-Ekonomik performans ve sosyal ilerleme ölçüsü olarak kullanılan mevcut GSYİH’nın hesaplanma şekli adil ve sürdürülebilir bir dünya yaratılmasına, ekonomik-sosyal-çevresel alanların optimum dengelerinin kurulmasına hizmet etmiyor. Sadece ekonomik büyümeyi öne çıkaran, ancak yaşam kalitesini, çevre-iklim koşullarında yaratılan bozulmaları ölçmeyen bir ölçüm aracı, artık geride bırakılmalı ve kullanılmamalıdır.
-Büyüme sadece, kamu politikası, ticaret ve sanayi yelpazelerine sıkıştırılacak bir konu olmamalıdır. Büyümeden etkilenebilecek her şeyle irtibat kurulmalıdır. İnsan, doğa ve hatta bir bütün evren olarak dikkate alınmalıdır. Sadece piyasa fiyatlarını değil, aynı zamanda sosyal maliyetleri, negatif/pozitif dışsallıkları, mutluluk ve mutsuzlukları vb. gelişim ve değişimlerin de performans ölçümünün içerisine dahil edilmeleri gerekiyor.
-GSYH, sadece aktivitelerin maliyet boyutunu ölçüp ortaya çıkarıyor, ancak bu faaliyetlerin toplum refahında meydana getirdiği pozitif veya negatif katkılarla ilgilenmiyor. Aynı şekilde milli gelirin mevcut ölçüm sistemleri, ekonomilerin sektörel, yapısal, sosyal ve insani özelliklerini göz önüne almıyor. GSYIH yalnızca nihai çıktıyı esas alıyor ve o çıktının nelerden oluştuğu, kim tarafından hangi koşullarda ve nasıl ürettiği konularıyla ilgilenmiyor.
-GSYİH’yı yaratan kaynaklar, ekonomik sektör ve verimlilik gibi niteliksel ve yapısal farklılıklar her zaman ölçüm dışı kalıyor. Bunların ölçüm dışı bırakılarak sadece seviyi tespiti yapan yöntemlerle ölçülen milli gelire dayanılarak ülkeler arasındaki refah düzeylerinin karşılaştırılmasının yapılması anlamsızdır. İnsanlık yıllardır bu hatayı yapıyor. Dolayısıyla şu andaki milli gelir ölçüm sistemleri, yaşam kalitesinin özünü ölçmekte başarısız ve ilgisizdir.
-Ulusal hesapların ölçüm sistematiği üzerinde BM nezdinde şu anda yürütülen revizyon; küresel yelpazede nesiller arası bir bakış açısıyla, gelecek nesillerin daha iyi bir yaşam kalitesine zarar vermeden mevcut neslin refahına ve rahatına katkıda bulunmak ilkesinde hareket ediyor. BM nezdindeki revizyon çalışmalarıyla, 2030 yılına kadar BM’nin Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine ulaşma ve 2050’den önce küresel net sera gazı emisyonlarını sıfıra indirme hedefleniyor.
-Enflasyonun artmasına paralel olarak Türkiye ekonomisinde gerçekleşen bir ekonomik büyüme; herkese yansımayan, gelir dağılımını giderek daha fazla bozarak toplumun önemli bir kesimini bilakis fakirleştirip kapsam dışına atan, genel refaha yansımayan ve ikiz açıkları daha da fazla büyüten bozuk bir süreçtir. Eğer yüksek enflasyon hali varsa ve üstelik bu yüksek enflasyon yanlış ölçülüyor ise ekonomik büyüme de yanlış ölçülüyor demektir.
-TÜİK’in hesapladığı net hasıla bölüşümüne bakıldığında, 2016 yılından bu yana ekonomi büyümesine rağmen, gelir dağılımının ücretliler aleyhine %43 oranından, 2022/Haziran itibariyle %31 oranına gerilemiş ve %12 puan düştü. Bu değişimin ve böyle bir büyümenin toplum refahına kattığı herhangi bir pozitif katkısı yok. Üstelik tam tersi olarak ekonomik bunalımı artırıyor. Dolayısıyla Türkiye ekonomisi büyüdükçe bölüşüm sorunu da daha fazla katlanarak büyüyor, sermaye ve emek çelişkisi keskinleşiyor, sermayenin nema kazanım oranındaki olağanüstü artış, toplumun temelini kazımaya devam ediyor.
-Kamusal öncülük olmadan, ithal ikameci girişimlerin başlaması ve büyümedeki oynaklığın stabilize olması mümkün değildir. GSYH hesaplamalarının çevreyi de kapsayacak şekilde değiştirilmesi ve çevresel etkilerin milli gelir hesaplamalarıyla bütünleşik olarak ele alınması gerekiyor. Bu fikir aslında en az 60-70 yıl öncesine dayanıyor.
Ulusal hesapların ölçüm sistematiği bir kılavuzla BM tarafından 1953 yılında yapıldı. O zamandan beri, ekonomi ve finans piyasalarındaki gelişmeleri yakalamak ve aynı zamanda tüm dünyadaki kullanıcı ihtiyaçlarını karşılamak için, sonuncusu 2008 yılında olmak kaydıyla toplam beş revizyon yapıldı. Şu anda, IMF, Dünya Bankası ve Eurostat-European Statistics, bazı ulusal istatistik ofisleri ve bazı istatistik uzmanları, BM gözetiminde ve yönetiminde mevcut ulusal hesapların ölçüm yöntemleri üzerinde yeni revizyon çalışmaları yapıyorlar.
Ekonomik performans ve sosyal ilerleme ölçüsü olarak kullanılan mevcut GSYİH’nın hesaplanma şekli adil ve sürdürülebilir bir dünya yaratılmasına, ekonomik-sosyal-çevresel alanların optimum dengelerinin kurulmasına hizmet etmiyor. Sadece ekonomik büyümeyi öne çıkaran, ancak yaşam kalitesini, çevre-iklim koşullarında yaratılan bozulmaları ölçmeyen bir ölçüm aracı, artık geride bırakılmalı ve kullanılmamalıdır.
Büyüme sadece, kamu politikası, ticaret ve sanayi yelpazelerine sıkıştırılacak bir konu olmamalıdır. Büyümeden etkilenebilecek her şeyle irtibat kurulmalıdır. İnsan, doğa ve hatta bir bütün evren olarak dikkate alınmalıdır. Sadece piyasa fiyatlarını değil, aynı zamanda sosyal maliyetleri, negatif/pozitif dışsallıkları, mutluluk ve mutsuzlukları vb. gelişim ve değişimlerin de performans ölçümünün içerisine dahil edilmeleri gerekiyor.
TÜM CANLILARI GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURMAYAN BİR ÖLÇÜ DOĞRU ÖLÇÜM DEĞİL
Zenginlik veya fakirlik performansındaki değişim ölçüsünde, yaratılan üretim artışının ortaya çıkardığı zenginliğin genel kapsayıcılık seviyesi, maddi sermayenin yanında maddi olmayan sosyal ve kurumsal sermaye, doğal ve beşerî sermaye en temel girdiler olmalıdır. Doğal varlıkların sürdürülmesinin tehdit altında olduğu bölgelerde ve konjonktürde yaşayan insanların sosyal ve beşerî sermaye bağlamı arasındaki yakın bağlantıları ve diğer tüm canlıları göz önünde bulundurmayan bir ölçüm artık doğru bir ölçüm değildir.
FAALİYET HACMİ, REFAH ÖLÇÜSÜ OLAMAZ
GSYH, sadece aktivitelerin maliyet boyutunu ölçüp ortaya çıkarıyor, ancak bu faaliyetlerin toplum refahında meydana getirdiği pozitif veya negatif katkılarla ilgilenmiyor. Aynı şekilde milli gelirin mevcut ölçüm sistemleri, ekonomilerin sektörel, yapısal, sosyal ve insani özelliklerini göz önüne almıyor. GSYIH yalnızca nihai çıktıyı esas alıyor ve o çıktının nelerden oluştuğu, kim tarafından hangi koşullarda ve nasıl ürettiği konularıyla ilgilenmiyor. GSYIH’yı yaratan kaynaklar, ekonomik sektör ve verimlilik gibi niteliksel ve yapısal farklılıklar her zaman ölçüm dışı kalıyor. Bunların ölçüm dışı bırakılarak sadece seviyi tespiti yapan yöntemlerle ölçülen milli gelire dayanılarak ülkeler arasındaki refah düzeylerinin karşılaştırılmasının yapılması anlamsızdır. İnsanlık yıllardır bu hatayı yapıyor. Zira faaliyet hacmi bir refah ölçüsü olamaz. Dolayısıyla şu andaki milli gelir ölçüm sistemleri, yaşam kalitesinin özünü ölçmekte başarısız ve ilgisizdir. Hatta çoğu kez, sosyal refaha aykırı olan faaliyetleri teşvik dahi edebiliyor. Zira, mevcut kurallarla ölçülen GSYH, gelir dağılımındaki bozulmaları, genel sağlık koşullarındaki kötüleşmeleri, emek verimliliğinin azalması ve toplumsal stresin artması gibi birçok konuyu gizleyici ve teşvik edici konumdadır.
GSYH’nın mevcut ölçüm sistemi ve kullanım şekli, doğal kaynakların kendi kendini yenilemesi ile değil, onların hızlı bir şekilde tüketimine yol açıyor. Her türlü yolla teşvik edilen ekonomik büyümeye yüklenen algı, çevrenin hızlıca bozulmasına, çevre kirliliğine, radyoaktif ve kimyasal etkilerin artmasına, sağlık problemlerine, gelecek kuşakların refahının azalmasına yol açıldığı hususlarıyla ilgilenmiyor. Halbuki çevresel ve sosyal maliyetlerin parasal değerlerinin de ölçülmesi en temel gerekliliktir.
PARASAL VE/VEYA PARASAL OLMAYAN HER ŞEYİN LİSTESİ ÇIKARILMALI
İnsanlar için hayatı daha iyi hale getirmek amacıyla “Yaşam Standartları Çerçevesi” adıyla Yeni Zelanda’nın yaptığı gibi, istatistikçiler, toplum için önemli olan parasal ve/veya parasal olmayan her şeyin bir listesini ve ölçüm yöntemlerini hazırlayıp sosyal ilerlemenin oldukça kapsamlı bir gösterge panosunu ve çok boyutlu doğasını yakalamalıdırlar. Mevcut GSYİH ölçüm yönteminin ortaya çıkardıkları ile mutluluk adına insanlığın nihai amacı arasındaki tutarsızlık başka türlü giderilemez.
Toplum için önemli olan parasal ve/veya parasal olmayan her şeyi içeren kapsamlı bir gösterge panosu, sosyal ve çevresel ilerleme ile ilgili olarak ülkelerin ihtiyaçlarının daha doğru ve daha tutarlı tespit edilmesine ve bu panoya dayanarak hazırlanacak kamusal bütçelerin yaratacağı toplumsal mutluluğun artmasına katkı sağlayacaktır. Bütçe harcama ve yatırımlarının sadece ekonomik çıktı ölçülerine dayandırılarak karar verilmesi hiçbir toplumu net sıfır karbon ekonomisi hedefine ulaştırmayacaktır.
BM’NİN SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA HEDEFİ
Ulusal hesapların ölçüm sistematiği üzerinde BM nezdinde şu anda yürütülen revizyon; küresel yelpazede nesiller arası bir bakış açısıyla, gelecek nesillerin daha iyi bir yaşam kalitesine zarar vermeden mevcut neslin refahına ve rahatına katkıda bulunmak ilkesinde hareket ediyor. BM nezdindeki revizyon çalışmalarıyla, 2030 yılına kadar BM’nin Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine ulaşma ve 2050’den önce küresel net sera gazı emisyonlarını sıfıra indirme hedefleniyor.
Hayatı değerli ya da değersiz kılan birçok şeyi ölçüm dışı bırakan mevcut GSYİH ölçüm yöntemi her zaman toplumsal ilerlemenin kesin bir hakemi olarak kullanılmamış, Türkiye de dahil olmak üzere birçok ülkede, birçok defa mevcut iktidarların suistimallerine ve kötü kullanımlarına hep alet oldu.
TÜRKİYE’DE EKONOMİK BÜYÜME, TOPLUMUN ÖNEMLİ BİR KESİMİ FAKİRLEŞTİREN BOZUK BİR SÜREÇTİR
Enflasyonun artmasına paralel olarak Türkiye ekonomisinde gerçekleşen bir ekonomik büyüme; herkese yansımayan, gelir dağılımını giderek daha fazla bozarak toplumun önemli bir kesimini bilakis fakirleştirip kapsam dışına atan, genel refaha yansımayan ve ikiz açıkları daha da fazla büyüten bozuk bir süreçtir. Eğer yüksek enflasyon hali varsa ve üstelik bu yüksek enflasyon yanlış ölçülüyor ise ekonomik büyüme de yanlış ölçülüyor demektir. Enflasyondan arındırma için kullanılan GSYH zincirlenmiş hacim endeksi enflasyon açısından doğru sonuçlar vermeyecektir. Aslında Türkiye’de yaşanan enflasyon ve büyüme hesaplamaları tam da bu şekildedir.
TÜİK’in hesapladığı net hasıla bölüşümüne bakıldığında, 2016 yılından bu yana ekonomi büyümesine rağmen, gelir dağılımının ücretliler aleyhine %43 oranından, 2022/Haziran itibariyle %31 oranına gerilemiş ve %12 puan düştü. Bu değişimin ve böyle bir büyümenin toplum refahına kattığı herhangi bir pozitif katkının söz konusu olmadığı, üstelik tam tersi olarak ekonomik bunalımı artırdığı gayet açıktır. Dolayısıyla Türkiye ekonomisi büyüdükçe bölüşüm sorunu da daha fazla katlanarak büyüyor, sermaye ve emek çelişkisi keskinleşiyor, sermayenin nema kazanım oranındaki olağanüstü artış, toplumun temelini kazımaya devam ediyor.
KAMUSAL ÖNCÜLÜK OLMADAN BÜYÜMEDEKİ OYNAKLIĞIN STABİLİZE OLMASI MÜMKÜN DEĞİL
Sadece ve sadece iktidar devamlılığına ve seçime endeksli bir ekonomik büyüme uğruna Merkez Bankası’nın, kamu bankalarının ve hükumetin şirketlere doğrudan aktardığı ucuz, adaletsiz, sınırsız, ölçüsüz kredi ve teşvikli fon tahsisleri, kamunun cari harcamaları içerisinde yer alan aktarımlardan emek gücü ile geçinenlerin değil de sadece iktidar yanlılarının faydalanması ve enflasyon karşısında mücadelesiz kalınması gibi üç faktör, sermayenin sömürü oranındaki artışın temel ve özel nedenleri oluyor.
Türkiye ekonomisi açısından, ithal ikameci girişimlerin başlamasını mümkün kılacak bir kamusal öncülüğün bugüne kadar yaratılamamış olunması, cari açık probleminin ve büyüme oynaklığının uzun vadede de aynen devam edeceğini işaret ediyor. İthalatın dışa bağımlılık oranını azaltacak şekilde, kamu veya özel sektör tarafından ikame yatırım girişimleri henüz başlamadığı veya en azından planlanmadığı için, yüksek cari açığın uzun vadede daha da artarak devam edeceği öngörülüyor. Kamusal öncülük olmadan, ithal ikameci girişimlerin başlaması ve büyümedeki oynaklığın stabilize olması mümkün değildir.
GSYH hesaplamalarının çevreyi de kapsayacak şekilde değiştirilmesi ve çevresel etkilerin milli gelir hesaplamalarıyla bütünleşik olarak ele alınması gerektiği fikri aslında en az 60-70 yıl öncesine dayanıyor. Ancak, bunca geçen süreye rağmen çevre hesaplamaları ile milli gelir hesaplama sistemleri tutarlı bir şekilde bütünleştirilememiş ve literatür tartışmaları hala devam ediyor. Sonuç olarak mevcut şekliyle milli gelir hesaplama sitemi; çevredeki bozulmaların, ekonomi ve sosyal refah etkilerinin ölçüleceği yöntemlerden yoksun olarak hesaplanıyor. Dolayısıyla var olan şekliyle GSYH üretim seviyesini ve faaliyet hacmini ölçmekte, ancak ülkelerin gelişmişlik düzeyini ölçüm dışı bırakıyor. Bu nedenle, örneğin Suudi Arabistan’ın milli geliri ölçek olarak İsveç’in üzerinde olmasına rağmen, insani gelişmişlik ve refah paylaşımı tartışmasız olarak İsveç lehinedir.
Orhan ÖKMEN
Sesmir Yönetim Kurulu Başkanı
okmen@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.