-Antik Çağda Aristoteles’in piyasaya, dış ticarete, ücretli emeğe, tekellere ve faizli borç vermeye yönelik düşünceleri bu çerçevede tartışılan konuların pek de yeni ve orijinal olmadığının delilidir. Ancak, piyasalaşma-parasallaşma-finansallaşma süreçleri çok uzun soluklu ve çok güçlü dip dalgaları biçiminde insan yaşamında yer edinmeye devam etti.
-Orta Çağın belki de en önemli isimlerinden biri olan St. Thomas Aquinas’a göre, faiz yasak olmalıdır, çünkü borç alan ile borç veren arasındaki iktisadi dengeyi bozar, dolayısıyla adil değildir. Ancak bazı durumlarda da faiz ödememek adil değildir. Faiz ödenerek sağlanan tazminat taraflar arasındaki adaleti yeniden tesis edecektir.
Piyasa insanlık tarihinin en önemli gelişmelerinden biridir. Esasen insanlar önce bir arada yaşamanın zorunluluğunu fark ettiler. Birlikler oluşturmak, birlikte yaşamak, bir düzen kurmak, dayanışma ve yardımlaşma ilkeleri çerçevesinde biz olmak piyasa öncesinde ortaya konulan insanlık başarılarındandır.
İnsan, bu aşamada doğanın içinde ve onun döngüsüne bağımlı bir biçimde yaşamaktan ayrılmaya başladı, kendi kültür yaşamını inşa etmeye yöneldi. Bu açıdan bakıldığında, doğal insan ile kültür insanı düalizmi oluşmaya başladı. İşte piyasa denilen kurum, tarihsel açıdan daha sonra ortaya çıkan ve söz konusu kültür katmanının kapsamında yer alan bir olgudur.
PİYASA, AYNI ZAMANDA İNSANIN ÖNÜNE YENİ HEDEFLER KOYAN BİR YAPIDIR
Piyasa, doğal insanın sadece hayatta kalma arayışına cevap veren değil, aynı zamanda onun önüne yeni hedefler koyan bir yapıdır. Üretici kimliğiyle piyasaya katılan insan için “iktisadi güç veya zenginlik” peşinde koşmak; tüketici kimliğiyle katılan için ise “refah” sahibi olmak yeni hedeflerdir. Bu hedefleri fark etme sürecinde insan, geçimlik ekonomiden yüzünü piyasaya çevirdi. Bu süreci piyasalaşma olarak adlandırabiliriz.
Artık insanlar için, sadece hayatta kalmak ve bu çerçevede birlikte olmak değildir yaşamın mahiyeti. İnsan, yaşamı için yeni bir eidos keşfetti (icat etti de denilebilir) ve bu doğrultuda piyasa insan yaşamında giderek daha merkezi bir rol oynamaya doğru evrildi.
PARASALLAŞMA SÜRECİNDE YENİ YAŞAM BİÇİMLERİ İNŞA EDİLMESİ BİR OLUMSUZLUK OLARAK GÖRÜLDÜ
Fakat aynı insan söz konusu gelişim ve tabii dönüşüm sürecini çabucak benimseyemedi; bu süreci önemli bir tehdit olarak da değerlendirdi. Piyasalaşma yüzyıllar boyunca bir bozulma süreci olarak görüldü. İnsanın piyasalaşma sürecinde ve yine aynı kapsamda parasallaşma sürecinde kendisi için yeni yaşam biçimleri inşa etmesi bir olumsuzluk olarak görüldü.
İnsanın piyasaya yönelmesi, para peşinde koşması mevcut düzene bir tehdittir bu açıdan bakıldığında. Birlikte yaşamının ilkeleri giderek terk edilmekte ve bireyin kendi çıkarını gözetmesi söz konusu oluyor. Biz olmaya çalışanlar için bir tür bozgunculuktur bu.
Antik Çağda Aristoteles’in piyasaya, dış ticarete, ücretli emeğe, tekellere ve faizli borç vermeye yönelik düşünceleri bu çerçevede tartışılan konuların pek de yeni ve orijinal olmadığının delilidir. Ancak, piyasalaşma-parasallaşma-finansallaşma süreçleri çok uzun soluklu ve çok güçlü dip dalgaları biçiminde insan yaşamında yer edinmeye devam etti.
Nitekim bu gelişim sürecinde bazı düşünürler de dönüşümleri anlamaya veya anlamlandırmaya çalıştılar. Örneğin Orta Çağın belki de en önemli isimlerinden biri olan St. Thomas Aquinas faizli borç verme işlemleri ile mübadelede adalet kavramını uzlaştırmaya çabalar. Ona göre faiz yasak olmalıdır, çünkü borç alan ile borç veren arasındaki iktisadi dengeyi bozar, dolayısıyla adil değildir.
Ancak bazı durumlarda da faiz ödememek adil değildir. Örneğin borç vermekten dolayı bir zarar oluştuysa veya borç verildiği için bir kazançtan mahrum kalındıysa söz konusu olgular tazmin edilmelidir. Faiz ödenerek sağlanan tazminat taraflar arasındaki adaleti yeniden tesis edecektir.
Başka bir örnek için Adam Smith’e başvurulabilir. Bilindiği gibi Smith piyasaya yönelenlerin kişisel çıkarları peşinde koşarak kararlar aldıklarını söyler. Ona göre “birey kendi çıkarını gözeterek toplumun çıkarına hizmet etmiş olur ve bireyin bu hizmeti eğer topluma hizmet etmeyi amaçlamış olsaydı yapacağı hizmetten ve katkıdan daha fazla olur”.
Görüldüğü üzere Smith, kendi çağında var olan olguları farklı bir perspektiften kavramsallaştırmaya çalışır ve bu çerçevede toplumsal ilişkilerin nasıl kurulduğuna dair yeni bir insanlar arası tanıma/tanınma vizyonu inşa etmeye yönelir.
20’NCİ YÜZYILA GELİNDİĞİNDE KARMAŞIKLAŞAN İKTİSADİ-FİNANSAL İLİŞKİLERİN ANLAŞILMASINA DAİR BİR PERSPEKTİF ARAYIŞI
Finansallaşmaya dair bir kavramsallaştırma çabasına işaret etmek de yararlı olacak. Finans Kapital başlıklı eserinde Rudolf Hilferding şu sözlere yer verir: “Parasal sermaye sermayenin döngüsel akışından periyodik olarak dışlanıp serbestleyen bir sermayedir. Herhangi bir bireysel sermayenin döngüsel akışından ayrışan bu parasal sermaye, başka bir kapitalistin emrine kredi olarak verildiği zaman, başka bir sermayenin döngüsel akışı içine giriyor.” Hilferding’in satırlarında özellikle 20’nci yüzyıla gelindiğinde karmaşıklaşan iktisadi-finansal ilişkilerin anlaşılmasına dair bir perspektif arayışı dikkat çekiyor.
Bu ve benzeri örneklerde esasen Kant’ın işaret ettiği kavramsallaştırma çabalarına tanık oluruz. Onun ünlü “görüsüz kavramlar boş, kavramsız görüler kördür” sözünde işaret ettiği “kavramsız görülerin kör”lüğünden kurtulma arayışıdır söz konusu olan. O halde gerçeklik ile bağınızı nasıl kuracağınız sizin kararınızdır.
Doç. Dr. Ertuğrul Kızılkaya
İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi
kizilkaya@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.