*Büyümenin gerekli olduğu ve istihdamın artmasının son derece elzem olduğu tabii ki tartışma dışıdır. Ama makro ekonomik performansımızı bu zor döneme taşıyan politikaları tekrarlamak yerine, daha zor ama yapısal dönüşümü mümkün kılan bir tercih üzerinde düşünmemiz de mümkün olabilmeli.
*Önceliğimiz enflasyonu kalıcı biçimde yüzde 2 düzeyine düşürecek bir istikrar politikası olmalı. Bir sıkı para politikası burada öne çıkan seçenek olmalı. Ancak, burada da Merkez Bankamızın eski bir hatadan uzak durması ve Türk Lirası’nın aşırı değerlenmesine izin vermemesi kritik önem arz edecek.
Türkiye ekonomisinin mevcut durumunda önemli bir açmaz ile karşılaşıldığı giderek daha fazla kabul görüyor. Enflasyonun yüzde 20’ler eşiğinde olduğu, işsizliğin yüzde 15’i aşmak üzere olduğu ve ciddi bir resesyon sürecinin içerisine girildiğinin kabullenildiği bir ortamda uygulanması gereken iktisat politikalarının önceliği ciddi bir sorunsal olarak irdelenmelidir.
Esasen yapısal sorunlarını büyük ölçüde çözmüş ve ince ayar adı verilen iktisat politikalarını izleyen gelişmiş ülkelerde de, bu derecede olmasa dahi, aynı sorunsal ile karşılaşılıyor.
Öncelik ne olmalı? Enflasyonu düşürmek mi, işsizlikle mücadele etmek mi tercih edilmeli? Bu ve benzeri açmazlar iktisat teorisinin ünlü amaç çelişkisi kavramı kapsamında sonu gelmez tartışmalara kapı aralar.
ŞİDDETLİ BİR TÜRBÜLANSIN İÇİNDEN GEÇMEK ÜZEREYİZ
Ülkemizin içinde bulunduğu durumda ise çok daha şiddetli bir türbülansın içinden geçmek üzere olduğumuz görülüyor. Resesyonun uzun ve şiddetli bir hal alması tehlikesine bağlı olarak işsizliğin daha yüksek seviyelere çıkmak üzere oluşu bir taraftan, en ciddi yapısal sorunumuz olan dış dengesizliği çözmekten kaçınarak biriktirdiğimiz döviz borçluluğu açmazı söz konusudur.
Bu bağlamda yükselen kurlar nedeniyle kontrolden çıkarak çift haneli oranlarda kalıcı seyir izleme tehlikesini ortaya çıkaran enflasyon diğer taraftan iktisat politikalarını sıkıştırıyor. Daha da kritik olan ise, tüm makroekonomik amaçlara aynı anda ulaşacağımızı düşünen ve iktisat zihniyetimizin romantik hayallerine hitap eden bir iktisat politikaları paketi peşinde koşmak olsa gerekir.
Ancak artık öncelikleri belirlemek için zaman oldukça daralmıştır. Kanaatim odur ki, iktisat politikalarımız önceliğini, her zaman olduğu gibi, büyüme ve istihdam odaklı olarak kararlaştıracak. Bu durumda, resesyondan çıkmaya yönelik tedbirlerle işsizlik oranlarında da kısmi iyileşmeler görülebilecektir.
DIŞ TİCARET VE CARİ AÇIĞIN YÜKSELMESİYLE ENFLASYON ÇİFT HANELERDE SEYREDECEK
Son dönemde yavaşlayan ekonominin görece tansiyonu düşürdüğü dış denge alanında ve enflasyon bağlamında ise gerçekleşmeler istenilen yönün tersine gerçekleşecek. Başka bir ifadeyle, dış ticaret açığı ve cari açığın yükselmesiyle birlikte enflasyonun çift hanelerde seyrinin devam ettiği görülecektir.
Büyümenin gerekli olduğu ve istihdamın artmasının son derece elzem olduğu tabii ki tartışma dışıdır. Ama makroekonomik performansımızı bu zor döneme taşıyan politikaları tekrarlamak yerine, kararlaştırılması daha zor ama yapısal dönüşümü mümkün kılan bir tercih üzerinde düşünmemiz de mümkün olabilmeli.
TÜRK LİRASININ AŞIRI DEĞERLENMESİNE İZİN VERİLMEMELİ
Bu kapsamda, kanımca önceliğimiz enflasyonu kalıcı biçimde yüzde 2 düzeyine düşürecek bir istikrar politikası olmalı. Türk Lirası’nın sağlam para olarak görülmesini sağlayacak bir sıkı para politikası burada öne çıkan seçenek olmalı. Ancak, burada da Merkez Bankamızın eski bir hatadan uzak durması ve Türk Lirası’nın aşırı değerlenmesine izin vermemesi kritik önem arz edecek.
Aşırı değersiz bir düzeyde istikrar kazanan bir ulusal para ile cari açık sorununun çözümüne de destek sağlanabilir. Bu noktadan itibaren, uygulanacak ihracata dayalı büyüme stratejisi aracılığıyla büyüme ve istihdamda sağlanacak artışlar tabloyu tamamlayacak.
Aşırı değersiz bir Türk Lirası ile istikrar sağlanması fikrinin kulağa garip geldiğinin farkında olduğumun bilinmesini isterim. Ama kulağa garip gelmeyen veya diğer deyişle alıştığımız Türk Lirasının değerlenmesi aracılığıyla enflasyonu kontrol stratejisinin makroekonomik performansı taşıdığı nokta da ortadadır.
Doç. Dr. Ertuğrul Kızılkaya
İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi
kizilkaya@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.