-Edelman Güven Barometresi’ne göre insanlar, iklim krizinin çözümünde kamu otoritelerinden, devlet kurumlarından çok özel sektöre ve sivil toplum kuruluşlarına güveniyor, bu iki paydaş grubundan harekete geçmesini ve çözüm üretmesini bekliyor. Bu nedenle de gerçek bir “Uyanış Hareketi”ne ihtiyacımız var.
– Ülkeler arasında çok ciddi bir ticaret savaşı var. Tüketim ise giderek artıyor. Nüfusu 1 milyar bandını çoktan aşan Hindistan ve Çin, ekonomik olarak güçlendikçe tüketim oranları da artmaya devam edecek. Ülkelerin ekonomik gelişmişlik düzeyi artarken çok ciddi bir enerji merdiveni tırmanacaklar. Merdiveni tırmanacağı kesin olan, daha da kötüsü nerede stabilize olacağını henüz bilmediğimiz Çin ve Hindistan gerçeği var.
-Birleşmiş Milletler’in insanın çevresi ve doğal kaynakların çok ağır olarak tahrip edilmesini fark etmesinden sonra sürdürülebilir kalkınma kavramı ön plana çıktı: “Sürdürülebilir Kalkınma” Sürdürülebilirlik, günümüz ve gelecek nesillerin sosyal, ekonomik ve diğer gereksinimlerini karşılamasına olanak sağlayacak şekilde insan ve doğanın üretken bir uyum içinde birlikte var olduğu koşulları yaratır ve devamlılığını sağlar.
– Diğer taraftan ekonomik gelişmelere darbe vuran ciddi belirsizlikler var. Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayımlanan 2022 Global Risk Raporu’na göre önümüzdeki 10 yıl içinde global ölçekte karşılaşacağımız 10 riskin beşi çevresel riskler. İklim krizini önleyememe (eylemsiz kalmamız), ekstrem hava koşulları, biyoçeşitlilik kaybı, insanın çevreye verdiği zarar ve doğal kaynak krizi.
-Önümüzde dönemde çok büyük değişimler yaşanacak. Örneğin 2050 yılında kaynak kıtlığı ana sorun olacak. Su, petrol, arazi, yiyecek ve diğer kaynak tedariki riske girecek. Her endüstride talep ve tedarikte dramatik değişiklikler olacak. Daha az tüketim yapılacak. Verimlilik ve geri dönüşüm esas olacak. Ortak kullanım artacak. Sıfır net emisyon sağlanacak. Akıllı şehirler inşa edilecek, yaşam tarzları değişecek.
Sürdürülebilirlik, geçtiğimiz yıllarda dünyada olduğu kadar ülkemizde de gündemde ilk sıralara oturdu. Artık farkındalığın arttığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Tabiri caizse uyanmaya başladık. Yeterli mi? Tabii ki değil. Edelman Güven Barometresi’ne göre insanlar, iklim krizinin çözümünde kamu otoritelerinden, devlet kurumlarından çok özel sektöre ve sivil toplum kuruluşlarına güveniyor, bu iki paydaş grubundan harekete geçmesini ve çözüm üretmesini bekliyor. Bu nedenle de gerçek bir “Uyanış Hareketi”ne ihtiyacımız var.
GERÇEKLERDEN BAŞLAYALIM
Şimdiden insanlık olarak almamız gereken kararları anlayabilmek için öncelikle karşılaştığımız bazı sorulara ilişkin mevcut durumu ortaya koymamız gerekiyor. İklim krizi ve sürdürülebilirlik ekseninde çok fazla alandaki verileri değerlendirmemiz mümkün. Ancak çok makro ölçekte toplam nüfus, tüketim, enerji tüketimi ve karşılaşacağımız su stresine bakabiliriz.
Birleşmiş Milletler, 15 Kasım 2022’de dünya nüfusunun 8 milyara ulaştığını açıkladı.
Yapılan kestirimlere göre 2050 yılı itibarı ile 10 milyarı aşacağız
Kaynak: Birleşmiş Milletler, DESA Nüfus Birimi
https://population.un.org/wpp/Graphs/DemographicProfiles/Line/900
Ülkeler arasında çok ciddi bir ticaret savaşı var. Tüketim ise giderek artıyor. Nüfusu 1 milyar bandını çoktan aşan Hindistan ve Çin, ekonomik olarak güçlendikçe tüketim oranları da artmaya devam edecek.
Goldman Sachs’ın yaptığı analizlere göre bu tüketimin hızı da artacak.
Kaynak: Goldman Sachs
Ülkelerin ekonomik gelişmişlik düzeyi artarken çok ciddi bir enerji merdiveni tırmanacaklar.
Kişi başı enerji tüketimine baktığımızda merdivenin henüz başında olan, merdiveni tırmanacağı kesin olan, daha da kötüsü nerede stabilize olacağını henüz bilmediğimiz Çin ve Hindistan gerçeği var.
Kaynak: Worldenergy.org/CIA Veri Kitabı
World Resources Institute’a göre 2040 yılı itibarı ile birçok ülkede su stresi yüksek ve çok yüksek düzeyde yaşanacak.
Kaynak: World Resources Institute
https://www.wri.org/insights/ranking-worlds-most-water-stressed-countries-2040
BÜYÜMEYİ YENİDEN DÜŞÜNMELİYİZ
Son yüzyılda, Gayri Safi Yurt İçi Hasıla – GSYİH’daki (Gross Domestic Product – GDP) büyüme ekonomik politikalar ve kalkınma politikalarının temel amacı oldu. Günümüzde ise artan GSYİH’nın, başarının bir göstergesi olup olmadığı tartışılıyor. Sürdürülebilir tüketim kavramıyla dile getirilen global ekonominin sistematik dönüşümü, bizleri büyüme ile neyi kastettiğimizi tekrar düşünmeye itiyor. Tüketimi doğal kaynakların kullanımından ve çevresel bozulmadan ayrıştırmak için GSYİH’daki büyümenin dar bakış açısı ile refah ve esenlik gibi daha geniş kalitatif hedefleri özellikle birbirinden ayırmak gerekiyor.
GSYİH’nın bir ölçüt olarak kullanılmasındaki ana eleştiri; iyileştirilmiş yaşam koşulları yerine malzeme, sermaye ve işçiliğin üretime dönüşümüne odaklanması. GSYİH büyümesini hedeflemek daha fazla kaynak kullanımını desteklemeye eğilimli; ancak bu kullanım özellikle gelişmiş ülkelerde yaşam koşullarının iyileşmesi ile sonuçlanmayabiliyor. Belirli bir seviyeden sonra GSYİH’daki artış insanlık refahı için daha fazla artış anlamına gelmiyor, hatta negatif etki yaratıyor.
SÜRDÜREBİLİRLİK KAVRAMI ÖN PLANA ÇIKTI
Birleşmiş Milletler’in insanın çevresi ve doğal kaynakların çok ağır olarak tahrip edilmesini fark etmesinden sonra sürdürülebilir kalkınma kavramı ön plana çıktı. “Sürdürülebilir Kalkınma”, birçok şekilde açıklanmaya çalışıldı. Ancak, ortak ve en çok bilinen tanımı 1987 yılında zamanının Çevre ve Kalkınma Dünya Komisyonu (World Commission on Environment and Development – WCED), Brundtland Komisyonu tarafından yapıldı. Sürdürülebilir kalkınma, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme yeteneklerinden taviz vermeden günümüzün ihtiyaçlarını karşılayan kalkınmadır. Günümüz ve gelecek nesillerin arasındaki eşitliği sağlayan etik prensip sürdürülebilirliğin tanımında vurgulanıyor.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK GÜNDEMİ
Sürdürülebilirlik, günümüz ve gelecek nesillerin sosyal, ekonomik ve diğer gereksinimlerini karşılamasına olanak sağlayacak şekilde insan ve doğanın üretken bir uyum içinde birlikte var olduğu koşulları yaratır ve devamlılığını sağlar. İş dünyasında sürdürülebilirlik ise tüketici, iş ortakları ve toplum ile ilgili çevresel, sosyal içerikli ve şeffaf performans yoluyla uzun vadede kaynak bulunabilirliğini sağlamak için ticari faaliyetlerin sürekli iyileştirilmesidir. Sürdürülebilirlik organizasyonel strateji, operasyonlar, risk yönetimi ve yönetişim için fırsat ve zorlukları yaratır.
Sürdürülebilirlik anlayışı çerçevesinde ele alınan konuları şu şekilde gruplandırabiliriz:
· Su bulunabilirliği ve kalitesi
· Emisyon azaltımı
· Atık yönetimi
· Geri dönüşüm, yeniden kullanım
· Paketleme
· Ürün içeriği
· Kontamine, kirlenmiş arazi
· Biyolojik çeşitlilik, ekosistemler
· Yerel ekonomik gelişme, global eşitlik
· Sağlık ve güvenlik
· Çeşitlilik
· İnsan hakları
· Yolsuzluk karşıtı, rüşvet karşıtı
· Etik
· Gizlilik, güvenlik
· Kurumsal yönetişim
· Hissedar değeri
· Ekonomik performans
· Finansal hedefler
Sürdürülebilirlik bir organizasyonun sürdürülebilir kalkınmada bahsedilen üç bileşen ile uyumu olarak ortaya konulabilir:
Şirketlerin sürdürülebilirliği gündemlerine almalarında birçok neden yer alıyor:
BELİRSİZLİK VE RİSK GÜNDEMİMİZ
Diğer taraftan ekonomik gelişmelere darbe vuran ciddi belirsizlikler var. Dünya Belirsizlik Endeksi’ne baktığımızda, özellikle olaylar olduktan sonra açıklayabilsek de, hem sıklığının hem de belirsizlik katsayısının geçmişte hiç ulaşmadığı 300-400 bandına ulaştığını görüyoruz.
Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayımlanan 2022 Global Risk Raporu’na göre önümüzdeki 10 yıl içinde global ölçekte karşılaşacağımız 10 riskin beşi çevresel riskler. İklim krizini önleyememe (eylemsiz kalmamız), ekstrem hava koşulları, biyoçeşitlilik kaybı, insanın çevreye verdiği zarar ve doğal kaynak krizi.
Kaynak: World Economic Forum
https://www.weforum.org/reports/global-risks-report-2022/
KOŞULLAR ZORLAŞTIKÇA TÜKETİCİLER MARKALARDAN DAHA ÇOK ŞEY BEKLEMEYE BAŞLADILAR
Büyümeyi yeniden düşünürken risk algımız da değişiyor. Artık fiziksel risk, itibar riski, dönüşümsel risk ve harekete geçmeme riskini göz önünde bulundurarak bakmamız gerekiyor.
Bunlar ışığında yapılmış çok sayıda araştırma yer alıyor. 2021 yılında Deloitte’un yaptığı araştırmaya göre koşullar zorlaştıkça tüketiciler kullandıkları markalardan daha çok şey beklemeye başladılar:
Kaynak: Deloitte
EKONOMİK, SOSYAL VE ÇEVRESEL ALGILARIMIZ YENİDEN TANIMLANIYOR
Neden var olduklarını ve kimlere hizmet etmek için tasarlandıklarını bilen kuruluşlar, farklı bir değişimin yolunu açmak için benzersiz konumdalar. Aslına bakarsak markalar da insansılaşmaya başladı. Ve daha büyük bir amaç benimsendiğinde de bu amaç şirketin sınırlarını aşıyor. Buna soyunan marka, kurum ve kuruluşlar da tüketiciler ve toplum için umut yaratıyor.
Diğer taraftan da yapılan iş beklentilerle uyuşmadığı anda güven ortadan kalkıyor. İşte krizler de marka ve güven arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarıyor. Bunun için de toplumsal sözleşmelerimiz iklim krizi, sosyal krizler gündeme geldikçe yeniden yapılıyor. Ekonomik, sosyal ve çevresel algılarımız yeniden tanımlanıyor.
Peki önümüzde nasıl bir dönem var diye bakacak olursak;
Geleceğe ilişkin fikir ve ilişkilerin yapılandırıldığı bir 10 yıl
Değerleri, karı ve başarıyı tanımlayan pazarlarda önemli değişimler
o Genellikle bölgesel, mutabakat henüz kurulmamış (gelişmiş vs gelişmekte olan ülkeler)
o Endüstrileri çok fazla değiştirmeden
· Mutabakatın henüz olmaması
o Tedarik riskleri
o İklim riskleri
· Enerji tedarikinde güvenlik stratejileri tartışılıyor
· Tüketici farkındalığını artırıcı faaliyetler
· Fortune 500’deki şirketlerin çözümleri etkilemesi ve pozisyon almaları
· Geleneksel modeller var olmaya devam edecek, fakat daha az büyüme fırsatı ve karlılıkla.
· Tüketici farkındalığı artacak ve satın alma davranışlarını etkileyecek.
· Sera gazı emisyonlarının azaltılmasında ortak sorumluluk alma konusunda uluslararası mutabakat sağlanacak.
· Karbon için global fiyat
· Talep tarafında enerji düşüşü yaygınlaşacak.
· Alternatif enerji kaynaklarına agresif geçiş (rüzgar, hidro, güneş, vb.)
· Kaynak kıtlığı ana sorun olacak
o Su, petrol, arazi, yiyecek ve diğer kaynak tedariki riske girecek
· Her endüstride talep ve tedarikte dramatik değişiklikler olacak.
o Akıllı / az tüketim
o Verimlilik / Geri dönüşüm / Yeniden Kullanım
o Sahip olma / Ortak Kullanım
o Çok etkin emisyon ve enerji yönetimi
o Sıfır net emisyon
o Akıllı şehirler
· Yaşam tarzı, şehirler ve altyapı değişecek.
Bu konuya önümüzdeki ay da devam edeceğiz…
Hakan Göl
Fütüristler Derneği Başkanı
gol@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.