Kapitalizmin tarihi, krizlerle doludur ve belli ki daima da olacaktır. Zira kapitalizmin özünde aşırı rekabet vardır ve bu rekabet acımasızdır, yıkıcıdır. Bu gerçeğin bir an dahi unutulmasının sonuçları kötü oluyor. Krizleri bir doğa felaketi (deprem, tayfun, sel vs.) olarak düşünebiliriz.
Ekonomik kriz, kısaca; bir ülkede mal, hizmet, faiz-döviz fiyatları ile üretim seviyesinde yaşanan çizgi dışı hareketlerdir. Küreselleşme ile birlikte para-mal ve hizmet dolaşımının olabildiğince engelsiz bir şekilde dolaşımı, bileşik kap misali, ülkelerde zaman zaman aşırı dalgalanmalar yaratıyor, bu da ülkeler, işletmeler ve de bireyleri önemli ölçüde etkiliyor.
İktisat tarihine kısaca bakacak olursak, üretim fazlasına dayanan 1878 krizi, dünyada yaklaşık 3.000 bankanın battığı 1929 büyük buhranı, dünya borsalarının dip yapmasıyla yaşanan 1987 Kara Pazartesi krizi, 1997 Asya Mali krizi, 2001 Türkiye krizi, gıda ve petrol fiyatlarının artmasıyla ortaya çıkan 2007 krizi, 2008 – 2012 mortgage sisteminin çökmesi ile ortaya çıkan küresel kriz, 2011 Yunanistan borç krizi yaşadığımız önemli krizler olarak sayılabilir.(1)
KAPİTALİZM, ACIMASIZDIR, YIKICIDIR
Görüleceği üzere, kapitalizmin tarihi, krizlerle doludur ve belli ki daima da olacaktır. Zira kapitalizmin özünde aşırı rekabet vardır ve bu rekabet acımasızdır, yıkıcıdır. Bu gerçeğin bir an dahi unutulmasının sonuçları kötü oluyor. Krizleri bir doğa felaketi (deprem, tayfun , sel vs.) olarak düşünebiliriz. Tarih göstermiştir ki krizler; iflaslar, birleşmeler, elden çıkarmalar, satın almalar vs. yoluyla sermayenin ve yönetimlerin (siyaset) el değiştirmesi sonucunu doğuruyor. Örneğin, ülkemizdeki yaşanan krizler düşünüldüğünde, kriz öncesi ve sonrası şirket sahipliklerinin ve yöneticilerinin ne kadar değiştiği kolaylıkla görülebilecektir.
Küreselleşme adı altında yürütülen dünyayı paylaşım sisteminde ekonomik krizlerden kaçınılamayacağına göre, irili-ufaklı tüm krizlere karşı dayanıklı bir bünyeye sahip olmak gerekiyor Aksi halde, mutlaka sermayedarlar, yönetenler, çalışanlar, müşteriler ve hatta nihai ödeyici olarak bireyler gerekli bedeli ödemekle karşı karşıya kalacaklardır.
ŞATAFATLI HAYAT İLE GELEN KRİZ
Klasik işletme davranışı, ekonominin büyüdüğü ve karların yüksek olduğu dönemlerde, fırtınalı havaların unutularak, baharın dört mevsim yaşanacağının zannedilmesidir. Bu nedenle, böylesi dönemlerde kolaylıkla para harcanır, şatafatlı yapılarda oturulur, lüks araçlara binilir, yeterli inceleme yapılmadan borç alma-verme arzusu artar, satıcılara yüksek primler ödenir, rakipler incelenmez, rekabetin kuralları/sonuçları önemsenmez, risk kaygısı düşer, küçük hesaplar yapılmaz-adeta cennette gibi yaşanır. Bütün bunların sonucunda ise ne yazık ki bu dünyada cennette kalmanın o kadar uzun süreli olmayacağı anlaşılır ve ilk-küçük doğal afette (kriz) tepe takla olunur.
Ama hayata uzun ömürlü bakan ve gerçek anlamda; sadece ülkesinde değil dünyada olan-biteni takip eden, vizyona dayalı, strateji ve hedeflerle, yaratıcı-yenilikçi-teknoloji-çalışan-müşteri odaklı yönetilen şirketlerin uzun ömürlü olacağı aşikardır. Bu ifadeleri kısacık yazmak kolay, içlerini doldurmak ise o kadar değildir.
UZUN ÖMÜRLÜ İŞLETME SAYISI ÇOK AZ
Ülkemizde ne yazık ki uzun ömürlü işletmelere sık rastlanmaz. Dünya Bankası raporuna göre, ülkemizde şirketlerin %80’inin 5’nci yılda, %96’sının ise 10’ncu yıla başlamadan ömrünü tamamladığı anlaşılıyor. Bu süre aile şirketlerinde ise ortalama 25 yıldır.(2)
Teknolojideki gelişmeler sonucu şirket ömürleri giderek de azalıyor. Örneğin Almanya’da şirket ömürleri 45 yıldan 16 yıla, Fransa’da 13 yıldan 9 yıla, İngiltere’de 10 yıldan 4 yıla indi. Fortune Dergisi’nin araştırmasına göre, dünyadaki en büyük 500 şirketin ortalama ömrü ise 40 yıldır.
Aynı araştırmada, şirketlerin genç yaşta yok olmalarının nedeni olarak, kuruluş ve büyüme aşamalarında bir iş planının olmaması, işletme sermayesi ihtiyacı için ek finansman olanaklarının sınırlı olması, rekabet kolaylığı getiren yeni teknolojilere ulaşmakta geç kalınması, pazara yeni oyuncular girmesi, dış pazarlara açılamama, nitelikli insan kaynağı, kurumsallaşamama, markalaşamama olarak belirtiliyor. Aile şirketlerinde ise aile içi çatışmalar, yetki karmaşası, ailenin ucuz ama niteliksiz insan kaynağı ile şirketi yönetmede ısrarlı olması gibi nedenler sonu erken getiriyor. (2)
KRİZLERE KARŞI DAYANIKLI OLMAK İÇİN NE YAPILMALI?
Bütün bu açıklamalar bize şunu gösteriyor.
(Örneğin, dünyanın öbür ucunda sizden ucuz üreten-satan bir işletme var ise vay halinize…)
(her yer okul, herkes öğretmen, herkes öğrencidir felsefesi)
(müşteri memnuniyet araştırmaları, satış sonrası servis, eğilimdeki değişiklikler vs.)
(Faiz, döviz kuru, tahsilat, borçlanma, ülke, mevzuat, politik, tüketimde değişmeler vs. konularındaki riskleri
Özetle, ölçeği-faaliyet konusu ne olursa olsun tüm işletmelerin, her geçen gün acımasızlığı ve yıkıcılığı artan küresel dünyada, güneşli havalarda fırtınalı havalara dayanıklılığı da düşünen bir yaklaşım sergilemesi kaçınılmazdır. Aksine davrananların ömrü ne yazık ki kısa olacaktır.
(1) tarihiolaylar.com
(2 )capital.com-Ebru Fırat
Şaban Çağıran
Denizbank Genel Müdürlüğü
Ekspertiz, Menkul ve Gayrimenkul Grup Müdürü
cagiran@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.