*Girdiğimiz ülkelerde Pazar lideri olmak hedefimiz var
*Herkese satmak isterseniz, hiç kimseye satamazsınız.
* Lüks ürünleri, makul fiyatlarla satıyoruz. Yani ulaşılabilir lüks ürünler. Bu bizi dünyada öne çıkaran bir avantaj.
*Rusya’daki krizi fırsata çevirdik.
* Birçok ülkede en çok bilinen, en çok taklidi yapılan bir Türk markasıyız.
*Damat kıyafetleri, insanı daha fit, daha uzun, daha zayıf gösteriyor. Farklılığımız bu.
*Lüks bir markanın İtalyan markasının 2500-3000 Euro’ya sattığı ürünü, 600 Euro’ya, 800 Euro’ya satıyoruz. Bu bize büyük bir avantaj sağlıyor.
Süleyman Orakçıoğlu… Orka Holding Başkanı… D’S Damat ve Damat Tween ile uluslararası pazarlarda Türk bayrağını dalgalandıran başarılı bir işadamı… Yenilikçi… Vizyoner… Deyim yerindeyse çıraklıktan patronluğa yükselen bir girişimci… Aynı zamanda sivil toplum kuruluşlarında aktif görev yapan bir yönetici… Birleşmiş Markalar Derneği’nin kurucusu… Moda Akademesi’nin fikir babası… Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM)’nin 8 yıl başkanlığını yapan başarılı bir isim….
Süleyman Orakçıoğlu şimdi Damat markasıyla dünyanın “Damat”ı oluyor. Bunu Balkanlar’da, Ortadoğu’da, Türk Cumhuriyetleri’nde, hatta Avrupa ülkelerinin bir bölümünde başardı bile. Yani, Damat, dünyanın “Damat”ı olma yolunda. Damat, şimdi moda denince ilk akla gelen İtalyan,Fransız ve Alman devleriyle uluslararası pazarlarda rekabet ediyor, yarışıyor. Orka Holding, büyüme stratejisinin ağırlık noktasına yurtdışına vermiş.
İşte bu başarılı işadamı, vizyoner patron ile The Market’te biraraya geldik. Turcomoney ile Lezzet Sofrası’nın ilk konuğu Süleyman Orakçıoğlu’nun anlattıkları Türk iş dünyası adına hem heyecan veriyor hem de umutlarımı yeşertiyor. İşte Turcomoney yazarlarının soruları, işte Orka Holding Başkanı Süleyman Orakçıoğlu’nun çarpıcı yanıtları ve açıklamaları…
KAZIM KILINç – Süleyman Bey, Orka Holding bu noktaya nasıl geldi? Damat nasıl doğdu? Dünden bugüne bize hikayenizi anlatır mısınız?
SüLEYMAN ORAKçIOĞLU – Orka Holding olarak markalarımız Damat Tween ve D’S Damat. Tabii Orka Holding çatısı altında farklı farklı şirketlerimiz de var. Biz grup olarak farklılaşarak bugüne geldik. Farklılaştığımız nokta şu: 1980’lerin ikinci yarısında işe başladığımızda bizim sektörde tamamen üretime dayalı bir büyüme vardı. O dönemde tamamen kendi koleksiyonlarını kendi markasıyla dünyaya satan ve yurtiçinde satış yapan bir marka yolunda başlangıç yaptık. Ve bu başlangıç bizi bu noktaya getirdi. Bugün herkes “markalaşmalıyız, değer yaratmalıyız” diye bu konunun önemini vurguluyor. Bunu bugün vurgulamak çok kolay. Ama 30 yıl önce marka yaratmak ve aynı zamanda kendi koleksiyonlarını, markasını dünyaya satma hedefi herkese hayal gibi geliyordu. Biz başladığımız dönemden itibaren bunu ana stratejimiz olarak uyguladık ve bu noktaya geldik. çünkü marka, özellikle görünmeyen değerlere yapılan yatırımlardır ki satın alabildiği veya dokunabildiği şeylere yatırım yapmak isterken biz markalarımıza yatırım yaptık. Buradaki farklılığımız da bu noktada oluştu. Bu süreçlerde yurtiçinde, yurtdışında çok önemli hikayelerimiz var, kırılma noktaları var, aynı zamanda farklı farklı deneyimlerimiz var. Burada tabi DS mağazalarımızın büyüme performansını, dünden bugüne hikayesini anlatırken benim sivil toplum örgütlerinde yapmış olduğum aktif görevleri de kısaca anlatmamda fayda var. Bizim Birleşmiş Markalar Derneğimiz var. önemli markaları bir çatı altında toplayan yaklaşık 150’inin üzerinde marka bulunduran çok etkin bir dernek . Bu derneğin 2001 yılında kurucu başkanlığını yaptım. Ve daha sonra 5.5 yıl sektör başkanlığını yaptım, 7 yıl da Türkiye İhracatçılar Birliği’nin başkanlığını yaptım. Şu anda İstanbul Sanayi Odası Meclis üyesiyim . Aynı zamanda Sanayi Konseyi üyesiyim. Bu görevlerim sırasında dünya çapında bir çok organizasyona imza attım ekibimizle birlikte . Dünya Ticaret örgütü ve Amerikan Ticaret Bakanlığı’nın Brüksel ve Cenevre de DTO nezdinde çok önemli müzakerelerde operasyonu yapan grubun kurucu başkanlığını yapmıştım. Bunların içinde görevim sırasında en çok önem verdiğim konu sektördeki değişim süreciydi. Bu değişim ve dönüşüm sürecinde de imza attığımız en önemli projemiz İstanbul Moda Akademisi oldu. Neden İstanbul Moda Akademisi? çünkü biz Avrupa Birliği proje fonlarından proje üretemediğimiz için faydalanamıyoruz. Ama İstanbul Moda Akademisi benim başkanlığım döneminde 17 milyon Euro’luk yardım aldı. Bu akademi, Avrupa Birliği’nin fonlarından destekle yapılmış bir projedir. Bu projeyi en az 8-10 ülkenin birçok projenin arasından kendi projemizi kabul ettirdik. Bu akademi, şu anda kendi içindeki dinamikleriyle belirli bir noktaya geldi. Markalaşma konusunda tasarımcılara destek konusunda dünyanın en önemli üniversiteleriyle işbirliği yaparak faaliyete devam ediyor. Benim aynı zamanda bir de girişimcilik yönüm var. 2004 yılında Monte Carlo girişimcilik yarışmasında Türkiye’yi temsil ettim. Aynı zamanda Mimar Sinan üniversitesi’nde 10 yıldır marka yönetimi konusunda ders veriyorum.
VASFİ PAKMAN – Tekstil üzerine marka mı, yoksa genel marka mı?
SüLEYMAN ORAKçIOĞLU- Tekstil-tasarım bölümünde marka yönetimi dersi veriyorum .
HERKESE SATMAK İSTERSENİZ, Hİç KİMSEYE SATAMAZSINIZ
ALİ KAMİL UZUN – Ben okurlarımızın bilgilenmesi için şunu sormak istiyorum. Ben konuyu iki aşamalı görüyorum. Birincisi, marka yaratma açısından, ikincisi, yürütülebilirliği açısından. Marka yaratmanın püf noktaları, markanın sürdürülebilirliği konusunda püf noktalar olarak acaba girişimcilerimize tavsiyeleriniz ne olur?
SüLEYMAN ORAKçIOĞLU- Tabi ki her şeyden önce burada bu süreçleri yönetebilmemiz için bir birikimimizin ve altyapının olması gerekiyor. Kısa dönemde sonuçlarını almadığınız zaman bir hayal kırıklığı yaşanıyor. Burada en önemli şey şu: Hedef kitle seçimi çok çok önemli. çünkü bir ürünü, herkese satmak isterseniz hiç kimseye, hiçbir şey satamazsınız. Dolayısıyla hedef kitle tanımını yapmak gerekiyor. Sonra hedef kitle ile ona en uygun ürünle ilgili uyumu sağlamak, yapılanmak gerekiyor. Artık dünyada standart vazgeçilmezler var. Daha önce bunlar çok önemliydi. Kalite, tasarım, fiyat. Bu üçgeni oluşturmak zorundaydık. Ama bana göre bunların dışında bir tutku yaratmak lazımdı. Yani bağlılığı ve bağımlılığı yaratmak gerekiyor. çünkü inanılmaz güzel bir müşteri profili var dünyada. O yüzden de biz bunu kendi işimiz gibi model aldık. Sadece bir gömlek satmak, bir pantalon satmak, bir ürün satmak bizim hedefimiz olmadı. Yani orada bir fikir satmak, orada tamamen markalarımızın, koleksiyonumuzun ruhunu yansıtan bir idol ortaya koymak. çünkü markada her şeyden önce bir kimlik oluşturmak gerekiyor. Bu kimliği oluşturduktan sonra o markanın ruhunu koleksiyona yansıtmak gerekiyor.
HEDEFİMİZ, GİRDİĞİMİZ üLKEDE PAZAR LİDERİ OLMAK
ŞABAN çAĞIRAN – Tebrik ediyoruz öncellikle. 5 yıl sonra kendinizi nerede görmek istiyorsunuz? örneğin, Türkiye’de 1 numara olmak, dünya da 5 numara olmak için ne yapıyorsunuz ?
SüLEYMAN ORAKçIOĞLU- Hedefleri ortaya koyarken riskleri de düşünmek gerekli. Ve bu konuda engelleri mutlaka öngörebilmek çok önemli. Yani ben bunu şuna benzetiyorum. çok şey yapmak istiyoruz, fakat çok şey yapmak isterken hayalimiz var. O hayallerimizin ne kadarını tamamlayabiliyoruz. O yüzden burada tabiiki geçmiş performansımızda daha zor süreçlerden geçtik . çünkü ülke olarak bizim algımızı vardı, olumsuz bir algıydı bu. Hatta hiç unutmuyorum . Ya 99 yılındaydı ya da 98 yılında. Bizim sektörümüzde dünyanın en büyük fuarlarından birinde katılmıştık. Ve orda çok iyi bir koleksiyonumuz vardı. İnanılmaz güzel bir standımız vardı. İki Alman işadamı 250 bin Mark sipariş yazdırdılar bize. Her şey uyuyor fiyat, ürün, kalite, koleksiyon. Tam iş firmaların bir şekilde hesap dökümleri bilgileri karşılıklı verilmeye gelince İstanbul ve Türkiye’yi gördükleri zaman bir anda şaşkına döndüler. Kendi arlarında 5-10 dakika konuştular. Sonra gelip siparişi iptal ettiler. Şimdi ben bunu bizzat yaşadım, bu ön yargıyı. Bu ön yargı dünyadaki başarımızın en büyük engeliydi . En büyük sorun budur. O olay, gerçekten bizi olumsuz etkilemişti. Bunun üzerine sivil toplum örgütlerinde yer almaya başladık. Ancak şimdi burada bunu vurgulamak istiyorum. Bunları biz aştık , ülke olarak, sektör olarak aştık. Şu anda marka olarak bu coğrafyada ve bu ülkelerde iddia ediyorum en çok bilinen Türk markasıyız. En çok taklidi yapılan bir tür markasıyız. örneğin İran‘a gidin kadın ürünleri üretmediğimiz halde kadın ürünlerinde bile bizim ismimizi taklit ediyorlar, ismimizi kullanıyorlar. Mısır‘da aynı şekilde yapıyorlar. Yani taklidi en çok yapılan bir Türk markasıyız. Tabi daha önceki hedefimiz herhangi bir ülkede bir mağaza açmaktı. Şimdi artık böyle bir hedefimiz yok. ürünü satan müşteri, nerede satıyor buna bakmıyorduk. Daha önceki stratejimiz buydu. Ama şimdi stratejimiz farklı. önce bir ülke seçiyoruz, o ülke ile ilgili ciddi bir piyasa araştırması yapıyoruz. Bu araştırma bazen bir yıl bazen 2 yıl sürüyor. Koleksiyon ile marka ile firma ile nasıl bir uyum var, onu araştırıyoruz. Koleksiyon ile marka ile arasında nasıl arasında nasıl bir denge sağlayabiliriz onu araştırıyoruz. Hangi iletişim stratejileri ile hangi pazarlama stratejileri ile piyasaya gireceğimizi araştırıyoruz. önce fizibilitesini yapıyoruz, daha sonra kendi şirketimizi kuruyoruz. Kendi ekibimizi oluşturuyoruz. Sonra ikinci yıl nasıl bir projeksiyon ona bakıyoruz, daha sonra 5 yıllık bir projeksiyon yapıyoruz. Ekiple firma arasında nasıl bir paylaşım yapacağımızı konuşuyoruz. Hedef pazarı seçiyoruz ve bütün stratejilerimizi buna göre uyguluyoruz. Yani global bir strateji uyguluyoruz. Bu yüzden de seçtiğimiz ülkelerde pazar lideri olmak gibi bir hedefimiz var. Orada yanlış bir lokasyonda giriş, yanlış bir partnerle giriş ve yanlış bir algı ile girişin sonuçları çok kötü olur. Bu olumsuz bir algıyı daha sonra siz yaptığınız doğrularla kolay kolay düzeltemezsiniz. O yüzden başlangıçta doğru bir strateji izlemek çok önemli.
HAYREDDİN TURAN – Bir ülke seçerken, pazar seçerken nelere dikkat ediyorsunuz?
SüLEYMAN ORAKçIOĞLU- ülke seçerken pazar seçerken tamamen o ülkedeki dinamikleri dikkate alıyoruz. örneğin Romanya pazarına 2001’de girdik. Şu anda para Romanya‘da pazar lideriyiz. Tabii kendi segmentimizde. Romanya‘da 11 mağazamız var. Sadece başkent Bükreş‘te değil, ülkenin birçok şehrinde faaliyet gösteriyoruz. İspanya‘da aynı şekilde Barcelona da çok etkin durumdayız. Rusya‘da 3 yıl önce bir araştırma yapmıştık. Yaptığımız yatırımlar kriz dönemine denk gelmişti. Buna rağmen biz geçen yıl Rusya‘da, Moskova’da 5 mağaza açtık. Bundan sonra 3 mağaza daha açacağız. Bu arada Moskova ile ilgili tabii ki bir tereddüt de geçirdik, ama daha sonra Rusya‘daki krizi fırsata dönüştürdük. Nitekim son 4 ayda bu krizi nasıl fırsatı çevirdiğinizi geri dönüşlerle görmüş olduk. çünkü orada çok enteresan çalışmalar yaptık. Spartak Moskova takımı ile bir işbirliği yaptık. Spartak Moskova, Rusya’da en çok şampiyonluk elde etmiş bir takım. Tüm takımının futbolcularını giydirdik. Başka işbirlikleri de yapıyoruz. Buz hokeyi takımı ile işbirliği yapıyoruz. Buz hokeyi dünyaca ünlü bir buz hokeyi takımı. Rusya‘da futboldan çok buz hokeyi takımı tutuyor. önümüzdeki günlerde buz hokeyi takımı ile sponsorluk anlaşması yapacağız. Rusya pazarında farklı birçok iletişim araçlarını kullanıyoruz.
GİŞİM İŞİ BİR MüHENDİSLİK
Kazım Kılınç – Sizin, ürünlerinizin rakiplerinizden farkınız ne? Nasıl bir farklılık ile tüketicilerin karşısına çıkıyorsunuz?
Dosyanın devamı için Turcomoney dergisinin Eylül sayısına bakabilirsiniz…
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.