Haziran ayı toplantısında aldığı kararlarla Avrupa Merkez Bankası (AMB) uzun süre hatırlanacak bir döneme adım atmış oldu. Finansal piyasaların dikkatle izlediği para politikası gösterge faizini yüzde 0,25’ten yüzde 0,15’e çeken AMB, uzun zamandır gerçekleşme olasılığı tartışılan bir adım daha atarak bankaların kendisinde tuttukları mevduat için negatif faiz uygulamasına yöneldi. Bundan sonra Avrupa bankacılık sistemi AMB’de bulundurduğu mevduatı için eksi yüzde 0,10 faiz kazanacak; başka bir ifadeyle mevduatını geri aldığında yatırdığı zamanki tutarın azaldığına şahit olacak. Burada esas amacın bankacılık sistemini cezalandırmaktan ziyade, bankaların fonlarını AMB yerine piyasaya yönlendirmelerini sağlamak olduğu ortadadır. Ancak, bu kapsamdaki mevduatın düzeyinin düşük olduğu düşünüldüğünde (Mayıs sonu itibariyle yaklaşık 40 milyar Euro) AMB’nın doğrudan bir etki yaratmayı planlamadığı, daha çok bir sinyal etkisi oluşturmayı hedeflediği vurgulanmalıdır. Bu adım Euro alanının deflasyon sürecine girme tehlikesi yaşadığının ve AMB’nın da bu riski tescil ettiğinin göstergesi niteliğindedir.
AMB kararları içerisinde negatif faiz uygulaması nedeniyle arka planda kalan ancak çok daha önemli olanlar ise bankalara yönelik yeni bir kredilendirme mekanizmasının uygulamaya konması ve yeni menkul kıymet alımları için hazırlıklar yapılacak olmasıdır. Henüz menkul kıymet alımlarına yönelik detaylar ortada olmamasına rağmen, AMB bankacılık sisteminin fonlanmasına yönelik mekanizmanın bileşenlerini açıklamaya başladı. Buna göre, AMB Hedefe Dönük Uzun Vadeli Finansman Operasyonu (TLTRO) adlı yöntemlerle Avrupa bankalarına mali kesim dışındaki kesimlere verdikleri kredilerin yüzde 7’sine kadar kredi vermeyi planlamaktadır. Vadesi 2018’de dolacak olan 400 milyar Euro tutarındaki TLLTRO ihaleleri Eylül 2014’den Haziran 2016’ya dek üçer ay aralıklarla tekrarlanacak.
Bu yeni kredilendirme adımının parasal aktarım mekanizmasını etkin bir biçimde harekete geçirmeyi hedeflediği görülmektedir. Böylece AMB, hem Avrupa ekonomisinin canlanmasını ve dolayısıyla enflasyonun yüzde 2’nin hemen altına yükselmesini hedeflemekte hem de yeni finansal balonların oluşmasına meydan vermemeyi amaçlamaktadır. Başka bir ifadeyle, AMB 2012 yılına girilirken gerçekleştirdiği LTRO uygulamalarından farklı olarak, Avrupa bankalarına neredeyse koşulsuz fon sağlamak yerine bu kez kredilere dönüşme şartıyla fon sağlamaya yönelmektedir. önceki uygulamada Avrupa bankaları 3 yıl vadeli ucuz fonları AMB’den almışlar ancak büyük bölümünü AMB’de mevduat olarak tutmayı tercih etmişlerdi. Bu borçların geri ödenmesi sürecinde de AMB bilançosu daralmaya yönelmişti. 2008 krizi ertesinde FED’in miktar genişlemesi uygulamalarıyla bilançosunu sürekli olarak genişletmeyi tercih ettiği hatırlanacak olursa, AMB’nın parasal genişleme stratejisinin etkinlik konusunda geride kaldığı görülmektedir. AMB bilanço büyüklüğü 2012 yılı ortasında 3,1 trilyon Euro düzeyine ulaşmışken, Haziran 2014 itibarıyla 2,1 trilyon Euro düzeyine gerilemiştir. Yeni kredilendirme mekanizmasının AMB’ye geri dönen 1 trilyon Euronun belki de fazlasıyla tekrar Avrupa bankalarına ulaştırılmasını hedeflediği görülmektedir.
Amaçlananın ne olduğu açıkça ortada olsa da yine de ortada önemli bir soru var. Acaba deflasyon riski taşıyan durgunluk içerisindeki Avrupa ekonomisinde bankalar kredilerini istenen hızda büyütebilecek ve büyüme ile istihdamı canlandırabilecekler mi? Bankalar bu riski üstlenmek isteseler dahi kredi müşterileri beklendiği kadar iştahlı olacaklar mı? Eylül ayından itibaren yapılacak ihalelerde en azından bankaların ne kadar istekli olduklarını görme şansına kavuşacağız. Ancak beklenen olmazsa ve parasal aktarım mekanizmasının etkin bir şekilde çalıştığı görülmezse, AMB belki de yukarıda bahsi geçen diğer -belki de elinde kalan son- silaha sarılmak zorunda kalarak menkul kıymet alımlarına yönelecek ve bilançosunu FED tarzında genişletecek. Esasen bu sürecin de sancılı geçmeye aday olduğu vurgulanmalıdır, çünkü bilindiği gibi Avrupa içerisinde başta Bundesbank olmak üzere menkul kıymet alımlarına karşı çıkan güçlü bir karşıt görüş bulunmaktadır. Görüldüğü üzere deflasyonun kendisi kadar onunla mücadele de çok çetrefil bir süreç olmaya aday görünmektedir.
Analiz
Doç. Dr. Ertuğrul Kızılkaya
İ.ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi
kizilkaya@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.