Karda iz bırakanlar…
Hiçbir iş basit değildir. Her iş detayına girdiğinizde; uzmanlık, tecrübe ve bilgi birikimi gerektirir. Birikim bazen bize eğitimle, bazen işin içinde görerek, bazen de bizzat tecrübe ederek, yaşayarak kazanılır. En güzel tecrübe tabii ki eğitilerek ve görerek kazanılandır.
Her iş uzmanlıktır. Her işi tutkuyla sevmek ve detayına inmek başarıya ulaşmak için esastır… Geçtiğimiz günlerde sohbet ettiğimiz bir eczacının, çalıştığı sigorta kurumunun ne kadar başarılı olduğunu belirtmek için, ” Türk Hava Yolları gibi firma” benzetmesini kullanması çok hoşuma gitti. Türk Hava Yolları; yıllar önce yerli bir firmaya, yurtdışında üretilen uçak ikram ekipmanlarını üretmesi için güvenmiş ve büyük destek vermişti. Böylece hem yurtdışına giden milli servet yurtiçinde kalmış, hem de milli bir sanayiye destek olunmuştu. Bu destek sayesinde firma, uçak ikram ekipmanları konusunda büyüdü ve bugün Dünyanın En İyi Hava Yolu Şirketleri listesinin ilk 10’unda yer alan 7 şirkete ürünleriyle hizmet verir hale geldi. Bu firma SEM Plastik’ti…
SEM Plastik de çalışma hayatı boyunca, Türk Hava Yolları gibi firma olmaya özen gösterdi, işini tutkuyla sevdi ve detaylara hakim oldu. SEM, Türkiye’de ilk kez üretimini Türk Hava Yolları için yaptığı ve dizaynı kendisine ait olan Plastik Kristal Bardağı, İstanbul ve Malatya’daki fabrikalarında üretti. üretilen kristal bardaklar, her üretim partisi sonrası birçok kalite testinden geçti, her partiye ait üretim numuneleri arşivde saklandı. Yapılan bu testlerden biri de, üretilen bardakların sıcaklığa dayanması ve sıcak su nedeniyle yumuşayıp deforme olup, olmadığının incelenmesiydi. Bunun için ayrı bir test prosedürü uyguluyor ve kaynar suya bardağın nasıl dayandığını gözlemleniyor. Test için su kaynatılıyor ve kaynayan su, bardağa dökülüp, bardağın boyunda veya eninde küçülme, bükülme vb. şekil değişiklikleri olup olmadığı ölçülüyor ve izleniyor.
Bundan 10 yıl önce bu konuda ilginç bir tecrübe yaşadık. O tarihlerde, Avrupalı büyük bir hammadde tedarikçisinden aldığımız hammadde ile Malatya tesislerinde üretim yapılmış ve nihai ürün bir takım testler sonrasında piyasaya sürülmüştü. Bir süre sonra satış ekibimizden, müşteri şikayetleri almaya başladık. Şikayetler; İstanbul, İzmir ve Antalya ağırlıklı müşterilerimizden geliyor, diğer illerdeki müşterilerimizden ise şikayet gelmiyordu. Hemen acil gündemle toplanan satış ekibimiz ile konuyu masaya yatırdık. öncelikle söz konusu üretim lotlarına ait kalite belgeleri ve tutulan üretim kayıtları incelendi. İncelememiz sonucu ürünlerin tüm testleri geçtiğini belirledik. Peki nasıl oluyordu da fabrikadaki ısı testini geçen ürünler, müşterilere ulaşınca, sıcak koşullarda deforme oluyordu? öncelikle testlerin doğruluğunu kontrol etmek için Malatya fabrika kalite ekibinden, o lota alınan numuneleri tekrar teste tabi tutmasını istedik.
Sonuç ilginçti: Bardaklar ısıya dayanıyordu. Daha da ilginci şikayet aldığımız müşterilerden iade aldığımız ürünleri, İstanbul fabrikamızda test ettiğimizde, ısı ile şekil değiştirdiklerini belirlememizdi. Müşteriler haklıydı ancak fabrikamız da, testin sonuçlarında ısrar ediyordu. Uykusuz geçen ve her adımı sorguladığımız iki zor günün sonunda çözümü bulduk. En basit fizik kuralını atlamıştık. Su, deniz seviyesinde 100 derecede kaynasa da, deniz seviyesinden yüksek yerlerde daha düşük ısılarda kaynıyordu. Dolayısıyla denizden 1.100 metre yükseklikteki Malatya’da su 100 dereceden daha düşük derecede kaynıyor, deniz seviyesindeki İstanbul, Antalya ve İzmir illerinde bulunan müşterilerimizin suyu 100 derecede kaynadığı için Malatya’daki düşük ısıda yapılan testten geçen bardak deforme oluyordu.
Derhal tüm deniz seviyesindeki illere satılan ürünleri pazardan geri çektik ve sorunu çözüme kavuşturduk. Peki daha önce üretilen bardaklara ne mi oldu? Bu bardakları, deniz seviyesinden yüksek illere ve havayolu müşterilerimize vererek sorunu çözdük.
çok prestijli, büyük bir Avrupalı havayolu şirketi olan müşterimizden bir şikayet aldık. Şikayetin konusu; havayolu müşterilerinin seyahat sırasında içtikleri limonlu içeceklerin, bizim ürettiğimiz bardaklarda ekşi bir tat aldığı, dolayısıyla bardağın içeceğin doğal tadını bozduğuydu. çok ilginçti…
Hemen müşterimizin şikayeti konusunda ekibimiz ile denemeler yaptık. Sonuç olarak böyle bir durumun söz konusu olmadığını tespit ettik. Biraz detaya inince, limonlu içeceklerin tatlarının, uçak içerisinde insanlara daha ekşi geldiğini anladık. Ancak bu durum bizim ürünümüzle ilgili değildi. Kaldı ki, Business Class’ta servis edilen cam bardaktaki limonlu içecek de günlük hayatta içtiğimiz limonlu içeceklerden daha ekşi bir tat bırakıyordu.
Konuyu elbette burada bırakmadık ve biraz daha detaya girdiğimizde gördük ki, tadın yüzde 20’sini dilimizle, yüzde 80’ini ise burnumuzla alıyoruz. Ayrıca beynimizin tat ile oluşturduğu algı ve beklenti de yemeğin tadını tahmin ettiğimizden çok daha fazla etkiliyor.
Uçakta, havada ve yerde oluşan en büyük fark basınç farkıdır. Uçak havadayken kabin basıncı, yerdekine göre daha düşüktür. Havada uçarken yolcuların hissettiği, yüzde 15’e denk gelen düşük hava nemi ve deniz seviyesinden 2 bin 500 metre yükseklikteki hava basıncıdır. Uçakta kendimizi 2 bin 500 metre yükseklikteki bir dağda hissedilen basınç altında hissederiz. Düşük basınçta şekerin ve tuzun tadı daha az hissedilir. Bu nedenle, uçakta yenen yemekler, yerdekine göre yüzde 20 ile 30 daha tuzsuz ve yüzde 15 ile 20 arasında daha şekersiz tat hissi verir. Bundan dolayı, uçak yemeği hazırlayan şirketler, yemeklere yerdekine göre, yüzde 20 – 30 daha fazla tuz ve yüzde 15 – 20 daha fazla şeker katar.
çarpıcı bir örnek de domates suyu ile ilgilidir. Dikkat ettiyseniz, en yüksek miktarda domates suyu tüketilen ortam uçaklardır. Uçakta içilen domates suyunun tadı, yerde içilenden daha lezzetlidir. Bu konuda, uçaktaki domates suyu için genel olarak taze, meyvemsi ve yuvarlak (degustator tabiri ile) bir tadı var denebilir. Bunun sebebi ise alçak basınçta meyve aromalarının daha kolay açığa çıkmasıdır. Yani tadın yüzde 80’lik kısmının kokudan kaynaklandığını düşünürsek, uçakta tüketilen domates suyunun daha lezzetli bir tat verdiği ortaya çıkar.
Yukarıdaki, yaşanmış çok küçük iki örnekte olduğu gibi, hiçbir iş basit değildir. Her iş detayına girdiğinizde; uzmanlık, tecrübe ve bilgi birikimi gerektirir. Birikim bazen bize eğitimle, bazen işin içinde görerek, bazen de bizzat tecrübe ederek, yaşayarak kazanılır. En güzel tecrübe tabii ki eğitilerek ve görerek kazanılandır. çünkü deneyerek ve yaşayarak kazandığımız tecrübeler hiç de ucuz değildir. Kışı kar altında geçiren Anadolu köylerinde, çocukların neredeyse bellerine kadar gelen karlı yollarda, okulun yolunu bulmaları için, büyükler önceden yolu yürüyerek karda adımlarıyla iz bırakır ve minik öğrenciler her yeri kaplayan beyaz örtü içinde açılan bu yoldan okullarına ulaşırlar. Başardıklarıyla, başaracağımıza olan inancımızı artıran ve karda iz bırakan Türk Hava Yolları’nın tüm mesleklerine aşık, detaycı personeline teşekkürü borç biliyorum.
Yavuz Eroğlu
AB Plastik üreticileri Derneği (EUPC) İcra Kurulu üyesi
eroglu@turcomoney.com