Ya gerekenler yapılacak, ya da volatilite artmaya devam ederken ‘istikrar’ sadece lafta kalacak.
TüRKİYE 2012’DE ‘YATIRIM YAPILABİLİR’ üLKE KONUMUNA ULAŞIR
Türkiye için bu uzun bir rüyaydı ve sadece yarısı gerçekleşmiş olsa da sonunda “Yatırım Yapılabilir” ülke konumuna en azından yerel para cinsinden ulaştık. Türk bankacılık sektörünün tüm emsallerinden güçlü yapısı, TL kredi notunun artışının ardındaki temel etmen olurken, kredi genişlemesi ve kronik sorun cari açık, yabancı para cinsinden notumuzun sabit kalmasına neden oldu. Yerel para cinsinden notumuzun yatırım yapılabilire gelmesi, TL cinsi uzun vadeli tahvillere yatırım yapılmasının yolunu açtı.
Bu durum hazinenin daha düşük faizle borçlanmasına neden olacak bir gelişmedir. Fakat yurtdışında TL ile borçlanma gerçekleştirebildiği takdirde bunu söylemek mümkün çünkü Türkiye, Eurobond tarafında halen riskli ülkeler kategorisinde.
Türkiye’nin yatırım yapılabilir ülke konumuna gelebilmesinde iki soru karşımıza çıkıyor? Yabancı yatırımcıların ülke kredi notlarına bakarken mevzuatları gereği dövize yöneldiklerinden dolayı sorun olarak görülen cari açıkta, yılın üçüncü ve dördüncü çeyreğinden geri çekilme görülürse 2012 Nisan ayında mı? Yoksa 2-3 yıl sonra mı notumuz tam anlamıyla yatırım yapılabilir hale gelir?
Biz bunu döviz kredi notunun artacağının sinyali, ya da teşviği olarak aldık ama? Cevap ise geçmiş dönemi hatırlamaktan geçiyor.
♦ Bankacılık sektörümüzün mali yapı olarak benzerlerinden güçlü değil, çok güçlü olduğunu 3 yıldır tüm dünyaya göstermemize, ♦ Merkez bankamızın proaktif davranışlar sergilemesine, ♦ İç pazarın güçlü duruşunu devam ettirmesinden dolayı hem bizi ayrıştıracak, hem de daha az zararla global piyasalardaki durgunluktan çıkmamıza yardım edeceği görülmesine, ♦ Rekor büyümelere karşın bütçe açıklarımızdan değil yılın ilk sekiz ayı itibariyle fazlamızdan bahsederken, ♦ AB’nin başındaki sorun yüksek kamu borçlarıyken, bizim % 38’ler gibi son derece makul seviyelerde kaldığımız görülürken, ♦ CDS’lerimiz yatırım yapılabilir seviyeyi 1 yıldır fiyatlamışken, ve daha devam edebileceğimiz makro verilerdeki olumlu gidişata karşın, sadece TL cinsi yatırımlar için yatırım yapılabilir alıyorsak, yatırım yapılabilir bir ülke konumuna (tam anlamıyla) gelmemiz için her dönem sürdükleri çeşitli bahaneler gibi (seçim geçsin, tek parti devam etsin, büyümenin sürdürülebilir olduğunu görelim, merkez bankanızın tutumunun etkilerini görelim, görelim, görelim…) bahaneleri gidermemiz, yani ilk öne sürdükleri cari açığın azaltılması konusunda yapısal adımlar atıp, bunun sonuçlarını da göstermemiz lazım.
Cari açıktaki azalma ve fonlanmasındaki genişleme Kasım ayında görüleceğinden ve bunun devamını görmek içinde de Nisan ayını beklemeyi tercih edeceklerinden en erken 2012 Nisan ayında YATIRIM YAPILABİLİR ülke konumuna gelip yepyeni bir sayfa açabiliriz. Bu arada Kıbrıs, AB üyelik görüşmeleri gibi siyasi alanlarda sorun çıkmaz, ekonomimiz beklenildiği üzere soğur, cari borç azalır ve finans sektöründeki istikrar bozulmadan, iç kredi büyümesi yavaşlarsa ancak bu tablonun ortaya çıkabileceğini hatırlatmak gerekiyor.
YERLİ PARA CİNSİNDEN NOT ARTTIMI OLUMLU AMA YETERSİZ 2004 öncesinde TL ve döviz cinsi kredi notu aynı seviyede (B+) bulunuyordu. Mart 2004’le birlikte fark TL lehine bir kademe olarak arttı. S&P son kararıyla bu farkı 2 kademeye çıkardı. Bu da önümüzdeki dönemde yüksek ihtimalle döviz cinsinde de artış beklentisinin oluşmasına yardımcı olacak. Global piyasalarda ülke kredi notundan anlaşılan kredi notunun yabancı para cinsi uzun vadeli kredi notudur.
Cari açığa dikkat çeken S&P, yakın bir dönemde döviz cinsinden kredi notu artışına gitse bile; bunun tek kademe olmasını ve yine döviz cinsinde yatırım yapılabilir seviyesinin altında kalması bekleniyor. Sonuç olarak TL kredi notu artışı, yabancı yatırımcıların risk algılanmasını değiştirmez, fon yöneticilerinden eğer invesment grade ülkelere yatırım yapılması isteniyorsa, dış borç üzerindeki ratinge bakar. O açıdan baktığımızda şu anki not artırımının bir fon akışına ve oyunun değişmesine neden olmasını beklemiyoruz. önemli olan dış borçtaki ratingtir, bunun gerçekleşmesi içinse iki rating up grade’ine ihtiyacımız var.
Yerli para cinsinden notun artması, bir süre sonra yabancı para cinsinden notunun da artacağının ön habercisi olmuyor. Olumlu bir sinyal ama çok küçük bir sinyal. Hala bekle-gör aşamasında, Local para birimiyle dış borç ratingi arasından ciddi bir ilişkinin olmadığını da bilmekteyiz. Ama yerel para cinsinden bile olsa tabii ki bu durumu, pozitif olarak görmeliyiz.
İMKB ULUSLARARASI PİYASALARI İZLİYOR Şu anda belirsizliklerin artığı, bir finansal türbülansın içene girmek üzereymiş izlenimi edinmek üzereyiz. önümüzün şu anda karanlık olması geleneksel yılsonu yükseliş hareketini engelleyecek gibi görünüyor. Büyüme tahminlerinin indirilmesi, ekonomilerde canlanmanın görülmemesi, bu çıkışı engelleyecek başlıca etmenler. Yurtdışı G-8 toplantısı, AB ülkeleri parlamentolarında ESFS’nin genişletilmesi için yapılacak onay toplantıları, ABD’de bütçe kısıntıları görüşmesi, ABD’de issizlik verilerin ve perakende satışların durumu, ECB’nin tahvil alımlarının devam edip etmeyeceği, Eylül sonunda açığa satış yasakları kalkıyor bunun etkileri ya da uzatılıp uzatılmayacağı, Türkiye’de Orta
Vadeli program, takip edeceğimiz gelişmelerin başlıkları.
Yurtdışı kaynaklı bu fırtınadan Türkiye’nin net bir ayrışma göstermesini beklememekteyiz.
Yunanistan’dan, Troyka’nın ikinci defa ayrılması ve Ekim gibi geleceğinin açıklanması, AB’ye neredeyse karşılıksız destek veren çin’in bile kapınızın önünü temizleyin dedikten sonra Fransız bankalarının döviz forward ve takas işlemlerini durdurması, Avrupa istikrar fonun limitinin artırılması yönünde bile ortak karar alamayan bir AB’nin bulunması, ‘küresel faaliyetlerin zayıfladığı ve daha istikrarsız bir hal aldığı, güvenin son zamanlarda hızla düştüğü ve aşağı yönlü risklerin arttığına bir ortam içinde bulunmamız, IMF’nin net bir şekilde kırılgan AB bankalarının kendilerini yeniden sermayelendirmedikleri takdirde, zorla sermayelendirilmeli ya da kapatılmalı ifadesini kullanmasını, artık global piyasalardan sadece sınırlı bir ayrışma gösterebileceğimizin işaretleri olarak algılamaktayız. Bu dönemde yatırımcılar, İMKB’nin teknik destek seviyelerinde yeni alımlara yönelebilirler ama kesinlikle aceleci davranmamalılar.
ULUSLARARASI PİYASALARDAKİ KAYGILI BEKLEYİŞ SüRüYOR: FED KARARI SONRASI ELDE VAR Hİç!
FED’in, Ağustos ayındaki metniyle Eylül ayındaki metnini karşılaştırdığımızda ciddi farklıklar görmekteyiz. İşsizlik artıyor 400K’nın altına bir türlü inemiyor, hane halkı harcamaları azalıyor, en canlı olması gereken dönemde bile perakende satışlarda düşüş görülüyor, can damarı otomotiv sektöründeki zayıflık devam ediyor, aşağı yönlü riskler ekonomik görünümü bozacak şekilde ivme kazanıyor.
özellikle de global finans piyasaları yani, Yunanistan ve AB riski devam ediyor.
“Operation twist” yani mevcut stok kompozisyonunun ileri vadeye taşınmasın etkileri ne oluyor?
Yeni tahvil alımı yok, yani kısa vadeli tahviller uzun vadeli tahvillerle değiştiriyor, stok değişmediğinden varlık fiyatlarında artış da, balon da oluşmuyor. Bu da kişisel tüketimi baskı altına almadığı gibi sermaye yatırımları maliyetinin de azalmasına neden oluyor, tabii ki teoride. 1961‘den, 1965’e kadar uygulanan Twistte, FED, uzun vadeli tahvilleri alırken Hazine satış yapmıyordu. Kısa vadeli faizleri ayarlayarak ekonomiye yön veriyordu. FED burada hem ticaret dengesini düzeltmeyi, hem de durgunluktaki ekonomisini canlandırmaya çalışmıştı. Başarılı olup olmadığı konusunda tartışmalar halen devam ediyor.
Akademik yayınlarda bu uygulamanın faiz seviyesindeki etkilerinin beklentilerin uzağında olduğunu görüyoruz. Zaten faizlerin dip seviyede olması, kredi mekanizmasındaki tıkanıklığın devam etmesi, nakit içindeki şirketlerin bunları yatırıma değil de sermayeye ilave etmesi ekonomiye güven olmadığını gösteriyor. FED şimdi ne diyor? Global finans piyasalarına güvenmiyorum aşağı yönlü ciddi riskler var. FED’in ekonomiye güveni yoksa yatırımcılar, nasıl olacak da harcamalarını arttıracak?
PARA POLİTİKALARINDA YOLUN SONUNA MI GELİNDİ? FED net olarak; para politikalarıyla atılacak adımların bu kadarla sınırlı olduğuna işaret ediyor ve ‘‘Artık mali politikaların devreye girmesi lazım, resesyonu fiyatlamak gerekir‘‘ diyor. Bunun yansıması doğal olarak tahvil fiyatlarının gerilemesi olarak karşımıza çıkıyor.
Piyasalara etkisi mi? QE3 var mı? yok, rezerv fazlalıklarında faiz indirimi var mı? yok, enflasyon hedeflemesi var mı? Yok! Peki herhangi bir hedef var mı? Yok. Ne var peki? Sadece ekonomide aşağı yönlü ciddi ivmelenme. FED’in aşağı yönlü risklerin ivmelendiğini söylemesinin arkasında, ABD’de bankacılık devlerinin, 7 İtalyan bankasının notlarının düşürülmesi, belirsizliğin hızla artması hazine bonolarının bu işten en fazla etkilenen para piyasaları aracı olması, sermayenin Avrupa’dan çıkıp hazine tahvillerine gelmesi yatıyor.
çünkü artık Avrupa piyasalarından da korkulmakta. Tahvil getirileri hızla düşmesine rağmen, talep hızla artıyor. Borçlanma maliyetlerinin düşmesi için ECB’de devreye giriyor. Borç krizindeki ülkelerin tahvillerinden o da alımlarına devam ediyor.
Büyüme endişesi emtialarda petrol, gümüş, bakır fiyatlarında ciddi gerilemelere neden oluyor. Emtiaya dayalı borsalarda volatilite artıyor.
Para çıkışının global çapta devam etmesi, Türkiye dahil gelişmekte olan ülkelerin para birimlerinin ciddi değer kayıpları yaşamasına neden oluyor. Fiyat riski olmayan ABD dolarına yönelim artıyor. Daha önceki güvenli limanlar olarak görülen Japon Yeni’ne ve Avusturya Frangına devletlerinin müdahale etmesi, altında realizayon görülmesi ABD dolarını tek bırakıyor. Altındaki düşüş ise hem kar realizasyonu hem zarar edilen yerlerdeki kayıpların dengelenmesi için karlı pozisyonlarını kapatma, hem de bu kadar volatilite artışında yüksek karlı bir pozisyonda durmanın yarattığı tedirginlikten dolayı oluyor.
Cari açığı uluslararası fonlama ile idare etmemiz ve herhangi bir şekilde likiditenin geri dönmesi cari açığı olan bizim gibi ülkelerin daha fazla etkilenmesine neden olacak. Burada da TL’nin diğer gelişmekte olan ülkelerin para birimlerine göre daha önceden değer kaybetmeye başlamış olması bizim için şu aralar avantajımıza olabilir. Ama değer kaybının devam etmesi yüksek cari açıkla bu dalgaya yakalanmamız algılamanın değişmesine neden olabilir.
Gösterge faizdeki artışı normal üstü olarak değerlendirmekteyim. Bir kısmı riskten kaçış olabilir ama emtia fiyatlarındaki gerilemenin görüldüğü bir ortamda ve global çapta enflasyonist baskıların giderek gerilediği dezenflasyonist baskıların daha hakim olduğu bir konjonktürün içine giriyoruz. Böyle bir konjonktürde bizde de faizdeki hareketin bu kadar keskin bir şekilde yukarı olması oldukça şaşırtıcı. Dolayısıyla faizdeki bu hareketin tersine dönmesini beklemekteyim.
Diğer taraftan IMF’nin, Türkiye için enflasyon hedeflemesi yapmasını, sıkılaştırmaya gitmesinin gerektiğini bunun da faizlerin artırılmasıyla olabileceğini söylemesi ile ne amaçladığı şu anki konjonktürde tam bir muamma.
AB, YUNANİSTAN‘IN KONTROLLü İFLASINI KONUŞMAYA BAŞLADI Almanya Başbakanı Merkel başta olmak üzere AB ülkeleri, Yunanistan için artık kontrollü iflastan bahsetmeye başladı. Buna göre Yunanistan reformları yapacak, AB borçların yeniden yapılandırılmasına imkan verecekti. Bu yüzden yapılan açıklamalar, “Yunanistan reformları Meclis’ten geçirdi ama önce bu reformları uygulasın görelim” şekline dönüştü.
Bu sırada AB ülkelerine de, “kurtarma fonu için verdiğiniz sözleri yerine getirin” açıklamaları hergün tekrarlanıyordu. Yunanistan’ın temerrüde düşmesi bankacılık sisteminde delik açacağından, bunun finansmanı gerekecekti bu sağlanmaya çalışılıyordu. Eylül sonunda gönüllü borç takası gerçekleştirdi. Yunanistan’ın beklediği katılım olmadı ve % 75-80’lik band seviyesinde gerçekleşti. Bu bile göreceli olarak başarıydı ama Yunanistan verdiği sözleri yerine getirmediği sürece bu da bir işe yaramayacaktı. çünkü halen ne özelleştirme, ne de kamuda istihdam azaltması yönünde bir adım atılmış değil.
Kurtuluşun bir yolu da ortak tahvil ihracıydı ama Almanlar başından beri buna karşıydı, halen de karşılar. Almanya’nın garantisi olmadan bu tahvil ihracı başarılı olamaz. Almanlar da buna razı olmaz. çinliler bile artık “önce kapınızın önünü süpürün, sonra…” demeye başlamışken, önce Yunanistan bir şeyler yaptığını göstermeli, sonrasında Almanların yumuşaması mümkün olabilir. Ardından çinliler de, BRIC ülkeleri de buna dahil olabilirler.
YUNANİSTAN’I EURO’DAN ATMAK SCHENGENDEN çIKARMAYA BENZEMİYOR Yunanistan’ı Euro’dan atmak, schengenden çıkarmaya da benzemiyor. Geçtiğimiz ayki bültenimizde bunun 2 yıllık bir süreç olduğunu açıklamıştık. Kısa sürede bunu gerçekleştirseler bile hem ortada bir Avrupa Birliği kalmaz, hem de Euro kalmaz. İki türlü risk var. Başarılı oldukları takdirde yani drahmiye geçtiler paralarını devüle ettiler, kamu borçları ve açıkları düzeldi diyelim.
O zaman diğer sorunlu ülkelerde bu yoldan gidebilirler. Başarılı olamadılar diyelim zincir etkisi AB bankacılık sistemini çökertebilir. İşte bu yüzden Yunanistan’ın, Euro’dan çıkması söz konusu değil ve kontrollü iflas gündemde.
Turcomoney – Ekim 2011
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.