir örnektir. Ancak bu noktada faizin para politikası tarafından belirlenen bir değişken olarak değil de ekonominin içsel değişkenleri çerçevesinde belirlenen bir olgu olduğunun unutulduğuna işaret etmemiz gerekiyor. Başka bir ifadeyle faizin düşmesi suretiyle yatırımların artmasını, istihdam yaratılmasını ve ekonomik büyümenin gerçekleşmesini sağlayacak olan merkez bankası kararları değil tasarrufların artması olacak.
Merkez Bankası kararlarının faizler üzerinde etkili olacağını düşünen teori ise Keynesyen likidite tercihi yaklaşımıdır. Para politikasında müdahaleciliğin kabul edilmesine zemin yaratan bu yaklaşımda faiz para piyasasında belirlenmekte iken, düşük faizlerin yatırımları etkileme gücünün ise sınırlı olacağı varsayılmakta. Yatırımların faiz esnekliğinin sıfıra yakın olması varsayımı ve likidite tuzağı olgusu merkez bankası müdahalelerinin çok sınırlı etkiler yaratabileceği kabul edilerek, iktisat politikalarında ağırlığın maliye politikalarına verilmesi öngörülüyor.
Daha fazla teorik tartışmaya boğulmadan karşımıza çıkan çelişkiye odaklanabiliriz. Faiz tartışmalarında genellikle düşük faizin yatırımları artıracağını kabul ederek klasik faiz teorisini, merkez bankasının faizleri düşürme gücüne atıf yaparak da likidite tercihi yaklaşımını kullanıyoruz. Birbiriyle çelişen iki önemli iktisat teorisinin birlikte kullanılmasıyla yukarıda vurgulamaya çalıştığım eklektik konuma ulaşmaktayız. Hâlbuki klasik faiz teorisini kullanacaksak müdahale gücü sınırlı bir merkez bankasını, likidite tercihini kullanacaksak etkinliği düşük bir para politikasını varsaymamız gerekecek. Veya tüm bu teorileri aşacak farklı bir teorinin inşasına yönelmemiz gerekecek. Bu çabalar zaten iktisat literatüründe mevcut. Benim vurgulamak istediğim nokta eksik ve eklektik bir faiz tartışmasının bize kazandırabileceklerinin sınırlı olmasıdır. Onun yerine yapısal ekonomik sorunlarımıza odaklanmamız yerinde olur. Nedir bunlar? Bazıları iyi bilinmektedir: görece yüksek enflasyon ve düşük tasarruf oranları. Enflasyonu yüzde 2 düzeyine kalıcı olarak indirebilirsek nominal ve reel faizlerin kalıcı olarak düşüşüne şahit olacağız. Tasarruf oranımızı yükseltebilirsek yüksek cari açıktan ve bunun finansmanı doğrultusunda yüksek faiz gereksiniminden kaçınabileceğiz. Başka bir ifadeyle faizi bir neden olarak değil de bir sonuç olarak kabul etmeye başlayabileceğiz.
Not: Bu yazı TCMB’nın faiz kararlarından bağımsız olarak okunmalı.
Analiz
Doç. Dr. Ertuğrul Kızılkaya
İ.ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi
kizilkaya@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.