– Tarım için sacayağı toprak, tohum ve gübredir… 16 Ekim Dünya Gıda Günü sebebiyle bu alandaki bir yazı, anlamlı olacaktır. Tarım politikalarında hepimizi ikileme düşüren sorun şudur: Nüfus, hızla artıyor ve ekilebilir tarım alanları ya daralıyor ya da genişleme imkanı bulamıyor. Modern tarım sistemleri, giderek artan sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Mesela, azotlu gübre kullanımı 30 kat artmasına rağmen, gıda tahıl üretimi sadece 4 kat arttı.
– Sorunun temelinde, topraktaki bazı bakterilerin amonyum formundaki azotu nitratlara dönüştürmesi yatıyor. Nitratlar kolayca su kaynaklarını kirletiyor ve ekolojik dengeyi bozuyor. Toprak, karmaşık bir mikrobiyal evreni barındırır ve bu sistem tarımsal uygulamalardan ciddi şekilde etkileniyor. Özellikle, aşırı azotlu gübre kullanımı, bazı zararlı bakterilerin aşırı çoğalmasına neden oluyor.
– 2022 yılında, dünya genelinde yaklaşık 118 milyon ton endüstriyel gübre üretildi. Küresel gübre pazarının büyüklüğünün 2023 yılında yaklaşık 154,68 milyar ABD doları olduğu tahmin ediliyor. 2024-2031 tahmin döneminde ise yıllık bileşik büyüme oranının yüzde 3,99 olması bekleniyor. Gübre üretimi, dünya genelinde büyük ölçüde azot, fosfor ve potasyum bazlı gübreler üzerine odaklanıyor.
– Azot, fosfor ve potasyum bazlı gübre üretime sahip ülkelerin başında gelen ilk beş ülke olan Kanada, Rusya, Çin, ABD ve Hindistan büyük gübre üreticileri arasında yer alıyor. Fosfor üretiminde Fas, 50 milyar tonluk fosfat kayası ile dünya lideri konumunda. Çin 3,2, Mısır 2,8, Cezayir 2,2 milyar ton fosfat kayası rezervine sahipler. Norveç’te 70 milyar ton fosfat kayası yatağı keşfedildiği açıklandı.
– Çin, Hindistan, ABD ve Brezilya gibi ülkeler, en büyük gübre tüketicileridir. Bu ülkeler, büyük tarım alanlarına sahip olmaları ve yüksek nüfusları nedeniyle gübre tüketiminde öne çıkıyorlar. Kanada, Rusya ve Belarus, dünya gübre ihracatında lider konumda bulunuyor. Bu ülkeler, büyük potasyum rezervlerine sahip olmaları nedeniyle önemli ihracatçılardır. Brezilya, Hindistan ve ABD, büyük gübre ithalatçılarıdır.
-Sürdürülebilir tarım uygulamalarına olan ilgi artmaya devam ediyor. Bu nedenle, organik ve çevre dostu gübrelerin kullanımı yaygınlaşıyor. Gübre üretiminde ve uygulamasında teknolojik yenilikler, verimliliği artırıp çevresel etkileri azaltıyor. Ancak şimdilik ihtiyaca cevap vermekten hala uzakta. Küresel ticaret politikaları, döviz kurları ve ekonomik dalgalanmalar, gübre fiyatlarını ve ticaretini etkileyen önemli faktörlerdir.
– Organik gübre pazarı, son yıllarda önemli bir büyüme gösterdi. 2023 yılında, küresel organik gübre pazarı yaklaşık 11,6 milyar ABD doları değerindeydi ve 2024-2030 döneminde yıllık bileşik büyüme oranının yüzde 5,9 olması bekleniyor. 2032 yılına kadar ise pazarın 19,6 milyar ABD doları değerine ulaşması öngörülüyor. Son 10 yılda, organik gübrelerin pazardan aldığı pay sürekli arttı.
– Rejeneratif tarım uygulamaları, sürdürülebilirlik çalışmalarından etkili sonuçlar veriyor. Mayıs ayında Reading Üniversitesi desteği ile tüm gıda yelpazesi için rejeneratif tarım programlarına için büyük bir yeni plan başlatıldı. Araştırmayı yöneten Dr. Tom Staton şunları söyledi: “Tüketicilerin organik ürünlerin, özellikle pestisit ve üretilen gübre kullanımıyla ilgili belirli standartları karşıladığına güvenebilecekleri ortam rejeneratif tarımla mümkündür”.
– Gübre kullanımına yönelik alınabilecek tedbirlerin başında, tarım çeşitliliği gelmelidir. Özellikle baklagiller önemli bir ürün olarak öne çıkıyor. BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi 2 Savunuculuk Merkezi’nin dünya açlığını sona erdirme konusundaki İcra Direktörü Paul Newnham, fasulyenin kaynaklarımızdan en iyi şekilde yararlanmaya yardımcı olabileceğini söylüyor. Fasulye, bezelye ve mercimek içeren baklagiller de sürdürülebilirlik avantajlarına sahiptir.
– Dünya Kaynakları Enstitüsü’ne (WRI) göre, bakliyat üretimi, aynı miktarda protein üretmek için gerekli olan su miktarını yüzde 70 oranında azaltırken, toprağı besleyen azot fiksasyonu sayesinde kimyasal gübre kullanımını da düşürüyor. 2023 yılında yapılan bir çalışmada, bakliyat ekiminin tarımsal biyoçeşitliliği artırdığı ve toprak sağlığını iyileştirdiği kanıtlandı.
– Üç tarafımız denizlerle çevrili. Dünyanın da üçte ikisi denizlerle kaplı. Denizler ve okyanuslar yeni keşif alanımız. Bazen gıda depomuz, bazen tarlamız durumunda. Bu konudaki gelişmelerden biri de denizlerdeki yosunlardan, alglerden yeni gıda hammadde kaynağı elde etmek. Bizi besleyebilecek ve denizlerimize yardımcı olabilecek dikey okyanus çiftlikleri de çok konuşulan yeni nesil uygulamalar olarak öne çıkıyor.
– Npj Sustainable Agriculture’da yayınlanan yeni araştırmalar, mor fotosentetik deniz bakterisi Rhodovulum sulfidophilum’dan yapılan biyokütlenin mükemmel bir azotlu gübre olduğunu bildiriyor. RIKEN Sürdürülebilir Kaynak Bilimi Merkezi (CSRS) ve Kyoto Üniversitesi’nden Keiji Numata tarafından yönetilen çalışma, bu biyokütlenin yaygın inorganik sentetik gübreler kadar etkili olduğunu, ancak çevreye zarar veren çeşitli yan etkilerden kaçındığını gösteriyor.
– Gübre endüstrisinin geleceği, geçmişinden izler taşısa da, bambaşka bir yöne evriliyor. Nanoteknoloji, biyogübreler, hassas tarım teknolojileri… Tokyo Tarım Üniversitesi’nden Prof. Dr. Akira Tanaka, “Laboratuvarımızda geliştirdiğimiz nano-gübreler, geleneksel gübrelere göre yüzde 20-30 daha az kullanımla aynı verimi sağlıyor. Bu, adeta bir devrim.” diyor. Bu devrim, gübre endüstrisinin karşılaştığı zorlukları aşmak için bir umut ışığı.
– Gübreden daha stratejik olan şey ise sudur. Türkiye’nin tarım arazileri, dünya standartlarının altında. Türkiye dört mevsimi yaşadığı için çok çeşitli ürünler üretebiliyor, ancak toprak verimliliği düşükTürkiye’nin kişi başına düşen yıllık su miktarı 1.363 metreküp ve bu miktar giderek azalıyor. Gübre endüstrisi, tarımın görünmez kahramanı olmaya devam ediyor. Toprağa ne verirsek, gelecek nesillere de onu bırakacağız.
Tarım için sacayağı toprak, tohum ve gübredir… Toprak ve tohumla ilgili daha önce yazdım, “gübre” eksik kalmamalıydı. Her ne kadar gübre konusu teknik bir alan olsa da, bu alanda herkesin ilgisini çekecek gelişmeler yaşanıyor. 16 Ekim Dünya Gıda Günü sebebiyle bu alandaki bir yazı, anlamlı olacaktır. Ancak ben işin tekniğinden çok gerçek hikayelerle konuya konuya açıklık getirmeye çalışacağım…
İMPARATORUN AMPULÜ
İlk hikayemiz Uzakdoğu’dan… Dünyanın farklı ülkelerinin yeni elektrik kullanmaya başladığı yıllardan… Kore’ye elektrik 1887’de küçük enerji santrali ile geldi. Sadece saray ve müştemilatının 2000 ampulünü aydınlatacak kadar elektrik üretiliyordu.
Kore çok geçmeden Japonya tarafından işgal edildi. Her ne kadar, Kore’de elektrik üretimi ve yaygınlığı yeterli olmasa da, İmparator Hirohito döneminde Kore’nin elektrifikasyonunda tahminlerin ötesinde bir artış oldu. Hatta “İmparatorun ampulü” diye konuşulur oldu.
İşgalci bir yönetimden, güzel(!) bir hizmet değil mi?
BARIŞIN VE SAVAŞIN GÜVERCİNİ
İkinci hikayemiz, 2.Dünya Savaşı’nın en kızgın günlerinden… 12 Haziran 1944 sabahı ve Paddy adında bir güvercin, 368 kilometrelik destansı bir yolculuk yapıyor. Nazi şahinlerinden kaçmayı başarıyor, ardından havanın fırtınalarına aldırmadan, neredeyse beş saat boyunca saatte ortalama 79 kilometre hızla uçuyor. Paddy, D-Day işgalinin ilk haberini İngiltere’ye haber veriyor. Bu başarısı için cesaret madalyası kazanıyor. Paddy, savaş boyunca kullanılan yaklaşık 250 bin güvercinden biriydi. Haberci güvercinler 10 bin yıldır insanların en güvenilir, haber taşıyıcılarının başında geliyor. Sadık, evcimen, hesaplı ve sonuç odaklı…
Aslında güvercinler, tarih boyu çok daha önemli bir görevi bilmeden yerine getirdi….
Peki, güvercinler ile işgalci bir yönetimin elektrik santrali inşa etmesinin ortak noktası ne olabilir?
Cevap: Gübre…
Japonlar, Kore’ye hidroelektrik santrallerini elektrik satmak için değil, sentetik nitrojenli gübre üretmek için inşa etti. İki hidroelektrik santrali kuran şirket, Japonya’da bir azotlu gübre şirketinin de kurucusu ve sahibiydi. 1927’de Kore’de benzer bir şirket kurdu. Hungnam’da halen varlığını sürdüren ve bugüne kadar faaliyet gösteren bu gübre tesisi, 400 bin ton amonyum sülfat kapasiteliydi. Tarım alanı çok dar olan Japonya’nın gübreye bu kadar anlam yüklemesi ilginçtir.
GÜVERCİN GÜBRESİ, FARKLI AMAÇLARLA KULLANILABİLİR
Güvercinlerin gübre ile ne ilgisi var? Güvercin gübresi farklı amaçlarla kullanılabilir. Güvercinler, 10 bin yıldır başta haberleşme amacıyla insanların göçlerinde onlara eşlik etti. Ve göçlerle birlikte güvercin gübreleri de farklı ülkeler, kıtalar ve toprakların vahşi doğasını yani böceklerini, solucanlarını, bakterilerini her yere taşıdı. Bir nevi, toprağı zenginleştiren en önemli bir aracı oldu… Bu özelliği savaştaki cesaret madalyasından daha büyük hizmettir…
Bir de güherçile gerçeği var: Evet, güvercin gübresinden güherçile (potasyum nitrat) yani gübre hammaddesi üretmek mümkündür. Tarihte, özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde, güvercin gübresi güherçile üretiminde yaygın olarak kullanıldı. Güvercin gübresi, yüksek ürik asit içeriği sayesinde potasyum nitrat üretimi için uygun bir hammaddedir. Bu yöntem, özellikle barut üretiminde kullanılan güherçile için önemli bir kaynak oldu.
İşte, barışın simgesi güvercinin barış ile savaş arasındaki önemli misyonu…
Diğer taraftan 1913 yılında; Carl Bosch adlı bilim insanı, Fritz Haber’in laboratuvar ortamında geliştirdiği amonyak sentezi yöntemini endüstriyel ölçekte uygulamayı başardı. Bosch, bu süreçte yüksek basınç teknolojisini kullanarak atmosferik azot ve hidrojenden amonyak üretimini mümkün kıldı. Tarımı desteklemek için yapılan bu gübre, tam tersi için yani patlayıcılar ve kimyasal gaz oluşturarak tarihi de değiştirdi.
AZOTLU GÜBRE KULLANIMI 39 KAT, TAHIL ÜRETİMİ İSE SADECE 4 KAT ARTTI
Tarım politikalarında hepimizi ikileme düşüren sorun şudur: Nüfus, hızla artıyor ve ekilebilir tarım alanları ya daralıyor ya da genişleme imkanı bulamıyor. Modern tarım sistemleri, giderek artan sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Mesela, azotlu gübre kullanımı 30 kat artmasına rağmen, gıda tahıl üretimi sadece 4 kat arttı. Bu durum, uygulanan gübrelerin büyük bir kısmı (yaklaşık yüzde 70) toprakta kalıyor.
Sorunun temelinde, topraktaki bazı bakterilerin amonyum formundaki azotu nitratlara dönüştürmesi yatıyor. Nitratlar kolayca su kaynaklarını kirletiyor ve ekolojik dengeyi bozuyor.
Toprak, karmaşık bir mikrobiyal evreni barındırır ve bu sistem tarımsal uygulamalardan ciddi şekilde etkileniyor. Özellikle, aşırı azotlu gübre kullanımı, bazı zararlı bakterilerin aşırı çoğalmasına neden oluyor.
2022 yılında, dünya genelinde yaklaşık 118 milyon ton endüstriyel gübre üretildi. Küresel gübre pazarının büyüklüğünün 2023 yılında yaklaşık 154,68 milyar ABD doları olduğu tahmin ediliyor. 2024-2031 tahmin döneminde ise yıllık bileşik büyüme oranının yüzde 3,99 olması bekleniyor.
AZOT, FOSFOR VE POTASYUM GERÇEĞİ…
Gübre üretimi, dünya genelinde büyük ölçüde azot, fosfor ve potasyum bazlı gübreler üzerine odaklanıyor. Bu kaynaklara sahip ülkelerin başında gelen ilk beş ülke olan Kanada, Rusya, Çin, ABD ve Hindistan büyük gübre üreticileri arasında yer alıyor. Gübre endüstrisi, tarımsal üretimi artırmak ve bitkilerin ihtiyaç duyduğu besin maddelerini sağlamak amacıyla çeşitli gübrelerin üretimini ve dağıtımını yapar.
Azotlu gübrelerin ana bileşeni olan amonyak için doğal gaz hammaddedir. Fosfor ise fosforik asit ve fosfat kayalarının işlenmesiyle elde edilir. Ve potasyum, potasyum tuzlarının madencilik yoluyla çıkarılması ve işlenmesi ile üretilir.
FAS, FOSFOR ÜRETİMİNDE DÜNYA LİDERİ
Fosfor üretiminde Fas, açık ara dünya liderliğini elinde tutuyor. Dünyada 72 milyar ton civarında fosfat kayası olduğu tahmin ediliyor. Bunun 50 milyar tonu Fas’ta bulunuyor. Çin 3,2, Mısır 2,8, Cezayir 2,2 milyar ton fosfat kayası rezervine sahipler.
Son zamanlarda Norveç’te 70 milyar ton fosfat kayası yatağı keşfedildiği açıklandı. Bu miktarda, küresel fosfat talebini uzun yıllar boyunca karşılayabilecek kapasitedir. Ancak burada üretim henüz başlamadı.
Bir ara Türkiye, Fas’taki fosfor kaynaklarına sahip bir şirketle ortak olacaktı. Ancak bu birliktelik kurulamadı. Diğer taraftan bu yüzyılın sonuna kadar dünya fosfat yataklarının tükenmesi bekleniyor. Gübre sanayi yeni bir yöntem ve farklı seçenekler üzerine çalışması gerekiyor.
GÜBREDE DÜNYA DEVLERİ: KANADA, RUSYA VE BELARUS
Gübre tüketimi, tarımsal üretimin yoğun olduğu bölgelerde yüksektir. Çin, Hindistan, ABD ve Brezilya gibi ülkeler, en büyük gübre tüketicileridir. Bu ülkeler, büyük tarım alanlarına sahip olmaları ve yüksek nüfusları nedeniyle gübre tüketiminde öne çıkıyorlar.
Kanada, Rusya ve Belarus, dünya gübre ihracatında lider konumda bulunuyor. Bu ülkeler, büyük potasyum rezervlerine sahip olmaları nedeniyle önemli ihracatçılardır. Brezilya, Hindistan ve ABD, büyük gübre ithalatçılarıdır. Bu ülkeler, tarımsal üretimlerini desteklemek için büyük miktarlarda gübre ithal ederler.
Sürdürülebilir tarım uygulamalarına olan ilgi artmaya devam ediyor. Bu nedenle, organik ve çevre dostu gübrelerin kullanımı yaygınlaşıyor. Gübre üretiminde ve uygulamasında teknolojik yenilikler, verimliliği artırıp çevresel etkileri azaltıyor. Ancak şimdilik ihtiyaca cevap vermekten hala uzakta.
Küresel ticaret politikaları, döviz kurları ve ekonomik dalgalanmalar, gübre fiyatlarını ve ticaretini etkileyen önemli faktörlerdir.
ORGANİK GÜBRE PAZARININ, 19.6 MİLYAR DOLARA YÜKSELMESİ BEKLENİYOR
Organik gübre pazarı, son yıllarda önemli bir büyüme gösterdi. 2023 yılında, küresel organik gübre pazarı yaklaşık 11,6 milyar ABD doları değerindeydi ve 2024-2030 döneminde yıllık bileşik büyüme oranının yüzde 5,9 olması bekleniyor. 2032 yılına kadar ise pazarın 19,6 milyar ABD doları değerine ulaşması öngörülüyor.
Son 10 yılda, organik gübrelerin pazardan aldığı pay sürekli arttı. 2010 yılında organik gübrelerin toplam gübre pazarındaki payı oldukça düşüktü, ancak artan çevre bilinci ve sürdürülebilir tarım uygulamalarına olan ilgi sayesinde bu oran önemli ölçüde yükseldi. 2023 itibarıyla, organik gübrelerin toplam gübre pazarındaki payı yaklaşık %10 civarındadır.
Gübrenin teknik ve ekonomik verilerden çıkarak, ilginç gelişmeler ve başarı hikayeleriyle konuya geniş açıdan bakmaya çalışalım.
MANTAR DEYİP GEÇMEYİN…
Mantarlarla ilgili her gün yeni bir şey öğreniyoruz. Mikoriza mantarları da gübre konusu ile ilgilidir. Kanada’yı bilim adamı Mohamed Hicri’nin açıkladığı söylediği gibi, “Modern tarım, yeterli gıda üretmek için fosforla dolu gübre kullanır. Ama mahsuller bu fosforun yalnızca yaklaşık yüzde 15’ini kökleriyle emebilir. Gerisi toprağın içinde kaybolur. Yine de, bu besin maddesi hızla tükeniyor. 2030’da fosfor tüketimi zirvesine ulaşacağız ve yüzyılın sonunda hepsi yok olacak. Bu tükenme, küresel nüfus artarken bile gerçekleşiyor, yani gıda taleplerini karşılamak için fosfora her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulduğu için fazla bir şeyimiz kalmayacak”.
Bu yüzden mikoriza çok önemlidir. Bu küçük mantarlarla mahsuller yetiştirilirse, kökleri fosforu çok daha iyi emebilir. Hijri, fosforun dörtte birini gübrede kullanabileceğimizi ve bugün gördüğümüzden daha iyi bir büyüme sonucu elde edebileceğimizi söylüyor. Gelecek nesiller için tasarruf etmek için fosfor kullanımımızı büyük ölçüde yavaşlatabiliriz. Ve büyük bir imkan.
Mikoriza, modern tarımı dönüştürebilir ve kimsenin bahsetmediği gübre hammadde krizi savuşturabilir. Bu gerçekten mantarların yapabileceklerinin sadece başlangıcı.
TOPRAKLARIN SAĞLIĞINI İYİLEŞTİRMEYE YARDIMCI OLAN REJENERATİF TARIMDIR
Haliyle organik gübre için yapılan pek çok şey var. Solucan gübresi bunlardan biridir. Ancak rejeneratif tarım uygulamaları, sürdürülebilirlik çalışmalarından daha etkili sonuçlar veriyor.
Mayıs ayında Reading Üniversitesi desteği ile tüm gıda yelpazesi için rejeneratif tarım programlarına için büyük bir yeni plan başlatıldı. Araştırmayı yöneten Dr. Tom Staton şunları söyledi: “Rejeneratif tarım etrafında çok fazla söylenti var. Ancak tüketicilerin organik ürünlerin, özellikle pestisit ve üretilen gübre kullanımıyla ilgili belirli standartları karşıladığına güvenebilecekleri ortam rejeneratif tarımla mümkündür”.
Toprakların sağlığını iyileştirmeye yardımcı olan ve biyolojik çeşitliliği artıran rejeneratif tarımdır. Ne yazık ki rejeneratif tarım mevzuatı tam düzenlenmedi. Gıda sisteminde gerçek bir değişiklik görmek istiyorsak, açık, uygulanabilir standartlara sahip yaklaşımlar desteklenmelidir.
BAKLAGİLLERİN BİR BAŞKA FAYDASI
Gübre kullanımına yönelik alınabilecek tedbirlerin başında, tarım çeşitliliği gelmelidir. Özellikle baklagiller önemli bir ürün olarak öne çıkıyor. BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi 2 Savunuculuk Merkezi’nin dünya açlığını sona erdirme konusundaki İcra Direktörü Paul Newnham, fasulyenin kaynaklarımızdan en iyi şekilde yararlanmaya yardımcı olabileceğini söylüyor.
Fasulye, bezelye ve mercimek içeren baklagiller de sürdürülebilirlik avantajlarına sahiptir. Fasulye bitkileri toprağa azotu tekrar ekleyebildiğinden, toprak sağlığını iyileştirmeye yardımcı olabilirler ve bu azot doğal bir gübre gibi davranır. Cornell Kooperatif Uzantısı’nda sebze uzmanı olan Margie Lund, fasulyelerin buğday gibi diğer mahsullerle veya lahana gibi brassicas ile dönüşümlü olarak yetiştiriciliğinde, toprak sağlığı üzerinde o kadar büyük bir etkiye sebep olduğunu ve zamanla verimi artırabileceğini söylüyor.
Dünya Kaynakları Enstitüsü’ne (WRI) göre, bakliyat üretimi, aynı miktarda protein üretmek için gerekli olan su miktarını yüzde 70 oranında azaltırken, toprağı besleyen azot fiksasyonu sayesinde kimyasal gübre kullanımını da düşürüyor. 2023 yılında yapılan bir çalışmada, bakliyat ekiminin tarımsal biyoçeşitliliği artırdığı ve toprak sağlığını iyileştirdiği kanıtlandı.
ARILAR DA MAĞDUR
Rejeneratif tarım deyince arıları hatırlamamak eksiklik olur. Artık bal arıları hakkında en iyi verilere sahibiz, bu yüzden onları örnek olarak kullanacağım. ABD başta olmak üzere pek çok ülkede arılarda, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana ölüm oranı artıyor. Bunun nedeni, savaştan sonra çiftçilik uygulamaları çok değişti. Örtü bitkileri bırakıldı.
Toprağa azotu sabitleyen doğal gübreler olan yonca ve yonca ekimi bırakıldı ve bunun yerine sentetik gübre kullanılmaya başlandı. Yonca ve yonca, arılar için oldukça besleyici besin bitkileridir. Ve yabancı otları öldürmek için herbisitler tercih edildi. Bu yabancı otların çoğu, arıların hayatta kalmak için ihtiyaç duydukları çiçekli bitkilerdir.
Nasıl kediler, hasta olduklarında, bahçedeki bir otu yerler, arılar da yabani otları hasta tedavilerinde kullanılır. Artık ikisi de aradığı otları bulamıyor. Yüzbinlerce diğer canlı gibi…
Ve giderek daha büyük mahsul monokültür olarak yetiştiriliyor. Monokültür tarımı, insanların da tekdüze beslenmesine sebep oluyor. Eskiden arıları besleyen çiftlikler artık mısır ve soya fasulyesi gibi bir veya iki bitki türünün hakim olduğu tarımsal gıda çölleridir.
DENİZLER, YENİ TARLAMIZ
Malum, üç tarafımız denizlerle çevrili. Dünyanın da üçte ikisi denizlerle kaplı. Denizler ve okyanuslar yeni keşif alanımız. Bazen gıda depomuz, bazen tarlamız durumunda. Bu konudaki gelişmelerden biri de denizlerdeki yosunlardan, alglerden yeni gıda hammadde kaynağı elde etmek.
-Bizi besleyebilecek ve denizlerimize yardımcı olabilecek dikey okyanus çiftlikleri de çok konuşulan yeni nesil uygulamalar olarak öne çıkıyor.
-Npj Sustainable Agriculture’da yayınlanan yeni araştırmalar, mor fotosentetik deniz bakterisi Rhodovulum sulfidophilum’dan yapılan biyokütlenin mükemmel bir azotlu gübre olduğunu bildiriyor. RIKEN Sürdürülebilir Kaynak Bilimi Merkezi (CSRS) ve Kyoto Üniversitesi’nden Keiji Numata tarafından yönetilen çalışma, bu biyokütlenin yaygın inorganik sentetik gübreler kadar etkili olduğunu, ancak çevreye zarar veren çeşitli yan etkilerden kaçındığını gösteriyor.
. Mavi-yeşil algler olarak da bilinen siyanobakteriler, doğal protein kaynaklarıdır. Buradaki özellikle heyecan verici olan şey, proteinin biraz et liflerine benzeyen lifli ipliklerde oluşmasıdır. Ve bu lifleri bitki bazlı et, peynir veya belirli bir dokunun peşinde olduğumuz başka bir yeni gıda türünde kullanmak mümkün olabilir. Algler, tarım ve gıdanın yeni hammaddesidir, her alanda etkisini gösterecektir.
İHTİYACIMIZ OLAN YENİ PROTEİN TÜRLERİNE SAHİP OLACAĞIZ
. İhtiyacımız olan yeni protein türlerine sahip olacağız. Tarım için gerekli yeni gübre türleri, RuBisCO gezegendeki en yaygın proteindir. Yeşil gördüğünüz her yerde, birkaç istisnası dışında o klorofilin arkasında RuBisCO var. Ve çok daha çevre açısından daha iyi proteinlere sahip olunabilir. Her iki bitki protein muhtemelen mısır ve soyadan daha iyi. Bu yüzden daha yeşil gübrenin heyecanı var. RuBisCO (Ribulose-1, 5-bisfosfat karboksilaz/oksijenaz) lemna minör yaprağında yani su mercimeğinde bulunan bir proteindir. Su mercimeği, su yüzeyinde yetişen küçük su bitkileridir.
Diğer taraftan, insan müdahalesi olmadan bazı olumlu gelişmeler de oluyor. Mesela, Brachiaria adlı tropikal bir ot, kök sisteminden antibiyotikler üreterek zararlı bakterileri kontrol altında tutabilir. Araştırmacılar, bu yeteneği temel gıda bitkilerine (buğday, mısır, pirinç, sorgum) aktarmaya çalışıyor. Özellikle, “BNI-buğday” adı verilen yeni bir buğday türü geliştirdiler. Bu buğday, kök sisteminden antibiyotik üreterek azot sızıntısını önleyebiliyor.
NANO-GÜBRELERLE GELEN DEVRİM
Gelecekte, bu tür bitkilerin yaygınlaşmasıyla azotlu gübre kullanımının azaltılması ve çevresel sorunların önlenmesi hedefleniyor. Gübre endüstrisinin geleceği, geçmişinden izler taşısa da, bambaşka bir yöne evriliyor. Nanoteknoloji, biyogübreler, hassas tarım teknolojileri… Tüm bu yenilikler, tarımın geleceğini şekillendiriyor.
Prof. Dr. Akira Tanaka, Tokyo Tarım Üniversitesi’nden, heyecan verici bir gelişmeyi paylaşıyor: “Laboratuvarımızda geliştirdiğimiz nano-gübreler, geleneksel gübrelere göre yüzde 20-30 daha az kullanımla aynı verimi sağlıyor. Bu, adeta bir devrim.”
Bu devrim, gübre endüstrisinin karşılaştığı zorlukları aşmak için bir umut ışığı. Artan dünya nüfusu, değişen iklim koşulları ve tükenen kaynaklar, bu endüstriyi yeniden şekillendiriyor.
TOPRAĞA NE VERİRSEK, GELECEK NESİLLERE DE ONU BIRAKACAĞIZ
Gübreden daha stratejik olan şey ise sudur. Türkiye’nin tarım arazilerinin dünya standartlarının altında olduğunu unutmayın. Türkiye dört mevsimi yaşadığı için çok çeşitli ürünler üretebiliyor, ancak toprak verimliliği düşük. Tarım arazilerinin sadece yüzde 3’ünün organik madde miktarı yüzde 3 ve üzerinde. Halbuki, Avrupa’da bu oran yüzde 5-6 seviyelerinde.
Türkiye, verimli olmay
an toprakları nedeniyle, dünyada en fazla gübre kullanan ülkelerden biri durumunda. Ayrıca, Afrika’nın kişi başına su miktarının 4.000 metreküp olmasına karşılık Türkiye’nin kişi başına düşen yıllık su miktarı 1.363 metreküp ve bu miktar giderek azalıyor. Yukarıdaki konuları, dünyanın diğer devletlerinden daha fazla üzerinde düşünülmeli ve uygulanmalıdır.
Gübre endüstrisi, tarımın görünmez kahramanı olmaya devam ediyor. Ama artık bu kahraman, sadece verimi değil, sürdürülebilirliği de düşünüyor. Çünkü biliyoruz ki, toprağa ne verirsek, gelecek nesillere de onu bırakacağız.
Zuhal Mansfield
TMG Dış Tic. ve Madencilik Sanayi Yönetim Kurulu Başkanı
mansfield@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.