Gerek para, gerekse de maliye politikasında genişlemeci bir trend görülüyor. Büyümeyi destekleyen söz konusu tercihler enflasyon ve faiz oranları üzerinde ise baskı yaratıyor.
Türkiye ekonomisinin hızlı büyümeye duyduğu ihtiyaç ortada. Ancak bu büyüme temposunun yan etkileri üzerinde de durulmalıdır. Dahası söz konusu büyüme eğiliminin kontrolden çıkması durumunda elde edilen kazanımların da tehlikeye düşeceği ortadadır. Bu sebeple büyüme eğilimi ile diğer makroekonomik gelişmeler arasında hem bir koordinasyon hem de bir etkileşimin gözetilmesi gerekir. Uygulanacak ekonomi politikası tedbirleri bu tartışmanın pratik göstergelerini oluşturuyor. Dolayısıyla mevcut para ve maliye politikalarına bakarak gelişmelerin akl-ı selim çerçevesinde ele alınması mümkün olabilecektir.
“SIKILAŞTIRILMIŞ PARA POLİTİKASI” ETKİSİ KALIYOR
2018 yılında ortaya konulan gelişmelere bakıldığında özellikle para politikasının TCMB’nın iddiasının aksine “sıkılaştırılmış” olmadığı iddia edilebilir. Nitekim aşağıdaki grafikte görülebileceği üzere M3 para arzının yıllık değişim oranı yüzde 21,8 düzeyindedir. Enflasyonun yüzde 15’i aştığı ve hatta Yİ-ÜFE ve çekirdek enflasyon göstergelerinin işaret ettiği üzere yüzde 20’lere doğru hareketlendiği bir ortamda TCMB’nın M3 artışını düşürmeye yönelik tedbirler almadığı halde “sıkılaştırılmış” para politikası uyguladığını iddia etmesi çelişkilidir. Benzer bir biçimde verilen kredilerdeki yıllık artış hızı da yüzde 24,1 düzeyindedir. Geniş tanımlı para arzının artmasının belirli bir gecikmeyle de olsa enflasyona yansıması literatürde kabul gördüğüne göre TCMB’nın “sıkılaştırılmış para politikası” söylemi etkisiz kalıyor ve hatta merkez bankasının kredibilitesini yaralıyor.
2018 yılında ortaya konulan gelişmelere bakıldığında özellikle para politikasının TCMB’nın iddiasının aksine “sıkılaştırılmış” olmadığı iddia edilebilir. Nitekim aşağıdaki grafikte görülebileceği üzere M3 para arzının yıllık değişim oranı yüzde 21,8 düzeyinde.
“MALİ DİSİPLİN” SORGULANMAYA BAŞLANABİLİR
Maliye politikası tarafında uzun bir dönem boyunca bir ezber oluşmasını sağlamış olan “mali disiplin” ilkesinin de sorgulanmaya başlanabileceği bir döneme giriliyor. 2001 krizi ertesinde uygulanan ekonomik programın kilit taşı konumunda olan söz konusu ilke ortadan kalkarsa iktisadi aktörlerin beklentilerinde ciddi bozulmalar olabilir. Nitekim bu yılın ilk yarısında bütçe giderlerinin yüzde 23,2 oranında artmış olması enflasyon ile karşılaştırıldığında hızlı bir reel artışa işaret ediyor. Hem faiz giderlerinde hem de faiz dışı giderlerde görülen söz konusu yüksek oranlı artışlar kamu kesiminin sıkı bir maliye politikası uygulamaktan uzak olduğunu gösteriyor. Bu noktada özellikle vurgulamak gerekir ki, 2001 sonrasında uygulanan mali disiplin hiçbir zaman bütçe fazlası odaklı olmadı, bunun yerine faiz dışı fazla verilmesi ilkesi benimsendi. Bu yılın sonunda gerçekleşecek faiz dışı fazlanın düzeyi belirleyici olacaktır.
YUMUŞUK İNİŞ SENARYOSU
Gerek para, gerekse de maliye politikasında genişlemeci bir trend görülüyor. Büyümeyi destekleyen söz konusu tercihler enflasyon ve faiz oranları üzerinde ise baskı yaratıyor. Zaman zaman tartışılan “yumuşak iniş” senaryosunun bu tarz politikalarla gerçekleşemeyeceği hatırlandığında bir an önce makroekonomik istikrarı enflasyonu önceleyerek gözetecek tedbirlere ihtiyaç olduğu vurgulanmalıdır.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.