*Uzun vadede başarılı bir ekonomik performans için önce sağlam parayı inşa etmek gerekiyor. Bunun ilk adımı da enflasyonun yüzde 2 düzeyine çekilmesidir. Aksi takdirde ne mi olur? Aslında bilinen bir şey olur: İktisatçılara döviz ne olur sorusu sorulup durulur!
*Türkiye büyümesi için gerekli kaynakları dışarıdan temin edebildiğinde amacına ulaşabilmektedir. Ancak, gözlerden kaçan bir diğer nokta ise şudur: Türkiye çok büyük bir zenginliğin üzerinde durmakta, fakat onu ekonomik büyümenin döngüsüne aktaramamaktadır.
*Kapitalizm piyasalaşma, parasallaşma ve finansallaşma süreçlerini temel alarak ve yine üç önemli yapısal unsurun tarihsel inşasına katkıda bulunarak işleyen bir sistemdir. Üç yapısal unsuru da şu şekilde sayabiliriz: Özel mülkiyet, bireysel girişim ve piyasa mekanizması.
Kapitalizmi üç önemli yapısal unsurun üzerinde işleyen bir iktisadi sistem olarak değerlendirmek mümkün. Bu tanımlamanın iktisadi olduğu ve tabii ki kapitalizm üzerine konuşurken siyasal, toplumsal ve tarihsel perspektiflerin de dikkate alınması gerektiği söylenecek. Ancak, karmaşık ilişkileri gözler önüne sermenin analiz olmadığı vurgulanırken, Marksizm’in içine düştüğü determinizm türünden açmazlara da dikkat çekmek gerekir. Bu bağlamda, eksik de kalsa sorunsalı öncelikli olarak iktisadi düzlemde ele almak yerinde olacaktır kanaatindeyim.
PİYASALAŞMA, PARASALLAŞMA VE FİNANSALLAŞMA SÜREÇLERİ
Tarihsel perspektiften yaklaşılırken genellikle kapitalizm ile karıştırılan uzun soluklu eğilimler olduğu da dikkate almak gerekir. Kanımca bunlar piyasalaşma, parasallaşma ve finansallaşma süreçleridir.
Binlerce yıldır sürekli bir değişim baskısı yaratan bu süreçleri kestirme bir adlandırma ile kapitalizm olarak etiketlemek bakışımızı daraltma tehlikesi oluşturacak.
O halde şöyle denilebilir: kapitalizm söz konusu süreçlerin tarihsel bir bileşkesidir. Bu demektir ki gelecekte yukarıda sayılan süreçlerin yeni bir bileşimi veya yorumu olabilir. İsterseniz buna kapitalizm demeye devam edebilirsiniz, isterseniz de kapitalizmin aşıldığını iddia edebilirsiniz.
ÖZEL MÜLKİYET, BİREYSEL GİRİŞİM VE PİYASA MEKANİZMASI
Uzun vadeli tartışmaların kolaylığına ve cazibesine kapılmadan daha somut bir noktaya gelmeye çalışacağım. Kapitalizm piyasalaşma, parasallaşma ve finansallaşma süreçlerini temel alarak ve yine üç önemli yapısal unsurun tarihsel inşasına katkıda bulunarak işleyen bir sistemdir. Üç yapısal unsuru da şu şekilde sayabiliriz: özel mülkiyet, bireysel girişim ve piyasa mekanizması.
Tabii bir de bu sisteme dinamizm katan unsur veya amaç var: Sermaye birikimi. Sermaye birikimini sağlayan ve besleyen motif de kar maksimizasyonudur. O halde, bilineni tekrarlayalım: Üretim araçlarının sahibi bireysel girişimci piyasada kar peşinde koşar ve amacına ulaştıkça da sermayesini genişletir.
Sadede geleyim. Kapitalist sisteme az ya da çok entegre olmuş her iktisadi sistemin bu mekanizmayı işletmeye çalışan insanları olur: Kapitalistler (isterseniz girişimciler veya sermayedarlar).
SERMAYELERİNİ ÜÇLÜ SARMAL İÇERİSİNDE SÜREKLİ BİR DEVİNİM İÇERİSİNE SOKARLAR
Bunlar, biricik amaçları doğrultusunda, sermayelerini en başta işaret ettiğimiz üçlü sarmal içerisinde sürekli bir devinim içerisine sokarlar. Başka bir ifadeyle, piyasada işlem yaparlar, parayı kullanırlar ve tabii finans işlemlerini gerçekleştirirler.
Bu sürecin etkin çalışması için devletten de bazı beklentileri olmaktadır. Öncelikle özel mülkiyetin hukuk aracılığıyla korunması, girişim özgürlüğünün sağlanması ve benzerleri. Ancak, kanımca en önemli unsurlardan birisi biriken sermayenin korunmasını sağlayacak olan sağlam paradır. Kapitalistleşme sürecinde belirli bir aşamaya gelmiş her ülkede sermaye sahipleri farkında olsunlar veya olmasınlar birikimlerini koruyacak bu önemli istikrar aracına ihtiyaç duyarlar.
SERMAYE BİRİKİMİNİN YETERSİZLİĞİNE BAĞLI DIŞ KAYNAK İHTİYACI
Ülkemizde de durum böyledir. Genellikle ülkemizin sermaye birikiminin yetersizliğine atıf yapılarak dış kaynak ihtiyacımıza dikkat çekilir. Bu yorumların tamamen yanlış olduğu söylenemez, ama bir eksiklik taşıdığı da vurgulanmalıdır.
Çok ilginçtir ki, Türkiye büyümesi için gerekli kaynakları dışarıdan temin edebildiğinde amacına ulaşabiliyor. Ancak, gözlerden kaçan bir diğer nokta ise şudur: Türkiye çok büyük bir zenginliğin üzerinde durmakta, fakat onu ekonomik büyümenin döngüsüne aktaramıyor. Dolayısıyla, denilebilir ki bir açmaz yaratacak şekilde ikili bir ekonomik görünüm vardır ülkemizde. Bir tarafta dış kaynaklara olan bağımlılık ve diğer tarafta atıl denilebilecek biçimde duran kaynaklar.
Bu sorunu finansallaşma aşamasına geçişimizde yaşanan sorunlar üzerinden tartışmak mümkündür. Tam olarak finansallaşma sağlanamadığından Türkiye’deki sermaye birikiminin hatırı sayılır bir kısmı finansal sistemin dışında kaldı.
FİZİKİ ALTIN TUTMA, DÖVİZ TUTMA VE BELKİ DE EN ÖNEMLİSİ GAYRİMENKUL SEVDASI
Örnek vermek gerekirse şunlara işaret edilebilir: Fiziki altın tutma, döviz tutma ve belki de en önemlisi gayrimenkul sevdası. Tabii ki bu alanlarda yapılan işlemlerin farklı motivasyonları da olabilir.
Ama kanımca en önemli nedeni sermaye birikiminin ihtiyaç duyduğu sağlam para eksikliğidir. Türk Lirasında tutulan her birim sermayenin orta ve uzun vadede değer kaybetmesi söz konusu kapitalist işleyişin tahammül edemeyeceği bir olgu olarak değerlendirilebilir.
Bunu fark eden yatırımcıların kendi başlarının çaresine baktıkları ve yukarıda sayılan çözümleri benimsedikleri görülülüyor. Bu mikro çözümler kendi içlerinde tutarlı olmakla birlikte makro düzlemde en önemli yapısal sorunumuzu oluşturuyor.
ÖNCE SAĞLAM PARAYI İNŞA ETMEK GEREKİYOR
Pekiyi çözüm nerededir? Çözüm aslında son derece basit, gözümüzün önünde, belki de bu nedenle bir türlü görülemiyor. Türkiye’de kapitalist ilişkilerin geldiği noktada en önemli yapısal ihtiyaç istikrarlı bir değer ölçüsüdür veya diğer bir deyişle sağlam paradır.
O halde, çoğumuzun hoşuna gitmeyecek nokta şu olacaktır: Uzun vadede başarılı bir ekonomik performans için önce sağlam parayı inşa etmek gerekiyor. Bunun ilk adımı da enflasyonun yüzde 2 düzeyine çekilmesidir. Bunu yaparken işsizlik ve büyüme nasıl seyredecek? Bunlarda görülecek olumsuzluklar da uzun vadeli çözüm için kısa ve orta vadede ödenecek bedellerdir. Aksi takdirde ne mi olur? Aslında bilinen bir şey olur: İktisatçılara döviz ne olur sorusu sorulup durulur!
Doç. Dr. Ertuğrul Kızılkaya
İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi
kizilkaya@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.