Yıllar önce Mersin Eğitim Enstitüsü’nde okurken, hayranı olduğum, Köy Enstitüsü Mezunu, memleket sevdalısı, hayatını eğitime adamış, uygulama dersi öğretmenimiz Ali Uysal, bize çok ama çok şey öğretti. çoğu öğretmenler gibi o farkında değil belki ama ben dahil tüm öğrencilerinin gerek iş, gerekse özel yaşamımızda onun çok büyük etkisi vardır. Hiç unutamadığım öğretilerinden biri “Ne iş yaparsanız yapın, yaptığınız işi en iyi şekilde yapın” idi. Bunu, köy öğretmeni (sınıf) olarak mezun olacak olan bizlere, öğretmenlik mesleği için söylerdi. Köye atanınca, atandığınız yerde, sadece okuma – yazma öğretmekle kalmayın, aynı zamanda köylülerimize din, tarım, ormancılık, bağcılık, inşaat yapımı, marangozluk vs. her konuda yol gösterin diye tembihte bulunurdu. çünkü onlar Köy Enstitüleri’nde bu şekilde yetişmişler ve ülkemizin kalkınmasında bu yaklaşımla öncü rol oynamışlardı.
Sanırım ben de bu anlayışın bir yansıması olarak, işinin yıldızı (ehli-uzmanı) olan kişilere hep hayran olmuşumdur. Yıldız bir şarkıcı, çok iyi muslukçu, mükemmel bir satış elemanı, işiyle özdeşleşmiş bir bankacı, sigortacı vb. Bu yaklaşım her meslek için geçerli.
Yıllardan bu yana çalışma hayatının içindeyim. Sadece benim uzun yıllar görev yaptığım finans sektöründe değil, diğer pek çok sektörde de işinin yıldızı- uzmanı olan çok az kişi gördüm. Elbette her çalışan kendine göre işinin uzmanı belki ama gerçekten öyle mi? Bunu kestirmek o kadar kolay değil.
Peki işinin uzmanı olmamanın sonucu nedir? Bu, mesleğine göre değişir. İşinin uzmanı olmayan kişi eğer bir doktor ve/veya kaptan pilot ise sonuç oldukça korkunç olabilir. Peki ya söz konusu kişi üretim ya da hizmet sektöründe sıradan bir çalışan, sonucunun ölçülmesi güç bir işte görevli bir kişi ise durum nedir? Elbette çok farklıdır. İlkindeki sonuç belki ölüm olmaz ama ikincisindeki kuvvetle muhtemel kar – milli ekonomi kaybıdır. O halde mesleğiniz / işiniz ne olursa olsun sonuç, kiminde parasal, kiminde can kaybı olabilir ama neticede ortaya bazen ölçülebilen, bazen de ölçülemeyen önemli maliyetler çıkıyor.
İşini iyi yapmayan çalışanlardan oluşan bir takım düşünün. Her bir süreçte, bölümde kalitenin düşmesi, verimsizlik, kar kaybı, motivasyonsuzluk, takım olamamanın mutsuzluğu gibi pek çok sonuç ortaya çıkabiliyor.
Olaya bütünsel bir açıdan bakıldığında, bir takım düşününki herkes işini en iyi şekilde yapsın. İşte en yakın örnek olarak Almanya Futbol Milli Takımı. Löw, son yapılan Dünya kupasında, alanında en iyi oyuncuları bir araya getirerek sağlam bir futbol takım oluşturdu, ya da vasat denilen oyuncuları harmanlayarak mükemmel bir takım yarattı. Alınan sonuç ortada. Takım olarak şampiyon oldukları gibi, birey olarak da her biri kendi alanında şampiyon oldular. Peki bu sonuç son bir yıllık çalışmanın mı ürünü. Elbette hayır. Eminiz ki yılların sistemli çalışmasının bir sonucudur. Ama neticede, belki de her bir oyuncunun alacağı ücret ya da transfer fiyatları en az ikiye üçe katlandı. Neden? İşte size iyi olmanın – işini mükemmel yapmanın sonucu.
Şimdi aynı şeyi bir şirket olarak yaptığınızı düşünün. Her çalışanın kendi alanında en iyisini yapmaya çalıştığını, yıldızlaştığını hayal edin – aslında yöneticilerin görevi – kim bilir ne mükemmel sonuçlar elde edilir. Buna bir de takım ruhunu aşılarsanız, eminim ki hem şirket, hem takım ve hem de bireyler olarak çok şey kazanırlar. Böyle güzel örneklere de sık sık rastlanıyor.
Mesela bankacılıkta bazı bölüm ve şubelerde bunun güzel örneklerine zaman zaman rastlama imkanım oldu. Böyle durumlarda hedeflerin gerçekleştirilmesi, karlılık beraberinde geliyor. Devamında ise terfi, jestiyon primi gibi bireysel avantajların yaratılması mümkün olabiliyor.
Aksi bir durum, yani işini iyi yapmayan çalışanlardan oluşan bir takım düşünün. Her bir süreçte, bölümde kalitenin düşmesi, verimsizlik, kar kaybı, motivasyonsuzluk, takım olamamanın mutsuzluğu gibi pek çok sonuç ortaya çıkabiliyor. Bu durum sadece şirketler için değil, pek çok alanda geçerli. örneğin, ülke yönetimi, siyasi partiler, spor klüpleri, sivil toplum örgütleri vs.
Peki işinin uzmanı bu kadar kişiyi bir araya getirmek ya da üretebilmek kolay bir şey mi? O kadar kolay değil ama imkansız değil. Bunu yapabilmek için;
• Bir kere her şeyden önce stratejik bir yönetim anlayışına sahip olunmalı.
• İşe takım üyelerinin seçiminden başlamak gerekir. Yani eleman alım aşamasında, “adama göre iş” değil, “işe göre adam almak” gerekir.
• çalışanların planlı ve ihtiyaca uygun bir şekilde, olabildiğince de uygulamalı eğitime alınmasına önem verilmeli.
• çalışanın karakterine uygun iş imkanı yaratılmalı. (Kişilik testlerinden yararlanılabilir)
• Kişinin yaptığı işi sevmesine özel önem vermeli, mutsuz çalışan profili üretilmemeli.
• çalışanların hedefe kilitlenmesi için tam bir takım ruhu yaratılmalı.
• Elde edilen sonuçlardan her çalışan payını almalı. Eğer bir işletmede bu saydığım ana başlıkların gereği yerine getirilirse başarı kaçınılmaz olur. Ama bunun için takım üyelerine de çok şey düşüyor. Herşeyden önce kendi geleceğini yaratmak için bile alanında en iyi olmaya çalışmalıdırlar.
Vizyon
Şaban çağıran
Denizbank A.Ş.Genel Müdürlük / Grup Müdürü
cagiran@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.