Büyüyen ekonomik krize paralele olarak dünyada hızla artan sosyal rahatsızlık kendini Wall street protestoları, Arap Baharı, Avrupa Sonbaharı isimleriyle gösteriyor. Ekonomik çöküşlerle birlikte ciddi sosyal patlamalar ve bunalımlar olabilir.
Tablo 1’deki ilk kolonda ilgili ülkenin 30 Eylül 2011 itibariyle tahvil faizleri yer alıyor. İkinci kolonda 2011 sonu itibariyle ilgili ülkelerin kamu borcu/GSYIH oranları yüzde olarak gösteriliyor. üçüncü kolonda ise 2016 yılı itibariyle bu kamu borcu /GSYIH oranlarının ne olacağı veriliyor. Peki 2016 yılında ulaşılacak borç/GSYIH oranına nasıl ulaşılmış?
Dördüncü kolonda verilen büyüme rakamları gerçekleşirse ve aynı zamanda beşinci kolonda verilen faiz dışı denge/GSYIH oranları da belirtildiği şekilde gerçekleşirse, ancak o zaman üçüncü kolondaki borç/GSYIH oranlarına ulaşılabilecek.
Bir örnekle tabloyu açıklamaya çalışacağım. örneğin İtalya’nın Eylül 2011 itibariyle faizleri yüzde 5.5 seviyesindeydi. Kamu borcu /GSYIH oranı yüzde 121 seviyesinde bulunuyor. Eğer 2011-2016 yılları arasında İtalya ortalama olarak yüzde 2.6 büyürse ve bu arada faiz dışı fazla/GSYIH oranını her yıl yüzde 4.06 seviyesinde tutabilirse, 2016 yılı itibariyle kamu borcu/GSYIH oranı yüzde 114 seviyesine gerilemiş olacak.
Türkiye olarak bizler 2001 krizinden sonra, yüksek bir kamu borcu/GSYIH oranına ulaştık. Bu oran yüzde 95 seviyelerini geçerken, bütçe açığı GSYIH oranımız yüzde 15 seviyelerine yaklaştı. Bu aşamadan sonra izleyen 10 yılda ortalama yüzde 6.4 büyüyerek ve 2007 yılına kadar her yıl yüzde 4’ün üzerinde faiz dışı fazla vererek kamu borcu/GSYIH oranını yüzde 40 seviyelerine kadar çektik. Fakat biz şanslıydık. çünkü 2001 yılında biz kriz geçirdikten sonra özellikle 2003 yılından itibaren küresel risk iştahı arttı ve bu iştah sayesinde küresel büyüme hızlandı. Avrupa Birliği bile yüzde 3’ün üzerinde büyüme kaydederken, ABD’de büyüme oranları yüzde 4’ün üzerine çıktı.
Zaten Asya ülkeleri hızla büyüyordu. Biz işte bu yüzden küresel büyüme trendinden etkilenerek, büyüme oranımızın yüksek olmasını sağladık. öte yandan IMF ile yapılan anlaşmalar neticesinde faiz dışı fazla/GSYIH hedefi yüksek belirlendi ve ilk yıllarda yüzde 6 faiz dışı fazla verdik. Aksi halde IMF’den gelecek olan kredi dilimleri serbest bırakılmayabilirdi.
Şimdi asıl soru şudur. Gerçekten de bu ülkeler, arzu edilen büyüme oranlarını sağlayarak yeterli faiz dışı fazlayı yaratıp bu borç yükünden kurtulabilirler mi? Borç yüklerini azaltma olasılıkları nedir ve piyasaları rahatlatabilecekler midir? Bu soruya cevap verebilmek için bu ülkelerin geçmişte ne tür bir büyüme performansı gösterdiklerine bakmak gerekiyor.
Bir sonraki sayfada verilen tabloda Avrupa’da borç yükü fazla olan ülkelerle, Almanya’nın geçmiş yıllardaki GSYIH büyüme oranları veriliyor. En son kolonda da, borçların azalabilmesi için gerekli olan ve IMF tarafından hesaplanmış büyüme oranları var.
Bu tablonun son kolonu ile bir önceki kolonu dikkatle incelendiğinde şu görülüyor. Tablodaki ülkelerin hiç biri, 1993-2011 yılları arasında, borcu azaltabilmek için ihtiyaç duyulan büyüme oranını sağlayamamışlar.
örneğin Yunanistan 1993-2011 yılları arasında ortalama olarak yüzde 1.27 büyüme gerçekleştirirken, borçlarını GSYH’nın yüzde 165 seviyesinden yüzde 162’ye düşürebilmek için 2012-2016 yılları arasında yüzde 1.9 büyüme gerçekleştirmeli ve aynı zamanda bir önceki sayfada verilen tabloda görüldüğü şekilde GSYH’nın yüzde 3.84’ü oranında faiz dışı fazla vermeli.
İtalya’ya bakacak olursak, 2012-2016 yılları arasında ortalama yüzde 2.6 büyüme gerçekleştirirse ve GSYH’nın yüzde 4.06’sı kadar faiz dışı fazla verirse, borçlarını GSYH’nın yüzde 121’inden yüzde 114’üne kadar getirebilir. Oysaki İtalya 1993-2011 yılları arasında ortalama olarak yüzde 0.12 büyüyebildi.
Bu tablolar şu gerçeği net bir şekilde ortaya koyuyor. Avrupa’nın borçlu ülkelerinin, bu borçlarını GSYH’nın makul düzeylerine çekmeleri üç veya beş yıllık bir olay değil. Onlarca yıllık sıkı büyüme ve ciddi kamu tasarrufu yaratmaları sonucu ortaya çıkabilecek durumdur.
Türkiye ekonomisinde borç/GSYH oranının yüzde 95’lerden yüzde 40’lara gerilemesi her yıl ortalama yüzde 6.5 büyüme ve yüzde 4 civarında faiz dışı fazla/GSYH oranı yaratılması ile mümkün oldu. Daha önce de belirttiğim üzere bu başarı sağlanırken, dünya konjonktürü çok elverişliydi ve dış dünya hızlı bir şekilde büyüyordu. Şu an dünyanın içerisinde bulunduğu konjonktüre baktığımızda ise, bu ülkelerin yüksek büyüme hızları yaratmaları neredeyse mümkün değil. İkinci dip korkularının olduğu bu dönemde, Avrupa bankaları ciddi zararlar yazmışken ve İtalyan faizlerinin yzüde 7.50 seviyesine ulaşması sırasında daha da fazla zarar yazmak zorunda kalmaları nedeniyle, özel sektöre yönelecek krediler de azalacak. Bundan dolayı da ekonomik büyümenin ivme kazanması çok zor.
Avrupa’nın borçlu ülkelerinin bu sorunlarının çözümünün denklemi şöyledir;
BüYüME—>VERGİ GELİRLERİNİN ARTMASI—>KAMU HARCAMALARININ AZALTILMASI TEDBİRLERİ—>FAİZ DIŞI FAZLANIN YUKSELMESİ—>BORç/GSYH ORANININ DüŞMESİ
İşte bu denklemin çalışması olasılığı oldukça düşük. Küresel olarak ciddi bir büyümenin geleceğine inanan bulmak zor. En son ortaya çıkan borç krizi gelişmeleri; Yunanistan’ın borçlarının yarısının silinmek zorunda kalması ve siyasi istikrarsızlık sonucu yeni bir teknokrat başbakanın atanması, İtalya’nın faizlerinin sürekli yükselerek yüzde 7’yi aşması ve borçlanmasındaki zorluklar; İspanya’nın borçlanmakta zorlanması ve faizlerindeki artışlar işlerin kontrolünü daha da güçleştiriyor. Dolayısıyla, küresel olarak ılımlı bir büyüme ile yüksek işsizlik oranının birlikte ortaya çıkacağı uzmanlar tarafından savunuluyor. Sonuç olarak Avrupa kurtarma paketinin Ekim ayında çok olumlu bir hava yaratmasına rağmen, gelinen noktada artık piyasalar bu paketin hiç bir işe yaramayacağını savunuluyor.
Avrupa’daki borç krizinin çözümlenmesi çok uzun zaman isteyen zor bir iş. önemli olan; piyasaların bu gelişmelere daha ne kadar sabır göstereceğidir. Eğer bu sorun çözülemeyecekse, bu durum küresel olarak ne gibi sonuçları beraberinde getirir?
önemle vurgulanmalı ki; Yunanistan’ın borçlarının yarısının silinmesi, bankaları ve elinde borçlu ülkelerin tahvillerini bulunduran diğer finansal kuruluşları ciddi biçimde korkuttu. Aynı şeyin İtalya ve İspanya’nın başına gelmeyeceğinden kimse emin değil. Bu yüzden bankalar başta olmak üzere, piyasalar ellerinde bulunun İtalyan, Portekiz ve İspanyol tahvillerini satma çabası içindedirler. İşte bu yüzden bu ülkelerin faizleri yükseliş trendine girdi.
Dünya daha önce karşılaşılmış kriz süreçlerinden çok farklı bir sürece girmiş durumda. Gelişmiş ülkelerin neredeyse tamamı aşırı borçlu. Aynı zamanda ciddi boyutlarda para basma operasyonu devam ediyor. Görünen o ki bu operasyon bir süre daha devam etmek zorunda kalacak. Ekonomileri canlandırmak ve borç krizlerini çözmek için alınan önlemler malesef küresel ekonomiyi yeni krizlere gebe bırakıyor. önümüzdeki 1-2 yıl zor yıllardır ve enflasyon dünyaya ciddi bir problem olarak gelebilir. İşte bu nedenle, Altın en az 2-3 yıl daha iyi bir yatırım aracı olmaya devam edecek.
ABD dolarının tahtı sorgulanmaya başlandı ve bu durum devam edecek. Dünya yeni bir düzene doğru yol alıyor. Varolan düzeni kimse kendi isteği ile değiştirmek istemez. Fakat ortaya çıkabilecek krizler ülkeleri mecbur bırakabilir. Dünya’da artan sosyal rahatsızlık kendini Wall street protestoları, Arap Baharı, Avrupa Sonbaharı isimleriyle gösteriyor. Ekonomik çöküşlerle birlikte ciddi sosyal patlamalar ve bunalımların olabileceği riski asla gözardı edilmemeli.
Bu kriz sona erdiğinde herşeyin normale döndüğünü göreceğiz ama yeni normal, asla 2008 global krizi öncesi normal olmayacak. Yeni siyasi ve ekonomik dengelerin yanında yepyeni kurum ve kuruluşlar ortaya çıkacak. Artık dünyada herkesi bağlayacak bir dünya Merkez Bankası’ndan, ülkelerin har vurup harman savurmasını önleyecek dünya maliye otoritesinden bahsedeceğiz. Kağıttan kuleler çökmeye başladı ve bu çöküşü önlemek için para basılıyor, yani yine kağıttan kuleler oluşturularak bu çöküş durdurulmaya çalışılıyor ama kaçınılmaz sona doğru yol alan ekonomiler, ya ciddi bir hiperenflasyonla karşı karşıya kalacaklar, ya da çok ciddi bir ekonomik küçülme ile birlikte fakirliğin arttığı bir dönem yaşanacak.
Ben, çok yüksek bir enflasyon riskini daha fazla görüyorum. Eğer dünyada enflasyon artırılırsa, ABD’nin borçları otomatik olarak eriyecek ve bu yük tüm dünyanın sırtına binecek. önümüzdeki 1-2 yıllık sürece, efnlasyonist ama büyümenin yavaş olduğu stagflasyonist bir süreç olarak bakabiliriz. Düşük büyüme ama yükselen enflasyon olgusu olasılığı daha yüksek görünüyor. 2008 krizinde kırılan fay hatları daha büyük fayları tetikledi. önümüzdeki 2 yıl oldukça zor bir dönem olacak ve tahmin yapmak, para yönetmek daha da güçleşecek.
Doç. Dr. Yaşar ERDİNç
erdinc@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.