Türkiye’de geliri bir tarafa, işletmeyi yaşatan her türlü gideri bir tarafa yazarak (fuzuli masraflar hariç) birbirinden çıkarmak suretiyle kalandan “vergi” alsak ne olur, kayıt dışılık daha çabuk yok olmaz mı?
Şu elimizdeki güzel dergimizin bundan evvelki sayısını tetkik ederken Sayın Osman AKYüZ’ün; “Kayıt Dışı Ekonomi” ile ilgili yazısını okuma fırsatı buldum. çok sevdiğim bu değerli kardeşim aynı zamanda eski “Hesap Uzmanı”dır. Yani Maliye Bakanlığı’nın havasını teneffüs etmiş, evvelki uzmanların refakatinde kalmış, görüş ve düşüncelerini de dinlemiştir. Yazdıkları şeylerin hepsi doğru ve güzel, kendisini tebrik ederim. Rakamları da yerleştirdiği için kabul ederek, ben rakamsız düşüncelerimi ifade etmeye çalışacağım.
Kayıtdışılığın önlemesi fikirlerinin tartışılmasında; eski ismiyle bu Hesap Uzmanları, Maliye Müfettişleri mutlaka dinlemeli. Ama kısacık, küçücük de olsa şunu söylemek isterim ki; Maliye zihniyetine yasakçılık o kadar yerleşmişti ki, yenisinden veya eskisinden bunu söküp atmak kolay olmuyor.
Oysa mevcut hükümet yeni bir düşünce ile başlamış, hükmeden devlet değil, hizmet eden devlet düşüncesi ile yıllardır çalışmıştır. Fakat hala bazı kuruluşlarda hizmet etme yerine, hükmetmeyi söküp atamıyor. Vatandaş, konusunda haklı da olsa, küçücük bir masada oturan önce devlet diyor, yani kendini devlet görüyor! Bu kişiye, meseleni nasıl anlatırsın bu durumda! Birçok mükellef hatırlar herhalde, on sene evvelki durumları.
Vergimizi vermek için kuyruğa girer, Vergi Dairesinde kuyrukta on beş kişi varken, saat on yedi oldu, sistem kapandı veya bilgisayarlara geçilmeden evvel başka bir memur “nerdesiniz kardeşim bu saate kadar kalınır mı, herkesin işi var gücü var, niye erken gelmediniz, gidin bankaya yatırın” derdi. Banka, saat 16.30’da “kasayı kapattım” diyor. Bilmez ki bu para nasıl temin edildi!
Belki kendi çapında o da haklı, ama para ayağına kadar gelmiş bu parayı Maliye’nin bir gün evvel almasında fayda yok mu? Gidince belki de aylar sonra veya yıllar sonra ya gelecek, ya da hiç gelmeyecek! Bizler bankanın şubelerini teftiş ettiğimiz yıllarda yetkililere şöyle derdik; “paranın geldiği saat kaç olursa olsun emniyetini al, kasa kapandı falan deme. Ama ver dendiği zaman da mesai saatini belirt. (Tabii ki çok zaruri bir durum yoksa)”
Şimdilerde Maliye Bakanlığı’nda fevkalade değişiklikler görüyoruz. Her şeyden önce vergi mükellefini kendisine kazanç sağlayan bir kişi veya kuruluş olarak görüyor ve ona gayet yumuşak ve insancıl davranıyor. Gerektiğinde çay, kahve bile içiriyorlar. Böyle olunca kıyamette kopmuyor, devletin otoritesi de yok olmuyor. Ama hala bazı meseleler var ki; aksine yukarıdan değil, aşağıdan geliyor ve çözülmesi zorlaşıyor.
Yanlış bir karar verilmişse ondan döndürmek o kadar zor ki; o zorluklar ancak çıkarılan kanunlarla yenilenebiliyor. Herhalde kanun çıkarmak memurların vereceği karardan çok daha kolay oluyor bazen. Bunların hepsi ceste ceste düzeliyor da, zaman oluyor ki göle su gelene kadar kurbanın gözü patlıyor misali.
Bakın yıllardır boş KDV beyannamesi veren kuruluşlar var. Bunu da Vergi Daireleri biliyor. Eğer çalışmıyorsa şirket bu beyannameyi yılda bir veya iki defa veremez mi? Mesele parasını almaksa hepsi toptan alınır. İşlem yapılmışsa aylığa döner beyanname verilir. Olabilir deyince olmuyor. Bu basit bir misal. Yıllardır kayıt dışılık konuşuluyor. Konuşulup gelen hep hızlı teftiş, soruşturma, yasaklar, cezalar vs. Nedir bu kayıt dışılık. İnanıyorum ki; bunu yapanlarla konuşuluyordur. Hatta sebeplerini de yetkililerinin hepsi biliyordur. Peki neden halledilmiyor? Bana göre karar organının en büyük korkusu verginin azalması düşüncesi. Aman bizim zamanımızda toplanan vergi azalmasın.
Toplanan vergi gösterilen ilan edilen vergiden zaten çok az. Stopaj yolu ile alınan vergiyi toplanan vergiden saymak ne derece doğru! Ver bakalım elini bu kesilen vergi adı altındaki parayı ne zaman kaç kuruşu geri gelir. O halde asıl olan bizatihi mükellefin sıraya girerek sana verdiği paradır. öyleyse mükellefi güle oynaya vergisini kendi eliyle getirmesini sağlayalım. Bu nasıl olacak. İnzibati tedbirler yerine, bir iş adamına sormak lazım.
Sen bu kadar çalıştın, çabaladın bir işyeri kurdun inşallah da kazanıyorsun. Bende devlet olarak seni kazanmak için her türlü alt yapıyı hazırlıyorum. Yani seni koruyorum. Sen de, seni korumam için beni koru. Yaşaman için, işyerinin yaşaması ve seni, aileni yaşatmak için ne gibi masraflar yapıyorsun veya yapman gerekiyorsa onları bir yere yaz, gelirleri de bir yere yaz.
Aradaki farktan da bana şu kadarını ver. Kalan da işletmeni büyütsün, daha fazla kar et ve bana daha fazla ver. Böyle güzel olmaz mı? Bundan memnun olmayan iş adamı olur mu, elbette bize göre olmaz. Bu güzel kararı, hareketi suiistimal eden olmaz mı, olur elbet.
Bunun tedbiri ise şu beş kalemi giderine yazamazsın. Bunlar senin güzel yaşaman, işyerini daha büyük yapman için değil, fuzuli masraflardır. Sen bu fuzuli masrafları yapmaktan hoşlanıyorsan, onu da elbette yapabilirsin. Ama onları bana vereceğin dışında kalan paradan yap, ona da kimse ses çıkarmaz. Her bir mükellef yaptığı gezilerle para kazanıyorsa masraflarının tamamını kabul et. Eğer bir şirket fabrikasına güvenlik olarak üç adet Kangal Köpeğini de besleyerek yapmak mecburiyetinde ise onların alımından tüm yaşama masraflarını da kabul etmek gerekmez mi?
Şu anlattıklarımızın özetiyle kayıt dışılığı yok etmek isteyen değerli dostlar, gelin ülkemizde geliri bir tarafa, işletmeyi yaşatan her türlü gideri bir tarafa yazarak (fuzuli masraflar hariç ) bir birinden çıkarmak suretiyle kalandan “vergi” alsak ne olur, çabucak kayıt dışılık yok olmaz mı? Şimdi biz bunları anlattığımızda “Sen, beyanname usulünü mü benimsiyorsun veya öylemi olsun”, diyenler olabilir. Ben usul falan tarif etmiyorum. İşçinin, memurun, iş adamının, kuruluşların yaşamını en güzel şekilde kendi malının hırsızı olmadan, devlete kızmadan, küsmeden, kötü kötü emeller beslemeden, kayıt dışı nasıl paramı saklarım ve oradan elde edeceğim para ile çocuğumu en güzel okulda nasıl okuturum.
Yılda on beş gün olsun nasıl güzel bir yerde tatil yaparım diye uzun uzun düşünmeye dalmadan yaşamasının yolu budur derken, devletinin de bu davranışı sağlaması karşısında bırakın % 20-30 vergi almayı % 50-60 alacağım derse herkes seve seve bunu uygular. Zira kalan % 30-40 ona yeter, onunla da her işini güzel yapar. Vergi de azalmaz diye düşünürüm. Madalyanın hep ters tarafı düşünülürse bu fikre iştirak etmek kolay olmaz.
Ama insanları doğalında doğru, dürüst kabul etmek, aksine zecri tedbir almak esas olmalı. Yıllar önce, bir topluluktan birkaç kişiyi şu insan kötüdür, yalancıdır, sözünü tutmaz, dürüst düşünmez diye parmakla gösterirken, şimdilerde şu insan çok dürüst, vazifesini de iyi yapıyor denilmeye başlanmıştır. Ayrıca bu hale gelmesinin de sebebi araştırılmalı. Yasakçılığın, inzibati tedbirlerin arttırılması arzu edilen hedefe ulaştıramayacağını da bilmemiz gerekir.
Herkesin söyledi gibi eğitim deniyorsa bu eğitimde bir an evvel verilmeli, ama kimlere verilmeli, tek tek parmak hesabı yukardan aşağı sayacak olursak, hangi devlet olursa olsun devleti idare eden kişi sayısı üç bini bulmaz. Buna göre de eğitimi yapmak gerekir, yapılan yanlışları da daima her yerde birisinin gören olduğu da unutulmamalı.
Mehmet Zeki SAYIN sayin@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.