*Kahramanmaraş’tan İngiltere’ye uzanan bir başarı öyküsü
LONDRA’NIN ÜÇÜNCÜ BÜYÜK BELEDİYESİ ENFIELD BELEDİYE BAŞKANI SABRİ ÖZAYDIN
YATIRIMCILAR YATIRIMCILAR İÇİN TÜRLÜ YARDIMA HAZIRIZ
Kahraman Maraş’lı Sabri Özaydın, geçen ay İngiltere’nin başkenti Londra’nın üçüncü büyük ilçesi Enfield’in Belediye Başkanı oldu. 1970’lerin başında Kahraman Maraş’tan İstanbul’a, 1986’da ise İngiltere’nin başkenti Londra’ya uzanan müthiş başarı öyküsü ile medyada gündeme gelen Sabri Özaydın, Turcomoney’e konuştu…
*Türk toplumunu temsil etmek, yönetim mekanizmalarında sözümüzün geçmesi için İşçi Partisi’ne üye olup siyasete başladım. Yerel seçimlerde, bölge milletvekili kampanyasında, bölge belediye seçimlerinde aktif bir şekilde yıllarca rol aldım. Daha sonra ilçe yönetim kuruluna girdim. Ardından, meclis üyesi olduk. Bu yıl da adaylığımı koydum. Belediye başkanlığını kazandım.
*Enfield’da yaklaşık 102 dil konuşuluyor. Çok kozmopolit, çok renkli bir yer. Eskiden beri Londra’nın dışı sayılacak, en kuzeyi. Sanayi ile ayakta duran, sanayisiyle meşhur bir bölge. İngiliz ordusunda kullanılan Lee-Enfield tüfeği, Enfield motorsikletleri burada üretiliyor. Yüzölçümü olarak Londra’nın en büyük üçüncü ilçesi. Yeşil alanı en çok olan ilçe. Nüfusu 360 bin civarı. Bunun yüzde 20’si Türkçe konuşuyor.
*Belediye başkanı seçildikten sonra partinizle politik olarak yan yana duramazsınız. Herkese eşit durmak zorundasınız. Apolitik bir kimliğiniz vardır. Dolayısıyla bunun 1 yıl olması sembolik olduğu için sizden sonra da başkaları bu mevkiyi yapmalarının önünün açmaktır. Sonuçta bir hizmet varsa hizmetin bir yılı da aynıdır, 4 yılı da aynıdır.
*Biz Türkiyeli, Türkçe konuşan Türkler olarak burada çok yeni bir nesiliz. Bu topluluğun iyi bir şekilde temsil edilmesi gerekiyor. Doğru yerlerde kendimizi tanıtmamız gerekiyor. Kabul görmemiz gerekiyor. Şu anda ciddi sorumluluklarımız var. Gelirimizi teslim edeceğimiz kişilerin, çocukların donanımlı olmaları gerekiyor. Bundan 50-100 yıl sonra bu toplumda kabul görmüş olalım. Hak ettiğimiz yerde, hak ettiğimiz şekilde yönetilelim.
*İngiltere’de Brexit periyodu yaşandı. Buraya göçmen gelen insanlar bile, AB’den çıkalım diye oy verdiler. Halbuki o insanlar gelmese bazı işleri yapacak insan yok. Dolayısıyla bazı insanlar bu tür şeyleri kullanarak, ırkçılığı ekonominin bozukluğuna, ırkçılığı yabancıların gelmesine bağladılar. Ev fiyatlarının yükselişini yabancıların gelmesine bağladılar. Hastanede bekleme sürelerinin çoğalmasını yabancıların gelmesine bağladılar.
*Koronavirüs krizi, bizi inanması güç ama pozitif etkiledi. Bizim kategorimizde üretim yaptıran firmalar genelde İtalya’da üretim yaptırıyorlardı. Onun bir alt segmenti Portekiz’de yaptırılıyordu. Bu pandemi ile beraber İtalya’nın kapanmasıyla firmalar siparişlerini alamadılar. Zamanında alamadılar. Bir anda bize gelen talepler çoğaldı. Bizim işlerimizi çok pozitif etkiledi.
*Merkezi hükümet bir sistem oturtarak işçilerin yüzde 80 maaşını ödedi. Bu çok ciddi bir yardımdı. Herkes evinde oturduğu halde maaşının yüzde 80’ini otomatik sisteme yatırıldı. Bu bir güçtü. Yani sosyal devlet olmak, gelişmiş devlet olmak böyle oluyor. Vatandaşınıza verdiğiniz hizmet ile ölçülüyor. İngiltere de bu hizmeti gösterdi.
* Yeni yatırımcıları tabii ki teşvik ederiz. Enfield Belediyesi olarak her türlü desteğe ve yatırıma hazırız. İnsanlarımızın buraya gelip yatırımı yapmalarını canı gönülden isteriz. İnşaat, tekstil ya da herhangi bir ticaret olabilir. Ofisi Türkiye’de olup pazarlamayı burada yapmak isteyenlere kapımız her zaman açık. Beni ziyaret etmeleri yeterlidir. Elimden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışırım.
Sabri Özaydın… Kahraman Maraş’lı bir Türk… Geçen ay başında Londra’nın en önemli ve en kozmopolit belediyelerinden Enfield’in belediye başkanlığına seçildi. Sabri Özaydın, İngiltere’de Türk toplumunu daha iyi temsil etmek hedefiyle başladığı siyasette, belediye başkanlığına kadar yürüdü. Özaydın, “Biz Türkiyeli, Türkçe konuşan Türkler olarak burada çok yeni bir nesiliz. Bu topluluğun iyi bir şekilde temsil edilmesi gerekiyor. Doğru yerlerde kendimizi tanıtmamız gerekiyor. Bundan 50-100 yıl sonra bu toplumda kabul görmüş olalım” diye konuşuyor.
Yeni yatırımcıları Enfield’a davet eden Özaydın, “Enfield Belediyesi olarak her türlü desteğe ve yatırıma hazırız. İnsanlarımızın buraya gelip yatırımı yapmalarını canı gönülden isteriz. İnşaat, tekstil ya da herhangi bir ticaret olabilir. Ofisi Türkiye’de olup pazarlamayı burada yapmak isteyenlere kapımız her zaman açık. Beni ziyaret etmeleri yeterlidir” şeklinde konuşuyor.
Başarısı ile Türk kamuoyunun takdirini toplayan Sabri Özaydın, Kahraman Maraş’tan İngiltere’ye, Enfield Belediye Başkanlığı görevine uzanan ilginç hikayesini Turcomoney’e anlattı…
KILINÇ: Sabri Bey, Londra’nın en büyük üçüncü ilçesi Enfield Belediye Başkanlığı’na seçildiniz. Bu haberle gururlandık tabi. Turcomoney Dergisi nedeniyle 60 kadar ülkeye gittim, televizyon programları yaptım. Türk iş adamlarının ve girişimcilerinin başarılarını ekrana getirdim. Dolayısıyla sizin, bir Türk’ün İngiltere gibi dünyanın en önemli ülkelerinden birinin, Londra gibi bir dünya başkentinin ve Enfield gibi güzel bir ilçenin belediye başkanı olduğunuz için sizi tebrik ediyorum ve başarılar diliyorum.
ÖZAYDIN: Nazik sözleriniz için çok teşekkür ederim.
KILINÇ: Turcomoney dergisi nedeniyle 60 kadar ülkeye gittim, televizyon programları yaptım. Türk işadamlarının ve girişimcilerinin başarılarını ekrana getirdim. Dolayısıyla sizin gibi bir dostumuzun, bir Türkün İngiltere gibi dünyanın en önemli ülkelerinin Londra gibi başkentinin ve Enfield gibi güzel bir ilçenin belediye başkanı olduğunuz için sizi tebrik ediyorum ve başarılar diliyorum.
ÖZAYDIN: Çok teşekkür ederim.
KILINÇ: Belediye başkanlığı konusuna geleceğiz ama hikayenizi dinlemek isteriz. Siz Anadolu’muzun güzel şehri Kahraman Maraş’ın Afşin ilçesinden yola çıktınız. Çocukluk yıllarınızı, İngiltere’ye nasıl gittiğinizi, neler yaşadığınızı anlatır mısınız?
LONDRA’YA 1986’DA EĞİTİM AMAÇLI GELDİM
ÖZAYDIN: 1968’de yılında Kahramanmaraş’ın Düz köyünde dünyaya geldim. Babam, onun kendi babasından kalan tarlaların sekize paylaşılmasıyla çocukların doyamayacağı kanısına vararak geleceğin daha büyük şehirlerde olduğunu, çocuklarının torunlarının daha iyi standartlarda yaşayıp hayatlarını devam ettirebileceği kararını alarak bizi İstanbul’a taşıdı. 1972-1973 yıllarında İstanbul’a taşındık. Onun üzerine ilkokul, ortaöğretim ve liseyi İstanbul’da okudum. 1986 yılında Zeytinburnu Endüstri Meslek Lisesi’ni bitirdikten sonra Londra’ya eğitim amaçlı geldim. Londra’ya yalnız geldim. Dediğim gibi kırsal kökenli işçi sınıfından bir ailenin dar gelirli çocuğunun İngiltere’ye gelip okuması biraz farklı bir olay. Başlangıçta ailem anlamakta zorlandı. Onay da vermediler. Dediler, ”Sen Sabancı’nın oğlu ve torunu değilsin. Kal memlekette bizimle beraber, ailenle beraber yola devam edelim. Yalnız bende okuma hırsı vardı. Yurt dışında okumayı çok istemiştim. 1986 yılında Londra’ya geldim ve önce dil eğitimi ondan sonra bizim Türk diplomasisini kabul etmediğinden dolayı denklik kurslarını tamamladıktan sonra 1988 yılında üniversiteye Glasgow Üniversitesi İşletme Fakültesine başladım. 1990 yılında 3. sınıftayken İngiltere-ABD arasındaki takas öğrenci statüsünde anlaşmasıyla, üniversite beni bir yıl ABD’ye işletme stajı görmem için gönderdi. 1991 yılında geri dönüp 1992 yılında mezun oldum. Mezun olduktan sonra memleketimizden temizlik malzemeleri ithal ederek tekstil hayatına başladım. O günden beri de hala tekstil sektöründe üretime devam ediyorum.
KILINÇ: Türkiye’de İstanbul’da zannediyorum fabrika kurdunuz.
1996’DA İSTANBUL’DA, 2004’TE DE ÖZBEKİSTAN’DA FABRİKA KURDUK
ÖZAYDIN: Abilerim ve kardeşimle beraber 1996 yılında bir tekstil üretim firması kurduk. Daha sonra Özbekistan’a gittik. Türkiye’deki işçiliğin niteliğinin her geçen gün artması ve kalifiye ve yetişmiş işçinin talebin artması nedeniyle biz belli bir zaman sonra İstanbul’da tekstil sektörünün sıkıntıya düşeceğini gördük. Anadolu’da biraz araştırmalarımız oldu. Özellikle organize sanayi bölgelerinde ama onların da 3-5 yıllık bir ömrü olduğunu gördük. Çünkü o dönemlerde iyi, kaliteli ürün yapan dış ülkeye çalışan firmalardaki sıkıntılar hemen hemen aynıydı. Bu nedenle oralara giderek de belli bir zaman sonra aynı sıkıntılarla karşılacağımızı hissettik, öyle de oldu. Bir kaç arkadaşımız çok ciddi yatırımlar yaptılar. Sonu pek iyi olmadı. 1996 yılında İstanbul’da kurduk, 2004’te de Özbekistan’da kurduk. Özbekistan’da yaklaşık 200, İstanbul’da 150-200 kişi çalışıyordu.
KILINÇ: Daha sonra kapatmak zorunda kaldınız. Hangi döneme denk geldi bu?
ÖZAYDIN: 2008 krizinde üretimimizin yaklaşık yüzde 70-80’ini dolduran bir firmanın batmasıyla biz bir anda 180-200 işçiyle ortada kaldık. Bir anda üretimi yapmamızı sağlayan firmanın batmasıyla biz de kapatmak zorunda kaldık.
KILINÇ: Peki İngiltere’de iş hayatına nasıl başladınız? Nasıl girdiniz? Hangi işleri yaptınız?
ÖZAYDIN: Son sınıftayken Türkiye’den tekstil ürünleri getirmeye başladım. Mezun olduktan sonra daha profesyonel ve kapsamlı bir şekilde Türkiye’den tekstil ürünleri getirerek ve bunları İngiltere piyasasına toptan satarak ya da bazı markaların kendi üretimlerinin siparişlerini alıp Türkiye’de birilerine yaptırarak başladım. Ondan sonra da imalata başladık.
KILINÇ: Şu anda hangi firmalar için hangi ürünleri üretiyorsunuz?
ÖZAYDIN: Şu anda birkaç üst düzey butikvari dediğimiz kaliteli, pahalı İngiliz ve Fransız olmak üzere birkaç firmanın üretimlerini yapıyoruz.
KILINÇ: Firmanızda kaç kişi çalışıyor şu anda?
ÖZAYDIN: Bizim burada üretimimiz nitelikli bir üretim yaptığımız için 12 kişiyiz biz. Türkiye’ deki gibi iş gücü çok pahalı olduğu için çok insan çalıştıramıyorsunuz, ama nitelikli ve kaliteli iş yapıyorsunuz.
KILINÇ: Bu pandemi sorunu birçok ülkenin ekonomisini olumsuz etkiledi. Enflasyon yükseldi, firmalar kapandı, yüzbinlerce insan işsiz kaldı. Pandemi sizi nasıl etkiledi?
KORONAVİRÜS KRİZİ BİZİM İŞLERİMİZİ ÇOK POZİTİF ETKİLEDİ
ÖZAYDIN: Bizi inanması güç ama pozitif etkiledi. Bizim kategorimizde üretim yaptıran firmalar genelde İtalya’da üretim yaptırıyorlardı. Onun bir alt segmenti Portekiz’de yaptırılıyordu. Bu pandemi ile beraber İtalya’nın kapanmasıyla firmalar siparişlerini alamadılar. Zamanında alamadılar. Bir anda bize gelen talepler çoğaldı. Bizim işlerimizi çok pozitif etkiledi.
KILINÇ: Keşke bu pandemi meselesi çıkmasaydı. Bu kadar insan işini kaybetmeseydi, işletmeler kapanmasaydı. Şimdi İngiltere ekonomisi ne durumda? Siz yıllardır oradasınız. Gözlemci olarak baktığınızda nasıl bir İngiliz ekonomisi ortaya çıkıyor?
İNGİLTERE, SOSYAL DEVLET OLDUĞUNU GÖSTERDİ
ÖZAYDIN: İngiltere güçlü bir ekonomi. Tabii ki bu pandemi ile beraber ciddi bir sıkıntı yaşıyor. Herkes evinde oturuyor. İnsanlar güvenip, kendilerini sağlıklı ve güvende hissedip iş yerlerine gelmiyorlar. Biz de Enfield Belediyesi olarak öncelikle küçük işletmeleri ve insanların evde kalmalarını teşvik ettik. İlk etapta 52 milyon 500 bin sterlin tutarında küçük işletmelere bağışta bulunduk. Ondan sonra tekrar 26.5 milyon gibi bir sterlin destekte bulunduk. Yeter miydi yetmezdi. Daha da fazla olsaydı daha da fazla verebilirdik. Çünkü mesela belediye gayrimenkulünde oturan kiracılardan kiralarını almadık. Vergilerini almadık. Bir anlamda insanların yaralarına yardımcı olmaya çalıştık ama 4.5 aydır evde oturmak ve aynı giderlere sahip olmak gerçekten zor bir olay. Merkezi hükümet bir sistem oturtarak işçilerin yüzde 80 maaşını ödedi. Bu çok ciddi bir yardımdı. Herkes evinde oturduğu halde maaşının yüzde 80’ini otomatik sisteme yatırıldı. Bu bir güçtü. Yani sosyal devlet olmak, gelişmiş devlet olmak böyle oluyor. Vatandaşınıza verdiğiniz hizmet ile ölçülüyor. İngiltere de bu hizmeti gösterdi.
KILINÇ: Pandemi olayı, biraz turnusol kağıdı gibi oldu. Hangi ülkelerin sağlık sisteminin başarılı, hangisinin başarısız olduğu da ortaya çıktı. Mesela ABD’nin sağlık sistemi çöktü. Avrupa ülkelerinin bir çoğunda sağlık sistemi ihtiyaca cevap veremedi. İngiltere de sorunlarla, şikayetlerle gündeme geldi. Bu konuda medyaya haberler yansıdı. İngiltere’de sağlık sistemini anlatır mısınız? Neler yaşadınız?
ÖZAYDIN: Ben diğer ülkelerle ilgili bir yorumda bulunmayacağım. ABD’de sosyal sağlık güvence sistemi yok. Kapitalizme dayalı bir sistem. Paranız varsa en iyi hastane, en iyi doktor sizin hizmetinizde ama paranız yoksa sokaktasınız. Ancak İngiltere böyle bir ülke değil. İngiltere’de sağlık sistemi herkese eşit derecede ücretsiz ve standartlar her hastanede birbiriyle aynı. Yani bir bölgenin hastanesi zengin bölgenin hastanesi iyidir, fakir hastanesinin hastanesi kötü diye bir durum yok. Aynı doktorlar, aynı standartlar. İngiltere’nin sağlık sistemi bu süreçte nasıl bir tablo sergiledi? Şimdi şöyle düşünelim. Sahil kasabasında bir 100 yataklı bir otelsiniz. Bir anda 1000 tane turist gelirse nasıl bir hizmet verebilirsiniz? Dolayısıyla hiç beklenmedik bir anda 300.000 vakanın görüldüğü bir yerde doktorlar ne yapsın? Hastaneler ne yapsın? Ama bu süreç daha iyi işletilebilirdi. Yine de fena değildi.
KILINÇ: Sabri Bey, siz İngiltere’de aynı zamanda siyasetle uğraşan bir Türk iş adamısınız. Siyasete nasıl girdiniz? Biraz da bu süreci anlatır mısınız?
TÜRK TOPLUMUNU TEMSİL ETMEK GEREKİYOR
ÖZAYDIN: Siyasete tekstile girişim gibi üniversite döneminde şans eseri girdim. Türkiye’den getirdiğim tekstil ürünleri için bir toptancı ile randevuda, salonda beklerken yaşlı bir amca, “Evladım gel, benim odamda bekle” dedi. Ben de adamın kim olduğun bilmiyorum. Odasına girdiğimizde arka tarafta Kraliçe Elizabeth ile, başbakan ile resmi vardı. Sordum, Muhafazakar Parti’deki siyasi rolü ve aktivetelerini anlattı. Uzun yıllar önde olmadığını ama mutfak kısmında çok aktif bir kişi olduğunu anlattı. Bana da tavsiyesi şöyle oldu: Sen de eğer iyi bir şekilde yönetilmek, yönetim mekanizmalarında sözünün geçmesini istiyorsan alınan kararlarda bir katkının bulunması gerekiyor. Gel seni kaydedelim partiye. “Kusura bakmayın ama ben sosyal demokrat bir aileden geliyorum. Sağ parti bana uymaz” dedim. ”Hiç önemli değil. Sen kendini orada rahat hissediyorsan, bir an önce İşçi Partisi’ne üye ol ve çalışmalarda aktif yer al. Eğitimli bir insansın” diye tavsiyede bulundu. Kendisi Pakistanlı bir amcaydı. Türk toplumunun burada çok yeni bir toplum olduğunu, temsil edilmesi gerektiğini belirtti. Benim de o şartlarda bu büyüğümüzün söyledikleri kafama yattı. O günden sonra da aktif bir şekilde siyasette yer aldım.
KILINÇ: İşçi Partisi’ne nasıl üye oldunuz, partide ilerleyişiniz nasıl oldu?
ÖZAYDIN: Tabii ki şimdi koşa koşa siyasetçi olmuyorsunuz. Önce söz verdiğiniz şeyleri yapmanız gerekiyor. Yerel seçimlerde, bölge milletvekili kampanyasında ya da bölge belediye başkanlık ve meclis üyelerinin seçimlerinde, kampanyasında yardımcı olmanız gerekiyor. Bu yardım değişik şekilde oluyor. İngiltere’de farklı bir şey var. Bizzat bire bir insanların evini ziyaret edip, kapı çalıp hal hatır sorup, siyasi olarak gidişattan memnun musunuz, değil misiniz, yeni seçilecek yönetimde kime oy vereceksiniz, onlardan isteğiniz nedir diye anket yapıyorsunuz.
SİYASETTE YILLARCA AKTİF BİR ŞEKİLDE ROL ALDIM
Buralarda aktif bir şekilde yıllarca rol aldım. Ondan sonra ilçe yönetim kurulundan teklif geldi. Sizi orada görmek isteriz tarzında. Sonra seçimde aday oldum. İlçe yönetiminde bulundum. Ardından, partinin de onayıyla meclis üyesi adaylığımız onaylandı. Meclis üyesi olduk. Daha sonra arkadaşlarımızın desteği ile belediye başkanlığı yardımcılığı seçimini kazandım. Bu yıl da adaylığımı koydum. Belediye başkanlığını kazandım.
KILINÇ: Enfield’ı biraz anlatır mısınız? Nasıl bir nüfus yapısı yapısı var? Türklerin oranı ne kadar?
ÖZAYDIN: Enfield’da şu anda yaklaşık 102 dil konuşuluyor. Çok kozmopolit, çok renkli bir yer. Eskiden beri Londra’nın dışı sayılacak, en kuzeyi. Sanayi ile ayakta duran, sanayisiyle meşhur bir bölge. Dünyada bu bankamatik dediğimiz makinanın ilk yapılıp test edildiği yer. İlk bulaşık makinasının yapıldığı yer.
ANFIELD’IN YÜZDE 20’Sİ TÜRKÇE KONUŞUYOR
İngiliz ordusuna silah yapan, Lee-Enfield tüfeğinin üretildiği fabrika burada. Enfield diye bir motorsiklet firması var. Yıllarca iddialı bir motorsiklet üretmiş. Yüzölçümü Londra’nın en büyük üçüncü ilçesi. Yeşil alanı en çok olan ilçe. Nüfusu 360 bin civarı. Bunun yüzde 20’si Türkçe konuşan toplumumuz.
KILINÇ: Sizin seçimleriniz nasıl oldu? Oy birliği ile mi oldu?
ÖZAYDIN: Şimdi normalde parti adayı olarak sizi gösterir. Meclis üyeleri de oylar. Normalde klasiktir. Sol parti sol adayına oy verir, sağ parti sağ adayına oy verir ama benim durumumda 63 meclis üyesi var. Ben 62 oy aldım.
KILINÇ: Sabri Bey, ilçe bazında belediye başkanlarının süreleri bir yıl. Bunun mantığı edir? Benim bildiğim kadarıyla Londra’da ve diğer şehirlerde 4-5 yıl fakat ilçede 1 yıl. Bunun sebebi nedir?
ÖZAYDIN: Buradaki olay, belediyelerdeki işlemler farklıdır. Bir klasik lider vardır. Karar ve yaptırım gücü olan siyasi otorite vardır bir de temsili rol vardır. Mesela Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı. Eskiden Cumhurbaşkanın görevi sadece sembolik bir üst makamdı. Bizde de belediye başkanı meclisi yönetir. Kraliçeden sonraki en yetkili kişidir ama herkese eşittir.
BELEDİYE BAŞKANI OLARAK HERKESE EŞİT DURMAK ZORUNDASINIZ
Belediye başkanı seçildikten sonra partinizle politik olarak yan yana duramazsınız. Herkese eşit durmak zorundasınız. Apolitik bir kimliğiniz vardır. Dolayısıyla bunun 1 yıl olması sembolik olduğu için sizden sonra da başkaları bu mevkiiyi yapmalarının önünün açmaktır. Sonuçta bir hizmet varsa hizmetin bir yılı da aynıdır, 4 yılı da aynıdır. Çünkü siyasi kararlarda bir yılda yapmanız gereken şeyleri yapamayabilirsiniz. Bir projenin başlaması ve bitmesi bazen 10-20 sene alıyor. Sizin burada daha çok toplumsal, kültürel bir kimliğiniz ve liderliğiniz olduğu için onun için de bir yıl gayet makul bir zaman.
KILINÇ: Görev süreniz içinde, yani önümüzdeki bir yıllık süre içerisinde Enfield’de ne gibi hizmetler vermek istiyorsunuz? Yılın sonunda insanların sizden nasıl bahsetmesini istiyorsunuz?
ÖZAYDIN: Tabi ben burayı da tekstile bağlayacağım. Normalde belediye başkanları her topluma ve kültüre giderler, onların etkinliklerinde bulunurlar veya vakıflar var. Vakıfların çalışmalarına yardımcı olurlar. Bazı etkinlikler yaparlar. Bu etkinliklerden toplanan bazı paralar olur. Bu toplanan paraları da bölgesinde ihtiyacı olan şahıs ve kurumlara yardım olarak dağıtır. Şimdi bu pandemiden dolayı klasik bir süreç olmadığı için ben şimdi vakıflar nasıl bir hizmet yaparak nasıl bütçe para toplayacağım. Toplayamayacağım. Çünkü bir araya gelme yasak. Toplu etkinlikler yasak.
BU PROJE ŞİMDİYE KADAR YAPILMAMIŞ BİR ŞEY
Ben de şöyle bir fikirle ortaya çıktım. T-shirt yapayım. Üzerine yapılacak baskı için ilkokul ve ortaokullarda sanatsal yarışma düzenlettireyim. T-shirte baskı yapalım. Bunu satalım. Buradan gelecek yardımı da evsizler olabilir, işsizler olabilir ya da hasta bakım evleri olabilir. Oralarda kullanalım. Mesela bu pandemi döneminde hemşireler büyük bir özveriyle çalışıyorlar. Onların ihtiyaçlarını giderebiliriz. Sokaklarda küçük yaşta uyuşturucu kullanan ya da çeteleşmeye giden gençler var. Onların rehabilitasyonunda kullanılır ya da onlar için harcanabilecek bir sosyal aktivite merkezi kurulabilir. Bunlar için çalışmaları başlattık. Şu ana kadar yapılmamış bir şey. İlk defa yapılacak ve bunun bütün giderleri ben cebimden karşılayacağım. Satılan bütün meblağ hayır kurumlarına dağıtılacak.
KILINÇ: Türkiye’de insanlar belediye başkanı olmak için yarışıyor. Çünkü makam arabası, maaşı, korumaları var, statü var, birçok imkan var. İngiltere’de ilçe belediye başkanlarına ne gibi imkanlar tanınıyor?
ÖZAYDIN: Burada da tabii ki makam arabası da var, sürücü de koruma da var ama resmi hizmetteyseniz. Yani eğer ben resmi görevdeysem sürücü ve koruma gelir alır, götürür, işi biter sonra ben bir sivilim. Saat 8.30 fabrikama gittiğimde omuzumda kumaş taşıyorum. Komşular diyor ki; Başkan ne yapıyorsun? “Çalışıyorum”, diyorum.
KILINÇ: ”Fabrikama gidip çalışıyorum” dediniz. Türkiye’de yasalara göre kamu görevlisi niteliğindeki kişiler, özel işleriyle, şirketi ile ilişkisini kesmek zorunda. İngiltere’de sizin anlattığınıza göre, siz hem belediye başkanlığı görevini yürütüyorsunuz hem de şirketinizle ilgili işlerinizi yapmaya devam ediyorsunuz. Orada sistem nasıl çalışıyor?
BENİM, OYLAMA SIRASINDA O SALONDAN ÇIKMAM GEREKİYOR
ÖZAYDIN: Şimdi burada şöyle bir şey var. Eğer ben belediye ile alakalı hiçbir alım işinde ihalede yoksam, benim dışarıda ne yaptığımın hiçbir önemi yok. Eğer ben ürettiğim bir şeyi, al-sat yaptığım bir şeyi belediyeye satıyorsam bunu benim her toplantı öncesi deklare etmem gerekiyor. Karar mekanizmasında bazı şeyler oluyor mesela, deniliyor ki; sağlık hizmetlilerinin maaşına zam yapalım. Eğer benim çocuğum hastanede hemşire, doktor veya çalışansa benim orada şey demem gerekiyor. Benim bu konu ile alakalı sorunum var. Ben de diyebilirim zam yapalım, ben bunu deklare etmek zorundayım ve o oylamada oy hakkımın olmaması gerekiyor. Eğer gerektiğinde de meclisi terk etmem gerekiyor. Orada başkalarının gözüne bakarak, etki altında bırakmamak için salondan çıkmam gerekiyor. Bunu yaptığınız takdirde sıkıntı yok. Kaldı ki burada meclis üyeleri olsun belediye başkanı olsun kamu işçisi değil. Ben bir partinin gönüllüsüyüm. Dolayısıyla benim aldığım para maaş olarak değil harcırah olarak veriliyor.
KILINÇ: Peki Sabri Bey bundan sonraki hedefiniz nedir? Siyasette hedefiniz var mı? Bu konuyla ilgili projeksiyonunuz, bir çalışmanız olacak mı? Ne yapmak istiyorsunuz?
BUNDAN 50-100 YIL SONRA BU TOPLUMDA KABUL GÖRMÜŞ OLALIM
ÖZAYDIN: Az önce dediğimiz gibi biz Türkiyeli, Türkçe konuşan Türkler olarak burada çok yeni bir nesiliz. Çok yeni bir topluluğuz. Bu topluluğun iyi bir şekilde temsil edilmesi gerekiyor. Doğru yerlerde kendimizi tanıtmamız gerekiyor. Kabul görmemiz gerekiyor. Bunun siyasi kanadı var. Eğitim kanadı var. Bir de ticari kanadı var. Kültürel kanadı var. Bizlerin bir şekilde beraber yaşadığımız topluma kendimizi özümüzü anlatabilmemiz gerekiyor. İnancımızla, tarzımızla, tarihimizle, değerlerimizle, geldiğimiz yerle bizim başkalarından farklı olmadığımızı onlara hissettirmemiz gerekiyor. Bir İngiliz’in parmağı kanadığında, acıdığında benimki de acıyor. İnsanlar bunu bildiklerinde, ırkçılık ortadan kalkar. Ötekileştirme ortadan kalkar. İyi, kötü kalır. Bir işi iyi yapan, yapamayan kalır. Dolayısıyla bizde şu anda ciddi sorumluluklar var. Bir yola çıktık. Gelirimizi teslim edeceğimiz kişilerin, çocukların donanımlı olmaları gerekiyor. Bundan 50-100 yıl sonra bu toplumda kabul görmüş olalım. Hak ettiğimiz yerde, hak ettiğimiz şekilde yönetilelim.
KILINÇ: Sabri Bey, dünyada ırkçılık meselesi dalga dalga büyüdü. Irkçılık, en büyük problemlerden bir tanesi. Siz bir Türk olarak, Türk toplumu olarak ırkçılıkla karşı karşıya kalıyor musunuz? Siz bu sorunu yaşıyor musunuz?
ÖZAYDIN: Irkçılık geniş bir olay. Bundan 300 yıl önce böyle bir kavram yoktu. Bugün yer yer görüyoruz. Özellikle ABD’de başlayan bir akım oldu. Şimdi insanlar zora düştüğünde başkasını suçlamayı en kolay yol olarak buluyorlar. Eğer benim maddi sıkıntım varsa; “ben bir şeyleri doğru yapamadım, nerede hata yaptım” demekten ziyade “sizden dolayı yapamadım” demek en kolay yol oluyor.
İNSANLAR BÜTÜN SIKINTILARI GÖÇMENLERE MAL EDİYOR
Dünyada bir ekonomik daralma var. Bir sıkıntı var. Bu sıkıntıyı insanlar genelde ilk önce göçmenlere mal ediyor. İngiltere’de Brexit periyodu yaşandı. Buraya göçmen gelen insanlar bile, AB’den çıkalım diye oy verdiler. Biz kapı kapı temasımızda, “Bir göçmen neden buraya bir başka kimse gelmesin diye oy verir” şeklinde sorularıma aldığım cevaplar ilginçti. “Romanya’dan , Bulgaristan’dan göçmenlerin gelmesiyle burada işsizlik arttı. İşgücüne ödeen saat ücretleri düştü. Ev fiyatları talep arttığından arttı” gibi cevaplar geldi. Bunların hepsi faso fiso… Yani, bu işi o insan gelmese yapacak insan yok. Sen gidip şu işi yapar mısın? Diyor ki; Ben onu yapmam. Dolayısıyla insanlar bu tür şeyleri kullanarak, ırkçılığı ekonominin bozukluğuna, ırkçılığı yabancıların gelmesine bağladılar. Ev fiyatlarının yükselişini yabancıların gelmesine bağladılar. Hastanede bekleme sürelerinin çoğalmasını yabancıların gelmesine bağladılar. Kendi işlerinin eksikliğini düzeltmek yerine ya da süreci iyi yönetmek yerine, “Bu kadar yabancı insan gelmeseydi bu olmayacaktı” diyerek insanları uçlara zorladılar. Bu da ırkçılığı tetikledi.
KILINÇ: Brexit uzun zaman tartışıldı. Karşı çıkanlar oldu. Taraftar olanlar oldu. Brexit’in gerçekleşmesi ülke ekonomisini nasıl etkileyecek? Gelecekte nasıl bir İngiliz ekonomisi göreceğiz?
ÖZAYDIN: Bu çok erken bir şey. Şu anda hala çıkmış değil. Net bir şekilde şartlar, çizgiler belirlenmiş değil. Bir İşçi Partisi o gün böyle bir şey olmaz gerçekten bir ekonomik krize sebep olur dediği günde yalnız değildi. Sağ partinin başbakanı da aynı şeyi söylüyordu. Ama ona rağmen yüzde 51’in çıkalım demesi manipülasyon ile oldu.
KILINÇ: Sabri Bey, siz 35 yıldır İngitere’desiniz. Uzun yıllardır iş dünyasındasınız. İngiliz pazarına girmek isteyen, orada çalışmak ve yatırım yapmak isteyen girişimcilere neler tavsiye edersiniz?
ÖZAYDIN: Ben şimdi yıllardır Türkiye’de de tekstil işi yaptım. Türkiye’deki tekstil sektörü bildiğim daldan konuşacağım. Bilmediğim bir konu üzerinde konuşmam. Bir aracı buluyorsunuz. Size Üçüncü Dünya ülkesinde üretim yaptırıyor gözüyle bakılıyor. Çok pozitif değil. Size bir sterline t-shirt yaptırıp 100 sterline satarken o bir sterlinin bile çok olduğunu düşünüyorlar.
ENFIELD BELEDİYESİ OLARAK HER TÜRLÜ DESTEĞE VE YATIRIMA HAZIRIZ
Gelişmekte olan ülkesiniz. İşgücü sizde ucuz ki öyle değil ama İngiltere’de Londra’da ürettiğinizde İngiltere, Londra da üretildi derken bir anlamda bir katsayı artımı yapılıyor. Yeni yatırımcıları teşvik eder miyiz? Tabii ki ederiz. Enfield Belediyesi olarak her türlü desteğe ve yatırıma hazırız. İnsanlarımızın buraya gelip yatırımı yapmalarını canı gönülden isteriz. İnşaat, tekstil ya da herhangi bir ticaret olabilir. Ofisi Türkiye’de olup pazarlamayı burada yapmak isteyenlere kapımız her zaman açık. Beni ziyaret etmeleri yeterlidir. Elimden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışırım.
KILINÇ: ”İngiliz pazarında potansiyel var” diyorsunuz, öneriyorsunuz yani…
ÖZAYDIN: Şimdi “Made in England” dediğiniz zaman zaten İngiliz malı hiçbir zaman hiçbir şey görmemiş olsanız bile İngiliz malı demeniz yetiyor. İngiltere gerçek anlamda AB’ye değil tüm dünyaya açılan bir kapı. Burada bir ayağınız varsa tüm dünyaya üretimde yapabilirsiniz ve satabilirsiniz.
-Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
ÖZAYDIN: Bana bu fırsatı tanıdığınız için teşekkür ederim. İnşallah sizin aracılığınız ile Londra’ya gelmek, yatırım yapmak isteyen firma veya şahıs çıkar. Birilerinin hayatına dokunabilir, fark yaratabilir isem ne mutlu bana. Çok teşekkür ediyorum.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.