Son Haberler

“Orta ve uzun vadeli en iyi yatırım…”

Turcomoney CEO Sohbetleri Toplantısı’nın Haziran ayı konuğu, Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği Başkanı İlhami Koç

YABANCI YATIRIMCI NEZDİNDEKİ OLUMSUZ ALGIYI DEĞİŞTİRMELİYİZ

*Finansal Okuryazarlık meselesi çok önemli. Bu konu esaslı bir biçimde ele alınmalı ve geniş kitleler bilgilendirilmeli.

*Piyasalar ve yatırımcılarda güven tesisi şart. Güvenin arttığı dönemlerde Türkiye’ye dışarıdan para aktı.

*Bankalarda mevduatın ortalama vadesi 2 ay. Tasarruf sahipleri, kısa vadeli mevduatlarını sürekli uzatıyor. Başka bir deyişle, uzun vadeli tasarruflar da kısa vadeli araçları tercih ediyor.

*Uzun vadeli tasarruflar, bireysel emeklilik sistemi içinde büyümeye başladı. Halen tartışılmakta olan otomatik katılımın yürürlüğe girmesi bu sürece yeni bir ivme kazandıracaktır.

*Kaldıraçlı işlemler, yüksek risk taşır ve her yatırımcı için uygun değildir. Foreks piyasasında yeni düzenlemeler, bireysel yatırımcıların bu faaliyet alanına girmesini zorlaştırıyor.

*Genç girişimcilerin projelerinin desteklenmesi açısından melek yatırımcılık gibi kitlesel fonlama sisteminin altyapısının oluşturulması gerekiyor.

*Hisse senetleri, faize hassas yatırımcılar için ideal bir yatırım aracıdır. Çünkü, önceden belirlenmiş bir getiri yok. Yatırımcı kara ve zarara ortak

* Türkiye’de faizler hala yüksek.  Kısa vadeli mevduatla hiç risk üstlenmeden enflasyonun oldukça üzerinde bir getiri sağlayabiliyorsunuz.

*Orta ve uzun vadeli tasarruflar için hisse piyasalarını öneririm. Son yıllarda ülkemizde şirketler yüksek temettüler ödüyor.

Turcomoney CEO Sohbetleri Toplantısı’nın Haziran ayı konuğu Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği Başkanı ve İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı İlhami Koç’tu. Crowne Plaza İstanbul Florya’da düzenlenen yemekli toplantıda Turcomoney yazarları sordu, İlhami Koç cevapladı.

BANKACILIK SİSTEMİ KISA VADELİ MEVDUATLA GİDİYOR

Yaşar Erdinç- Amerika’nın 340 Milyon nüfusu var. 270 milyonu sermaye piyasalarına yatırım yapıyor, Türkiye’deki sermaye piyasası yatırımcı sayısı inanılmaz az. 70 milyonluk nüfusa rağmen 1 milyon yatırımcı var. Bu konuda çalışmalarınız var mı? Bu pasta nasıl büyütülecek? Sermaye Piyasaları Birliği olarak yatırımcı tabanını geliştirmek için yapıyorsunuz?

İlhami Koç- Sorunun temelinde ülkemizde tasarrufların kıt olması ve bu kıt tasarrufların da büyük ölçüde kısa vadeli yatırım araçlarında değerlendiriliyor olması yatıyor. Başka bir deyişle, geniş kitleler tasarruftan çok harcama yapmayı seviyor. Kıt olan tasarruflarını da kısa vadeli araçlarda değerlendiriyorlar. Aslında, bu sadece bizim sorunumuz değil. Tasarruf eğilimin azalması ve kısa vadecilik şu anda küresel piyasalarda tartışılan konuların başında geliyor.

Geniş kitleler, serbest piyasa ekonomisinin bir gereği olarak sürekli tüketim yapmaya özendiriliyor. İnsanlar kendi birikimlerinin yanısıra finansal sistemin sunduğu kolaylıklardan yararlanarak da harcamalarını artırıyor. Öte yandan, ömür gittikçe uzuyor. Çalışan kesimin tasarruf eğiliminin düşmesi ileride bir çok soruna yol açacak.

Bununla bağlantılı bir başka konu da kısa vadecilik(short termism). 2000’li yıllara kadar yaşadığımız uzun yüksek enflasyon-yüksek faiz ortamında, yatırımcılar kısa vadeli faizli araçları tercih ediyordu. Bu ortam büyük ölçüde ortadan kalkmasına rağmen alışkanlıklar değişmedi. Ülkemizde mevduatın ortalama vadesi yaklaşık olarak 2 ay. Ancak, tasarruf sahipleri, kısa vadeli mevduatlarını sürekli  uzatıyor. Başka bir deyişle, uzun vadeli tasarruflar da kısa vadeli araçları tercih ediyor.  Buna ek olarak, teknolojik gelişmeler, yüksek kaldıraçlı ürünleri, al-sat ile kısa vadede yüksek kazanç sağlama anlayışını yaygınlaştırdı. Mobil araçların da gelişmesiyle bu anlayış salgın gibi genişliyor. Sermaye piyasalarının, tasarrufların girişimlere aktarılması işlevi gittikçe zayıflıyor. Bu sadece bizim sorunumuz değil, gelişmiş, gelişmekte olan bütün piyasalarda tartışılıyor.

Bu yapının değişmesi, kısa vadede teşvik sistemleri orta vadede ise finansal okuryazarlığın gelişmesiyle mümkün olabiliyor.

Devletimiz bu konuda, bireysel emeklilik sistemini teşvik eden düzenlemelerle önemli bir adım attı. Uzun vadeli tasarruflar, bireysel emeklilik sistemi içinde büyümeye başladı. Halen tartışılmakta olan otomatik katılımın yürürlüğe girmesi bu sürece yeni bir ivme kazandıracaktır.

Finansal okuryazarlığın yaygınlaşmasıyla geniş kitlelerin tasarruf eğilimlerinin artırılabileceği ve doğru alanlarda değerlendirilebileceği düşünülüyor. Davranışsal Finans, insanların ekonomik kararlar alırken sanıldığı gibi rasyonel düşünmediğini gösteriyor. Yani, ekonomi derslerinin temelini teşkil eden bir çeşit homo-economicus yok aslında.  Yatırımcıların eğitimi tarafında Birlik olarak çeşitli faaliyetlerde bulunuyoruz. Bunları burada sıralamak istemiyorum. Ayrıntıları zaten Birliğin websitesinde var.  Ancak, özellikle vurgulamak istediğim bir konu var.  Öncelikle, ekonomi derslerinin, orta öğretim müfredatın yer alması gerekiyor.

Yaşar Erdinç-Tasarrufların düşük olduğunu söylüyoruz da son 5-6 yılda yaklaşık 5 kat trilyonluk konut alımı yapılmış. Bizim tasarruf hesaplarında konuta giden para tasarruf olarak gözükmüyor. Hâlbuki Türk insanının kafasında bu bir tasarruf. Bunların %30- %35 i banka kredisiyle alınmış yaklaşık %20’si nakitle alınmış, geri kalanı da adama senet vermiş ve her ay senedini ödüyor. Aslında “rasyonel karar vermiyor” diyoruz ama kesinlikle vatandaş dehşet rasyonel karar veriyor. En büyük sorunlardan bir tanesi fonlar fonların getirisinin düşük olması. Karşılaştırdığımız zaman adamın mevduat yapması kesinlikle çok daha mantıklı. Ben tasarrufun az olduğunu inanmıyorum. Konuta gidebilecek para bu tarafa yönlendirilebilse çok fazla şeyi değiştirilebilir. Ama şu anki siyasi ve ekonomik konjonktürde bu neredeyse imkânsız gibi bir şey.  Finansal okuryazarlığı çok geniş çaplı düşünmek ve yapmak lazım. Mesela Amerikan Maliye Bakanlığı’nın sitesine girdiğinizde şunları görürsünüz. Kedi ayak izleri var, çocuk ayak izleri var. Çocuğa doğum gününde Amerikan devlet tahvili öneriliyor. 20 yaşına gelince onun okul parasını karşılayacak.

Amerika’da niye 170 milyon kişi sermaye piyasalarında yer alıyor, Türkiye’de 70 milyon bir milyon yatırımcı var sorusu bunu açıklamıyor. Aslında 90’lı yılların başlarını hatırlarsak Türkiye’de sermaye piyasaları gelişsin diye Turgut Özal’ın yaptığı şeyler vardı. Özelleştirme İdaresi hisse senetlerini ucuz sattı. Vatandaş alsın, satsın ve kazansın diye devlet o zaman ciddi bir şekilde yön buldu kendine. Hatırlarsanız insanlar geceden banka kuyruğuna girerlerdi.

İlhami Koç- Gayrimenkul konusunda haklı olabilirsiniz. Ancak, konut talebi esasen barınma ihtiyacından kaynaklanıyor olmalı. Tasarruf dediğimizde, bireylerin ihtiyaçları dışındaki gelirlerinden bahsediyoruz. Tarihsel bakış açısıyla bakacak olursak, sanayi devrimine kadar insanların harcamalarının zorunlu ihtiyaçlarla sınırlı olduğunu görüyoruz. Zorunlu ihtiyaçlar dışında insanların zaten harcayacak bir şeyi de yok.  Sanayi devrimi ile birlikte üretim miktarı hızla artmaya başlıyor. Üretim miktarı öyle bir artıyor ki bunu birilerinin alması lazım. Geniş kitlelerin harcamaya yönelmesi gerekiyor. Reklamlarla mesajlar veriliyor. Harcamak mutluluk getirir anlayışı hakim olmaya başlıyor. Kendinize, evinize, yakınlarınıza bir şey alırsanız mutlu oluyorsunuz. Bunu 150 yıl öncesiyle karşılaştıracak olursak, sanayi devrimi öncesinde lüks harcama az sayıdaki aristokrat kesime özgü bir anlayıştı. Bunun dışında para harcayan kitle yok.  Bugün geldiğimiz noktada, harcamayı geniş kitleler yapıyor. Zengin kesimler ise “paramı nasıl korurum, nasıl değerlendiririm, nasıl yatırırım yaparım” diye düşünüyor.

Orhan Ökmen- İlhami Bey, hem para piyasalarını hem de sermaye piyasalarını kıyaslayabilecek yegâne kişilerden birisi sizsiniz. Bunu kıyaslamanızı isteyeceğim, Türkiye için dünya için.

İlhami Koç- Serbest piyasa ekonomilerinin doğru işleyişi için tasarrufların girişimlere doğru bir şekilde aktarılması gerekiyor. Mali piyasaların ana fonksiyonu bu.  Bu esasen 2 şekilde olabiliyor.  Bankacılık sisteminde, banka tasarrufları toplar ve kendi bilançosuna dahil eder. Daha sonra girişimcilere kredi olarak aktarır. Sermaye piyasalarında ise aracı kuruluşlar, tasarrufları bir takım yatırım araçları vasıtasıyla, kendi bilançosuna almaksızın, yatırımcılara aktarır. Bunlardan ilkinde ticari bankacılık ikincisine yatırım bankacılığı diyoruz. Kıta Avrupası sisteminde, bankacılık üzerinden aktarılması yaygın iken, ABD sisteminde sermaye piyasaları üzerinden aktarılması daha yaygın.

Bugün geldiğimizde temel tartışma konulardan biri de piyasa bazlı finansmanın geliştirilmesi. Küresel kriz sonrasında, ticari bankacılık, taşıdığı sistemik riskler nedeniyle gittikçe regüle hale geldi. Başka bir deyişle, kredi politikaları “riskten kaçınma” esasına dayalı. Ancak, o zaman ekonomideki riskli yatırımlar nasıl finanse edilecek? Örneğin, başlangıç aşamasındaki şirketlerin finansman ihtiyacı nasıl karşılanacak? Avrupa piyasalarında şu sıralar piyasa bazlı finansmanın geliştirilmesi, başka bir değişle, ABD’deki sistemin yaygınlaştırılması konuşuluyor.  Çünkü bankacılıkla piyasa bazlı finansman, yani arasındaki fark şu. Ticari bankacılıkla, niteliğine bakılmaksızın bütün tasarruflar bir havuzda toplanıyor ve kredi veriliyor. Sermaye piyasalarında ise tasarrufları risk/getiri beklentilerine göre ayrıştırmak buna göre yatırımlara yöneltmek mümkün. Her bir risk grubuna uygun sermaye piyasası araçları var piyasalarda.

Ramazan Başak- Kaldıraçlı piyasalar, türev piyasalar konusunda yapılan mevzuat düzenlemeleri muhtemel tehlikeyi azaltacak oranda mı? Yeterli mi? Yapılması gerekenler var mı?

İlhami Koç– Burada kastettiğimiz, sermaye piyasası mevzuatında yer alan kaldıraçlı işlemler ise, yeni mevzuatın yeterli olduğunu düşünüyorum. Bu işlemler, taşıdığı yüksek kaldıraç nedeniyle çok riskli. Kaldıraçlı ürünlerin işlem gördüğü elektronik platformlar, bu riskleri bilen yatırımcıların bulunması gereken bir alan. SPK’nın son düzenlemesi öncesinde, bireysel yatırımcılar, yanlış bilgilendirmenin de etkisiyle, bu işlemlerin cazibesine kolaylıkla kapılabiliyordu. Yatırımcıların bir ksımı işlem yapmaya başlayınca bilmedikleri risklerle karşılaştılar. Bu durum, küçük yatırımcılar nezdinde mağduriyetler de yarattı. Yeni düzenlemeler, küçük bireysel yatırımcıların bu işlemlere kolayca ulaşmasını sınırladı.

Ramazan Başak- Tezgahüstü opsiyonlarda da sorunlar yaşandı.

İlhami Koç – Tezgahüstü opsiyonlar, uzun yıllar sadece finansal kurumların kendi aralarında yaptığı işlemlerdi. Daha sonra, finansal kurumlar bunları müşterileriyle de yapmaya başladılar. Özellikle, bankalar bu ürünleri, zaman zaman mevduat ile birlikte satıyorlar. Yatırımcı bazı riskler alarak mevduatın getirisini yukarıya çekiyor.

Tezgahüstü opsiyonlar ayrıntılı düzenlenmiş bir alan değil. Esasen herhangi 2 taraf bir araya gelip, bir opsiyon sözleşmesi yazabilir.

Kaldıraçlı işlemlere ilişkin yeni düzenlemeler, tezgahüstünde yapılan bütün işlemlerin Türkiye Sermaye Piyasası Birliği’nce yayınlanmasını öngörüyor. Bu konuda altyapı hazırlıklarımız devam ediyor, pek yakında bu işlemlerin ayrıntıları piyasalarda biliniyor hale gelecek.

FOREKS PİYASASINDAKİ YENİ DÜZENLEMELER RİSKİ AZALTIYOR

Alper Nergiz- Ekonomi basınında ve ekonomi yazarlarında işlemlerle ilgili bilgi eksikleri var. Geçen İngiltere’deydim. Bir yatırımcı şöyle bir soru sordu: Türkiye nette ithalatçı mıdır, yoksa ihracatçı mıdır?  Döviz mi daha çok girer ülkeye yoksa döviz mi daha çok çıkar? Ben orada ithal ederiz dedim. Orada döviz de döviz girdisi sağlıyor. Bunun 3 tarafı var dedi. Yurt dışı, Türkiye’deki aracı kurumlar, Türkiye’deki yatırımcı kurumlar. Türkiye’deki yatırımcı kurumların zararı aracı kuruluşların karı nette bir tortu bırakabilir, ama diğer tarafa para gidiyor.

İlhami Koç – Bu kaldıraçlı işlemlerden kastettiğimiz işlemler foreks dediğimiz piyasalar. Bu işlemler, tekonolojik gelişmelerle dünyamıza girdi. Başka bir deyişle, eskiden sadece finansal kurumlar arasında yapılan döviz ticareti, bireylerin evine ve hatta telefonlarına indi. Teknolojinin getirdiği yeniliklerden kaçacak halimiz olmadığı gibi bu yeni alanları başıboş da bırakmamak gerekiyor. Eskiden, herkes internette kredi kartını kullanarak bazı websiteleri üzerinden işlem yapıyordu. Bu paraların nereye gittiği dahi bilinmiyordu. Sermaye Piyasası Kurulu’nun bu alanı düzenlemesiyle faaliyetlerin çerçevesi belirlenmiş oldu.

Bu işlemlerle ilgili olarak Alper Bey’in de belirttiği gibi olumsuz bir algı var. Daha önce de söylediğim gibi, bu algı, bu alanın doğal risklerinin bilinmeden yapılmasından kaynaklanıyor. Tekrar etmekte fayda görüyorum. Kaldıraçlı işlemler, küçük tasarruflar için doğru bir alan değil. Bireylerin, kısa zamanda büyük getiriler amacıyla bu işlemleri yapmaya kalkışması genellikle büyük kayıplarla son buluyor. Örnek vermek gerekirse, 1.000 TL’lık bir tasarrufunuz varsa, bu tutarı teminat gösterip, 100.000 TL’lık bir pozisyon alırsanız, en küçük bir volatiltede 1.000 TL’nızı kaybedersiniz. Bu piyasalar, bu piyasaların riskini bilen, alım-satım tekniklerine hakim, varlığını volatiliteye rağmen koruyabilen profesyonel yatırımcıların alanı.

Kaldıraçlı döviz işlemlerinde nette ihracatçı mıyız? İthalatçı mıyız? konusuna gelince, bu konuda yapılmış bir çalışma var mı bilmiyorum. Ancak, işlemlerin doğası gereği, dışarıda bir para kalıyor. Sistem, dünyada likidite sağlayıcı bankaların kotasyon vermesiyle çalışıyor. En azından, likidite sağlayıcı bankaların karı dışarıda kalıyor. Bu konuda net ihracatçı konuma da geçebiliriz. Bunun yolu, ülkemizde bu konuda faaliyet gösteren kurumların yurtdışındaki müşterilere de hizmet sunması. Bu mümkün ve olması için çaba gösteriyoruz. Ancak, bu konuda vergi düzenlemeleri engel. Yabacı yatırımcıların gelirlerinin ayrıca vergilendirilmesi gerekiyor. Bu nedenle, yabancı yatırımcıları kaldıraçlı platformlara çekemiyoruz. Halen, vergiyle ilgili bir taslak var. Bu taslakta bu konunun önünü açacak düzenlemeler de var.

Şaban Çağıran-Borsaya giren bireysel yatırımcılar kara çarşambalar, kara borsalar 94-95-96-99’lar dayak yemekten bıktı. Neticede derinliği yakalayamadık. Ne zamandan beri? 1986’dan beri. Yani 30 yıldan beri. Bir kısır döngü var. Bir yanlışlık var. Mesela 1990 yılında krizler çok derin izler bıraktı. Bir gecede varlıkların  %50’si kaybedildi.

Zuhal Mansfield- Güven sarsıcı en büyük olay, küçük hissedarların hisselerine el konulmasıydı. Benim için en önemli konu bu. Travmatik bir şey bu.

İlhami Koç- Bu konuda haklısınız. Ancak, gelecekte büyüme daha çok kurumsal yatırımcı tarafında olacak ve bu konuda iyimserim. Bireysel emeklilik sistemiyle uzun vadeli tasarruflar büyüyor ve bu tasarrufların bir bölümü pay piyasalarına da akıyor. Bu sistem sağlıklı bir şekilde büyüyor.

YATIRIMCILAR BORSAYA NEDEN GİRSİN?

Şaban Çağıran-Erdinç Bey’in de dediği gibi 1 milyon yatırımcı az bence. Geleceğe de pek iyimser bakamıyoruz. Yatırımcılar açısından bir soru sormak istiyorum. Yatırımcılar neden borsaya yatırım yapsın? Mesela vergi teşviki var mı? Herkesin bilmediği koruma teknikleri var mı? Ya borsaya neden girsin? Çocuğuma neden hisse senedi alayım?

İlhami Koç- Öncelikle teorik bir cevap vermek istiyorum. Finans teorisi diyor ki, tasarruflarınızı bir girişime 2 türlü yatırabilirsiniz. Ya borç verirsiniz yani tahvil alırsınız ve karşılığında faiz kazanırsınız ya da o şirketin sermayesine ortak olursunuz yani hissesini alırsınız, karşılığında temettü ve sermaye kazancı elde edersiniz. Başka bir alternatif yok. Eğer bir şirket tahvil çıkartıyorsa bu tahvilden de verdiği faizden daha fazla para kazanıyorsa o zaman o şirketin tahvilini değil hissesini almak gerekir. Hangisinin seçileceği vade ve riskle ilgili. Tasarruflarınızın vadesi kısaysa ve risk almak istemiyorsanız, doğrusu sabit getirili kıymetler. Ancak, getiri de sınırlı olacaktır. Ancak, tasarruflarınız uzun vadeliyse hisse senedi daha doğru bir yatırım.

Teori böyle olmakla birlikte uygulamada farklı sonuçlarla karşılaşabiliyoruz. Ekonomide güven ortamının azaldığı durumlarda kısa vadeli faizler artıyor ve tasarruf sahipleri pay piyasalarını tercih etmiyor. Pay piyasalarında getiri potansiyeli ne kadar yüksek olursa olsun yatırımcılar kısa vadede kalıyor. Başka bir deyişle teori çalışmıyor. Güven ortamının olumluya döndüğü durumlarda ise yatırımcılar uzun vadeli riskler almaya başlıyorlar ve pay piyasalarında fiyatlar da hızla yükseliyor. 2002-2007 arası ülkemiz için böyle bir dönemdir mesela. Özellikle yabancı yatırımcılar, borsaya yatırımlarını artırdılar. Özelleştirme ve halka arzların kolaylıkla yapılabildiği bir dönemdi.

Bugün da ortamla ilgili sorunlarımız var. Hisse fiyatlarımız, bizimle aynı grupta yer alan ülkelere göre oldukça ucuz. Ancak, yeterince talep yaratamıyoruz. Sınırlarımızda yaşanan savaş ortamı özellikle yabancı kurumsal yatırımcı nezdinde olukça olumsuz algılanıyor. Bu olumsuz algı o kadar güçlü ki, geçtiğimiz dönemde yaşanan yüksek ekonomik büyüme bile bunu değiştiremedi.

BORSA İSTANBUL YATIRIMCILARA EKRAN VERSİN

Yaşar Erdinç – Şu an Aracı Kurumlar Birliği’ne gelen en büyük şikayet nedir? En fazla neyin düzeltilmesini istiyorlar?

Berra Doğaner – Üyelerimizden gelen en büyük şikayet, gelir yaratılamaması, komisyon düzeyindeki aşırı rekabet ve aşırı masraflar.

Yaşar Erdinç – Finansal okuryazarlık dersi görüyorlar ya kimse denize atmadan yüzmeyi öğrenmiyor. Şimdi adam borsaya yatırımcı olarak girecek, 5 -10 bin lirası var. Alamıyor. Sebep ne? Ekranı izleyemiyor. Ekranı izlemenin maliyeti inanılmaz fazla. Bir kampanya başlatsanız da her eve bir ekran koysanız da orada sadece insanlar ekranı görseler ve orada işlemlerin nasıl olduğunu görseler. Herkes görsün oradan gelecek komisyon giderlerinden kazanacağı para, verdiği paranın kaç kat üzerinde olacak. Borsa o zaman inanılmaz derecede yayılır. Her eve bir ekran koysun borsa. Borsa maliyetleri sürekli aracı kurumlara yüklendi.  Borsa İstanbul diyor ki sadece ben varım rekabette. Başka bir borsa da kurulamıyor.  Bilimsel araştırma yapmak istediğinde dahi veriyi parayla satıyor Borsa. Bir rapora 50 dolar veriyorsun. Böyle olunca olmuyor tabii.

MELEK YATIRIMCILIK GİBİ MODELLER GELİŞTİRİLMELİ

Berra Doğaner – Türk sermaye piyasaları reel sektöre finansal kaynağı sağlamak görevini ne kadar yerine getiriyor? Piyasa bazlı finansmandan bahsettin ya benim çok sevdiğim kavram. Bir de başka bir kavramı çağrıştırdı bende. Türkçesi de çok güzel oturdu. İmece finansmanı.  Sence Türkiye’de İMECE finansmanı gelişecek mi? Regüle edilmesine ihtiyaç var mı?

İlhami Koç – Biraz önce de söylediğim gibi sermaye piyasasında fon aktarımı ya öz kaynağa katkı ya da borçlanma yoluyla oluyor. Bugün itibariyle, tahvil aracılığıyla finansman nispeten çalışıyor ancak uzun süredir hisse halka arzı yapamıyoruz. Yani özkaynak finansmanı tarafında sorunlar var. Halka arz penceresi büyük arzlar için uzun süredir kapalı. Ancak, zaman zaman ikincil arzlar yapılabiliyor. Bu yıl bunun örneklerini gördük.

Başlangıç aşamasındaki girişimlerin finansmanı önemli bir konu. Geleneksel sermaye piyasaları bu alana girmedi. Ancak, ABD’de yaratılan ekosistem başka ülkeler için de örnek oldu. Şimdi her ülke bu konuda düzenlemeler yapıyor. Ülkemizde, girişim sermayesi ortaklıları/fonları için vergisel teşvikler zaten vardı. Melek Yatırımcılık da bu alanda bir hareketlilik yarattı. Şimdi de, Berra Hanım’ın İmece Finansmanı dediği yöntemin ülkemizde nasıl uygulanacağını tartışıyoruz.

Geçtiğimiz yıl, Birlik olarak bu konuda bir konferans düzenledik. ABD’de bizzat bu işi yapan “icrowd” şirketinin kurucusu John Callaghan bu konuyla ilgili olarak bir konferans verdi. Bildiğim kadarıyla, SPK bu konunun altyapısına ilişkin olarak çalışıyor.

ALTYAPI YATIRIM FONLARI İLE MEGA PROJELER, MEGA PROJELER FİNANSE EDİLEBİLİR

Kazım Kılınç – 3. Havalimanı gibi, hızlı tren gibi, Marmaray gibi, otobanlar gibi, Çanakkale Köprüsü, nükleer santraller gibi büyük projelerin finansmanında sermaye piyasası nasıl bir rol alabilir? Bu projelerin finansmanı için gelir ortaklığı senedi veya hisse senedi oluşturularak halk nasıl ortak edilebilir? Bu projelerle sermaye piyasası nasıl geniş bir tabana yayılabilir?

İlhami Koç – Ülkemiz, son yıllarda büyük altyapı yatırımlarıyla dikkat çekiyor. Bu yatırımlar, ticari bankaların uzun vadeli proje kredileriyle finanse edildi. Sermaye piyasaları, bu projelerin finansmanında doğrudan rol alamadı. Bankaların tahvil-bono ihraçları dikkate alındığında, dolaylı bir katkı sağlandığı söylenebilir.

Ancak sermaye piyasalarının doğrudan bu alana yönelik olarak kullanabilecek ürünleri de var. Altyapı yatırım fonları ve kira sertifikaları bunların başında geliyor.  Altyapı yatırımlarını üstlenen firmalar bu seçenekleri kullanmadı. Esasen piyasa koşulları da buna uygun değildi. En az 10 yıllık vadeli finansmanlardan bahsediyoruz. Daha önce de bahsettiğim gibi ülkemizdeki tasarruflar kısa vadenin cazibesinden uzaklaşamıyor.

ORTA VE UZUN VADELİ TASARRUFLAR İÇİN HİSSE PİYASALARINI ÖNERİYORUM

Kazım Kılınç – Avrupa’da ve dünyanın bazı ülkelerinde mevduata bırakın faiz vermeyi, artık negatif faiz uyguluyorlar. Türkiye’de ise mevduata faiz var, ama enflasyonu da dikkate aldığımızda getirisi tatmin edici değil. Geriye hisse senedi kalıyor, altın kalıyor, döviz kalıyor, gayrimenkul kalıyor. Geleceğini güvence altına almak isteyen tasarruf sahiplerine, bireysel emeklilik sistemi dışında neler önerirsiniz?

İlhami Koç – Türkiye’de faizler hala yüksek.  Kısa vadeli mevduatla hiç risk üstlenmeden enflasyonun oldukça üzerinde bir getiri sağlayabiliyorsunuz. Kısa vadeli tasarrufların burada olması normal. Normal olmayan, daha önce de belirttiğim gibi, uzun vadeli tasarrufların da burada olması.

Orta ve uzun vadeli tasarruflar için hisse piyasalarını öneririm. Son yıllarda ülkemizde şirketler yüksek temettüler ödüyor. Yüksek risk alınmak istenmiyorsa, düzenli temettü ödeyen şirketlerden bir portföy yapılabileceğini düşünüyorum. Bireysel yatırımcılar, bu konuda kendileri karar alamıyorsa bir yatırım kuruluşundan destek alabilir. Böyle bir yatırımı, doğrudan yapmak yerine bu özellikte bir yatırım fonu alarak da yapabilirler.

YERLİ FİRMALAR İÇİN FIRSATLAR VAR

Kazım Kılınç – Siz aynı zamanda yatırım bankacılığı konusunda çok deneyimli bir bankacısınız. Yatırım yapmak isteyen firmalara, işadamlarına neler önerirsiniz?

İlhami Koç – Son yıllarda ülkemizde özel sermaye yatırımları çok düştü. Türkiye Doğu-Batı, Kuzey-Güney arasında önemli bir köprü ve Almanya ile Çin arasındaki en büyük üretim merkezi. Ekonomimiz her yıl büyümeye devam ediyor. Buna rağmen özel sermaye yatırımlarının artmaması incelenmesi gereken bir konu. Güney sınırımızdaki savaş ortamı nedeniyle yabancı yatırımcılar nezdindeki algımızın çok olumsuz olduğunu söylemiştim. Bu algı doğrudan yatırımları da etkiliyor. Daha önce ülkemize girmiş olanlar da çıkıyor ya da çıkmayı düşünüyor. Bu ortam yerli firmalar için yeni fırsatlar yaratıyor.

KALDIRAÇLI YATIRIM FONLARI KURULMALI

Kazım Kılınç – Geçen yıl ‘kaldıraçlı borsa yatırım fonu kurulmalı” şeklinde bir öneriniz medyaya yansımıştı. Bu önerinizi biraz açar mısınız?

İlhami Koç – Borsa Yatırım Fonları gelişmiş piyasalarda ciddi büyüklüklere ulaştı. Bizde ise sembolik bir ürün olarak kaldı. Yurtdışındaki hızlı büyümenin bir nedeni de yüksek kaldıraç olanağı vermesi. Kaldıraçlı olarak kurulacak BYF’lerin yatırımcıların dikkatini çekeceğini ve ülkemizde bu alanı tekrar canlandırabileceğini düşünüyorum.

Kazım Kılınç – Kayıt dışında, yastık altında olan ve atıl duran kaynaklar var. Ziynet eşyaları, altın var. Hatta bankaya yatırılmayan TL var, döviz var.  Sizce bu kaynaklar, ekonomiyi nasıl kazandırılır? Sermaye piyasasına nasıl kazandırılır?

İlhami Koç – Kayıt dışı tasarruflar denildiğinde en büyük kısmı altın yatırımları oluşturuyor. Üzerinde çok konuşulan ve rakamı da tam olarak bilinemeyen bir konudur. Fiziki altının toplanarak altın mevduat hesabına dönüştürülmesi için bankalar yoğun çaba içerisindeler. Şubelerinde yaptıkları altın toplama faaliyetleriyle fiziki altınları toplayarak altın mevduatına dönüştürüyorlar. Son yıllarda bu konuda büyük başarılar elde edildi.

KUTU

HİSSE SENETLERİ, FAİZSE HASSAS YATIRIMCILAR İÇİN İEDAL

Kazım Kılınç – Borsa İstanbul’da Katılım Endeksi var. Faiz kaygısı içinde olan tasarruf sahipleri için oluşturulan endeks. Faiz konusunda duyarlılığı olan tasarruf sahiplerinin sermaye piyasasına kazandırılması, bu fonların ekonominin çarklarına dahil edilmesi için neler yapılmalı?

İlhami Koç  – Hisse senetleri, faize hassas yatırımcılar için ideal bir yatırım aracıdır. Çünkü, önceden belirlenmiş bir getiri yok. Yatırımcı kara ve zarara ortak. Olsa olsa şirketin faaliyetlerinin faizsiz anlayışa uygun olup olmadığı sorgulanabilir. Bunun çözümü de bu amaca yönelik endekslerin oluşturulmasıyla bulunmuş durumda. Bu endeksleri takip eden yatırım fonları da kuruldu ancak yeterince ilgi görmedi. Daha önce kısa vadecilikle ilgili olarak söylediklerim, faize hassas yatırımcılar için de geçerli maalesef. Bireysel emeklilik sistemi içinde bu amaca yönelik fonlar kuruldu. Burada nispeten bir büyüme var.

Bu röportajın devamını,,

Turcomoney’i Yaysat’ın seçkin bayilerinden,

D&R, Remzi Kitabevi, NT, Özdilek, Real, İnkılap Kitapevi ‘nden satın alabilir,

D&R’ın internet sitesinden

http://www.dr.com.tr/Dergi/Turcomoney/Kolektif/Ekonomi-Haber/Ekonomi-is-Dunyasi/urunno=0000000370911

Dijimecmua’dan (http://www.dijimecmua.com/turco-money/) okuyabilir, satın alabilir, abone olabilirsiniz.

 

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

İlgili Haberler

Site Haritası