Son Haberler

Carry trade süreci doğrudan yatırıma dönüştürülemezse yeni bir kaos kaçınılmaz olur

– Merkez Bankası’nın zararı büyüyerek özakynaklarını aştı, yükümlülüklerine sirayet etti ve finansal başarısızlık hali literatürel olarak en yüksek risklilik seviyesine ulaştı. Böyle bir duruma düşen yani özakynakları terse dönen özel bankların akibeti Bankacılık Kanunu’nda tariflendi. Hissedarlar yeni sermaye koyarak ortaya çıkan negatif özkynak pozisyonu düzeltemezlerse bankaları TMSF’ye devrediliyor.

– 2023 sonuçlarına göre, Merkez Bankası’nın varlıkları %70,8 büyürken, yükümlülükleri %95,63 oranında büyüdü. Bankanın özkaynakları bilançosu % 13.24 oranında 808 milyar TL olarak negatif değere dönmüş durumda. 2023 yılı Denetim Raporu’nda dönem zararı özkaynakların altında negatif değer olarak yazılmayıp, alktif tarafta artı değerle gösterilerek durumun çok fazla dikkat çekmesi bir miktar perdelenmek istendi.    

– Merkez Bankası 2019 yılı ile 3 Mayıs 2024 arasındaki yaklaşık 5 yıllık süreç içerisinde; toplam 274 milyon dolar alış, 333 milyon dolar satış yaptı. 2019 yılında net 30 milyar dolar pozitif rezerve sahip iken bu satışla şu anda 29 milyar dolar negatif rezerve döndü. Negatif rezerv seviyesi 2023 yılı Mayıs ayında 61 milyar dolara yükselmiş olduğu düşünülür ise şu andaki eksi 28 milyar USD’lik seviye iyileşme olarak değerlendirilebilir.

– Şu anda uygulamaya konulan 150 milyar TL’lik tasarruf paketinin minimum düzeyde beklenen 2,5 trilyonluk açığa göre parasal etkisi % 5 civarında olup yok hükmündedir.  Tasarruf paketinin kapsamı Türkiye ekonomisinin ihtiyaçları ve ekonominin somut beklentileri karşısında yok denecek kadar içeriksiz ve küçüktür. Makro istikrar açısından kamunun bir bütün olarak küçülmesi mutlak bir gerekliliktir.

– Milli gelirin yaklaşık %6.5 ‘i civarında bir açık beklentisi var. Vergilerin artırılması veya içeriksiz / hacimsiz / göstermelik tedbirlere baş vurulması anlamsızdır, zaman kaybettiricidir. Kamunun bir bütün olarak küçülmesi mutlak bir gerekliliktir. Üstelik %6.5 civarındaki bir açık beklentisinin %10’lara kadar tırmanacağı da yüksek olasılıktır. Zira İlk dört ayda oluşan 700 milyar TL civarındaki bütçe açığı, Türkiye’nin makro istikrarı için açık bir tehdit göstergesidir.

– Bölgeler ve ülkeler arası ticaret rotalarının değişmesi ve enerji fiyatlarındaki artışların küresel düzeyde arz koşullarını bozması, Türkiye için yeni fırsatlar yaratıyor.  Ayrıca, jeopolitik engellemeler, alternatif ticaret rotalarının oluşumunu ve kullanımını zorunlu hale getirdi. Bu nedenle bölgeler/ülkeler arası ürün teslimat süreleri uzadı, taşıma ücretleri arttı ve arz koşulları bozuldu. Enflasyonun genel yayılım endeksindeki artış devam ediyor.

– Türkiye ekonomisinde toplam talebin güçlü seyrinin devam etmesine bağlı olarak 2024 yılı içerisinde fiyat artış eğiliminde genele yayılma endeksi, artış sürecinin ve yüksekliğinin devamlılığına katkı yapıyor. Hizmet enflasyonundaki yükseklik refah seviyesini tahrip etmeye devam ediyor. Zira, parasal sıkılaştırmanın etkilerinin belirginleşmesine dayalı olarak enflasyonun ana eğiliminde gözlenen yavaşlama hizmet enflasyonunda görülmüyor.

– Yurt içi talepteki dengelenmenin yılın ikinci çeyreğinden itibaren belirginleşeceği öngörüsü ve dezenflasyon açısından mali disiplinin öngörülen biçim ve kapsamda sürdürülüp sürdürülemeyeceği hususu para politikası açısından önemli bir risk unsurudur. Para politikasının mevcut hali, Türk Lirası varlıklarına yönelik talebi güçlendiriyor. Bu destek Türk lirasında reel değerlenmeye ve enflasyon beklentilerinde düzeltmeye katkı sağlayacaktır. 

– TL’de yaşanması beklenen değerlenme, ihracat yönünde herhangi bir zafiyet yaratmayacaktır. TL’de yaşanacak değerlenmelere rağmen, net ihracatın büyümeye katkısı uzun süre pozitif olmaya devam edecek, ancak üretim yönünden ekonomik büyümenin temel belirleyicisinin sanayi yerine hizmetler sektörünün olması gerekli refah artışını yaratmaya yetmeyecektir.

– Politika faizindeki artışlar, sadeleştirmeler ve regülasyonlarla Türk Lirası mevduatın payı artmaya başladı. Ancak aktarım mekanizması yeterince güçlenemedi ve finansal piyasalarda fonlama bileşimi hala anlamlı bir iyileştirme gösteremedi. Son zamanlara dövizli kredilerde görülen artış, aktarım mekanizmasındaki pozitif değişikliğin bu konuda ve kısmi olarak birkaç konuda negatif yöne de evrilebileceğinin işaretidir.

– Son zamanlarda carry trade yönünden ilgi odağı haline gelen Türkiye ekonomisinde döviz fiyatlarında bir gerileme eğilimi başladı. Bu gerileme eğilimi TCMB’nin döviz alımları yoluyla yumuşatılıyor. Türkiye ekonomisinde başlayan carry trade süreci doğrudan yatırım aşamasına evrilemezse, döviz, kur, fiyat üçgeninde yeni bir kaos halinin yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Ancak, carry trade akımlarının doğrudan yatırım aşamasına evrilmesi de mümkündür.  

S&P Türkiye’nin talep edilmemiş kategorideki (unsolicited) ülke notunu yukarı yönlü revize etmiş olmakla beraber, tahsis ettiği notlar, Türkiye’nin mevcut yükümlülüklerini karşılamada kapasitesinin hala düşük olduğunu ve gelecek için derin endişelerin hala devam ettiğini belirtiyor. S&P, 3 Nisan 2024 tarihli raporunda, yerel seçimlerin ardından, dış dengelenmenin de etkisiyle para, maliye ve gelirler politikası arasındaki koordinasyonun iyileşeceğini düşündüğünü iler sürerek ve genel olarak ekonomik dengeleme gerekçesiyle Türkiye’nin uzun vadeli talep edilmemiş (unsolicited) ülke notunu “B” seviyesinden ‘B+’ seviyesine yükseltti ve pozitif olan görünüm notunu ise tekrar pozitif olarak belirledi.

Ülkelerin geri ödeme kapasiteleri açısından rating notasyonlarının içerisinde uluslararası uzun vadeli not olarak yer alan “B” ve “B+” notlarının her ikisi de “Düşük Seviye” aralığını temsil ediyor.  Türkiye’nin mevcut yükümlülüklerini karşılamada kapasitesinin düşük olduğunu ve gelecek için endişelerin devam ettiğini belirtiyor.

S&P, İKİ YIL İÇİNDE CARİ AÇIKLARIN DARALACAĞINI, ENFLASYONUN VE DOLARİZASYONUN DÜŞECEĞİNİ ÖNGÖRÜYOR

S&P’nin Türkiye hakkında belirlediği bu seviye, bizzat realize olaylara değil, beklentilere ve tahminlere göre şekillendirildi. Derecelendirme kuruluşlarının notasyonlarında yatırım yapılabilir BBB- seviyesinin altında kalan spekülatif seviye notlarının tamamında gerçekleşen olaylardan ziyade daha çok rating analistlerinin ve komite üyelerinin beklenti ve öngörülerine dayanılarak rating aksiyonları şekillendiriliyor. Bu kural çerçevesinde, S&P’nin Türkiye hakkında    belirlediği bu seviye olaylara değil beklentilere göre şekillendirildi. Beklentilere göre belirlenen derecelendirme notlarının bir sonraki değerlemede hangi yöne evrileceği oldukça değişkendir. S&P, merkez bankasının Türk lirasındaki değer kaybını sınırlamasına dayalı olarak önümüzdeki iki yıl içinde portföy girişlerinin artacağını ve cari açıkların daralacağını, enflasyonun ve dolarizasyonun düşeceğini öngördüğünü belirtti.

S&P, TÜRKİYE’NİN NOTLARINI “B+”DAN “BB-“YE REVİZE ETMESİ, ÇOK ÖNEMLİ BİR GELİŞME

Ulusal ölçekteki notların ‘trA/trA-1’den iki kademe yukarı taşıyarak ‘trAA-/trA-1+’ya yükseltilmesi oldukça önemlidir. Zira, uluslararası yerel para cinsinden rating notları, yerel para cinsi yükümlülüklerin yerel para yaratarak ödeyebilme kabiliyetinin arttığını belirtiyor. Ancak bilindiği üzere uluslararası yerel para cinsinden rating notları, kur kontrollerini veya transfer, konvertibilite risklerin göz önüne almaz.  Sermaye ve ticaretin kontrol seviyesi, dünya ekonomileriyle bütünleşme, hukukun üstünlüğü, fiyat kontrolü ve istikrar alanlarında gözle görülür herhangi bir gelişme görülmediği halde, S&P’nin (T&C) transfer ve konvertibilite değerlendirmesinde Türkiye’nin notlarını ‘B+’dan ‘BB-‘ye revize etmesi çok daha önemli bir gelişme olup, özel sektörün borç ödeme kapasitesinin biraz daha iyileştiğini belirtmiş oluyor. Zira, transfer riski değerlemelerinde, özel kişi ve kurumların yeterli fon ve likiditeye sahip olmasına rağmen hükümetlerin kararları, kısıtlamaları ve uygulamaları nedeniyle ulusal para cinsinden olmayan sınır ötesi borçlarını ödemede engellerle karşılaşma halidir. Dolayısıyla transfer riski kamu kesimini de ilgilendirmekle birlikte daha çok kamu dışı borçluları ilgilendiren bir risktir. Nicel değerlendirme kapsamında bir ülkede T&C risk düzeyi, dört bileşenin bir ağırlıklı ortalamasıdır. Bu bileşenler; sermaye ve ticaretin kontrol seviyesi, dünya ekonomileriyle bütünleşme, hukukun üstünlüğü, fiyat kontrolü ve istikrar şeklinde gruplanır.

DÜNYA BANKASI’NA GÖRE TÜRKİYE, KİŞİ BAŞINA DÜŞEN SERMAYE DÜZEYİ AÇISINDAN EN DÜŞÜK ÜLKE         

Beşerî sermayenin (Human Capital) ülkeler arasında en düşük seviyede Türkiye ekonomisinde kalmış olması, hem mevcut durumdaki refah seviyesinin yetersizliğinin sebebi hem de eğitim kalitesinde düşüklüğün sonucudur.  Dünya Bankası’nın 2018 yılında 20 ülke adına yaptığı tahmin seviyelerine göre, beşerî sermayeye olarak kişi başına düşen sermaye düzeylerinin en düşük olduğu ülke olarak Türkiye yer aldı.

 

Dünya Bankası tahminleri, büyük ekonomiler arasında Avustralya, ABD, Almanya ve Kanada’nın kişi başına düşen sermaye düzeyleri açısından öne çıktığını teyit ediyor.  Türkiye’de dövize yüksek talebin ve ithalat bağımlılığının temel sebebi, makineler, binalar, ekipmanlar gibi insanlar tarafından yapılan kalemlerin oluşturduğu Üretilen sermayenin (Produced Capital) son derece düşük olmasıdır. Grafiklerde bu durum açık açık görülüyor.

TÜRKİYE DOĞAL SERMAYE YÖNÜNDEN ŞANSLI BİR KONUMDA DEĞİL, VAR OLANLAR DA TAHRİP EDİLİYOR

Beşerî sermaye (Human Capital) değerinin düşük olması ekonomik büyümenin en büyük engellerinden birisi olup, eğitim kalitesi artırılmadan beşerî sermaye açığı giderilemez.  Beşerî sermayenin yani insanların kendilerinde gömülü olan ve çalışan kişilerin gelecekteki kazançlarının bugünkü değeri olarak tahmin edilen zenginliğin değeridir. Beşerî sermaye, üretim faktörlerinin daha verimli kullanılmasını sağlayan deneyim, bilgi, yetenek, beceri, dinamizm gibi pozitif değerlerin toplamı olarak kabul edilebilir. Türkiye doğal sermaye (Natural capital) yönünden şanslı bir konumda olmamasının yanında, var olanlar da tahrip edilerek kullanılıyor. Tarım arazileri, ormanlar, korunan alanlar, fosil yakıtlar ve madenler dahil olmak üzere yenilenebilir ve yenilenemez doğal sermayenin değerlemesi kullanılarak ölçülen, doğanın sunduğu zenginlik ise doğal sermayedir (Natural Capital).  Küresel zenginliğin temeli doğal sermayedir. Türkiye coğrafyasında doğal sermaye yetersizliği, yanlış kullanımla daha da yetersiz hale getiriliyor.

 MERKEZ BANKASI’NIN ÖZKAYNAKLARI BİLANÇOSU, NEGATİF DEĞERE DÖNDÜ

 İnsan kaynağının, eğitim, hizmet içi eğitim, sağlık gibi girdilerin kullanılması yoluyla beşerî sermayeye dönüştürülebilmesi Türkiye’de zayıflıyor. Doğal sermaye açıklarının etkisini azaltacak olan bilime dayalı yüksek eğitimli beşerî kaynaklardır. Merkez Bankası’nın zararı büyüyerek özakynaklarını aştı, yükümlülüklerine sirayet etti ve finansal başarısızlık hali literatürel olarak en yüksek risklilik seviyesine ulaştı. Böyle bir duruma düşen yani özakynakları terse dönen özel bankların akibeti Bankacılık Kanunun ‘da tariflendi. Hissedarlar yeni sermaye koyarak ortaya çıkan negatif özkynak pozisyonu düzeltemezlerse bankaları TMSF’ye devrediliyor.    Zira 2023 sonuçlarına göre, Merkez Bankası’nın varlıkları %70,8 büyürken, yükümlülükleri %95,63 oranında büyüdü. Bankanın özkaynakları bilançosu % 13.24 oranında 808 milyar TL olarak negatif değere dönmüş durumda. 2023 yılı Denetim Raporu’nda dönem zararı özkaynakların altında negatif değer olarak yazılmayıp, alktif tarafta artı değerle gösterilerek durumun çok fazla dikkat çekmesi bir miktar perdelenmek istendi.

MERKEZ BANKASI 5 YILDA 274 MİLYON DOLAR ALDI, 333 MİLYON DOLAR SATTI

Merkez Bankası 2019 yılı ile 3 Mayıs 2024 arasındaki yaklaşık 5 yıllık süreç içerisinde; toplam 274 milyon dolar alış, 333 milyon dolar satış olmak üzere nette 59 milyon dolar döviz sattı. 2019 yılında net 30 milyar dolar pozitif rezerve sahip iken bu satışla şu anda 29 milyar dolar negatif rezerve döndü. Net rezerv seviyesinde olumlu gelişmeler görülmeye başlandı.  Negatif rezerv seviyesi 2023 yılı Mayıs ayında tepe noktası olan 61 milyar dolara yükselmiş olduğu düşünülür ise şu andaki eksi 28 milyar USD’lik seviye iyileşme olarak değerlendirilebilir.

Uluslararası rezervlerin içeriğindeki döviz yükümlülüklerinin düşmesi, Merkez Bankası açısından rezervlerin koruyuculuk gücünü tekrar kazanmaya başlayacağının göstergesidir. Yerel ve uluslararası yükümlülükleri ise bu tarihler arasındaki 5 yıllık süreç içerisinde 111 milyon dolar arttı.  Net rezervler terste iken yükümlülüğün artması oldukça riskli bir gelişme olup, rezervlerin koruyuculuk gücü yok olmuş demektir. Ancak, 2019 yılında bu yana ilk kez 2024 yılında yükümlülükleri düştü ve bu gelişme olumlu olarak değerlendirildi.   2024 yılı içerinde özellikle nisan ayında realize olan 30,5 milyar dolarlık alımların aynı şekilde devam etmesi halinde, Merkez Bankası’nın döviz rezervleri negatif alandan çıkacağı yüksek olasılık dahilindedir.

TÜRKİYE’DE MALİYE POLİTİKASI, PARA POLİTİKASINA ENTEGRE OLAMADI

Politik sistemin kurgusundaki ve küresel entegrasyon süreçlerindeki yapısal bozulmalar giderilmeden içeride sadece para politikasına ve/veya sadece hem para politikası ve hem de maliye politikasına terkedilen enflasyon mücadelesinde, Türkiye ekonomisi açısından başarı olasılığı bulunmayacağı artık iyice anlaşılmış olmalıdır. Üstelik Türkiye’de maliye politikası da para politikasına entegre olamadı. Maktu vergi ve harçlar ile yönetilen yönlendirilen fiyatlar üzerinde yapılan kısmi değişiklik ver düzenlemelerle para politikasına yardımcı olunamadığı ve üstelik bu yöntemle hayatın rahatlatılmayıp daha da zorlaştırıldığı ortadadır.

Faiz dışı fazla vermeyen veya böyle bir hedefe odaklanmayan bütçenin varlığı göz ardı edilerek enflasyonla mücadele edildiğine ilişkin iddiaların tutarsızlığı geniş kesimler tarafından öğrenilmiş bulunuyor.  Zira, Merkez Bankası’nın son aylarda iyice sıkılaştırıcı tedbirlerine rağmen Türkiye ekonomisinin talep koşullarındaki direncin bir türlü kırılmamasının sebebi maliye politikasındaki gevşeklik halidir.

150 MİLYAR LİRALIK TASARRUF PAKETİ, 2.5 TRİLYON LİRALIK AÇIĞA GÖRE YOK HÜKMÜNDEDİR

Genel kabul görmüş literatüre göre, mevcut açıklar karşısında parasal etkisi %50’nin altında kalan tasarruf paketleri “zayıf”, %10’un altında olanların ise “yok” hükmünde olduğu kabul ediliyor. Şu anda uyulamaya konulan 150 milyar TL’lik tasarruf paketinin minimum düzeyde beklenen 2,5 trilyonluk açığa göre parasal etkisi % 5 civarında olup yok hükmündedir.  Maliye politikası çerçevesinde hazırlanan tasarruf paketinin kapsamı hem nispi olarak hem de mutlak miktar olarak Türkiye ekonomisinin ihtiyaçları ve ekonominin somut beklentileri karşısında yok denecek kadar içeriksiz ve küçüktür.

Makro istikrar açısından kamunun bir bütün olarak küçülmesi mutlak bir gerekliliktir. Milli gelirin yaklaşık %6.5 ‘i civarında bir açık beklentisi karşısında, vergilerin artırılması veya içeriksiz / hacimsiz / göstermelik tedbirlere baş vurulması anlamsız ve zaman kaybettirici olup, kamunun bir bütün olarak küçülmesi mutlak bir gerekliliktir. Üstelik %6.5 civarındaki bir açık beklentisinin %10’lara kadar tırmanacağı da yüksek olasılıktır. Zira İlk dört ayda oluşan 700 milyar TL civarındaki bütçe açığı, Türkiye’nin makro istikrarı için açık bir tehdit göstergesidir.

ENFLASYONUN GENEL YAYILIM EENDEKSİNDEKİ ARTIŞ DEVAM EDİYOR

Fiyat artışlarının geçmiş enflasyona endekslenerek belirlenme tercihinin devam etmesi, para politikasına güvenin hala oluşmamasıyla ilişkilidir. Aynı şekilde, Merkez Bankası tarafından öngörülen enflasyon patikasının fiili durum karşısında hep düşük kalmasının nedeni de budur. Bölgeler ve ülkeler arası ticaret rotalarının değişmesinin ve enerji maliyetlerindeki artışların küresel düzeyde arz koşullarını bozması, Türkiye’nin coğrafi konumu açısından yeni fırsatlar yaratıyor.  Küresel emtia fiyatları 2024 yılı içerisinde, stresli jeopolitik gelişmeler ve üretim kesintileri nedeniyle enerji maliyetleri başta olmak üzere enflasyon genel olarak yüksek kalmaya devam etti. Ayrıca, jeopolitik engellemeler alternatif ticaret rotalarının oluşumunu ve kullanımını zorunlu hale getirdi ve bu nedenle bölgeler/ülkeler arası ürün teslimat süreleri ciddi bir şekilde uzadı, taşıma ücretleri arttı ve arz koşulları bozuldu. Enflasyonun genel yayılım endeksindeki artış devam ediyor. Türkiye ekonomisinde toplam talebin güçlü seyrinin devam etmesine bağlı olarak 2024 yılı içerisinde fiyat artış eğiliminde genele yayılma endeksi artış sürecinin ve yüksekliğinin devamlılığına katkı yapıyor. Hizmet enflasyonundaki yükseklik refah seviyesini tahrip etmeye devam ediyor. Zira, parasal sıkılaştırmanın etkilerinin belirginleşmesine dayalı olarak enflasyonun ana eğiliminde gözlenen yavaşlama hizmet enflasyonunda görülmüyor.

PARA POLİTİKASININ MEVCUT HALİ, TÜRK LİRASI VARLIKLARINA YÖNELİK TALEBİ DESTEKLİYOR

Talebin dengelenme sürecinin beklenenden daha fazla gecikeceği ve daha fazla yavaş olacağı kesinleşti. Yurt içi talepteki dengelenmenin yılın ikinci çeyreğinden itibaren belirginleşeceği öngörüsü ve dezenflasyon açısından mali disiplinin öngörülen biçim ve kapsamda sürdürülüp sürdürülemeyeceği hususu para politikası açısından önemli bir risk unsurudur. Para politikasının mevcut halinin Türk Lirası varlıklarına yönelik talebi destekleme gücü artıyor. Bu destek Türk lirasında reel değerlenmeye ve enflasyon beklentilerinde düzeltmeye gecikmeli de olsa katkı sağlayacaktır.

TL’NİN DEĞERLENMESİ, İHRACATTA BİR ZAFİYET YARATMAZ

TL’de yaşanması beklenen değerlenme, ihracat yönünde herhangi bir zafiyet yaratmayacaktır. TL’de yaşanacak değerlenmelere rağmen, net ihracatın büyümeye katkısı uzun süre pozitif olmaya devam edecek, ancak üretim yönünden ekonomik büyümenin temel belirleyicisinin sanayi yerine hizmetler sektörünün olması gerekli refah artışını yaratmaya yetmeyecektir. Küresel risk iştahındaki zayıflığa, gelişmiş ülkelerdeki genişletici uygulamaların ertelenmesine ve jeopolitik kaos ortamlarının devam etmesine rağmen mevcut sıkılaştırıcı para politikası Türkiye’nin risklilik algısını küresel düzeyde düşürüyor. CDS primlerinin düşmesi ve TL’nin değerindeki oynaklığın azalması da bu nedenledir.

POLİTİKA FAİZİNDE 3 PUANLIK ARTIK PİYASA ALGISININ KIRILMASINDA YARARLI OLUR

Politika faizindeki artışların, sadeleştirmelerin ve regülasyonların zorlamasıyla Türk Lirası mevduatın payı artmaya başlamış olmakla beraber, aktarım mekanizması yeterince güçlenemedi ve finansal piyasalarda fonlama bileşimi hala anlamlı bir iyileştirme gösteremedi. Son zamanlara dövizli kredilerde görülen artış, aktarım mekanizmasındaki pozitif değişikliğin bu konuda ve kısmi olarak birkaç konuda negatif yöne de evrilebileceğinin işaretidir. Para Politikası Kurulu’nun temel eğilimi faizi daha fazla artırmamak olduğuna yönelik algının piyasalara hâkim olması, aktarım mekanizmalarının etkinliğini azaltıyor. Dolayısıyla politika faizinde veya yaratılan 3 puanlık faiz koridorunda tekrar bir artış yapılması piyasa algısının kırılmasında yararlı olacaktır.

CARRY TRADE SÜRECİ DOĞRUDAN YATIRIM AŞAMASINA EVRİLEMEZSE DÖVİZ, KUR, FİYAT ÜÇGENİNDE YENİ BİR KAOS HALİ KAÇINILMAZ OLUR

Carry trade akımları, iyi yönetilmesi kaydıyla genel kural olarak ortalama 7-8 aylık bir gecikmeyle doğrudan yatırım sürecine evriliyor. TL’nin göreceli yüksek faizinden faydalanmak motivasyonuyla swap kanalıyla tahvil başta olmak üzere Türk varlıklarına ilgisini gösteren yabancıların belirli bir süre sonrasında borsaya ve nihayetinde (belide 7-8 ay sonrasında) oradan da doğrudan direkt yatırımlara yönelmesi yüksek olasılıktır. Carry trade akımlarının başlamasında, ülke ekonomilerine yönelik güven duygusundan ziyade, yüksek faiz kazanma duyguları ön planda olsa da kalıcı sermaye akımlarının başlangıcı olabiliyor. Türkiye ekonomisine dönük olarak başlayan carry trade süreci doğrudan yatırım aşamasına evrilemez ise, döviz, kur, fiyat üçgeninde yeni bir kaos halinin yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Son zamanlarda carry trade yönünden ilgi odağı haline gelen Türkiye ekonomisinde döviz fiyatlarında bir gerileme eğilimin başlamasına sebep oluyor. Bu gerileme eğilimi ise TCMB’nin döviz alımları yoluyla yumuşatılıyor. Şayet süreç doğrudan yatırım aşamasına evrilemez ise, yani bir kaos halinin yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Ancak, carry trade akımlarının ilk aşamada yarattığı rahatlama illüzyonu, biriktirdiği riskleri arkalarında bırakarak ülkeleri terk etmeleri olasılığı kadar, doğrudan yatırım aşamasına evrilmesi de mümkündür.

Orhan ÖKMEN

Sesmir Yönetim Kurulu Başkanı

okmen@turcomoney.com

 

 

 

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

İlgili Haberler

Site Haritası