Dünya küresel terör tehdidi ile yaşamaya alışır mı bilinmez ama “Pandora’nın kutusu”nun açıldığı ve tüm kötülüklerin yayıldığı yeni bir çağa girdiğimiz gerçeğini kabul etmeliyiz.
Bugün ayrı gibi görünse de birbirine besleme potansiyeli olan mülteciler meselesine dünya liderlerinin insani bir çözüm üretmesi artık zorunluluktur. Aksi takdirde her şey için çok geç olacak.
Yunan mitolojisinde ilk kadın olan ve Antik Yunanca’da “tanrıların armağanı” anlamına gelen Pandora’nın, Zeus tarafından insanlığı cezalandırmak için gönderildiğine inanılır. Efsaneye göre Zeus, ateşi çalıp insanlara veren Prometheus‘un kardeşi Epimetheus‘a, balçıktan yapılmış tanrısal güzellik ve zekâya sahip Pandora’yı eş olarak gönderir. Epimetheus kardeşinin tüm uyarılarına karşı Pandora ile evlenir. Zeus, Pandora’ya evlilik hediyesi olarak topraktan yapılmış, çömlek benzeri bir kavanoz hediye eder ama bu kavanoz asla açılmamalıdır. Bir süre sonra merakına yenilen Pandora, kavanozu açar ve içindeki tüm kötülükler dünyaya yayılmaya başlar. Ancak son anda kutuyu kapatır bu da insanların içindeki umuttur; kötülüğün yayılmamış olması umudu. Başka bir efsaneye göre de Pandora kutuyu açtığında dünyaya kötülük hâkim olur ve kutuyu kapatırken de kutu Pandora’yı esir alır.
ESARET VE UMUDUN YAŞANDIĞI ÇAĞDAYIZ
Bugün o kötülük, esaret ve umudun yaşandığı bir çağdayız. Yeni bir dünya sisteminde sadece ekonomik alanda değişim ve dönüşüm yaşanmıyor. Teknolojinin her alana girmesi, soğuk savaş sonrası sınırların kalkması, küreselleşen dünyada artık iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler beraberinde çok önemli sorun alanları da yarattı. Buna bir de Dicle ve Fırat nehirlerinin hayat verdiği “Bereketli Hilal” olarak adlandırılan Mezopotamya’nın geçmişten bugüne siyasi, ekonomik ve toplumsal sıkıntıları da eklendi. Büyük güçlerin bölge üzerinde gerçekleştirmek istediği çıkarların, bölge ülkeleriyle çakışması da Pandora’nın Kutusu’nun açıldığı bir dönem girildiğini gösteriyor.
KÜRESEL TERÖR ÇAĞI
Yeni bir çağa girdik. Bu çağı, güvenlik uzmanları “terör çağı” olarak tanımlamaya başladı bile. Terör faaliyetlerinde son yıllarda yaşanan artışın dışında saldırıların zaman aralıklarının azalması da bu tanımı güçlendiriyor. Son altı ayda arda arda Ankara’da meydana gelen üç patlama, İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde yaşanan canlı bomba eylemi, Brüksel’de üç farklı noktaya düzenlenen terör saldırılarını da eklediğinizde, bu yeni çağın kodlarını doğru okumak gerekliliği ortaya çıkıyor. Küreselleşme sadece ülke sınırlarını ortadan kaldırmadı, aynı zamanda ekonomiden siyasete, sosyal ve kültürel hayata kadar toplumların iletişim kurmasını kolaylaştırdı. Başka bir açıdan bakıldığında da benzer bir kolaylık, terör örgütleri arasında kurulan ilişkiler ağına yansıdığı gibi terörü de küreselleşen ve kimin elinde ne zaman patlayacağı belli olmayan saatli bir bombaya dönüştürdü.
Artık ülkelerin kendi sınırlarını koruması, terör örgütlerinin eylemlerini engellemeye yetmiyor. İşbirliği, istihbarat paylaşımı, gerektiğinde ortak stratejiler belirlenmesi ve yine ortak aksiyon alınması da gerekiyor. Bütün bu mücadele alanında ise akıllara hemen güvenlik mi, özgürlükler mi ağır basmalı sorusu geliyor. Terörü yıllardır yaşayan Türkiye, dönem dönem bu sorunun hep farklı yanıtlarıyla çözüm üretse de günün sonunda iş dönüp dolaşıp güvenlik ağırlıklı politikaların devreye alınmasıyla sonuçlanıyor. Özgürlüklerden kısa süreli de olsa vazgeçmeye hazır bir toplum yapısı ise terörün yarattığı psikolojik etkiyi açıklamaya yetiyor. Öyleyse ne yapılmalı? Yanıt basit aslında… Terörün tüm acımasızlığı ve insanlığa karşı işlediği suçlar karşısında özgürlük alanlarını olabildiğince genişletmekle işe başlamak lazım. Ne güvenlikten ne de özgürlüklerden vazgeçmeden, hep birlikte ortak akılla mücadele etmenin zamanı geldi. Ulusal ve uluslararası alanda ülkelerin bir an önce kısır tartışmaları bir yana bırakmaları ve ortak bir tavır alıp, harekete geçmeleri önem taşıyor.
SINIRLARIN KALKTIĞI DÜNYA
Dünyanın bugün geldiği noktada en önemli sorunu küresel terör. Aynı etkiye sahip bir başka sosyal ve toplumsal sorunu da mülteci krizi. Suriye ve Irak’ta yaşananlar ortada. Yurtlarından, vatanlarından, topraklarından ayrı düşmek zorunda bırakılan insanların, ülkelerinde çektikleri sıkıntıların yanı sıra medeni dünyanın bütün yükünü omuzlarına alıp sınır kapılarında ve Ege’nin iki yakasında yaşadıklarına tanıklık ediyoruz. Türkiye-AB arasında mülteci geri kabul anlaşmasının ilk ayağı uygulamaya geçerken, geride kalan on binlerce insan geleceklerinin ne olacağının belirsizliği içinde yaşıyor. Mülteci krizi; hak, hukuk, adalet ve insanlık sorunu temelinde çözülmediği sürece sadece sosyal ve toplumsal alanda derin yaralar açmakla kalmayacak, aynı zamanda küresel terör çağında, terör örgütlerinin de eleman devşirdiği bir sistem haline gelecek. Bu tehlike, uzun süredir geliyorum diyordu.
Şu aşamada sadece mültecilerin Türkiye’ye iade edilmesi, gelenlerin sosyal ve toplumsal hayata nasıl katılacaklarının planlanmaması, yasal statülerinin belirlenmemesi yakın gelecekte yeni sıkıntılar yaratacaktır. Küreselleşme sadece dünya ekonomisini ya da iş dünyasının işbirliği arayışlarında sınırları kaldırmakla kalmadı, sınırlar artık yok. Küresel terör ve mülteci krizinin gösterdiği gerçek, sınırların artık hiçbir şey ifade etmediğidir. Sınırların ortadan kalktığı yeni dünyada yapılması gereken en önemli sorumluluğumuz insani sınırların da ortadan kaldırılmasıdır. Bunu da mülteci krizinde göstermenin tam zamanı. Yoksa yarın her şey için geç kalınmış olacak.
Tarkan Kadooğlu
Kadooğlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.