– Cumhuriyetin ilk döneminde daha çok devlet destekli kamu bankaları öne çıkarken, 1980’li yıllarda ise piyasa gerçeklerine göre gelişimini sürdürdü. 2000’li yıllardan sonra ise yabancı bankaların ilgisi ve ağırlığı tekrar artmaya başladı. Türkiye finans sistemi içinde en fazla regülasyona maruz kalan bankacılık sektörü, Türkiye ve dünya ekonomilerinde oluşan değişim karşısında en hızlı etkilenen hassas bir sektör konumunda.
– Bankacılık sektörü, 2024 yılı itibariyle 925 milyar dolarlık bir varlık büyüklüğüne ulaştı. 2024 yılı sonunda Türk bankacılık sektörünün milli gelire göre payı %71,20 civarına düştü. Türk bankacılık sektöründe 10 bin 842 şubesi ile 209 bin 192 bin çalışanı olan toplam 67 banka faaliyet gösteriyor. 2025 yılının başında toplam 67 bankanın, 38’i mevduat, 20’si kalkınma ve yatırım bankası ve 9’u ise katılım bankasıdır.
– Katılım banklarının büyüme hızları ve pazar paylarında görülen sürekli artış, ana tema haline geldi. Katılım bankalarının hızlı gelişiminde, kamunun destekleri ve teşvikleri de belirleyici oldu. Bu büyümenin önümüzdeki yıllarda da devam etmesi bekleniyor. Ancak, mevduat bankacılığının payı hala temel belirleyici durumda. Nitekim 2024 yılı itibariyle mevduat bankacılığının piyasa payı %88,09 oranında.
– Makro düzeyde önemli bir risk haline gelen Kur Korumalı Mevduat konusunda seçim sonrası politika değişiklikleri yoluyla tasfiye çalışmaları başlatıldı. 3 trilyon TL’yi aşan KKM, bu kapsamda 2024 yılında epeyce geriledi. 2025 yılının ilk aylarında ise hemen hemen ortadan kalkmış durumda. Politika yapıcılar, mevduatın TL’ye dönüşümü konusunda kamusal baskılarına 2024 yılının son çeyreğine kadar devam etti, ancak 2025 yılında bu baskılar oldukça azaldı.
– Son 5 yıldır bankaların kredilerinde önemli artışlar olurken, tahsili gecikmiş alacak oranlarında ciddi bir artış olmadı. Hatta bizzat BDDK düzenlemeleri ve kurumsal müsamahalarıyla gerileme görüldü. Çünkü pandemi döneminde BDDK tarafından mevcut düzenlemeler çok esnetilmişti. Bankaların kredilerini hem yakın izlemeye hem de tahsili gecikmiş alacaklara aktarmaları zorlaştırılmıştı.
– Türk bankacılık sektöründe ana kaynak olan mevduatın ortalama vadesi, üç ayın altında (hatta iki ayın) olması likidite yönetimini zorluyor ve maliyet seviyesini artırıyor. 2024 yılında mevduatın ortalama vadesi 63.09 güne düştü. 2024 verilerine göre Türk bankacılık sektörü bir aylık vade bazında likidite açığı içerisinde. Ancak 7 güne kadar vade bazında sahip olduğu fazla likidite olanağıyla bir ay bazındaki açıklarını kapatabiliyor ve yönetebiliyor.
Küresel boyutlarda büyük bir değişim ve dönüşüm içerisinde bulunan bankacılık sektörü açısından, yüksek müşteri beklentilerine karşılık veremeyen köhnemiş iş modellerinden kurtulma çabaları değişimin itici ana faktörü haline geldi. Nakit akışlarını zaman mevhumu kıskacından kurtarma hızı ve seviyesi yüksek olan bankaların büyüme süreçleri ve oranları daha yüksek oluyor. Bu konuda geride kalan bankalar, eninde sonunda konsolidasyon okyanusuna yenik düşüyorlar. Aynı şekilde, küresel zeminden ziyade bölgesel ve lokal platformlara odaklanma becerileri bulunan banklar, piyasa paylarını esaslıca artırıyorlar.
Türkiye’de enflasyonla mücadele kapsamında ekonomiyi yavaşlatma politikaları, bankacılık sektörü̈ üzerinde aşağı yönlü baskılayıcı unsurların en başında geliyor. Bu unsurlar, Türk bankacılık sektöründe başlayan dijitalleşmeye, sürdürülebilir finansmana erişime ve aktif kalitesini koruma mekanizmaların devamlılığına ve sürdürülebilir kârlılığa odaklanmış çabalarını bozuyor.
2000’Lİ YILLARDAN SONRA YABANCI BANKALARIN İLGİLİ VE AĞIRLIĞI ARTMAYA BAŞLADI
Türk bankacılık sistemi başlangıçta kamu finansmanını çevirmeye yönelik kurgulandı. Ulusal kaynaklar ve alışkanlıklar, oldukça kısır olduğu için daha çok yabancı bankaların kural, alışkanlık ve hakimiyetine göre faaliyet gösterdi. Cumhuriyetin ilk döneminde daha çok devlet destekli kamu bankaları öne çıkarken, 1980’li yıllarda ise özel sektör bankacılığı da dahil olmak üzere sistem piyasa gerçeklerine göre gelişimini sürdürdü. 2000’li yıllardan sonra ise yabancı bankaların ilgisi ve ağırlığı tekrar artmaya başladı.
Hukuki ve kurumsal yapısı açısından Türkiye finans sistemi içerinde en fazla regülasyona maruz kalan bankacılık sektörü, Türkiye ve dünya ekonomilerinde oluşan herhangi bir değişim karşısında en hızlı etkilenen hassas bir sektördür. Türk bankacılık sektörü, Türk finans sistemi içerisinde en yüksek paya sahiptir.
BANKACILIK SEKTÖRÜNÜN VARLIK BÜYÜKLÜĞÜ 925 MİLYAR DOLARA ULAŞTI
Bankacılık sektörü, 2024 yılı itibariyle 925 milyar dolarlık bir varlık büyüklüğüne ulaştı. 2024 yılı sonunda Türk bankacılık sektörünün milli gelire göre payı %71,20 civarına düştü. Türk bankacılık sektöründe 10 bin 842 şubesi ve 209 bin 192 bin çalışanı olan toplam 67 banka faaliyet gösteriyor. 2025 yılına girerken var olan toplam 67 bankanın, 38’i mevduat, 20’si kalkınma ve yatırım bankası ve 9’u ise katılım bankasıdır.
Türkiye’de bankacılığın GSYH içerisindeki yeri, gelişmiş ülkelerin ortalamalarından oldukça düşük olması nedeniyle büyüme potansiyeli uzun vade içerisinde yüksek kalmaya hep devam edecektir.
KATILIM BANKACILIĞININ HIZLI GELİŞİMİNDE, KAMANUN DESTEKLERİ VE TEŞVİKLERİ ETKİLİ OLDU
BDDK-Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından düzenlenip, kontrol edilen Türk bankacılık sektörü; mevduat bankaları, kalkınma ve yatırım bankaları ve İslami felsefe ve kurallar çerçevesinde kâr payı esasına göre faaliyet gösteren katılım bankaları gibi üç kategoride faaliyet gösteriyor. Katılım banklarının büyüme hızları ve pazar paylarında görülen sürekli artış ana tema haline geldi. Katılım bankalarının hızlı gelişiminde, kamunun destekleri ve teşvikleri de belirleyici oluyor. Ancak, mevduat bankacılığının payı hala temel belirleyici durumda. Nitekim 2024 yılı itibariyle mevduat bankacılığının piyasa payı %88,09 oranında.
Şubeleşme (özellikle yurtdışında şubeleşme) ve mevduat garantisi gibi ulusal inisiyatifin öne çıktığı konuların dışında, ana hatlarıyla AB mevzuatıyla uyumlu olan Türk bankacılık sektörünün yasal çerçevesi, küresel ekonomilere entegrasyonun sağlamlaştırılması kriterlerine, Basel sürecine ve Öz kaynak gereksinimi direktiflerine (CRD) uygun olarak yapılandırıldı. Risk yönetimi açısından, Türk bankacılık sektörünün, fiyatlama ve bilanço dengelerini uluslararası normlarda yönetebilme becerisi oldukça yüksektir.
BANKACILIK SEKTÖRÜNDE TEKELCİ REKABET SÖZ KONUSU
Türk bankacılık sektörü kaynak yönetiminde oligopol rekabetçi, varlık yönetimi bakımından ise tekelci rekabet stratejilerini benimseyen küçük ölçekli bankalar özellikle mevduat yarışı içerinde kendileri aleyhine maliyet dezavantajı yaratıyorlar. Ancak, büyük bankalar hem kaynak hem de varlık yönetimi stratejilerinin tamamı için tam tekelci bir rekabet yapısı söz konusudur. Dolayısıyla rekabet daha çok küçük bankalar açısından geçerli olup, yoğunlaşmanın etkisiyle büyük bankalar için rekabetçi davranış hala temel bir eğilim halinde gelemedi.
Türk bankacılık sisteminde yoğunlaşma oldukça yüksektir. 2024 yılı verilerine göre, toplam 67 bankanın içerisinde ilk beş banka, varlık ve kaynak yönünden sektörün ortalama olarak %55’lik kısmına hakimdir.
Türk bankacılık sektöründe, fiziki veya sanal network genişlemesi konusunda yenilikçi, değiştirici ve geliştirici yaklaşımlar sergilenmekle birlikte, alternatif kanallar içerisinde çok şubecilik önemini hala ilk sırada koruyor.
3 TRİLYON TL’Yİ AŞAN KUR KOKRUMALI MEVDUAT, 2024 YILINDA EPEYCE GERİLEDİ
Bankalar üzerinde kamusal baskı kurularak 2021’de başlatılan yeni ekonomi politikaları 2023 Mayıs ayının sonuna kadar sürdürüldü. Bu süre içerinde kendi inisiyatiflerini kullanamaz duruma düşürülen bankacılık sektörünün üzerindeki baskılar, en başta KKM-Kur korumalı mevduat uygulaması, mevduat ve kredi ölçek büyüklükleri ile faiz oranlarına ilişkin regülasyonlarla yürütülmekteydi. Bu süre içerisinde bankacılık sektörü önemli baskılarla karşılaştı. Öncelikle makro düzeyde önemli bir risk haline gelen Kur Korumalı Mevduat konusu açısından, seçim sonrası politika değişiklikleri yoluyla zaman içinde tasfiye edilmesine yönelik çalışmalar başlatıldı. 3 trilyon TL’yi aşan KKM, bu kapsamda 2024 yılında epeyce geriledi. 2025 yılının ilk aylarında ise hemen hemen ortadan kalKmış durumda. Politika yapıcılar, mevduatın TL’ye dönüşümü konusunda kamusal baskılarına 2024 yılının son çeyreğine kadar devam etti, ancak 2025 yılında bu baskılar oldukça azaldı. Yine 2024 yılında CDS primlerindeki düşüşlere dayalı olarak, bankacılık açısından dış kaynak bulma olanakları ve olasılıkları konusunda bir miktar rahatlama meydana geldi.
TAHSİLİ GECİKMİŞ ALACAK ORANLARINDA CİDDİ BİR ARTIŞ OLMADI
Son 5 yıldır bankaların kredilerinde önemli artışlar olurken, tahsili gecikmiş alacak oranlarında ciddi bir artış olmadı. Hatta bizzat BDDK düzenlemeleri ve kurumsal müsamahalarıyla gerileme görüldü. Zira, pandemi döneminde BDDK tarafından mevcut düzenlemeler çok esnetilerek bankaların kredilerini hem yakın izlemeye hem de tahsili gecikmiş alacaklara aktarmaları adeta zorlaştırılmıştı. Bu zorlaştırıcı düzenlemeler, ana eğilim olarak hala devam ettiriliyor. Sonuçta bankalar problemli hale gelen birçok kredileri normal kredi sınıfları içerinde göstermeye devam ediyorlar.
Enflasyon muhasebesinin uygulanmayacak olması, bankalar için şu anda gösterim avantajı sağlayan ve ancak realitede bankaların aleyhine olan ve daha fazla kaynak kaybına yol açacak olan bu durum bir süre daha devam edecektir.
TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNÜN BÜYÜMESİNE ÖZ KAYNAKLAR AYNI HIZDA EŞLİK EDEMEDİ
Türk bankacılık sektörünün büyümesine öz kaynaklar aynı hızda eşlik edemedi. Bu durum gelecek görünümü açısından önemli riskleri arasındadır. Bu kapsamda öz kaynakların göreceli payının düşmesine ve kredi plasmanların payının da artmasına rağmen, bu eğilimin sermaye yeterlilik oranlarına negatif yansıması engellendi. Zira, SYR hesaplamalarında esas alınan sermaye tabanı ile bilançoda yer alan öz kaynakların arasındaki makas, 1.ve 2.kuşak sermaye adlarıyla haricen ilave edilen katkı sermaye kalemleriyle sermaye tabanı lehine sürekli olarak açılıyor. Yani, bankacılığın esasen düşen SYR rasyoları ulusal inisiyatif kapsamımda düzenleyici otoritelerin yönlendirmesiyle katkı sermaye ve risk ağırlıklarının düşürülmesi yollarıyla telafi ediliyor ve SYR ’nin yüksek düzeyi bu şekilde resmi düzenlemelerle sağlanıyor. Ayrıca birçok kredi çeşidinin risk ağırlıkları da olması gereken ağırlıkların daha da altına çekilerek kredi riskine esas tutarın toplam krediler içerisindeki payı düşürülüyor ve bu yolla da SYR ’nin yüksek hesaplanması sağlanıyor. Türk bankacılık sektörünün, operasyonel giderler/operasyonel gelirler oranının uluslararası ortalama seviyenin altında seyretmesi Türk bankacılık sisteminin ayırt edici pozitif özelliklerinden biri olarak hala devam ediyor.
Türk bankacılık sektöründe ana kaynak olan mevduatın ortalama vadesi üç ayın altında (hatta iki ayın) olması likidite yönetimini zorluyor ve maliyet seviyesini artırıyor. 2024 yılında mevduatın ortalama vadesi 63.09 güne düşmüş durumda. 2024 verilerine göre Türk bankacılık sektörü bir aylık vade bazında likidite açığı içerisindedir. Ancak 7 güne kadar vade bazında sahip olduğu fazla likidite olanağıyla bir ay bazındaki açıklarını kapatabiliyor ve yönetebiliyor. Nihai toplam bazda ise %52,21 oranında likidite fazlası bulunuyor.
ENFLASYON SEVİYESİNİN YÜKSEKLİĞİ “REEL ÖZ KAYNAK GETİRİ ORANLARI” NI DÜŞÜRÜYOR
2025 yılında ROAA/ROAE rasyosundaki düşme eğiliminin düşüp düşmeyeceği dikkatle izlenmelidir. Ülke genelinde faiz maliyetlerinin değişim aralığının yüksek olmasına rağmen, faiz marjını iyi yöneten bankacılık kesiminin kar ve karlılık göstergelerinin volatilite riskini engelleme kapasitesi ve becerisi ROAA/ROAE rasyosundaki düşme eğilimini önleyeceği büyük olasılık olarak gözüküyor. Özellikle öz kaynak getiri oranlarının yüksekliği Türk bankacılık sektöründe uzun yıllardır sürdürülmekle birlikte, enflasyon seviyesinin yüksekliği “reel öz kaynak getiri oranları” nı düşürüyor ve uluslararası referans değerlerinin altına çekiyor.
Türk bankacılık sistemi bilanço içi varlık ve yükümlülüklerde ciddi ölçüde açık pozisyon riski taşıyor. Bu riski yüksek komisyon maliyetlerine katlanarak, yenileme ve karşı taraf riski alarak bilanço dışı kalemlerle kapatıyor. Türk bankacılık düzenlemeleri arasında YP pozisyon kapatmalarında bilanço dışı işlemlerin miktarını sınırlayan hiçbir düzenleme olmama halinin devam etmesi bankacılık sistemi açısında ciddi bir zafiyettir.
Orhan Ökmen
Sesmir Yönetim Kurulu Başkanı
okmen@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.