-Türkiye’nin öncelikli olarak çözmesi gereken konu, fiyat istikrarıdır. Fiyat istikrarından neden vazgeçilemez? Çünkü fiyat istikrarı, temel bir parametredir. Olmazsa olmaz bir yapısal unsurdur. Fiyat istikrarının bozulması ile neler yaşanabileceği hepimiz görüyoruz. Artık Türkiye’de sabit gelirliler bir ev sahibi olmayı hayal bile edemiyorlar. Bir otomobil sahibi olabilmek dahi ufuk çizgisine doğru ilerliyor. Bir mesleğe sahip olan ve biraz dünyayı takip eden bir insanın, bu durum karşısında bir umutsuzluk içerisine sürüklenmemesi imkânsız.
–Bu ekonomiye bir “sağlam para” gerekiyor. İnsanlar önlerini görebilmek, hesap yapabilmek, birikimlerini koruyabilmek ve çocukları için bir gelecek inşa etmek istiyorlar. Peki ne yapmalı? Keşfe veya icada gerek yok. Dünya bu konuyu nasıl hallettiyse siz de onu yapacaksınız… TCMB’na sağlam parayı sağlama görevini verdiniz zaten, onun işine karışmayın ve mümkün olduğu kadar bu amaca çabuk ulaşmasını sağlayın.
İktisadın tartışma alışkanlığından kaynaklanan bir sorunsal var karşımızda. Sadece Türkiye’de değil dünyada da. Ancak Türkiye’deki durum içler acısı. Halihazırda herkes, “büyüme mi enflasyon mu” veya “işsizlik mi enflasyon mu” ikilemine düşüyor. Ve öyle bir perspektif ile karşılaşılıyor ki sanki enflasyon sorunu göz ardı edilebilirmiş veya fiyat istikrarı sorunu ertelenebilirmiş gibi. Bunu çok farklı kesimlerde görmek mümkün. Literatürdeki Phillips Eğrisi yaklaşımı, sadece Keynesyenlerin değil de herkesin bakışını çarpıtmış sanki. Örneğin, yakın zamanda TCMB, kanımca son derece yetersiz olsa da para politikasında pozisyon değiştirdi. Bunun üzerine hemen “büyük bir işsizlik sorunu yaklaşıyor” feryatları başladı. Ne olmasını bekliyordunuz! Bu kadar uzun süren yüksek enflasyon şoku, tedrici birkaç karar değişikliği ile atlatılabilir miydi? Hem enflasyonu düşüren hem de işsizliği önleyen politikalar var mı?
KAHRAMANA DEĞİL, UZMANLIKLARA İHTİYAÇ VAR
İktisatçılar bile katlanılmak zorunda olunan fedakarlıkların boyutunu yeterince kavramıyorlar sanki. Enflasyonu düşürmek için biraz işsizlik artışı yaşanabilir, yeter ki yapısal sorunlar çözülsün deniyor. Burada da siyasal perspektif, herkesin zihnini o kadar fazla teslim almış ki, iktisatçılar dahi çabucak siyasal-hukuksal reformları tartışmaya yöneliyorlar. Üzülerek söylemek gerekiyor; demokrasi, hukuk, insan hakları vb. tabii ki çok önemli. Ancak sadece bunlara dair reformlar ile yapısal iktisadi sorunları çözemezsiniz. Daha kavramsal perspektiften ifade etmek gerekirse; insan-insan ilişkileri alanının gelişmeleri insan-madde ilişkileri alanının tüm dertlerine deva olmayacaktır. İktisadi dertlere iktisadi çözümler de üretmeniz gerekir. Premodern dünyanın her derde deva mucizevi yaklaşımlarına değil, örnek vermek gerekirse bir kahramana değil, uzmanlıklara ihtiyaç var. Esasa dönmek gerekirse, neden fiyat istikrarından vazgeçilemez? Çünkü fiyat istikrarı, temel bir parametredir. Performansa bağlı olarak azlığına çokluğuna şahit olabileceğimiz bir unsur değildir. Tam tersine olmazsa olmaz bir yapısal unsurdur. Bu nedenle yukarıdaki satırlarda da işaret edildiği gibi, Phillips Eğrisi yaklaşımının perspektifi sorunludur. İşsizliği çözmek için fiyat istikrarından vazgeçilebilirmiş gibi bir izlenim vardır bu yaklaşımda. Oysa fiyat istikrarını bozmadan işsizlikle mücadele anlam taşıyacaktır, tersi ise büyük bir marifet değildir.
İNSANLARIN YAŞAM KALİTELERİ, BEKLENTİLERİ VE GELECEKLE İLGİLİ UMUTLARI TÜKENDİ
Fiyat istikrarının bozulması ile neler yaşanabileceği gözler önüne serilmiş durumda. Artık Türkiye’de sabit gelirliler bir ev sahibi olmayı hayal bile edemiyorlar. Bir otomobil sahibi olabilmek dahi ufuk çizgisine doğru ilerliyor. Bir mesleğe sahip olan ve biraz dünyayı takip eden bir insanın, ülkemizdeki bu durum karşısında bir umutsuzluk içerisine sürüklenmemesi imkânsız. Hızla yükselen enflasyonun tahribatı çok büyük. Son dönemde sadece alım gücü düşmedi. İnsanların yaşam kaliteleri, beklentileri ve geleceğe dair umutları tükendi. Onları tekrar öngörülebilir geleceğe dair anlamlı bir beklentiye sevk etmek çok zor olacak. Eğer finansçıların söylemlerinde olduğu gibi PPK toplantısından çıkacak bilmem kaç baz puan artış yeterli olur sanıyorsanız oldukça büyük bir yanılgı içerisindesiniz demektir.
EKONOMİYE “SAĞLAM PARA” GEREKİYOR
Karşımızda duran sorunsalın boyutlarını kavramaktan o kadar uzaktayız ki bu satırlar çoğu insana anlamsız gelecektir. Türkiye ekonomisinin ulaştığı makroekonomik büyüklükler itibarıyla veya finansal olan-olmayan servetlerin boyutlarına nazaran önemli bir ihtiyacın farkında değil kimse. Bu ekonomiye bir “sağlam para” gerekiyor. İnsanlar önlerini görebilmek, hesap yapabilmek, birikimlerini koruyabilmek ve çocukları için bir gelecek inşa etmek istiyorlar. Devletin onlara sunduğu para ise değeri belirsiz bir para. Akıntıda sürüklenen bir tekne gibi değeri. Veya rüzgarda savrulan kurumuş bir yaprak gibi. Nereye gideceğini bilemiyorsunuz. Aslında biliyorsunuz, değeri düşecek. Ama ne zaman ve ne oranda ondan bile emin değilsiniz. Devlet kendi parasının değerini nasıl koruyacağını bilmiyor veya bilemiyor. Dünyanın bulduğu çözüm, bu görevi merkez bankasına vermek. Bizim ise bu tarz bir kaygıya sahip olduğumuz dahi şüpheli.
Peki ne yapmalı? Keşfe veya icada gerek yok. Dünya bu konuyu nasıl hallettiyse siz de onu yapacaksınız. TCMB’na sağlam parayı sağlama görevini verdiniz zaten, onun işine karışmayın ve mümkün olduğu kadar bu amaca çabuk ulaşmasını sağlayın.
Sağlam para olursa ne olacak?
Birdenbire işsizlik, büyüme, cari açık, yoksulluk, kalkınma ve benzeri sorunlarınız ortadan mı kalkacak?
Tabii ki hayır.
Ama sağlam para ile ülkenizin insanları öngörülebilir geleceği görmeye başlayacaklar. Ayaklarını basacakları sağlam bir zemin olduğunu fark edecekler. Yollarını kaybetme riski ile karşılaştıklarında kendilerine kılavuz olacak bir araca sahip olacaklar. Ve ancak o zaman Türkiye ekonomisi kendi potansiyelinin ne olduğunun farkına varmaya başlayacak, sürekli olarak kaygan bir zeminle uğraşmak zorunda kalmayacak ve geleceği planlamanın imkanlarını araştıracak.
MERKEZ BANKASI’NA KARIŞMAYACAKSINIZ…
O halde sağlam paraya ulaşmalıyız; ama nasıl?
Cevabı o kadar basit ki inanmayacaksınız.
Merkez Bankası’na karışmayacaksınız, enflasyonu düşüreceksiniz, fiyat istikrarını (yüzde 2 civarında istikrar kazanmış bir enflasyon oranını) sağlayacaksınız. Orta vadeden itibaren, isterseniz üç vakte kadar diyelim, göreceksiniz Türkiye ekonomisi kendi potansiyeline yönelecektir.
Şöyle tamamlasak daha iyi olur herhalde: Fiyat istikrarı keyfi veya siyasal bir biçimde tercih konusu yapılacak bir hedef değildir. Fiyat istikrarı vazgeçilmezdir.
Doç. Dr. Ertuğrul KIZILKAYA
İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi
kizilkaya@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.