Aslında yazacaklarımı iş dünyasında olup da yaşamayan yoktur. Binbir zorlukla ürettiğiniz ürünü satarsınız, sonra başka bir macera başlar. Tahsilat.
ürünün bedelini tahsil etmek ile korku tünelinde piknik yapmak arasında ilginç bir benzerlik vardır.
İstediğiniz kadar garantili satış yaptım diye sevinin, günün koşullarında birçok şirketin yarın garantisi yok. Dolayısı ile tahsilat gününe kadar eliniz yüreğinizdedir.
Ekonomi programlarını dinlerken, dualarınıza ürün verdiğiniz, tedarikçisi olarak çalıştığınız firmaların isimlerini de eklersiniz.
Ve beklenen gün gelir.
Elinizdeki evrak bankaya gider ve beklenmeyen, duymak istemediğiniz ama artık duyunca şaşırmayacağınız o mel’un cümle kurulmuştur.
– “Karşılığı yok, arkasını yazalım mı”?
Evet deseniz ona yazık, hayır deseniz size.
Kalakalırsınız…
Satış sorumlusu, çeki karşılıksız çıkan firmadan daha çok mahcup olur. Umutsuzdur ama “Ben bir konuşayım kendileriyle” der.
Sonrası malum takipler başlar.
Biraz dedektifvari ruh haline bürünürüz. Biraz küskün, biraz kırgın.
Banka , avukatlar, mal varlığı tesbitleri başka bir dişli arasında sıkışır kalırsınız.
Adam, çeki ödememiştir.
çEK YASASI, KİMİ KORUYOR?
çeki veren banka, bir anda Fransız kalır, duruma sizden daha çok şaşırır. Hiç bir yükümlülüğü yoktur. Olsa da öyle küçük ve öyle meşakkatli bir süreç başlatır ki, “eksik olsun dersiniz”
Kanunlar nettir, bana bazen karşılıksız çek Yasası “çeki vereni koruyormuş” gibi gelir.
Elinizde çek, senet, dekont, irsaliye, şahit olması hiç bir şeyi değiştirmez.
çekin karşılığı yoktur. “Buyrun mal varlığını bulun, haczedin!” sürecine girersiniz.
Ve…. bir gün beklenen haber gelir.
Bir yerde bir mülkünün varlığı çıkar ortaya.
Haciz işlemlerini başlatırsınız.
Ticarette, borçlu bu derece mağdur konumunda ve koruma altında olmamalıdır. Bu noktada adalet mekanizması, bu noktada alacaklıyı mağdur hale getirebiliyor. Böyle durumlarda, kendinize şu soruyu sormaya başlarsınız ; “Sanayi yatırımlarımı mı büyütsem, yoksa arsa mı alsam?”
Bu alacağınız olsa bile tekrar harcama yapmanızı gerektiren bir süreçtir.
Teminat, avukat, dava dosyası, harç, tebligat ve uzun bir bekleme süresi gerektirir.
Karşı taraf sizin mülkünü bulduğunuzu anladığı an devlete borcu varsa, ki genelde vardır. Vergi dairesi, SGK gibi yerlere kendini ihbar eder. Böylelikle devlet alacağı sizin alacağınızın önüne geçer ve satıştan belli bir oranda önce devletin alacağı düşülerek size ödeme yapılabilme ihtimali, süreci başlar.
öNCE DEVLETE, SONRA SİZE
Haciz yapıldığı süre içine çeki, senedi karşılıksız çıkan borcunu ödemeyen “benim başka evim yok burada yaşıyorum” derse. Satıştan, önce ona yeni bir yer alması için pay ayrılır, sonra belirlenen oranda devletin hakkı ödenir, ardından kalan siz ve sizin gibi alacaklılara pay edilebilir süreci başlar. Gördüğünüz gibi henüz tahsilat aşamasına gelinmemiştir.
Borcunu ödemeyen veya karşılıksız çek veren kişinin evi haciz ve açık ihale yoluyla satılır. Satışı takip eden 7 gün süresi içinde mülk sahibi onlarca sudan bahane bularak satışın iptalini ister. Buna kısaca “ihaleye fesat karıştı” der ve bambaşka bir dava süreci başlar.
Borca istinaden aldıysanız veya alan her kimse satışın tam bedelini gerekli kuruma “nakit” olarak yatırmakla mükelleftir. Nakdî, teminat mektubu ile değiştirmek isterseniz ayrı bir itiraz dilekçesi yazarsınız, kabul edilmediği takdirde nakdiniz, dava neticeye varılıncaya kadar kurumun ukdesinde kalacaktır.
Diğer tarafta bu itiraz, keyfi keder bir itiraz olabilir. İtiraz eden kişi ( borçlu) itirazı doğru çıkmadığı takdirde maddi bir cezaya uğrar, ama zaten parası olmadığı içi onu da ödemez. Genelde kuru bir itirazdır ve alacaklıyı mağdur etmekten başkaca bir işe yaramaz. özelliklere ciddi borçları olanların alacaklısını mağdur etmekten keyif aldığı bir süreçtir.
Kendi kendinize sorarsınız
Kim MAĞDUR?
Malınız gider
Kârınız gider
Maliyetiniz gider
Zamanınız gider
Sinirleriniz gider
Güveniniz gider
Hevesiniz gider
Yetmez!
Hak ararken tekrar nakdiniz gider.
Oysa itiraz eden de en az, itiraz cezası kadar bir bedeli getirmekle yükümlü olmalıdır.
Borçlu bu derece mağdur konumunda ve koruma altında olmamalıdır.
İster istemez; Adalet, kimin mağdur olduğunu bir türlü bilmiyor diye düşünür. Kendinize şu soruyu sormaya başlarsınız; “Sanayi yatırımlarımı mı büyütsem, yoksa arsa mı alsam?”
Zuhal Mansfield
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.