Son Haberler

Türkçemiz Yıkılmasın

Bildiğimiz yabancı dilleri etkin kullanmanın bir başarı, ana dilimizi etkin kullanmanın ise ayrıca bir vicdani sorumluluk olduğunu düşünüyorum. Dilin etkin kullanımının yarattığı etkiye verilecek en güzel örneklerden biri tarihe mal olmuş kişilerin dili çok iyi kullandıklardır.

Yaşantımızın her evresinde; sosyal hayatta, profesyonel iş dünyasında diğer insanlarla etkileşim halindeyiz. Bu etkileşimin en etkili şekilde yapılması; kendimizi en iyi şekilde ifade etmek ve diğer insanları en doğru şekilde anlamanın yolu dilin etkin kullanımıdır. Dilin etkin kullanımının yarattığı etkiye verilecek en güzel örneklerden biri tarihe mal olmuş kişilerin dili çok iyi kullandıklardır. Bu kişiler, dili etkin kullanarak toplumları etkilemiş, onları ikna edebilmiş, onları kendi amaçları doğrultusunda yönlendirmişlerdir.

 PEKİ DİLİ DOĞRU KULLANMAK NEDEN ÖNEMLİDİR?

Bu soruya verilecek en güzel cevap, Yunus Emre’nin “Söz ola kese başı, Söz ola kese savaşı” sözüdür. Dil, duygu ve düşüncelerimizin diğer kişilere iletilmesini sağlayan en önemli araçtır. Bu nedenle, bu duygu ve düşüncelerin zihinlerimizde ve kalplerimizde oluştukları gibi aktarımı dilin en önemli işlevidir. Bu işlevin yerine getirilmesi de kullanılan dile hâkim olmak, onu iyi kullanmakla ilgilidir.  Zengin bir kelime hazinesine sahip olmak, dil bilgisi kurallarını bilmek, dilin etimolojik yapısını öğrenmiş olmak dili iyi bilmenin somut göstergeleri arasında yer alıyor.

YABANCI DİL BİLMENİN ÖNEMİ

Birden çok dil bilmenin önemini “Bir lisan, bir insan” atasözümüz özetliyor. Bugün sadece iş dünyasında değil, sosyal yaşamda da kendi ana dili dışında farklı dilleri öğrenmiş kişilerin avantajlı olduğu tartışmasız bir gerçektir. Bu nedenle, aileler çocuklarına okul ararken, okulun kaç dil öğrettiği en temel seçim göstergeleri arasında yer alıyor.  Yine iş dünyasında en az bir yabancı dil bilmek, bugün küreselleşen ekonomi dünyasının olmazsa olmazları arasında yer alıyor.  Hatta bazı mesleklerde bir dil yerini iki ve daha fazla dile bırakıyor. İddia sahibi, dünya vatandaşı olmak isteyen birinin kendi ana dili ile yetinmemesi gerektiği apaçık ortadadır. Bu nedenlerle, yabancı dil bilmek, sadece o dilin konuşulduğu ülkelerin sanatlarını, tarihlerini, şiirlerini, müziklerini bilmek açısından avantaj olmuyor, o dili kullanan kişilerin ürettiği birikime ulaşma açısından da bir avantaj ve hatta bir gereklilik olma özelliği taşıyor. Bu da, kariyer planlarında yabancı dil öğrenmenin gerekliliğini gösteriyor.

ANA DİLİMİZ

Önceki satırlarımızda, dili etkin kullanmanın öneminden bahsettik. Bir dili etkin kullanmanın, en az onu bilmek kadar önemli olduğunu düşünüyorum. Bildiğimiz yabancı dilleri etkin kullanmanın bir başarı, ana dilimizi etkin kullanmanın ise ayrıca bir vicdani sorumluluk olduğunu düşünüyorum. Ana dil, insanlarını kendilerini en iyi ifade ettikleri, doğuştan öğrendikleri, anneleriyle ve dolayısıyla yaşamla aralarında bağ kurdukları dildir. Anadil sayesinde binyıllık kültür birikimi kuşaklar arasında aktarılabiliyor. Millet ve vatan sevgisi, tarih bilinci bizi biz yapan birçok özelliğimizi ana dilimizi sayesinde öğreniyoruz. Bugün vatan sevgisi derken, zihinlerimizde, belirli olaylar, bu olayların bizde yarattığı etki, duygu dünyamız, belki babalarımızın, annelerimizin bize anlattıkları olaylardan oluşan bir kavram oluşuyor. Bir yabancı için, kendi anadilindeki “vatan sevgisi” kişi için farklı bir anlama sahip olacaktır. Ancak bu kavram kültürler ve ülkeler için farklı olacaktır. Dolayısıyla, bu kavramı bilmek, onun zihinde canlanması, ona sahip olmanın bir ifadesidir. Dil, kişiler ve nesneler arasında ilişkiyi oluşturuyor. Bu nedenle, zamanın dingin akışı içinde, parçası olduğumuz kültürümüzü (düşünceleri, şiirleri, müziği, efsaneleri, edebiyatı, tarihi) anadilimiz ile öğreniyor, onu sonraki kuşaklara aktarıyoruz. Bu nedenlerle ana dilimizin önemi hem bizim için hem de parçası olduğumuz kültür için yadsınamaz bir gerçektir. Ancak anadilimizin kullanımında uzmanlar tarafından da sıkça dile getirilen ve “plaza dili” olarak kavramsallaştırılan bir yozlaşma olduğunu görüyoruz.

TÜRKÇE YIKILMASIN

Geçenlerde Hürriyet Gazetesi’nde, Ayşe Arman’ın, Bülent Eczacıbaşı ve Gülse Birsel ile yaptığı “Türkçe yıkılıyoooooo!” başlıklı röportajı okurken bunları düşündüm. Röportajdan, Eczacıbaşı Holding’de Türkçe’nin doğru kullanılması için bir kampanya başlatıldığını öğrendim. Eczacıbaşı Holding, kendi anadilimizin korunması ve geliştirilmesi için kendi bünyesinde “brainstorming’, ‘challenge’, ‘deadline’, ‘mood’ gibi hemen hemen herkesin ara sıra kullandığı kelimelerin Türkçe cümleler içinde kullanılmasını önlemeye çalışıyor. Türkçe konuştuğu halde bu kelimeleri kullanan çalışanlarından kelime başına 5 TL alıyor.  Bu paralarla da sözlükler alınarak bunlar okullara dağıtılıyor. Bülent Eczacıbaşı “uydurukça” olarak isimlendirdiği bu kelimelerin kullanılmasını engelleyerek bu konuda bir farkındalık oluşturulacağını belirtiyor.  Eczacıbaşı’na göre her dil başka dillerden sözcükler alır. Bu dilin doğal gelişme sürecinin bir parçasıdır. Önemli olan, bunu aşırıya götürüp, ortaya kimsenin anlamadığı bir dil çıkarmama. Ülkemiz iş dünyasının en büyük grupları arasında yer alan, çalışanlar için birçok açıdan çekim merkezlerinden biri olan Eczacıbaşı Holding’in, yönetim kurulu başkanı seviyesinde bu konuyu gündemine alması, memnun edici olduğu kadar üzerinde düşünülmesi de gereken bir konudur. Bugün, ülkemizin iş dünyasında çok iyi eğitimli, küresel olarak rekabet edebilecek bir çalışan profili olduğunu düşünüyorum. Toplumsal gelişme için çok önemli bir potansiyele sahip bu kesimin, “plaza dili” olarak da ifade edilen yukarıda özetlenen hataya düşmelerinin çok üzüntü ve kaygı verici olduğu kanaatindeyim. Ülkeyi ileriye götürecek, ekonomik katma değer yaratan, en iyi üniversitelerden mezun, toplumu değiştirme ve dönüştürme gücü olan bu kişilerin en az bir yabancı dil öğrenmeye verdikleri önemi ana dillerini doğru kullanmaya vermeleri gerekiyor. Çünkü başarı, kendi değerlerini koruyarak ilerlemeyi ifade ediyor.

SONUÇ

Kullandığımız dil, düşünce ve duygu dünyamızı belirleyen; diğer insanlarla iletişimimizi sağlayan; su gibi, hava gibi ihtiyaç duyduğumuz bir iletişim aracıdır. Doğduğumuz günden beri, içinde yer aldığımız çevrenin etkisiyle öğrendiğimiz dilimiz, bize, bizden önceki kültürel birikimi de aktarıyor. Başarılı olmak, zengin bir iş ve sosyal arkadaş çevresine sahip olmak yanında dilimize sahip çıkarak onu gelecek kuşaklara mümkünse geliştirerek aktarmak bir birey ve vatandaşlık görevidir.

 

Ali Kamil Uzun

Türkiye İç Denetim Enstitüsü Kurucu Başkanı

Deloitte Türkiye Yönetim Kurulu Danışmanı

 

 

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Site Haritası