İktisadi faaliyette toparlanma halinden ziyade belirsizlik hali devam ediyor. Ticari ve bireysel kredilerdeki yön, normalleşme eğiliminin belirginleşmesi değil, bankalarda kaynak kısıtlarının başlamasıdır. TL’deki erime aynı zamanda para ve maliye politikasının işlevini de zayıflatıyor.
Maliyet enflasyonuna, borç artışına, talep azalmasına, alım gücünün düşmesine, bütçe açıklarına yol açan TL’nin dış değerindeki erime, risk algısındaki artışın doğal reaksiyonudur. Asıl olan, faiz oranlarını artırmakla başlanacak süreçte eş zamanlı olarak yatırımcı güvenine hitap edebilecek dönüşümler yapılmalıdır.
TL’deki değer kaybının, finansal piyasalar, dış finansmana erişim kanalı ve döviz rezervleri üzerinde belirgin bir negatif semptomları henüz ortaya çıkmadı. Aynı şekilde uluslararası döviz rezervleri ve dış finansman koşullarındaki zayıf denge hali de pek fazla bozulmadan hala devam ediyor.
Yüksek enflasyon ve azalan döviz rezervlerinin baskısıyla TL’nin üzerinde oluşan tahribat, politika faiz artırımını zorunlu kılıyor. Merkez Bankası’nın faiz artırım sürecinde uzun süredir geç kalması, artırım ihtiyacını her geçen gün daha da yakıcı hale getiriyor. Bu gecikme, istikrarsız konjonktüre karşı uygulanması şart olan sıkı para politikasına yönelmeyi engelliyor.
MB tarafından tek seferde ve en kısa süre içerisinde yapılacak yüksek seviyeli politika faizi artışıyla eş zamanlı olarak Yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü, serbest piyasa ekonomisine dönüş, dış ilişkilerde yumuşama konularında reform süreçleri başlatılır ise TL/Dolar kuru mevcut seviyesinden en az yüzde 20 daha aşağı düşecektir.
İthalatın hız kesmesi bir dengelenme hali değil döviz maliyetlerinin artmış olmasının yarattığı eğilimdir. Salgın tedbirleri kapsamında uygulanan destekleyici politikaların kademeli olarak geri alınması ithalatta öngörülen dengelenmeye yardımcı olmuyor.
Güçlü kredi ivmesiyle ekonomide sağlanan gelişme hali, hızlı toparlanma olarak tarif edilemez.
Enflasyonda öngörülenden daha yüksekte seyreden trend, finansal piyasaların kendi dinamiğinden ziyade bizzat MB’ nın izlediği kur ve faiz politikasına göre şekilleniyor. Enflasyon beklentilerinin kontrol altına alınmasına ve görünüm risklerinin sınırlandırmasına yönelik, finansal koşullarda yeterli ölçüde bir sıkılaşma yaratılamadı.
YATIRIMCI GÜVENİNE HİTAP EDEBİLECEK DÖNÜŞÜMLER YAPILMALI
İktisadi toparlanmada ve kredilerde normalleşme yerine belirsizlik hali hala devam ettiğine göre, bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının yüzde 10,25 düzeyinde uzunca süre sabit tutulması ve daha sonra fiili faiz oranına eşitlenmesi Merkez Bankası’nın önemli bir politika hatası oldu. Hatalı bir faiz politikası, dezenflasyon sürecinin başlamasına, ülke risk primlerinin düşmesine yardımcı olmayacak.
“KUR POLİTİKAMIZ YOKTUR” DENİLMESİ TAM BİR GÖREV İHMALİDİR
TCMB tarafından “kur politikamız yoktur” denilmesi tam bir görev ihmalidir: Merkez Bankası’nın yasal görev ve sorumluluğunda bulunan fiyat istikrarını sağlama amacını sekteye uğratan her etken MB tarafından bertaraf edilmesi yasal zorunluluk iken, fiyat istikrarını bozan kur artışlarının bertaraf edilmesine ilişkin olarak TCMB tarafından kur politikamız yoktur denilmesi tam bir görev ihmalidir.
Ekonomi politikalarında kısa vadeli hedeflerin uzun vadeli hedeflere zarar veremeyecek şekilde kurgulanmasını şart koşacak kurumsal yapıların tekrar güçlendirilmesi gerekir. Negatif faiz olmadan yaşamını sürdüremeyecek olan, ekonomik değer üretim gücü ve rekabet kabiliyeti düşük olan sektör ve firmaların korunmasına daha fazla devam edilmemesi gerekir.
Yapılandırılan kredileri kullanmış olan firmaların kurumsal ve yapısal dönüşüm süreçlerindeki yönetim bağımsızlığı değişmeden, bankaların aktif kalitesindeki bozulma süreçlerinin devamlılığı önlenemez.
TL’DEKİ DEĞER KAYBININ NEGATİF SEMPTOMLARI HENÜZ ORTAYA ÇIKMADI
TL’deki değer kaybının, finansal piyasalar, dış finansmana erişim kanalı ve döviz rezervleri üzerinde belirgin negatif semptomları henüz ortaya çıkmadı. Aynı şekilde uluslararası döviz rezervleri ve dış finansman koşullarındaki zayıf denge hali de pek fazla bozulmadan hala devam ediyor. Ancak, TL’deki değer kaybının aynı hızla devam etmesi halinde dış finansmana erişim kanalı, finansal piyasalar ve döviz rezervleri ilave riskler üretmeye başlayacak.
Siyasi tercihleri belli ve politika aktivitesi devam eden kadroların arasından Merkez Bankası Başkanlığı’na atama yapılması, Banka’nın kurumsal bağımsızlık yoksunluğunu netleştirmiş, bu konuda devam eden tartışmaları bitirdi. TCMB Başkan ve başkan yardımcılarının, seçilmeleri, görev süreleri ve görevden alınmalarına ilişkin yasal çerçeve değişmeden ve bir önceki haline dönmeden MB’ının kurumsal bağımsızlığı ve para politikasının kredibilitesi güvence altında olamaz. Ancak, Merkez Bankası ve yeni yöneticiler tarafından mevcut ekonomik problemlerin olduğu gibi kabul edilmiş olması piyasalara çözümünün ilk adımının atıldığı işaretini verdi. Devamı getirilmez veya eskisi gibi tedrici ve yavaş davranılır ise çok daha fazla kredibilite kaybı yaşanabilir.
Kamu bankalarına verdirilen krediler, Merkez Bankası kaynakları ve faiz düşürme veya negatif faiz politikaları yoluyla üç kanaldan genişlemeci ve gevşek para politikası uygulandı. Ucuz faizli, üretime gitmeyen ve sıfır çarpanlı kalitesiz krediler yoluyla; döviz talebinin hızlanmasına, döviz satın alma nakdinin edinilmesine ve rasyonel gerekçeleri olmadan satış için rezervlerden döviz tahsis edilmesine bizzat kamunun kendisi sebebiyet verdi.
FAİZ ARTIRIM İHTİYACI HER GEÇEN GÜN DAHA YAKICI HALE GELİYOR
TCMB ‘nin uyguladığı para politikasının enflasyon hedeflemesine uygun ve sıkı para politikası olduğu sadece söylemden ibarettir. Yüksek enflasyon ve azalan döviz rezervlerinin baskısıyla TL’nin üzerinde oluşan tahribat, politika faiz artırımının bir an önce yapılmasını zorunlu kılıyor. Merkez Bankası faiz artırım sürecinde uzun süredir geç kalması, artırım ihtiyacını her geçen gün daha da yakıcı hale getiriyor. Bu gecikme, istikrarsız konjonktüre karşı uygulanması şart olan sıkı para politikasına yönelmeyi engelliyor.
Hazine’nin yurt içinden dövizle borçlanma macerasıyla son iki yıldır anlamsız bir kur riski üstelenen kamunun, kur farkı ve faiz bileşiminden oluşan toplam fonlama maliyeti ciddi ve gereksiz yüksek bütçe açıklarına neden oluyor.
Yurt içinden dövizle borçlanma macerası kamuya yaklaşık 2,5 katı ilave fonlama yükü getirdi. İç borcun YP üzerinden gerçekleştirilmesi kamu borç ve finansman yönetimi ilkelerinden sapma ve kırılma halidir.
TASARRUF SEVİYELERİ İLE YATIRIM İHTİYACI ARASINDAKİ FARK DA NEGATİF YÖNDE GENİŞLİYOR
Türkiye ekonomisinin sabit sermayesi ve üretkenliği artmadığı gibi, aynı zamanda tasarruf seviyeleri ile yatırım ihtiyacı arasındaki fark da negatif yönde genişliyor.
İş bulma umudunun yüksek oranda korunması seklindeki sağlıklı ekonomilerin ana prensibi kapsamında istihdam hesaplamaları yapıldığında, son açıklanan yüzde 13,2 oranındaki işsizlik oranının esasen yüzde 19,71 olduğu görülecek. İş bulma umudunu yitiren kişilerin sayısında bu dönemde meydana gelen toplam 2 milyon 570 bin artış içerisinde yer alan kişilerin çok yüksek kısmının esasen gerçek işsiz oldukları ve iş gücüne katılmaları gerektiği düşünülür ise, son ölçümlere göre TÜİK tarafından açıklanan resmi işsizlik oranının yüzde 13,2 değil, yüzde 19,71 seviyesinde olduğu görülecektir.
Bilim dışı politikalara son verileceğine ilişkin verilen sinyaller TL’nin değer kaybına soluk aldırtmış, TL varlıklar değerlenmeye ve sermaye akımlarının iştahı artmaya başladı: Merkez Bankası’nın dolaylı faiz artırımlarını terk ederek politika faizini esaslı bir şekilde ve tek defada artıracağına ve devam eden bilim dışı politikalara son verileceğine ilişkin verilen sinyaller TL’nin değer kaybına soluk aldırttı ve hatta TL varlıklar değerlenmeye, sermaye akımları yeniden giriş yapmaya, CDS primleri düşmeye başladı.
TL/DOLAR KURU MEVCUT SEVİYESİNDEN EN AZ YÜZDE 20 DAHA AŞAĞI DÜŞEBİLİR
Faizin enflasyonun reformlarla desteklenmesi halinde enflasyon katılaşmasında çözüm sürecinin ilk ve başlangıç aşaması olduğu bir kez daha teyit edildi. Politika faizinde fiilen yapılacak sert artışların yapısal dönüşümlerle desteklenmesi halinde TL/Dolar kuru mevcut seviyesinden biraz daha aşağı düşecek ve “ekonomik rasyonalite noktası” na ulaşarak esas dengesini bulacaktır: MB tarafından tek seferde ve en kısa süre içerisinde yapılacak yüksek seviyeli politika faizi artışının ardından veya eş zamanlı olarak Yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü, serbest piyasa ekonomisine dönüş, dış ilişkilerde yumuşama ve dünya ile yeniden entegrasyon, kurumların kurumsal ve araç bağımsızlıkları konularında reform süreçleri başlatılır ise TL/Dolar kuru mevcut seviyesinden en az yüzde 20 daha aşağı düşecek ve ekonomik rasyonalite noktasına ulaşarak yeni dengesini bulacaktır.
TL/Dolar kurunun “ekonomik rasyonel noktası” na ulaşmasıyla öncelikle; Türk Ekonomisinin enflasyon katılığı çözülecek ve faiz oranları doğal yollarla kendiliğinden tekrar aşağı gelecek. Eş zamanlı olarak da Türkiye’nin azalan “döviz kazanma ve rezerv artırma kabiliyeti” eski seviyesine ulaşıncaya kadar, piyasaların ihtiyaç duyacağı likidite boşluğu yeniden başlayan sermaye akımlarıyla desteklenecek.
Merkez Bankası, söylemde başlayan politika ve paradigma değişiminin, sorun erteleyici gücünü heba etmiş ve bu güncel fırsatı kaçırdı. Politika faizinin örtülü faize fiilen eşitlenmesi, reel bir artış olmadığı için TL’ye ilave talep artışı yaratmayacaktır. Nitekim yaratmadı, zira Merkez Bankası faiz artırım döngüsünden kurtulamadı.
SENKRONİZE BİR ÇERÇEVE VE YAPISAL DÖNÜŞÜM PAKETİ HENÜZ ORTAYA KONULMADI
Para politikasının ekonominin büyümesi yönündeki temel içgüdüsü hala fiyat istikrarının önünde seyretmekte, finansal istikrarın ise güven sınırları zorlanmaya hala devam ediliyor. İstihdam, borçlanma, kredi hacimlerinde daralma ihtiyacı, salgın, likidite koşulları, faktör optimizasyonu, verimlilik, hukuk, sermaye girişleri gibi konularında senkronize bir çerçeve ve yapısal dönüşüm paketi henüz ortaya konulmadı.
Likidite politikaları, bankaların nezdinde TL mevduat faizlerinin artırılmasına ihtiyaç bırakmadığı için TL’den kaçış durmuyor: TCMB, likidite koşullarını yeterince daraltmaması nedeniyle, bankaların üzerinde TL mevduat faizlerini artırma baskısı ve ihtiyacı oluşmadığı için, yerlilerde TL’den kaçma dövize ve reel gelire yönelme devam etmekte ve nihayetinde kurun tekrar artışa geçmesine yol açıyor.
Döviz mevduatlarında çözülmeye yol açacak reel getiri TL için hala söz konusu değildir. Kısa süre önce başlayan yabancı fon girişlerinde, yerlilerdeki TL’den kaçış nedeniyle, kurların stop-loss noktalarına tekrar ulaşılmıştır. Aktif Rasyosu’nun terkedilmesinin derhal başlatılmayıp yıl sonuna bırakılması yararsız ve anlamsız olmuştur. Sonuç olarak Türkiye hala faiz artırım sarmalından çıkamadı.
Orhan Ökmen
Sesmir Yönetim Kurulu Başkanı
Okmen@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.