Yaşamımız boyunca, “memleketin mevcut ahvali” içerisinde; ne bayramları, ne de yeni yılları inanarak ve aşkla şevkle kutladık…
çocukken ve delikanlılık çağlarımızda, yaşamın ve dünyanın; “yapaylıklar” ve “alavere dalavere” üzerine kurulu düzeninden, doğal olarak habersiz olduğumuzdan, sandık ki bütün kutlamalar, gerçekçi sevinçlere dayanıyor…
Toplumsal ve bireysel ilişkilerde “yapaylık”, tepki duyduğumuz önemli bir “sosyal yara!”
İnanmadan inanıyor gözükmek…
Sevmeden seviyor rollerine girmek…
Saygı duymadan saygı sözcükleri sarf etmek…
Mutlu olmadan, “tanıştığımıza mutlu olduk demek…”
Bize tahammül edemeyeceğimiz kadar itici gelmektedir…
***
2010’da ve daha önceki yıllarda yaşanan rezaletleri görerek; 2011 yılını “mutlu ve huzurlu geçirmeyi(!)” beklemek tam anlamıyla bir “hayal”, hatta “ütopya” değil mi?
Bu zamana kadar, halk olarak ömrümüz hep “hayallerle” geçti…
Hayal kurmaktan, sürekli hayal içerisinde ve boş emeller peşinde koşmakta olan talihsiz ve bilinçsiz bireyler konumunda olduk…
Hiçbir dönemde bir türlü “kalıcı ve gerçek mutluluklarla” iç içe olamadık… Ara sıra yaşadığımız rüzgâr gibi gelip geçen uçucu bireysel mutlulukların dışında, gerçek yaşam mutluluğuna ulaşamadık…
Toplum olarak, ileriye her zaman umutla bakabiliyor muyuz?
İş, aş, sağlık ve gelecek kuşkularından büyük ölçüde arınmış mıyız?
çocuklarımıza istediğimiz yaşamı verebilecek miyiz?
Halen insanca bir yaşamın içinde olan bireyler miyiz?
Bunlar kıstas aldığımız gerçek mutluluk öğeleri…
597 liralık asgari ücretle yaşayan 4 milyona yakın kitlenin; elli defa kendilerine yeni yıllar mutluluğu dileseniz de; söylemle ve sanal temennilerle gerçek anlamda mutlu olabilmeleri olanaklı mı? O halde yıllar yılı birbirimizi kandırmanın ne alemi var?
Bu satırları yazarken, büyük bir TV kanalında ki konuşmalar kulağımıza geliyor…
“Sevgili dinleyiciler… Başak’ların bu yıl şansları açık…. Koç’lar için hareketli ve bol kazançlı yıl olacak… Akrep’ler için güzel günler görülüyor… Balıklar,,, Teraziler… Kovalar… vs… Yüce Allah’ım sabır ver… İşte “sessiz devrim (!)” yaparak yarattıkları tablo bu!..
Neredeyse bütün kanallar, 2010 yılının son iki üç gününü bu masal ve uyutmalarla geçirdi.
Referandumda “evet” oyu verenlerin pek çoğu zaten “aldatılmaya yatkın ve alışkın” olduklarından, bu masalları “ninni gibi dinleyerek” 2011 yılına büyük umutlarla girmiş olmalılar…
Havadan gelecek 35 milyon liralık Milli Piyango ikramiyesini havada kapmak hayaliyle yanıp tutuşan 35 milyon talihsiz biletli vatandaş(!) karavana çekmekle, 1 Ocak 2011 tarihinde, yeni yılın ilk darbesini yemiş oldular…
Tek emelleri “Harun” luktan kurtulup, havadan gelecek trilyonlarla “Karun” olmaktı ama ne yazık ki yine “Harun (!)” kalmaya mahkum oldular…
Almanya’da ki sayıları bir hayli fazla “Deniz Feneri” kurbanı vatandaşımız, aralarında konuşurken ve kendilerine sorulduğunda diyorlarmış ki:
“Deniz Feneri kanalıyla paramızı verdiklerimiz (yani kaptırdıklarımız demek istiyorlar) Müslüman insanlardır. Allah korkusu taşıyan kişiler. Verdiğimiz paraları mutlaka Allah yolunda harcıyorlar, yerlerse de helal olsun, çünkü onlar dindar, Müslüman insanlar, hiç olmazsa onlar (dinciler) yiyorlar… Pişman ve üzgün değiliz…”
Daha ne söylenir ki?
Şimdi anlamıyor musunuz, bir zamanlar Harun gibi olanların köprülerin altından sular geçtikten sonra kısa sürede nasıl “Karunlaştıklarını?”
Dini sömürerek, tepelerde mevki makam sahibi olduktan sonra; yine din sömürüsüyle ve elde ettikleri “hayırlı” kazançlarıyla nasıl köşeyi döndüklerini anlayabildiniz mi?
Adam asgari ücretle yaşadığını söylüyor sonra da açlık seviyesinin (857 lira) bile altında olan 597 liralık paraya, yani asgari ücrete,”bir lokma ekmek ve bir hırkaya”, hamdolsun diyerek bu “şahane hayatı” kendilerine bahşedenlere karşı, sürünürken ve perişanlık içerisindeyken minnet duyuyor…
Hiç sormuyor ki, bana daha yeni 629 liraya çıkardığınız komik ve utanç verici bir parayı, geliri, reva görürken; sizlerin sülale boyu trilyonluk yaşantılar içerisinde olmanızın, Allah indinde geçerliliği nedir?
Demiyor ki bizler, sosyetenin finolarına aylık köpek kedi maması olarak harcadığı tutarda bir parayla (629 lirayla) iki çocuklu bir aile reisi olarak kan ağlarcasına yaşarken; sizlerin villalarda, katlarda, yatlarda tatlı hayat yaşamanız hangi adalete sığar? Kuran’ın hangi hükmünde vardır…
35 milyon biletli talihsiz insan, “Harun’luktan” kurtulup, gördükleri ve özendikleri kimileri gibi “havadan köşeyi dönüp“ “Karun’laşacaklardı (!)” ama bu yılda olmadı, yine “Harun (!)” kaldılar…
Fazlada üzülmesinler, yakında, 12 Haziran seçimlerine doğru tekrar anayasa değişikliği masalı altında yeni masallar, yani aldatmalar önlerine sürülecek…
Onu da, 12 Eylül Referandumu gibi neyin ne olduğunu bilmeden, anlamadan, ülkeyi nerelere sürükleyeceğinden bihaber olarak “evet” oyu gibi taçlandırarak; evlerine teslim edilecek, fasulye, bulgur, mercimek, kömür vs çuvallarının getirdiği “muhteşem mutlulukla ödüllendirirler…
Ama her zaman “Harun” kalarak!
Hiçbir zaman insan gibi yaşama hakkına kavuşmadan!…
BURHAN öZBEY
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.