Son Haberler

Orta Vadeli Program, ne kadar gerçekçi? Hedefler gerçekleşir mi?

-Açıklanan “Orta Vadeli Program”a göre TÜFE tahminleri 2022 ile 2025 arasında sırasıyla yüzde 65, yüzde 24,9, yüzde 13,8 ve yüzde 9,9 olarak veriliyor. Burada ilk dikkati çeken husus, 2022 ile 2023 arasında TÜFE tahmininin yaklaşık 40 puan azalmış olmasıdır. Buna ilave olarak 2025 itibarıyla tekrar tek hane enflasyonun görüleceğinin tahmin edilmesi dikkat çekiyor. Hemen vurgulamak gerekir ki söz konusu tahminler, iyimserden öte bir seviyeyi ifade ediyor.

 

TCMB’nın enflasyon hedeflemesi politikasını sürdüreceği ve “faiz politikasıyla birlikte, zorunlu karşılıklar, likidite, teminat ve proaktif rezerv yönetimine ilişkin politika bileşeni fiyat istikrarı hedefi gözetilerek etkin bir şekilde kullanılacağı” vurgulanıyor. Görünen o ki; Merkez Bankası’nın TL’nin iç değerinde istikrar sağlamak için dış değerini kontrol altında tutma stratejisi de bir kez daha başarısız olacaktır. Dolayısıyla TCMB, ortodoks çizgiye dönmeli ve çok büyük önem verilen Liralaşma süreci için öncelikle enflasyonu düşürmelidir.

2022-2025 yılları için geçerli olacak tahminleri ve uygulanacak tedbirleri içeren Orta Vadeli Program (OVP) açıklandı. Daha önce de açıklanan, bir süreliğine yerini YEP’e (Yeni Ekonomi Programı) bırakan OVP, özellikle önümüzdeki yıla dair beklentileri etkilemeyi amaçlıyor. Bu metinde yer alan tahmin, tespit ve politika önerilerinin ele alınması bu çerçevede önemli. Öncelikle vurgulamak gerekir ki; enflasyonu TÜİK’in TÜFE istatistiklerine göre yüzde 80’i aşan bir ülkede fiyat istikrarına dair tahmin ve politika tedbirlerinin OVP’nin III. başlığı olan “MAKROEKONOMİK HEDEFLER VE POLİTİKALAR” altında dahi 4’üncü alt başlıkta yer alması ilginç. Büyüme, yeşil dönüşüm ve istihdam ilk üç alt başlık olarak karşımıza çıkarken, makroekonomik istikrarın halihazırda en önemli sorununun bunlardan sonra ele alınması ilginçtir.

ENFLASYON TAHMİNLERİ, İYİMSERDEN ÖTE BİR SEVİYEYİ İFADE EDİYOR

OVP’de TÜFE tahminleri 2022 ile 2025 arasında sırasıyla yüzde 65, yüzde 24,9, yüzde 13,8 ve yüzde 9,9 olarak veriliyor. Bu çerçevede ilk dikkati çeken hususlar 2022 ile 2023 arasında TÜFE tahmininin yaklaşık 40 puan azalmış olmasıdır. Buna ilave olarak 2025 itibarıyla tekrar tek hane enflasyonun görüleceğinin tahmin edilmesi dikkat çekiyor. Hemen vurgulamak gerekir ki söz konusu tahminler, iyimserden öte bir seviye olarak değerlendirilebilir. EK 1’de yer alan detaylı tahminler ele alındığında, cari fiyatlarla GSYH verilerinin TL ve ABD Doları cinsinden verildiği görülüyor. Buradan örtük biçimde tahmin edilen yıllık ortalama ABD Doları/TL kuru da hesaplanabiliyor. Buna göre 2022 için 16,6 TL olan ABD Doları kuru tahmini, sonraki yıllar için sırasıyla 21,5; 24,6 ve 25,7 olarak verilmiş.

ESAS SORUN, TL’NİN GÜÇLENMESİNİN SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR STRATEJİ OLMAMASIDIR

Yukarıda tahmin olarak verilen değerlere nasıl ulaşılacağına dair “Politika ve Tedbirler” incelendiğinde dikkat çekici 2 husus öne çıkıyor. Buna göre TCMB’nın enflasyon hedeflemesi politikasını sürdüreceği ve “faiz politikasıyla birlikte, zorunlu karşılıklar, likidite, teminat ve proaktif rezerv yönetimine ilişkin politika bileşeni fiyat istikrarı hedefi gözetilerek etkin bir şekilde kullanılacağı” vurgulanıyor. Negatif faiz politikasının nasıl etkin olacağının açıklanmadığı dikkate alınırsa Merkez Bankası’nın önümüzdeki dönemde de enflasyon ile makro ihtiyati tedbirler aracılığıyla mücadele edeceği söylenebilir. Ayrıca bir sonraki maddede de asli unsur olarak “Liralaşma” stratejisine atıf yapılıyor. Bu maddede yer alan ifadelerden Merkez Bankası’nın “temel değer saklama aracı” olarak TL’nin kullanılması için zorlayıcı tedbirler almaya devam edeceği anlaşılıyor. Fakat OVP metninde doğrudan vurgulanmasa da para politikasının en önemli tahmin ve beklentisinin döviz kurlarında son yıllarda görülen artışın yerini son derece ılımlı artışlara yerini bırakması olduğu görülüyor. Türk Lirası’nın değer kazanması ile özellikle ithal edilen enflasyonun azalabileceği ve TÜFE tahminlerinin ulaşılabilir olabileceği düşünülebilir. Ancak, esas sorun TL’nin bu şekilde güçlenmesinin sürdürülebilir bir strateji olmamasıdır. Dolayısıyla denilebilir ki Merkez Bankası tekrar eski bir hastalığa yeniden kapıldı. 2001 yılı sonrası uygulanan istikrar programının uygulanması sırasında da aynı uygulama görüldü ve 2004-2016 yılları arasında yaklaşık 12 yıl TL aşırı değerli oldu. Söz konusu dönemde tek hanelerde kalan enflasyon, artan cari açık ile sürekli dış finansman sağlama aracılığıyla yoluna devam eden bir iktisat politikası benimsenmişti.

Bu bağlamda, yukarıda verilen ve gerçekleşmesi umulan senaryonun gerçekleşme olasılığına odaklanılabilir.

YURT İÇİ ÜFE BAZLI REEL EFEKTİF DÖVİZ KURU, DAHA AZ DEĞERLİZ TL’YE İŞARET EDİYOR                                                           

Söz konusu gelişmelerin en önemli varsayımlarında biri olan dış finansman koşullarının benzer olmadığını belirtmemiz gerekiyor. Özel sektör ve uluslararası finansal piyasalar üzerinden sağlanan dış finansmanın dünya ekonomisindeki gelişmeler çerçevesinde pek de imkan sağlamayacağı ortadadır. O halde döviz ihtiyacının, son yıllarda olduğu gibi, doğrudan kamunun (Hazine’nin dış borçlanması ve TCMB’nin swap anlaşmaları) adımlarıyla sağlanmaya çalışılacağı ileri sürülebilir. Fakat daha önemli sorun, TL’nin halihazırda dahi değerlenme süreci içerisinde olmasıdır. Her ne kadar reel efektif döviz kuru TÜFE üzerinden hesaplandığında aşırı değersiz görünüyor olsa da Yurt İçi ÜFE bazlı reel efektif döviz kuru daha az değersiz bir TL’ye işaret ediyor. Öte yandan da 2022 yılında söz konusu bu kur hızla değerlenmeye işaret ediyor. Bu gelişmenin yaratacağı gelişmeler, dış ticaret verileri üzerinden değerlendirilebilir.

MERKEZ BANKASI, ÖNCELİKLE ENFLASYONU DÜŞÜRMELİDİR

Tüm bunların ışığında denilebilir ki bir süre sonra OVP hedefleri iyimser olmaktan çıkarak gerçek dışı olarak algılanacak ve büyük olasılıkla güncellenecektir. TCMB’nin, TL’nin iç değerinde istikrar sağlamak için dış değerini kontrol altında tutma stratejisi de bir kez daha başarısız olacaktır. Dolayısıyla TCMB, ortodoks çizgiye dönmeli ve çok büyük önem verdiğini iddia ettiği Liralaşma süreci için öncelikle enflasyonu düşürmelidir. Fiyat istikrarının sağlanamadığı bir ülkede ulusal paranın “temel değer saklama aracı” veya “sağlam para” olması beklenemez.

Doç. Dr. Ertuğrul Kızılkaya

İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi

kizilkaya@turcomoney.com

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

İlgili Haberler

Site Haritası