Son Haberler

ABD, ticaret savaşlarıyla mevzi kazanırken, parasal-finansal açılardan zemin kaybedecek

ABD’yi tekrar güçlü bir ülke yapacağın iddia eden Trump, serbest ticaret politikasının üllkesine zarar verdiğini ve bu süreci gümrük vergilerini artırarak değiştirmeyi savunuyor. Ayrıca ABD şirketlerinin dış yatırımlarını azaltmalarını, üretimin ABD’ye taşınması istiyor. Konu iktisadi liberalizm ile iktisadi korumacılık ayrışmasıdır. Trump’ın amacı, iktisadi liberalizm ile zayıfladığını düşündüğü ABD’yi iktisadi korumacılık ile tekrar ayağa kaldırmak. Ancak bu değişim, onun düşündüğü kadar da sancısız geçmeyecektir.

Donald Trump’ın, yardımcısı JD Vance ve Elon Musk’ın söylemleri daha sancılı olacak gibi gözüküyor. Kanada’yı eyalet yapma ve Grönland’ı satın alma gibi öneriler, önce ABD’nin güç gösterisi ve hegemonyasının yeniden tahkimi gibi algılanabilir. Ancak, bir süre sonra ABD’nin imajında büyük bir erozyona neden olur. Ulusal gururu okşayacak çıkışlar yapmak, iç kamuoyu başarı olarak değerlendirilebilir. Ama diğer ülkelerde farklı algılanacak ve ABD’nin yalnızlaşmasına kadar varan bir süreç yaşanabilecektir.

Donald Trump’ın yeniden ABD Başkanı seçildikten sonra, daha önceki dönemde de tartışılan politikası olarak dış ticarete yönelik yeni tedbirler alması bekleniyordu. Hatta bu tedbirler, özellikle Çin ile bir ticaret savaşı olarak değerlendiriliyordu. Ancak Trump, nev-i şahsına münhasır tarzıyla herkesi biraz da şaşırtarak cepheyi genişletti. Sürece Avrupa Birliği, Kanada ve Meksika gibi yakın ticaret ortakları da katıldı. Yine Trump’ın ve yakın çevresinin söylemleri de dikkat çekti. Trump-Zelenski görüşmesi, Elon Musk’ın konuşmaları ve Trump’ın Kanada ve Grönland ile ilgili talepleri oldukça yoğun biçimde tartışıldı.

TRUMP’IN AMACI, İKTİSADİ KORUMACILIKLA ABD’Yİ TEKRAR AYAĞA KALDIRMAK

Öncelikle dış ticaret konusundaki duruma odaklanmak yerinde olacaktır. ABD’yi tekrar güçlü bir ülke haline getirme iddiasını ortaya atan Trump, ABD’nin uyguladığı serbest ticaret politikasının zarar verdiğini ve bu süreci gümrük vergilerini artırarak değiştirmeyi savunuyor. Bunun yanı sıra, ABD şirketlerinin dış yatırımlarını azaltmaları, üretimin ABD’ye taşınması ve benzeri politikalar öne çıkarılıyor. Bu ve benzeri bir söylemin teorik arka planı esasen pek de yabancı değildir. Konu iktisadi liberalizm ile iktisadi korumacılık ayrışmasıdır. Bu bağlamda, Frederick List ile anılan genç endüstri tezi Sanayi Devrimi ile öne çıkan ülkelere karşı bir savunma refleksi biçiminde savunuldu. Gelişme sürecinin henüz tamamlanmadığı Almanya ve ABD’de bu politika geçmişte etkin olmuştu. Dolayısıyla, Trump esasen bilinen bir eksende bugüne kadarki yönden farklı bir yöne hareket etmeye çalışıyor. Trump’ın amacı, iktisadi liberalizm ile zayıfladığını düşündüğü ABD’yi iktisadi korumacılık ile tekrar ayağa kaldırmaktır. Ancak bu değişim onun düşündüğü kadar da sancısız geçmeyecektir. Bunun nedeni ise bugün değiştirilmeye çalışılan serbest ticaret politikasının tek boyutlu olmamasıdır. ABD ekonomisinin çok uzun bir dönem boyunca sadece serbest ticaret politikası ile Uzak Doğu ülkelerine ulusal pazarını açmış olması en bilinen olgu olmakla birlikte, bu yapının ilk bakışta görünmeyen bir diğer yüzü daha vardır. Buna isterseniz küresel mimari diyebilirsiniz.

ABD TİCARET SAVAŞLARIYLA MEVZİ KAZANIRKEN, PARASAL-FİNANSAL AÇILARDAN ZEMİN KAYBEDECEK

Buradaki küresel mimarinin görünen yüzü serbest dış ticaret ise, görünmeyen yüzü de parasal-finansal yapılardır. Söz konusu parasal yapı özellikle ABD dolarının rezerv para olmasıyla somutlaşır. ABD, rezerv para konumundaki fiat parasının ve dünyanın finansal merkezi konumunda olan New York’un katkılarıyla mevcut refahına büyük katkılar yapmayı başardı. Dolayısıyla denilebilir ki küresel mimarinin görünen yüzünde zarar gören ABD, görünmeyen yüzünde büyük ölçüde kazançlıdır. Trump’ın vizyonu görünen tarafa odaklanıyor ve diğer bağlamlarda oluşacak kayıpları dikkate almıyor. O halde önümüzdeki dönemde iki boyutlu bir dönüşüm süreci görülebilir: Bir taraftan ABD ticaret savaşları aracılığıyla mevzi kazanırken, diğer taraftan parasal-finansal açılardan zemin kaybetmeye başlayacaktır.

ABD PAZARINDAN KAZANILAN ZENGİNLİĞİN BİR KISMI DÖVİZ REZERVİ OLARAK TUTULUYOR

Bu sürecin nasıl işleyeceğini tartışmak için Trump’ın eleştirdiği mekanizmayı ele almak gerekir. Her ne kadar ABD pazarının herkese sonuna kadar açık olması, diğer ülkelerin büyümesine yönelik bir avantaj yaratıyor olsa da farklı gerçekleşmelerin olduğuna da işaret edilmelidir. ABD pazarından kazanılan zenginliğin bir kısmı bu ülkelerde döviz rezervi olarak tutulurken (özellikle Çin, Japonya ve Almanya); diğer kısmı da tekrar ABD finansal sistemine geri dönüyor. Böylece ABD ile ticaret ortakları arasında bir tür döngü oluşuyor. Üretim üssü haline gelen başta Çin olmak üzere çeşitli ülkelerden mallar ABD’ye gelirken, karşılığında ABD Doları bu ülkelere transfer olur. Ancak, bu dolarların da ya rezerv olarak tutulması ya da ABD finansal sistemine geri dönmesi söz konusu olacaktır. Eğer döngünün ilk evresini daraltmaya başlarsanız, diğer aşamanın da daralmaya başladığına tanık olacaksınız demektir. Bu da ABD Dolarının rezerv para statüsündeki değişimler ve küresel finans merkezleri arasındaki sıralama üzerinden takip edilebilir.

GÜÇ GÖSTERİSİ, ABD’NİN İMAJINDA BÜYÜK BİR EROZYONA NEDEN OLUR

Donald Trump’ın, yardımcısı JD Vance ve Elon Musk’ın söylemlerine değinildiğinde ise sürecin daha da sancılı olacağı iddia edilebilir. Kanada’yı eyalet yapma ve Grönland’ı satın alma gibi öneriler, açıkçası önce ABD’nin güç gösterisi ve hegemonyasının yeniden tahkimi gibi algılanabilir. Ancak, bir süre sonra ABD’nin imajında büyük bir erozyona neden olduğu görülecektir. Çeşitli uzlaşıları tek taraflı olarak sonlandırmak, ulusal gururu okşayacak çıkışlar yapmak, özellikle iç kamuoyu bağlamında başarı olarak değerlendirilirken, diğer ülkelerde farklı algılanacak ve belki de ABD’nin yalnızlaşmasına kadar varan bir süreç yaşanabilecektir. Bu noktada, çok farklı bir açıdan yaklaşmak istiyorum konuya. Tüm bu gelişmeler, ABD’nin küresel hegemonyasını sürdürmek konusunda başarısız olacağını bizzat kendisinin kabul etmesi olarak da okunabilir. Buna göre, ABD belki de şöyle düşünmeye başlamıştır: Madem artık hegemon değilim, madem kimse sözümü dinlemiyor, o halde ben de herkesin işini zorlaştırırım. Bu durumda da liberalizmin temel bir argümanını tersine çevirmek söz konusu olacaktır: Serbest ticarete katılan taraflardan her birinin kazançlı çıkması yerine herkesin daha azına razı olmak durumunda kalması. Başka bir ifadeyle, yeni bir uzlaşma dönemine kadar homo homini lupus.

Doç. Dr. Ertuğrul KIZILKAYA

İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi

kizilkaya@turcomoney.com

 

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

İlgili Haberler

Site Haritası