Son Haberler

Expomed Avrasya 2023: Sağlıkta örnek ve önder ülke Türkiye

– Asklepion’la, Hipokrat’la başlayarak Anadolu, tıbbın beşiğidir. Tedavi hizmetlerindeki üstünlüğümüz, dünyanın hemen her ülkesinden hastayı buraya çekiyor. Sağlığın tüm mesleklerinde ortalamanın her zaman üzerinde eğitim verebiliyoruz. Birçok ülkenin vatandaşı sağlık alanında Türk üniversitelerini tercih ediyor. İlaç, tıbbi cihaz ve malzeme sektörü, ihracat hamlesini her geçen gün geliştiriyor; sadece Avrasya’ya değil, Afrika ve Avrupa’ya ürün satıyor. Dijital sağlık teknoloji firmalarımız, başarılarıyla ABD pazarını zorluyor.

– Bütün artılara rağmen maalesef Türkiye’de de ciddi bir sağlık krizinin ve sürdürülemezlik durumu var. AKP’nin iktidara gelir gelmez uygulamaya koyduğu “Acil Eylem Planı ve Sağlıkta Dönüşüm Programı” ilk yıllarda tedavi ile ilgili birikmiş sağlık talebini karşılamakta başarılı oldu. Ancak ne yazık ki yıllardır yapılan uyarılar dikkate alınmadı ve sonuçta bugünlere gelindi. Şu anda Türk tıbbı, hak etmediği sorunları yaşıyor ve halkın sağlığı, bu yanlışlardan doğrudan etkileniyor.

İlk önemli hata, SSK’yı kapatarak kamunun tüm hastanelerinin işletmeciliğinin Sağlık Bakanlığı’na verilmesidir. Sağlık Bakanlığı bünyesinde yıllarca hizmet vermiş bir kişi olarak o yapının o tarihe kadar yani geçmişte hastane işletmeciliği konusunda hiç de iyi bir sınav vermediğini rahatlıkla söyleyebilirim. Doğrusu, yapılması gereken SGK’nın iki birbirinden bağımsız, iki ayrı bakanlığa bağlı bölüme ayrılıp, birisinin ödeyici diğerinin kamu adına hastane işletmecisi olmasıydı.

-İkinci temel hata, sağlıkta koruma ve geliştirmenin, temel sağlık hizmetlerinin ihmal edilerek tedavi edici hekimliğe, çok pahalı devasa hastane yatırımlarına öncelik vermektir. Bu yaklaşımın halk sağlığı açısından yanlışlığı, pandemi sırasında net biçimde ortaya çıktı. Basamaklar arası sevk zinciri kurulmasının popülist endişelerle sürekli ertelenmesi yetmiyormuş gibi aile hekimliklerinin birbirleriyle veya hastanelerle bütünsel bakışla irtibatı da bir türlü sağlanmadı.

Sağlıkta şiddetin yaralayıcılığı, kurumlarda mobbing ve özlük haklarındaki büyük eksikliklerin yıpratıcılığı bu sektörün en önemli unsuru olan yetişmiş insan kaynağının yurtdışına akmasına yol açıyor. Sağlık krizini derinlemesine yaşayan bütün ülkeler, şu anda Türk sağlıkçılarının peşindedir. Bu kadar temel hataya rağmen hala büyük bir özveriyle sistemi ayakta tutan, hastasına hizmet vermek için elinden gelenin fazlasını yapmak için çırpınan, iyi yetişmiş ve vicdanlı insanları kim kazanmak istemez ki?

3İ olarak simgelediğim, sağlıkta “İnovasyon, İşbirliği ve İhracat” atağı yapabilme gücümüz var. Artık sağlık hizmetinin mümkün olduğunca kişiye özgü biçimde sunulması gerekiyor. Yaşlanmaya paralel artan kanser, diyabet ve diğer kronik hastalıklar yanı sıra demans, alzheimer gibi karmaşık sorunlarla mücadelede fayda getirecek en önemli araçlar sürekli inovasyon ve dijital sağlık teknolojileri ile yapay zekadan olabildiğince yararlanmaktır. Türkiye ekosistemini de hızla geliştiriyor ve dünyanın önemli merkezlerinden biri haline geliyor.

Biyoteknoloji, genetik, sentetik biyoloji gibi alanlarda da hızla atılım yapıyoruz. Artık net döviz kazanamayan ve sürekli cari açık veren, hastalıklı hale gelmiş sanayi yapımızı sağlığa dayalı, derin teknoloji geliştirecek ve çok yüksek katma değer üretecek şekilde yenilemeliyiz. Bu içinden geçmekte olduğumuz, benim “Bilim Devrimi” olarak adlandırdığım büyük dönüşüm çağına ayak uydurmamız için de gereklidir.

-Dünyada etkin bir rol oynayabilmek için “Bütün Politikalarda Önce Sağlık” anlayışını yönetim sistemimizin ana omurgası haline getirmeliyiz. Bunu yapabilir ve dünyaya örnek olabiliriz. “Bilim devrimi” ile birlikte “yaşamdaşlık temelinde yeni bir medeniyetin inşasına ihtiyacımız var. Anadolu Tıbbı’nın bugünkü taşıyıcısı bizler, Türk sağlıkçıları inanıyorum ki bu toprakların kadim birikiminin verdiği güçle, mücadeleci ruhumuzla, yenilikçiliğimizle ülkemizin ve dünyanın krizlerine çarelerden biri olacağız. 

İngiltere gibi sağlık sisteminin örnek gösterildiği bir ülkede hastalar ambulansa ulaşamaz, ulaşsa da acil servise giremez hale geldi. Durum başka ülkelerde de pek farklı değil. Mevcut sağlık sistemleri sürdürülemiyor, hastalar sağlığa ulaşamıyor. COVİD-19’ un tetiklediği sağlık krizi derinleşerek devam ediyor. 16-18 Mart’ta İstanbul’da gerçekleşen 30. Expomed Avrasya Fuarı, sağlığın hemen her alanında belli bir başarıyı yakalamış sağlıkta önder ülkelerden biri olan Türkiye’nin dünyada sağlık krizi yaşayan her coğrafyadaki devlete, topluma örnek ve yardımcı olabilecek birikim ve güçte olduğunu gösterdi.

ANADOLU, TIBBIN BEŞİĞİDİR

Asklepion’la, Hipokrat’la başlayarak Anadolu, tıbbın beşiğidir. Başarılı hastanecilik, bizim genlerimizde vardır. Tedavi hizmetlerindeki üstünlüğümüz, dünyanın hemen her ülkesinden hastayı buraya çekiyor. Sağlığın tüm mesleklerinde ortalamanın her zaman üzerinde eğitim verebiliyoruz ve birçok ülkenin vatandaşı sağlık alanında Türk üniversitelerini tercih ediyor. Bilimsel araştırma ve inovasyon ortamlarımızda gerçekleştirdiğimiz hızlı ilerleme, yurtdışındaki araştırmacıların ve girişimcilerin, yatırımcıların dikkatini çekiyor. İlaç, tıbbi cihaz ve malzeme sektörü, ihracat hamlesini her geçen gün geliştiriyor; sadece Avrasya’ya değil, Afrika ve Avrupa’ya ürün satıyor. Dijital sağlık teknoloji firmalarımız başarılarıyla ABD pazarını zorluyor.

TÜRK TIBBI, HAK ETMEDİĞİ SORUNLARI YAŞIYOR

Bütün bu artılara rağmen maalesef Türkiye’de de ciddi bir sağlık krizinin ve sürdürülemezlik durumunun içinde olduğumuzu kabul etmeliyiz. AKP’nin iktidara gelir gelmez uygulamaya koyduğu “Acil Eylem Planı ve Sağlıkta Dönüşüm Programı” ilk yıllarda tedavi ile ilgili birikmiş sağlık talebini karşılamakta başarılı oldu. Ancak uygulamada yapılan temel bazı hatalar, daha o günden şimdiki sorunların habercisi idi. Ne yazık ki yıllardır yapılan uyarılar dikkate alınmadı ve sonuçta bugünlere gelindi. Şu anda Türk tıbbı, hak etmediği sorunları yaşıyor ve halkın sağlığı, bu yanlışlardan doğrudan etkileniyor.

TÜM HASTANELERİN İŞLETMECİLİĞİNİN SAĞLIK BAKANLIĞI’NA VERİLMESİ ÖNEMLİ BİR HATA

Kanımca ilk önemli hata, SSK’yı kapatarak kamunun tüm hastanelerinin işletmeciliğinin Sağlık Bakanlığı’na verilmesidir. Sağlık Bakanlığı bünyesinde yıllarca hizmet vermiş bir kişi olarak o yapının o tarihe kadar yani geçmişte hastane işletmeciliği konusunda hiç de iyi bir sınav vermediğini rahatlıkla söyleyebilirim. Doğrusu, yapılması gereken SGK’nın iki birbirinden bağımsız, iki ayrı bakanlığa bağlı bölüme ayrılıp, birisinin ödeyici diğerinin kamu adına hastane işletmecisi olmasıydı. Sağlık Bakanlığı sadece kural koyucu, vizyon çizici üst devlet otoritesi haline gelmeliydi. Şu anda Sağlık Bakanlığı hem kural koyan hem hizmet sunan hem de denetleyen bir yapı olduğu için sağlık sistemindeki birçok sorunun nedeni haline geldi.

ÇOK PAHALI DEVASA HASTANE YATIRIMLARINA ÖNCELİK VERMEK HATA

İkinci temel hata, sağlıkta koruma ve geliştirmenin, temel sağlık hizmetlerinin ihmal edilerek tedavi edici hekimliğe, çok pahalı devasa hastane yatırımlarına öncelik vermektir. Bu yaklaşımın halk sağlığı açısından yanlışlığı, pandemi sırasında net biçimde ortaya çıktı. Basamaklar arası sevk zinciri kurulmasının popülist endişelerle sürekli ertelenmesi yetmiyormuş gibi aile hekimliklerinin birbirleriyle veya hastanelerle bütünsel bakışla irtibatı da bir türlü sağlanmadı. Bunda büyük ölçüde yanlış kurulan sistem yüzünden aile hekimlerinin isteksizliğinin de önemli payı var. Artık nüfus hızla yaşlanıyor. Yaşlıların hastalıkları çoklu ve karmaşık yapıda. Toplumdaki obezite, diyabet oranları ürkütücü boyutlara geldi. Kamu sağlık otoritesi bu sorunlara çare üretemiyor, kronik hasta takibinde neredeyse yoktur. Halbuki dijital sağlık teknolojileri yardımıyla, profesyonel, donanımlı ekiplerle basamaklar arası bağlantılar rahatlıkla sağlanabilir.

SAĞLIK KRİZİ YAŞAYAN BÜTÜN ÜLKELER, TÜRK SAĞLIKÇILARININ PEŞİNDE

Son 20 yılda sağlığa milli gelirden ayrılan paranın, pek değişmeden, 500 ABD doları civarında tutulması üçüncü temel hata oldu. Üstelik sağlığa ilave kaynak ayrılmadan tüm yurttaşlara sınırsız sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı verildi. Bir süre fedakar, idealist, iyi yetişmiş hekimler, hemşireler ve tüm sağlıkçılar sayesinde sistem yürütülebildi, ancak sonrasında doğal olarak, başta tükenmişlik olmak üzere sıkıntılar başladı. Sağlıkta şiddetin yaralayıcılığı, kurumlarda mobbing ve özlük haklarındaki büyük eksikliklerin yıpratıcılığı bu sektörün en önemli unsuru olan yetişmiş insan kaynağının yurtdışına akmasına yol açıyor. Sağlık krizini derinlemesine yaşayan bütün ülkeler, şu anda Türk sağlıkçılarının peşindedir. Bu kadar temel hataya rağmen hala büyük bir özveriyle sistemi ayakta tutan, hastasına hizmet vermek için elinden gelenin fazlasını yapmak için çırpınan, iyi yetişmiş ve vicdanlı insanları kim kazanmak istemez ki?

SAĞLIK KRİZİNİ ÇÖZMEK İÇİN NELER YAPILMALI?

Hatalar listesi daha da uzatılabilir. Ben yazımın bundan sonraki bölümünde önce kendi sağlık krizimizi çözme yolunda neler yapmamız gerektiğini, sonra da Expomed Fuarı ile ilgili izlenimlerimle beraber sağlıkta diğer ülkelere nasıl yardımcı olabileceğimiz konusundaki görüşlerimi sunacağım.

Bir kere, yukarıdaki temel hataların esas nedeni, mevcut iktidarın ve bürokrasisinin sağlığa bütünsel bakışının olmayışıdır. O nedenle ilk başvuru yeri olan birinci basamak ile tedavide gelişmiş olanaklar içeren ikinci basamak ve daha ileri bakım ve teknolojiye sahip üçüncü basamak birbirinden kopuktur. Tekrarlayan başvurularla hizmetin yükü artıyor, birçok verimsiz işle zaman kaybediliyor. Elimizde bulunan paha biçilmez sağlık verisi, her basamakta ayrı ayrı kaydedildiği, bir türlü anonimleştirilmediği ve paylaşılmadığı için pek işe yaramıyor. Bütünsel bakış olmadığı için tedavi hizmetlerine çok ağırlık veriliyor. Sağlık Bakanlığı, bir anlamda hastalık bakanlığına dönüşmüş oluyor. Yine bütünsel yaklaşım yapılamadığı için sağlık mesleklerinin yasası bir türlü çıkarılamıyor, bir temel hak olarak dijital sağlık teknolojilerinden insanlarımızın yararlanması mümkün olmuyor. Burada da liste uzun, ama özellikle vurgulamak isterim ki sağlığa bütünsel bakış açısı Türk sağlıkçılarında vardır; sağlıkçıları eğiten akademisyenlerde vardır, sağlığa yön veren hemen her kademe yöneticide vardır, en uç noktada hizmet sunan sağlık çalışanında daha da fazla vardır. İşte 20 yıldır yönetimde ve karar mekanizmalarında yer alan aktörler hariç sistemin hemen tüm unsurlarının bu bütünsel yaklaşım hasleti ve geçmiş tecrübelerimiz, birikimimiz nedeniyle her türlü olumsuzluğa rağmen hala “Sağlıkta Önder Ülke Türkiye” diyebiliyoruz. Cumhuriyet’imizin ikinci yüzyılında siyasi iktidarların ve kamu yönetimi sorumlularının da bütünsel sağlık anlayışını benimsemeleri ve sorunlara buna uygun yaklaşımlar sergilemeleri halinde kolayca tüm dünyaya sağlıkta örnek bir ülke olacağımız açıktır.

SAĞLIK SİSTEMİMİZİ, BAŞKA ÜLKELERE İHRAÇ EDEBİLİRİZ

Dünyaya örnek olma konusunda ikinci önemli itici gücümüz, hibrit sağlık sistemimizin varlığıdır. COVİD-19 salgını en çok neredeyse tamamen özelleşmiş sistemi olan ABD ile neredeyse tamamen devletçi sistemi olan İngiltere’yi vurdu. Üstelik bu ülkelerin devasa kaynakları vardı. Türkiye’de özel sektörün, sağlığın çeşitli alanlarında değişik oranlarda var olması sisteme dinamizm kazandırıyor ve yenilikçi yaklaşımların önce özelde sonra devlette hızla devreye girmesine yol açıyor. Hibrit sistemin sakıncaları olmakla beraber liyakatli kamu sağlık otoritesinin etkin denetimi ile bunları minimale indirmek mümkün. Aslında sağlık özünde tamamen kamusal bir hizmet olduğu için özel kamu sektörü ayrımı yapmak ne kadar doğrudur, tartışılır. Burada kamu ile özel unsurlar birlikte çalışma konusunda eksiklikleri giderebilir ve işbirliği yapma yeteneklerini geliştirebilirlerse mevcut sistemimizi başka ülkelere kolayca ihraç edebiliriz ve etmeliyiz. Bunu yapabilecek kapasiteye sahibiz. Nitekim bugün Türkiye’de yetişmiş birçok uzman arkadaşımız çok çeşitli ülkelere bu konuda danışmanlık verebiliyor, yurtdışında üst düzey yöneticilik yapıyor.

SAĞLIKTA “İNOVASYON, İŞBİRLİĞİ VE İHRACAT”ATAĞI YAPABİLİRİZ

Üçüncü önemli itici gücümüz 3İ olarak simgelediğim, daha önceki yazılarımda da vurguladığım sağlıkta “İnovasyon, İşbirliği ve İhracat” atağı yapabilme gücümüzdür. Artık sağlık hizmetinin zaman ve mekandan bağımsız şekilde, mümkün olduğunca kişiye özgü biçimde sunulması gerekiyor. Yaşlanmaya paralel artan kanser, diyabet ve diğer kronik hastalıklar yanı sıra demans, alzheimer gibi karmaşık sorunlarla mücadelede fayda getirecek en önemli araçlar sürekli inovasyon ve dijital sağlık teknolojileri ile yapay zekadan olabildiğince yararlanmaktır. Bu alanlarda insan kaynağı güçlü olan Türkiye ekosistemini de hızla geliştiriyor ve dünyanın önemli merkezlerinden biri haline geliyor. Üstelik bu yenilikçi yaklaşımı sağlığı koruma ve geliştirmeye de uygulayabiliyor, her geçen gün bu konuda birikimi artıyor.

Expomed bir tıbbi cihaz ve malzeme fuarı, ilk zamanlarını hatırlıyorum; neredeyse tamamı yurtdışından firmaların ürünlerini sergilediği bir etkinlikti. Zamanla yerli ürünlerin ve şirketlerin sayısında belirgin bir artışa şahit olduk, şimdi neredeyse tamamen bir ihracat şölenine dönüşmüş durumda. Fuarı, TUYAP şirketi düzenliyor, bu yıl sorumlu üst düzey yöneticileri ile de görüşme fırsatım oldu. Onların sağlığa verdikleri özel önemi ve etkinliğe gösterdikleri özeni bizzat gözlemledim, sektör adına kendilerine teşekkür ediyorum. Özellikle inovasyon alanı için verdikleri destek çok önemliydi.

UMARIM TÜRKİYE DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SAĞLIK TURİZMİNİ KOLAYLAŞTIRIR

Alana girer girmez ilk izlenimim, yabancı misafirlerin çokluğu idi. Dışişleri Bakanlığı’nın vize konusunda sağlık turizmini pek kolaylaştırıcı olmadığını biliyordum; fuar konusunda da benzer durum yaşanmış; birçok önemli alıcı bu nedenle Türkiye’ye girememiş. Umarım önümüzdeki dönemde bu yanlış yapılmaz ve Expomed’imiz bölgenin önemli fuarları Medica ve Arab Health ile yarışır hale gelir. Buna rağmen fuarı üç günde 4 bin 178 yabancı olmak üzere toplam 18 bin 642 kişi ziyaret etti. Hemen her milletten insan vardı.

Fuarı hakkıyla gezip, sayısı 700’ü aşan katılımcı firmaların tamamından bilgi alamadım. Çünkü 22 bin metre kare bir sahaya yayılmıştı. Bu büyüklükle Türkiye’de şimdiye kadar yapılan en görkemli tıp ve sağlık fuarı oldu.  Son yıllarda devletin alımlara karşılık ödemelerini zamanında yapmamak başta olmak üzere birçok zorlukla mücadele eden tıbbi cihaz sektörü, bu krizi iyi değerlendirmiş ve ihracat kapasitesini çok arttırmış. Zorluklara rağmen ulaştıkları aşamayı görünce, onların biraz desteklendiklerinde dünya ölçeğinde neler başarabileceğini hayal bile edemedim doğrusu.

FİRMALARIMIZ, HER ÜRÜNDE DÜNYA İLE YARIŞIR DURUMDA

Bilerek veya rastgele uğradığım stantlardan aldığım rakamları size vereyim; 100’ü geçen sayıda ülkeye ihracat yapan firma sayımız hiç de az olmadığı gibi, en az ihracat yapan firma 20 ülkeye cihaz veya malzeme satar hale gelmiş ve bunlar genellikle batı ülkeleri. Üstelik firmalarımız sağlığın sadece belli alanlarında değil; ortopedik protezlerden ameliyat lambasına, sterilizasyon sistemlerinden sarf malzemelerine, dijital çözümlerden yapay zeka ürünlerine kadar her üründe dünyayla yarışır durumdalar. İşte bu yüzden de artık önder ülke iddiamı genişletiyor ve “Sağlıkta Örnek ve Önder Ülke Türkiye” diyorum.

SAĞLIKTA DÜNYAYA ÖRNEK OLABİLİRİZ

Biyoteknoloji, genetik, sentetik biyoloji gibi alanlarda da hızla atılım yapıyoruz. Artık net döviz kazanamayan ve sürekli cari açık veren, hastalıklı hale gelmiş sanayi yapımızı sağlığa dayalı, derin teknoloji geliştirecek ve çok yüksek katma değer üretecek şekilde yenilemeliyiz. Bu içinden geçmekte olduğumuz, benim “Bilim Devrimi” olarak adlandırdığım büyük dönüşüm çağına ayak uydurmamız için de gereklidir. Bilimdeki buluşların hızla teknolojiye dönüşüp günlük hayatımıza girdiği bu yeni dönemde sağlığın öncelikli bir alan olacağı ve sağlığa dayalı ekonominin yeni toplumsal düzenin ana unsuru olacağı şimdiden belli. Sadece sağlık sistemlerinin sürdürülebilirliği ve sağlığa ulaşım için değil; bu yeni dünyada etkin bir rol oynayabilmek için de “Bütün Politikalarda Önce Sağlık” anlayışını yönetim sistemimizin ana omurgası haline getirmemiz gerekir. Bunu yapabilir ve dünyaya örnek olabiliriz.

BİLİM DEVRİMİ İLE BİRLİKTE YAŞAMDAŞLIK TEMELİNDE YENİ BİR MEDENİYETE İHTİYACIMIZ VAR

Tüm dünya sadece sağlık krizi ile değil birçok ağır sorunla mücadele ediyor. İklim krizi, göçler ve mülteci krizi, ekonomik kriz, sağlık krizinin tetiklediği yönetim krizi ülkeleri, toplumları, kurumları, aile ve bireyleri derinden sarsıyor. Tarım ve sanayi devriminin çözümleri, değerleri bugünün karmaşık problemlerine çözüm üretemiyor. İnsanlık olarak “bilim devrimi” ile birlikte “yaşamdaşlık temelinde yeni bir medeniyetin inşasına ihtiyacımız olduğu çok açık. Önümüzdeki dönemin Yeni Türkiye’sinin bu medeniyetin beşiği olacağını düşünüyorum. İnsanı hep öncelediği için Hipokrat’la İbni Sina ile Şerafettin Sabuncuoğlu ile ete kemiğe bürünmüş, Asklepion’la Gevher Nesibe ile cisimleşmiş Anadolu Tıbbı’nın bugünkü taşıyıcısı bizler, Türk sağlıkçıları inanıyorum ki bu toprakların kadim birikiminin verdiği güçle, mücadeleci ruhumuzla, yenilikçiliğimizle ülkemizin ve dünyanın krizlerine çarelerden biri olacağız.

Prof. Dr. Melih Bulut

bulut@turcomoney.com

 

 

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

İlgili Haberler

Site Haritası