2012 yılı Avrupa için gerçek anlamda çöküş yılı olabilir. Avrupa’nın en çok ihtiyaç duyduğu şey büyümedir. Aksi halde İtalya, İspanya, Portekiz gibi aşırı borçlu ülkeler de, Yunanistan’ın durumuna düşer ve piyasalardaki bu panik, finansal sistemi yeni bir darboğaza sokabilir.
Uluslararası piyasalar, geçen ay yine dalgalıydı ve bu dalgalanma Türkiye’ye de yansıdı. Yurt dışına baktığımızda ABD‘nin düşük enflasyonla büyüdüğünü gösteren veriler ve geçen ay içerisinde Avrupa’nın yüreğini ağzına getiren Yunanistan‘ın kurtarma paketinin onaylanması yüreklere biraz da olsa su serpti. Bu arada Yunanistan konusu geçen ayın en önemli gündem maddesiydi ve piyasalar şu an rahatlamış görünse de, farklı fikirler ve düşüncelere de bakmak gerekiyor.
Ekonomihaberyorum.com sitesinin haberine göre, dünyaca ünlü hedge fon yöneticisi John Paulson, Yunanistan’ın temerrüde düşeceğini, bunun da Euronun dağılması da dahil bir kıyamet senaryosunu beraberinde getireceğini savundu. Paulson, Yunanistan’ın Mart sonunda temerrüde düşeceğini, bunun da euronun dağılması üzerindeki tartışmaları tetikleyeceğini öngördü.
Paulson, Yunanistan’ın öngörülmeyen 90 milyar euroluk bir fonlama ihtiyacı olacağını, bu gereksinimin ise gerek bankaların sermayelendirilmesi, gerekse diğer fonlama ihtiyaçlarından kaynaklandığını savundu. Müşterilerine gönderdiği e-mailde görüşlerini aktaran Paulson, “Yunanistan’ın çöküşü, finansal sisteme Lehman’ın batışından daha büyük bir şok etkisi yaratacak. Küresel ekonomilerde daralmalar ve piyasalarda düşüşler ciddi oranlara ulaşacak” dedi. 100 sayfalık notunda, en büyük kaygılarının ise Avrupa bankalarının bir kredi krizine karşı dayanıklılıklarının olmayışı olduğunu aktardı ve Paulson, Avrupalı bankaların ABD’li bankalara nazaran çok daha borçlu olduğunun da altını çizdi. John Paulson, 2007 yılında ABD’nin mortgage krizi yaşayacağı yönünde aldığı pozisyonlar sayesinde milyarder olmuştu. Ancak ünlü yatırımcı, geçen yıl Citi ve Bofa’daki hisselerini elden çıkararak bu yılki ralliyi kaçırmıştı. Dolayısıyla kötümser bakış açısına sahip olduğunu bilerek bu haberi değerlendirmek lazım.
Fakat şunu önemle belirteyim ki, 2012 yılının Avrupa için gerçek anlamda bir çöküş yılı olabileceğini düşünüyorum. Normal şartlar altında büyüme olmadan borç azalması mümkün değil. Şu an Avrupa’nın en çok ihtiyaç duyduğu şey büyümedir. Aksi halde İtalya, İspanya, Portekiz gibi aşırı borçlu ülkeler de, Yunanistan’ın durumuna düşmeye adaydır ve piyasalardaki bir ani panik bir anda Avrupa bankacılık sistemini ve dolayısıyla finansal sistemi bir anda ciddi bir darboğaza sokabilir. Avrupa’ya büyüme gelecek mi derseniz, Amerika’ya bakmak gerekiyor.
FED Başkanı Ben Bernanke, geçen ay bir konferansta yaptığı konuşmada, ultra düşük faiz oranlarının uzun vadede banka karlılıklarını artırmasının beklendiğini, para politikası kararları alınırken finansal kuruluşların nasıl etkileneceklerinin hesaba katıldığını söyledi ve Bernanke ekonomideki toparlanmanın ‘rahatsız edici düzeyde zayıf’ olduğunu belirtti. Görünen o ki; Bernanke de Amerika’nın gidişatından rahatsız. Şu ABD yönetimi bir daha krizler yaşanmasın diye Finansal sistemi düzenlemeye çalışıyor ama Washington’da topluluk bankalarının yöneticileri ile biraraya gelen Bernanke, FED’in düşük faiz oranlarının net faiz marjını sıkıştırdığı ve daha sıkı regülasyonların kredi aktivitesine zarar verebileceğini anladığını belirtti. Yani ekonominin büyümesi için finansal sistem gevşek tutulsun istiyor. İşte buna literatürde “Moral Hazard” deniliyor. Yani etik olmayan ve ekonomik verimliliği olumsuz etkileyecek suistimal yapılıyor. Halbuki en önemli unsur sistemdir. Bir sistem içerisinde birilerine kayırma yaptığınız anda devamı gelir.
Amerika şu ana kadar “piyasalar iyi olsun da ne olursa olsun ve bir an önce büyüme gelsin ve işsizlik düşsün” dedi. Halbuki daha önce yapılan yanlışlar yüzünden bir fatura ödenmesi gerekiyordu ise, bu fatura ödenmeliydi. Şu an bütün pislikler halının altına süpürülmeye devam ediyor ve ileride bu pisliklerden saçılan mikroplar herkesi öldürecek.
İşte ortaya çıkan bütün pisliğin temizlenmesi için birçok toplantı yapılıyor. Sizler bu satırları okurken, Meksika City’de yapılan G-20 maliye bakanları ve Merkez Bankası başkanları toplantısı bitmiş olacak. Avrupa‘daki borç krizine odaklanması beklenen toplantıda büyük olasılıkla, Amerikan, çinli ve Japon yetkililer, Euro Bölgesi ülkelerine, “önce sizler elinizi cebinize atın ve bizden ondan sonra konuşalım” diyeceklerdir. Şu ana kadar her ne kadar, Japonya ve çin Avrupa’ya yardım edeceği mesajları verseler de, iş gerçekleşme aşamasına geldiğinde o kadar bonkör olacaklarını zannetmiyorum.
üstelik Amerika zaten kendilerinden zırnık yardım gelmeyeceğini daha önce birkaç defa açıkladı. Dolayısıyla Avrupalı’lar bu ülkeleri iknaya çalışsa da, çok net sonuçlar almak mümkün olamayacaktır. özellikle Almanya’nın taşın altına elini daha fazla sokması istenecek.
Şu ana kadar gerçekleşen gelişmelere baktığımızda ise, Japonya hükümeti, Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Avro Bölgesi’ndeki borç kriziyle mücadele edebilmesi için 50 milyar dolara varan oranda ek kaynak sağlamayı değerlendiriyor. Japonya Maliye Bakanlığı yetkilileri, hükümetin IMF’ye aktarılacak ek kaynağın miktarını belirlemeye çalıştığına dikkati çekerek, bunun maksimum 50 milyar dolar olabileceğini vurguladı.
Japonya Maliye Bakanı Jun Azumi de yaptığı açıklamada, IMF’nin kaynaklarının artırılması konusunda G20 toplantısında anlaşma sağlanması ihtimalinin çok düşük olduğunu söylemişti.
IMF, 19 Ocak’ta, ağırlaşan Avro Bölgesi borç krizine karşı küresel ekonomiyi korumak için kredi kaynaklarını 500 milyar dolar artırmayı, 100 milyar dolar tutarında da koruma tamponu oluşturmayı planladığını açıklamıştı. IMF’nin şu anda 385 milyar dolar kredi kapasitesi bulunuyor. Avro Bölgesi ülkeleri, geçen yıl Aralık ayında IMF’ye karşılıklı kredilerle 150 milyar avro aktarmayı taahhüt etmişti. Bu G-20 toplantısı aslında çok kritik bir öneme sahip olsa da, kanımca toplanacak olanlar bile bunun çok farkında değiller. Dünyanın çivisi çıkmış durumda.
Avrupa Komisyonu AB’nin 2012 yılı büyüme hedefini geçen hafta yüzde 0.5’ten, yüzde -0.3’e çekti. İtalyan ekonomisi 2011’in son çeyreğinde küçüldü ve 2012 yılında da yüzde 1 civarında küçülmesi bekleniyor. Yunanistan malum. Portekiz her an yeni bir yardıma ihtiyaç duyabilir. İspanya’da mali sıkılaştırma tedbirlerinde gevşemeler var. Almanya EFSF olarak bilinen ve Temmuz ayında adı ESM olarak değiştirilecek fonun miktarının 500 milyar Euro’dan fazla olmamasını istiyor ve bu konuda zaten Almanya ne derse o olur. Sonuç olarak Avrupa’daki borç krizi bitmiş değil. Her ne kadar geçen ay Yunanistan’a 130 milyar Euro’luk yardım paketi onaylanmış olsa da, Yunanistan’ın bu yıl içinde tekrar temerrüde düşecek duruma gelmesi neredeyse kaçınılmaz. Bundan dolayı da FITCH, bu yardım paketine rağmen Yunanistan’ın notunu aşağı çekti.
2012 yılı Avrupa’nın çok büyük bir kriz yaşayacağı yıl olacaktır. İzlediğim veriler böyle söylüyor. Büyüme olmadan ne İspanya ne de İtalya borçlarını çeviremez. Eğer Avrupa Komisyonu’nun tahmini gerçekleşirse vay Avrupa’nın haline…
Avrupa’nın bulunduğu durumu aslında en güzel şekilde açıklayan kişi Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi oldu. Amerikan Wall Street Journal gazetesine konuşan Draghi, Euro Bölgesi‘ndeki sancıların Avrupa‘yı nasıl birlik olmak durumunda bıraktığını aktardı. İş primleri ve sosyal güvenlik programları sağlayan Avrupa‘nın “yere göğe sığdırılamayan” sosyal modelinin çoktan bittiğini savunarak, İspanya‘da yüzde 50‘ye ulaşan genç nüfus işsizliğini örnek verdi. Avrupa‘daki sorunların “kolay bir çözümünün” olmadığının altını çizen Draghi, nakit zengini çin‘in, Avrupa‘yı kurtaracağı beklentilerinin de gerçekçi olmadığını savundu. Draghi, “Avrupalıların çalışmayan herkese para ödeyebilecek kadar zengin olduğu dönem artık kapandı” dedi.
Ekonomik düzenlemeler ve mali kemer sıkmalar arasında pazarlık yapılabilecek bir durumun olmadığını savunan Draghi, mali hedeflerde geride kalmanın, piyasanın da ani tepkisiyle karşılaşacağını ve faiz farklarını sıçratacağını söyledi.
Bu haftaki yazımın konusunu G-20 toplantısı olarak seçmemin temel sebebi şudur; ileride bir tarihte, belki bir yıl sonra belki iki yıl sonra bizler geriye dönüp bakacağız ve aynen şunu söyleyeceğiz; “Görüyor musunuz, 2012 yılında ve daha öncesinde de bir araya gelen G-20 liderleri veya bakanlarının her biri gelinen vahim nokta için birbirlerini suçluyorlar.”
çok güzel bir yazı okumuştum ve şöyleydi; “Birisi, Hepsi, Hiçbirisi ve Herhangibirisi adında dört arkadaş vardı. Bir iş vardı ve bunu Hepsi’nin yapması gerekiyordu. Aslında Birisi veya Herhangibirisi de yapabilirdi ama Hiçbirisi yapmadı. Sonuçta Hepsi Birisi’ni suçladı” . Dünyayı sarsan büyük kriz geldiğinde herkes birisini suçlayacak.
Doç. Dr. Yaşar ERDİNç
erdinc@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.
Tek kelimeyle muhteşem bir analiz