– Enflasyondaki bozulan atalet nedeniyle, faiz oranlarının da düşürüleceği göz önüne alınır ise, 2025 yılında enflasyonda beklenen düşüşün gerçekleşmeyeceği kesindir. Sadece talep enflasyonuna göre önlemler alınması, sorunun uzamasına ve çözümsüz kalmasına neden oluyor. Sorun tam olarak ve tek başına talep enflasyonu olmadığı halde asgari ücretlilerin ve emeklilerin üzerine yıkılması ve bunların satın alma güçlerinin iyice yok edilmesinin çözüm adına hiçbir anlamı yoktur.
– Ekonomik ve faktör verimlilikleri artırılmadan, her düzeydeki asgari ücret artışları işverenler açısından kaygıyla karşılanmaya devam edecek ve maliyet enflasyonuna dönüşecektir. Türkiye ekonomisindeki gıda, konut ve ulaştırma başta ve ağırlıkta olma üzere hizmet enflasyonunun en büyük belirleyicisi, kamu denetimlerinin yoksunluğuna dayalı olarak ortaya çıkan keyfi fiyat kararlarıdır.
– Enflasyonun son aylarda yataya yakın seyretmesi gerekçesiyle Merkez Bankası politika faizini 250 baz puan düşürerek %47,5 seviyesine indirdi. Ancak ileri sürülen bu gerekçelerin hiç birisi tam olarak doğru değil. Zira enflasyonun gerçek bir düşüş henüz ortada yoktur. Merkez Bankası acele etti. Enflasyon düşüşünün başladığı fiilen görülmeden, faizlerin indirilmeye başlanması faiz-kur-fiyat üçlüsündeki dengesizlikten kaynaklanan riskleri tekrar başlatabilir.
Enflasyon ataleti tam gaz devam ediyor. TÜFE’de meydana gelen yukarı yönlü hareketin, yüksek faiz oranlarına ve talep üzerindeki baskılara rağmen, döviz kurları ile akaryakıt fiyatlarının oldukça üzerinde seyretmesi, enflasyon ataletinin tam gaz devam ettiğini gösteriyor. Enflasyondaki bozulan atlet nedeniyle, faiz oranlarının da düşürüleceği göz önüne alınır ise, 2025 yılında enflasyonda beklenen düşüşün gerçekleşmeyeceği kesindir. Sadece talep enflasyonuna göre önlemler alınması, sorunun uzamasına ve çözümsüz kalmasına neden oluyor. Türkiye ekonomisindeki enflasyon tam ve tek başına talep enflasyonu olmadığı halde, politika yapıcıları sadece talep enflasyonuna göre önlemler alması sorunun çözülmesinin uzamasına neden oluyor.
ÜCRETLİLERİN VE EMEKLİLERİN SATIN ALMA GÜCÜ YOK EDİLDİ
Sorun tam olarak ve tek başına talep enflasyonu olmadığı halde asgari ücretlilerin ve emeklilerin üzerine yıkılması ve bunların satın alma güçlerinin iyice yok edilmesinin çözüm adına hiçbir anlamı yoktur. Ayrıca ekonomik ve faktör verimlilikleri artırılmadan, her düzeydeki asgari ücret artışları işverenler açısından kaygıyla karşılanmaya devam edecek ve maliyet enflasyonuna dönüşecektir.
Keyfi enflasyonda enflasyon ataleti kolay kolay düzelemez. Türkiye ekonomisindeki gıda, konut ve ulaştırma başta ve ağırlıkta olma üzere hizmet enflasyonunun en büyük belirleyicisi, kamu denetimlerinin yoksunluğuna dayalı olarak ortaya çıkan keyfi fiyat kararlarıdır. Aynı ürünün veya aynı hizmetin fiyatlarının birbirine yakın alanlarda bile ciddi farklılıklar arz etmesi bu keyfiliğin göstergesidir. Keyfi enflasyonun, yüksek kar bağlantılı maliyet enflasyonu ile sonlanacağı bilinen bir kuraldır. Türkiye enflasyonunda bu kapsamda maliyet enflasyonu da bulunuyor.
ENFLASYON DÜŞÜŞÜ BAŞLAMADAN FAİZLERİN İNDİRİLMESİ EKONOMİDE YENİDEN RİSK TEKRARINI BAŞLATABİLİR
Para politikasındaki homojenite yanlıştır. Para politikasındaki homojenlik, enflasyondan çıkar sağlayanlarla, satın alma güçlerini kaybedenler arasında hiçbir fark gözetilmeden para politikasında homojenliğin esas alınması önemli bir politika yanlışlığıdır. Talep enflasyonunda kamu harcamalarındaki yüksek disiplinsizlik ve yığınsal göçmenlik talep enflasyonunda ön belirleyiciliğe sahiptir.
Türkiye uzunca süreler reel faiz vermeye katlanmaz ise enflasyon mücadelesinde başarısız olacaktır. Enflasyon düşüşü tam olarak başlamadan faizlerin indirilmesi ekonomide yeniden risk tekrarını başlatabilir. Enflasyonun son aylarda yataya yakın seyretmesi, öncü verilerin düşüşe işaret etmesi, dezenflasyonun güçlenmesi gerekçeleriyle Merkez Bankası politika faizini 250 baz puan düşürerek %47,5 seviyesine indirdi. Ancak ileri sürülen bu gerekçelerin hiç birisi tam olarak doğru değildir. Zira enflasyonun ana eğilimine gerçek bir düşüş henüz ortada yoktur. Merkez Bankası acele etti. Enflasyon düşüşünün başladığı fiilen görülmeden, faizlerin indirilmeye başlanması üç yıl öncesinden itibaren deneyimlenen ve tahribatı hala devam eden faiz-kur-fiyat üçlüsündeki dengesizlikten kaynaklanan riskleri artışını tekrar başlatabilir.
DIŞARIYA BAĞIMLILIK ORANLARINDA HİÇBİR DÜZELME GÖRÜLMÜYOR
Türkiye’nin mevcut üretim kapasitesinde ve üretimin dış çevreyle etkileşiminde veya ilişkisinin dışarıya bağımlılık oranlarında hiçbir düzelme görülmemesi 2025 yılında önemli makro riskler üretecektir. Küresel güç dengeleri değişkenliğini artırarak ülkeler arası klasik ilişkilerin niteliğini de değiştiriyor ve gelecek için ciddi belirsizlik ortamları yaratıyor. Büyüme ve kalkınma hamlelerinin başarısı, en çok ekonomik ve siyasi bağımlılık engellerinden kurtulma çabalarının başarısına tam bağlı hale geldi. Bu noktada Türkiye’nin mevcut üretim kapasitesinin ve üretimim dış çevreyle etkileşiminde veya ilişkisinin dışarıya bağımlılık oranlarında hiçbir düzelme görülmüyor.
Doğal kaynak yetersizliği içerinde olan Türkiye’nin batı ile ilişkilerindeki yoğunluğunun daha da artması dış bağımlılığın arttığı anlamında olmayıp, ürün çeşitliliğinin daha artırıcı nitelikte olan pozitif karakterli bir dışa açıklıktır. Sonuçta Batı ile entegrasyonun daha da artırılması her daim Türkiye’nin temel amacı olmalıdır.
TÜRKİYE BATI DÜNYASININ TAMPON BÖLGESİ OLMAMALIDIR
Güvenlik riskleri adıyla popülizmi yüksek ancak gerçekte anlamsız öngörülere dayalı maliyetlerle bütçe yükü yaratılmamalıdır. Küresel düzeyde yaşanan demokrasi meşruiyeti sorunu karşısında, kendi kendine izolasyon hali oluşumuna, uluslararası entegrasyondan uzaklaşma olasılığının artmasına yol açacak uygulamalardan ve özellikle popülizmi yüksek ve ancak gerçekte anlamsız güvenlik kaygılarının dile getirilmesinden ısrarla kaçınılmalıdır.
Türkiye Batı dünyasının tampon bölgesi olmamalıdır. Bir yandan da çoklu ittifak zemininin genişletilmesi için batı ile ittifakını stresli ve güvensiz hale getiren faktörlerin 2025 yılında ayıklanıp temizlenmesi gerekir. Son 10 yılda küreselleşmenin kabuk değiştirmesinin, “küreselleşme bitiyor, korumacılık yerleşiyor” şeklinde değerlendirilmesi tamamen yanlış ve yanılgılı bir değerlendirmedir. Zira yaşanılan, küreselleşme ile ülkelerarası sağlanan veya güçlenen entegrasyonun eşit paydaşlığını önleyen yanlış kurguların giderek düzelmesi şeklindeki süreçlerden ibarettir.
TÜRKİYE’NİN NÜFUSU YAŞLANIYOR, DEMOGRAFİK RİSKLERİ ARTIYOR
Türkiye’de ortanca yaşın hızlıca artması, çocuk nüfus oranının düşmesi yaşlı nüfusu oranının artması ve sonuçta Türkiye nüfusunun yaşlanıyor olması demografik kaynaklı riskleri artırmaya devam ediyor. Sosyal güvenlik sisteminin zorlukları 2025 yılında ve devamında daha da artacaktır. Diğer taraftan ekonomik büyümenin yavaşlayacağı düşünülür ise, 2025 yılında işsizlik oranlarında da düzelme olmayacağı öngörülebilir.
Bütçe olanaklarıyla giderilmesi artık mümkün olmayan gelir dağılımındaki eşitsizlik hali giderek daha da katılaşıyor ve toplumsal stres artıyor. Satın alam gücü kayıplarının 2025 yılının da temel sorunlarının başında kalmaya devam edecektir.
Orhan Ökmen
Sesmir Yönetim Kurulu Başkanı
okmen@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.