Son Haberler

Devletin malı bir tas sudur, milletin yararına kullanılmalıdır

-Mevduat sahiplerine “bankalardaki kur korumalı TL mevduatınıza, merak etmeyin kur artışını size kazandıracak ilave ödemeyi devlet olarak ben öderim” diyerek TL mevduata döviz kur garantisi verirseniz, bankaların kaynak maliyetini devlet olarak siz karşılamış olursunuz. Bu tür mevduat artar. Devletin ödeyeceği kur farkı bedeli de artmış olur.

-Devlet vergi toplarken adaletli olmalıdır. Geliri çok olandan çok, az olandan az vergi almalıdır. Devletin adil vergi toplamak kadar önemli olan bir başka görevi daha vardır. Devlet topladığı vergileri doğru yerlere harcamalıdır. Dolaylı vergilerin yükü zenginden çok fakirin sırtına yüklendiği için de bu tür vergi toplamak ülkedeki gelir dağılımı bozar.

-“Devletin malı deniz, yemeyen domuz!” sözü benim hiç hoşuma gitmeyen bir sözdür. Devletin malını usulsüz olarak haksız yere şahsi menfaat için kullanmak ağır suç sayılmalıdır. Ancak bugüne kadar devlete kazık atmak, devletten haksız kazanç ve menfaat temin etmek ülkemizde kanıksanmış bir uygulama olmuştur.

5 Soru, 5 Cevap

Soru #1

Devlet, ticari risklere garanti vermeli mi?

Devletin iç borcu, dış borcu ve verdiği garantiler ile taahhütleri toplamı büyüdükçe ülke riski de büyür. Kredi derecelendirme kuruluşlarından aldığı ülke riski notu kötüleşir. Bu durum yabancı yatırımcıları tedirgin eder. Ülkelerin yurt dışından borç bulması zorlaşır. Borçlanma faiz oranları yükselir. Yabancı sermaye yatırımları azalır. Böyle bir ortamda devlet uzun vadeli yatırım önceliklerini doğru belirlemezse, kamu harcamalarında ve verdiği devlet garantilerinde tutumlu davranmazsa enflasyonu, faiz oranlarını döviz kurlarını, işsizliği ve gelir dağılımın bozulmasını kontrol edemez. Bu önemli ekonomik konular kontrolden çıkmaya başladığında siyasiler serbest piyasa kurallarına uymayan kararlar almaya başlarlar.

Vücudumuzdaki kanı damarlara kalp pompalar. Böbreklerimizin en önemli görevlerinden  biri aldığımız gıdaların sindirilmesi sonucunda oluşan bazı zararlı ve atık maddeleri idrar yoluyla süzerek dışarı atmaktır. Siz kalbinizi ve böbreklerinizi doğru kullanmazsanız, onlara kaldıramayacakları yükleri yüklerseniz, bir gün gelir bu organlar zedelenir ve görevlerini doğru yapamaz hale gelirler. O zaman da siz damarlarınıza kan düzgün pompalansın veya zararlı maddeler vücuttan atılsın diye bypass veya diyaliz gibi kurtarıcı müdahalelere muhtaç olursunuz. Bu tür arızalarınız çoğaldıkça sağlıklı yaşamınız elinizden uçup gider.

SERBEST PİYASA EKONOMİSİ VÜCUDUMUZ GİBİDİR,  BİR ÇALIŞMA DENGESİ VARDIR

İşte serbest piyasa ekonomisi de tıpkı vücudumuz gibidir.  Bir çalışma dengesi vardır. Her ekonomik göstergenin birbiriyle ilişkisi vardır. Hükümetin aldığı kararlar ekonomik dengeyi bozabilir. Bir kere bu dengeleri bozmaya başlarsanız bir sorun diğer bir sorunu tetikler ve sorunlar büyür. Kontrolden çıkar.

Hükümet durumu kurtarabilmek için serbest piyasa ekonomisine uymayan kararlar almaya başlar. Bu kararlar çoğaldıkça piyasanın dengeleri bozulur. Alınan bu kararlar kısa vadede durumu düzeltiyormuş gibi görünse de aslında serbest piyasanın ortadan kalkmasına neden olur. Enflasyon artar, faizler yükselir, döviz kurları yükselir ve sistem kilitlenir.

Devletin ticari risklere garanti vermesi serbest piyasa ekonomisine verilen ağrı kesiciler gibidir. Kısa vadede ağrı geçer gibi görünse de de uzun vadede devletin üstlendiği zararlar tahammül edilemez boyutlara ulaşabilir. Kaş yapalım derken göz çıkartılmış olur.

DEVLET TİCARİ RİSKLERE GARANTİ VERMEMELİDİR

Serbest piyasa ekonomilerinde ticari risk alan şirketler ve kurumlar alacakları riskleri kendileri değerlendirip buna göre karar verirlerse sistem doğru çalışır. Yapılacak yanlışlar azalır. Meydana gelecek zararlar büyümez.

Bankalara “şirketlere verdiğiniz krediler geri ödenmezse merak etmeyin devlet olarak ben öderim” diyerek ticari kredilere devlet garantisi verirseniz, bankalar şirketlerin kredi geri ödeme kabiliyetine bakmadan kredi vermeye başlar. Krediler batar. Devlet ödemek zorunda kalır.

Mevduat sahiplerine “bankalardaki kur korumalı TL mevduatınıza, merak etmeyin kur artışını size kazandıracak ilave ödemeyi devlet olarak ben öderim” diyerek TL mevduata döviz kur garantisi verirseniz, bankaların kaynak maliyetini devlet olarak siz karşılamış olursunuz. Bu tür mevduat artar. Devletin ödeyeceği kur farkı bedeli de artmış olur.

Yap işlet devret modeli ile yapılan yollara, köprülere, havaalanlarına, hastanelere devlet müşteri garantisi verirse işi yapan şirket projenin fizibilitesine bakmaz. Yapılan yerden yılda kaç müşteri yararlanır, kaç lira ciro yapılır, gibi hesapları detaylı yapmaz. Cirosu devlet tarafından garanti edildiğinden sözleşmeye imza atıp inşaatı tamamlar. Devlet de vatandaşın parasını harcadığı için bu projelerin fizibilitelerini dikkatlice incelemez. Siyasi kişiler kısa vadeli maddi ve manevi çıkarlarını düşünürler. İşin ticari riskini devlet üstlenir.

Çoğu zaman bu tür devlet garantili işlerin faturası ve zararı sonunda vatandaşın sırtına yüklenir. Birileri zengin olurken vatandaşın alım gücü azalır, gelir dağılımı bozulur. Fatura vatandaşa çıkar. Toplum fakirleşir.

Soru #2

Politikacılar, Merkez Bankası kararlarına müdahale etmeli mi?

Politikacılar Merkez Bankası’nın alacağı kararlara müdahale etmemelidir.

Merkez Bankası politikacılardan bağımsız karar alabilmelidir.

Merkez Bankası ile politikacıların amaçları birbirinden farklı olur.

Merkez Bankası’nın amacı:

  • Enflasyonu kontrol altında tutmak, finansal istikrarı sağlamak, para ve döviz piyasalarını düzenleyici tedbirler almak,
  • Devlet adına piyasaya para arz etmek / likidite sağlamak,
  • Türkiye’de uygulanacak döviz kuru rejimini belirlemek ve uygulamak,
  • Türkiye’nin altın ve döviz rezervlerini saklamak ve yönetmek
  • Ödeme sistemlerinin güvenli ve sorunsuz çalışmasını sağlamaktır.

Politikacıların amacı ise daha basittir.

Politikacıların amacı “seçim kazanmak”, “seçim kaybetmemek”, “devlet gücünü ve imkanlarını kendi menfaatleri için kullanmaktır”.

Merkez Bankası uzun vadeli düşünerek, vatandaşın ve ülkenin menfaatlerini koruyacak şekilde çalışır. Politikacılar ise enerjilerini vatandaştan oy almak için kullanır. Kısa vadeli düşünürler. Seçim sandığından çıkacak sonuç onlar için her şeyden daha önemlidir.

MERKEZ BANKASI YÖNETİMİ POLİTİKACILARDAN EMİR VE TALİMAT ALMAMALIDIR

İşte bu nedenle Merkez Bankası kararlarına politikacılar müdahale etmeye başlarsa Merkez Bankası amacına ulaşacağına politikacılar amaçlarına ulaşmaya başlarlar. Vatandaş kaybeder. Politikacı kazanır. Ancak politikacının bu şekilde elde edeceği kazanç sürdürülebilir olmaz. Gün gelir duvara toslar. Faturası yine vatandaşın sırtına yüklenir.

Merkez Bankası yönetimi politikacılardan emir ve talimat almamalıdır.

Merkez bankası inandırıcılığını kaybetmemelidir.

Merkez bankasının açıkladığı temel göstergeler inandırıcı olmalıdır.

Merkez bankası finansal piyasalara yol göstermelidir.

Merkez bankasının söylediklerine piyasa inanmalıdır.

Merkez bankasının açıkladığı politika faiz oranı hiçbir zaman politikacıların dikte ettiği faiz oranı olmamalıdır.

Merkez bankası politikacıların istediği faiz oranını değil para politikasına uyacak faiz oranını açıklamalıdır.

Merkez bankasının açıkladığı politika faizi yüzde 14 ise ve piyasada bankaların uyguladığı mevduat faiz oranı yüzde 18, kredi faiz oranı yüzde 30 ve devlet borçlanmalarının faizi yüzde 27 ise bu Merkez bankasının inandırıcılığını zedeleyen bir durumdur.

Merkez Bankası itibar kaybetmemelidir.

Merkez Bankası politikacıların oyuncağı durumuna düşürülmemelidir.

Soru #3

Halktan toplanan vergiler nasıl kullanılmalı?

Ülkemizde birçok insan vergilerin devlet tarafından doğru ve adil bir şekilde kullanacağına inanmadığı için vergi ödemek istemiyor. Vergi ödememek için gelirlerini kayıt dışında tutmaya çalışıyor. Bazıları da gelirlerini doğru beyan etmiyor.

Vergi adaletine güven olmayan ülkelerde mükellefler kaçar, devlet onları kovalar.

Ancak mükellef devletten daha hızlı koştuğu için yakalanmadan işlerini yürütür. Sözün kısası bir ülkede vergiler yeterli seviyede toplanamıyorsa sorun mükelleflerde değil sorun vergi adaletini sağlayamayan yönetimlerdedir.

DOLAYLI VERGİLER ÜLKEDEKİ GELİR DAĞILIMI BOZAR

Yönetimler kendi adaletsiz davranışlarının sonucu gelirler üzerinden toplayamadıkları vergileri dolaylı vergiler yöntemiyle toplamaya çalışırlar. Vatandaşın tükettiği her şeyden katma değer vergisi, özel tüketim vergisi gibi dolaylı vergiler alırlar. Dolaylı vergilerin yükü zenginden çok fakirin sırtına yüklendiği için de bu tür vergi toplamak ülkedeki gelir dağılımı bozar.

Devlet vergi toplarken adaletli olmalıdır.

Geliri çok olandan çok, az olandan az vergi almalıdır. Devletin adil vergi toplamak kadar önemli olan bir başka görevi daha vardır. Devlet topladığı vergileri doğru yerlere harcamalıdır.

Devletin topladığı vergileri doğru yerlere harcayıp harcamadığını ölçecek basit bir yöntem vardır. Devletin vergi toplamadan önceki ülkedeki gelir dağılımı ile vergiler toplanıp devlet tarafından harcandıktan sonra ülkedeki gelir dağılımı mukayese edilir. Eğer vergiler kullanıldıktan sonra gelir dağılımı daha iyi hale gelmişse devlet vergileri doğru yerlere harcamıştır. Aksine vergi öncesi gelir dağılımı, toplanan vergiler harcandıktan sonra daha kötü olmuş ise devlet topladığı vergileri doğru şekilde kullanılmamış demektir. Türkiye’deki durum ikinci örneğe benzer.

Vatandaş devletine, devlet vatandaşına güvenmeden vergi adaletini sağlamak mümkün olmaz.

Soru # 4

Devlet eliyle yapılan büyük yatırımlarda ticari sır ilkesi uygulanır mı?

Ticari sır, şirketlerin faaliyet alanları ile ilgili olarak, bu firmaların çalışanları ve akdi ilişkide oldukları gerçek ve tüzel kişilerce bilinen, rakiplerinin bu bilgilere ulaşması halinde zarara uğrama riski bulunan, işletmenin ticari başarısı ve verimliliği için önem arz eden, gerek kamuya gerekse ilgisi olmayan şahıslara açıklanmaması gereken tüm bilgi ve belgeyi ifade etmektedir.

TİCARİ SIR KALKANININ ARKASINA SAKLANMAK ETİK YÖNETİŞİM ANLAYIŞINA UYGUN OLMAZ

Ancak, ticari sır kalkanının arkasına saklanarak kamunun parasının hangi maksatla, hangi şartlarla, ne kadar, hangi fiyatlarla, ne taahhütler verilerek, hangi maliyetlere katlanılarak ve ne için kullanıldığını toplumdan saklamak etik yönetişim anlayışına uygun olmaz.

Devlet ihalelerinin şartları şeffaf olmalıdır. İhale sonuçları ve şartları kamuya açık olmalıdır. Gizlenir ve saklanırsa ihalelere fesat karıştırma olanağı artar. Yapılan ihalelerde karar verenlere karşı duyulan güven zedelenir. Çıkar çatışması ve şahsi menfaat sorunları oluşur.

Soru #5

“Devletin malı deniz yemeyen domuz” sözü niçin söylenir?

“Devletin malı deniz, yemeyen domuz!” sözü benim hiç hoşuma gitmeyen bir sözdür. Devletin malını usulsüz olarak haksız yere şahsi menfaat için kullanmak ağır suç sayılmalıdır. Ancak bugüne kadar devlete kazık atmak, devletten haksız kazanç ve menfaat temin etmek ülkemizde kanıksanmış bir uygulama olmuştur.

DEVLETİN MALI BİR TAS SUDUR, ONU KORUMAYAN DOMUZDUR!

Bu kötü, etik dışı uygulamayı her alanda ve her meslek dalında görmek mümkündür. Bu uygulama haksız kazançlara yol açmaktadır. Seksen milyon insanın yararlanması gereken devlet malını bir avuç seçilmiş insana ve çevresine vermek doğru değildir.  Haksız kazanç elde etmek teşvik edilmemelidir.

Bu kötü uygulamanın değişmesi gerekir.

Devletin malı milletindir.

Milletin malı, milletin yararına kullanılmalıdır.

Devletin malı bir tas sudur, milletin yararına kullanılmalıdır!

Bülent Şenver

senver@turcomoney.com

 

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

İlgili Haberler

Site Haritası