Son Haberler

Küresel hegemonya…

Hegemonya mücadelesi veya eşitsizlik karşısında adalet talebini dile getirenler, ilk fırsatta eleştirdiklerine benzemeye başlıyor ve kendi hükümranlıklarını kurmanın hayalini kuruyorlar. ABD ve SSCB, İkinci Dünya Savaşı sonrasında yeni hegemonik yapılanma mücadelesinin öncüleri oldular… Aradan geçen on yıllar içerisinde SSCB mücadelede tutunamadı. Bu kez yeni bir mücadelenin ayak sesleri duyulur oldu: ABD ile Çin arasındaki potansiyel mücadele.

Mevcut hegemonya sahibi ABD’nin askeri-politik-diplomatik gücü ile dünyanın en büyük ekonomik-finansal birikiminin işbirliği acaba ne durumdadır? Esasen bu işbirliği bir süredir zorlanıyor. Taraflar birbirlerinden kopmadan anlaşmanın değişkenlerini esnetmeye çalışıyorlar. Büyük servetlere koruma ve meşruiyet sağlayan teritoryal güç daha fazlasını isterken, parasal güç ise yeni bir hegemonyanın kanatları altına gidip gitmemesi gerektiğini sorguluyor.

Dünya üzerinde hegemonik bir savaş olduğu, bilinen bir gerçek. Üstelik bu yeni bir durum da değil. İnsanlığın bilgisi ve teknolojisi arttıkça daha büyük hedeflere yönelmesi bizatihi onun temel karakteristiği. Başka bir ifadeyle, insan mevcut haline razı gelen değil, tam tersine onu aşmaya çalışan bir canlı. Hatta biyolojik yapısına dahi. İnsanın ölümü aşmaya çalışması, yaşamını uzatmaya çalışması bu kapsamda düşünülebilir. Dolayısıyla denilebilir ki insan, gücü ölçüsünde bir mücadeleye yöneliyor ve hakimiyet kurmaya çalışıyor. Bazen doğaya karşı, bazen de diğer insanlar üzerinde. Uysal bir canlı olsa idi insan, dünya dışına çıkmaya veya atomu parçalamaya yönelmezdi. İşte insanın ikinci doğası olan söz konusu bu kültürel dinamik, özellikle kısa-orta vadede, insanın insan ile mücadelesini beraberinde getiriyor.

İNSAN, İLK FIRSATTA ELEŞTİRDİKLERİNE BENZEMEYE ÇALIŞIYOR

Bu noktada bir saptama yapalım: Hegemonya mücadelesi veya eşitsizlik karşısında adalet talebini dile getirenler, ilk fırsatta eleştirdiklerine benzemeye başlıyor ve kendi hükümranlıklarını kurmanın hayalini kuruyorlar. Esasen tarih boyunca yapılan etik tartışma da bu olgunun yansımasıdır: İnsanın kendini, kendi koyduğu ilkeler ile sınırlandırması arayışı. Kant’ın kategorik buyruğu, insanın söz konusu karakter özelliğini dengeli bir rotaya oturtmaya yönelik bir arayış olarak değerlendirilebilir.

ABD VE SSCB, HEGEMONİK YAPILANMA MÜCADELESİNİN ÖNCÜLERİ OLDU

Kısa-orta vade denilince insanlık açısından on yıllar ve yüzyıllardan bahsetmek gerekir. İşte bu süreçte insanın insanla mücadelesinin bir görünümüdür hegemonik savaş. İki dünya savaşı, bunun bir somutlaşmasıydı, tabii ki özellikle de Avrupa kıtasında. Ancak, başlangıçta beklenmeyen bir biçimde yayılan ikinci savaş, hegemonya mücadelesinin de boyutlarını yeniden ölçeklendirdi. Bu yeni ölçeğe uyum sağlayabilen devletler İkinci Dünya Savaşı sonrasında yeni hegemonik yapılanma mücadelesinin öncüleri oldular: ABD ve SSCB. Aradan geçen on yıllar içerisinde SSCB mücadelede tutunamadı ve bu kez yeni bir mücadelenin ayak sesleri duyulur oldu: ABD ile Çin arasındaki potansiyel mücadele.

DEVLET GÜCÜ VE PARASAL GÜÇ

Bu noktada önemli bir ismin tabii ki önemli bir yaklaşımından destek almak istiyorum. Giovanni Arrighi kapitalizmin evrimi bağlamında sermaye birikim dairelerinden ve hegemonik mücadelede ortaya çıkan farklı güç merkezlerinden bahseder. İspanya-Cenova, daha sonra Birleşik Eyaletler (Hollanda) ve sonrasında da İngiltere (Birleşik Krallık) öne çıkar bu mücadelede. Ve tabii ki İkinci Dünya Savaşı ertesinde ABD. Bu değişimin bir taraftan ölçeksel değişim ile ilgisi vardır, diğer taraftan da öncekini aşabilen bir ekonomik-siyasal üstünlük yapılanmasıyla. Ancak, Arrighi her dönemde başarısı ile öne çıkan hegemonik gücü kapsamında karşımıza çıkan bir işbirliğine de dikkat çekiyor. Hegemonik gücün kendi içinde verimli ve birbirini tamamlayan bir uzlaşma kurulmuştur. Bir tarafta, nüfusu ve toprağı kontrol eden teritoryal güç vardır: Devlet. Diğer tarafta ise, iktisadi değer yaratan ve akışkan karakteriyle dikkat çeken ekonomik aktörler karşımıza çıkar: Parasal güç. Dolayısıyla her başarılı hegemonyanın kendi içerisinde kurabilmeyi başardığı bir işbirliği veya bir anlaşma vardır.

ÇİN’İN NE YAPACAĞINI KESTİRMEK DE, ABD’DE KALMAK DA ZOR

Mevcut hegemonya sahibi ABD’nin askeri-politik-diplomatik gücü ile dünyanın en büyük ekonomik-finansal birikiminin işbirliği acaba ne durumdadır? Esasen bu işbirliği bir süredir zorlanıyor. Başka bir ifadeyle, taraflar birbirlerinden kopmadan anlaşmanın değişkenlerini esnetmeye çalışıyorlar. Büyük servetlere koruma ve meşruiyet sağlayan teritoryal güç daha fazlasını isterken, parasal güç ise yeni bir hegemonyanın kanatları altına gidip gitmemesi gerektiğini sorguluyor. Kesin bir eğilimden ziyade, karşılıklı bir güç denemesi olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Karikatürize edersek, Manhattan’ı bırakıp Shanghai’a gitmek, o kadar da kolay bir karar değil. Sonuçta Çin halihazırda totaliter-komünist bir yönetime sahip, kapitalizme ne derecede tahammül edeceğini kesin olarak bilmek zor. Diğer taraftan, ABD’de kalmak da zor. Uzun süredir gelişmiş veya bir başka ifadeyle doygun pazarlara sahip ülkelerde karlar düşüyor. Sermayenin finansal alanlara ve başka ülkelerdeki fırsatlara yönelmesi bu çerçevede anlamlı, hatta zorunlu hale geliyor.

DÜNYANIN HALLETTİĞİ KONULARI BİLE SONUÇLANDIRAMADIK

Uzun vadede kimin başarılı olacağını bugünden öngörmek oldukça zor. Nitekim yukarıda bahsedilen modelin sahibi Arrighi dahi bir dönem mücadelenin ABD ile Japonya arasında olacağını öngörmüş, daha sonra Japonya yerine Çin’den bahsetmeye başlamıştı. Belki de Çin, önümüzdeki dönemde devre dışı kalır ve devreye Hindistan girer. Ne dersiniz? Bize gelince, durum daha karışık. Ne yazık ki halihazırda kendi potansiyelini tüketen bir ülke görünümündeyiz. Çok uzun zaman önce dünyanın halletmiş olduğu konuları bile daha sonuçlandıramadık. Örnek isterseniz hemen söyleyelim: Trilyon dolarlık bir ekonomi olduğumuzu düşünüyoruz, ama sağlam paranın ne olduğundan haberimiz dahi yok. Kısacası hegemonik mücadelede ancak seyirci olmak rolü düşüyor bize. Sadece ölçekler itibarıyla da değil, daha ziyade vizyon itibarıyla.

Doç. Dr. Ertuğrul Kızılkaya

İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi

kizilkaya@turcomoney.com

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

İlgili Haberler

Site Haritası