-Türkiye’de kişi başı ortalama yıllık yardım ve bağış miktarı yaklaşık 303 TL olarak ortaya çıkıyor. 2015 yılında bu rakam 228 TL olarak tahmin edilmişti. Bu rakam enflasyon düzeltmesi ile 2019 yılında 360 TL’yi buluyor. Reel bağış miktarının 360 TL civarında olması beklenirken ancak 303 TL’de kalmış olması 2015’e göre önemli ölçüde azaldığını ortaya koyuyor.
–Ülkemizde yoksullara yardım öncelikle devletin görevi olarak görülüyor. Bu bulgu 2004’ten bu yana değişmemekle birlikte 2019 araştırmasında yoksullara yardımı, mali durumu iyi olan vatandaşların görevi olarak görenlerin oranında düşüş gözleniyor. Yoksullara yardımı tüm vatandaşların ve sivil toplum kuruluşlarının görevi olarak görenlerin oranı ise artıyor.
–Gerek akrabalar gerek komşular ya da diğer ihtiyaç sahiplerine, doğrudan yapılan yardımlarda ayni yardımlardan nakdi yardımlara doğru bir kayış görülüyor. Yani gitgide daha yüksek bir oranda bireyler kendi yakın çevresine yaptıkları yardımları nakit para ile yapıyorlar. Bu değişimin önümüzdeki yıllarda da izlenmesi gerekiyor.
–Hayırseverlik yapan her birey bir hayırseverdir. Hayırseverlik, dini inancımız gereği verdiğimiz sadaka ve bağışlardan farklı. Aslında zaman zaman birbirleriyle karıştırılıyor. Verdiğimiz sadakalar özel bir sosyal problemin tedavisini yapar, ağrıyı keser. Ama hayırseverlik sorunun köküne iner ve nedenini ortadan kaldırmaya yöneliktir.
Bu yazımda; Ramazan ayında olmamız vesilesiyle iyilik temelli sosyal refah paylaşımı üzerinde durmak istedim.
Hayırseverlik uygulamaları, aşırı fakirlik içinde yaşayan yaklaşık 1,3 milyar insanın hayatını kurtaracak ve küresel fakirliği sonlandıracak bir refah paylaşımı olarak öne çıkıyor. Eğer orta gelirli insanlar yıllık harcamalarından sadece yüzde 0,5’lik bir pay ayrılabilse, 2030 yılında fakirlik için ihtiyaç duyulacak yaklaşık 319 milyar ABD Doları toplanabileceği World Giving Index tarafından 2017 yılında hesaplanmış.319 milyar ABD doları
Hayırseverliği toplumun iyiliği için bir kişisel davranış olarak tanımlıyoruz. Bu hareket, iş dünyasının iş sonuçlarında iyilik için gösterdiği davranıştan, ya da hükümetlerin ülke uluslarının iyiliği için izlediği politikalardan tamamen farklı. Hayırseverlik yapan her birey bir hayırseverdir. Hayırseverlik, dini inancımız gereği verdiğimiz sadaka ve bağışlardan farklı. Aslında zaman zaman birbirleriyle karıştırılıyor. Verdiğimiz sadakalar özel bir sosyal problemin tedavisini yapar, ağrıyı keser. Ama hayırseverlik sorunun köküne iner ve nedenini ortadan kaldırmaya yöneliktir.
PLUTARCH, HAYIRSEVERLERİ YUNAN KÜLTÜRÜNDE ÜSTÜN NİTELİKLİ İNSANLAR OLARAK TARİF ETMİŞTİ
İkinci yüzyılda Plutarch, hayırseverleri Yunan kültüründe üstün nitelikli insanlar olarak tarif etmişti. Roma tarihinde hayırseverliğin yerini sadaka ve bağışlar aldı. Böylece sırat köprüsünden geçilerek cennete gidileceğine inanıldı. Hayırseverlik, Batı kültüründe 1600’lü yıllarda Sir Francis Bacon tarafından modernize edildi. Sir Bacon, hayırseverliği iyilikseverlikle eş anlamlı hale getirdi. İyi davranış özelliği olarak tanıttı. Samuel Johnson ise hayırseverliği insan sevgisi ve iyi huylu olma kavramlarıyla birleştirdi.
Günümüzde bu kavram daha çok kullanılıyor ve insanlığı sevmek anlamında cinsiyetten bağımsız olarak ifade ediliyor. Yapılan uygulamalarla sosyal hizmet ve sosyal yardım yüzyıllardır yapılageliyor. Hatta devletler çeşitli örgütleriyle yardım konusunda hizmet vermek için örgütler kuruyor. Bu geleneksel yaklaşımın yanında devletlerin çeşitli düzenlemelerle sosyal hizmet konularını bir düzene sokma girişimlerini de görüyoruz.
ÜLKEMİZDE SOSYAL DAYANIŞMAYI ÖRGÜTLEYEN VE ÇOK İYİ BİLİNEN İKİ KURUM
Ülkemizde sosyal dayanışmayı örgütleyen ve çok iyi bilinen iki kuruma değinmek istiyorum. Birincisi, sosyal hizmetin temel konularından birini oluşturan çocuk bakımı ile ilgili. Sisteminin temeli 1822 yılında “Çocuk Islahevleri” kurulmasıyla atıldı. 19. yüzyılın ilk yarısında Tanzimat dönemiyle başlayan Batılılaşma hareketleri toplumdaki yetişkinleri olduğu gibi çocukları da kapsamaya başladı. Bu hareket giderek büyüdü ve 1983 yılında çıkan Kanun ile son şeklini alan Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu ile bugünkü düzeyine ulaştı.
Kurum bünyesinde 1.369 çocuk evinde 13.867 çocuğa bakım sağlanıyor. Binden fazla çocuğa ise aile yanında destek sağlanıyor. 17.403 çocuk evlat edinildi. Yaklaşık 6.000 koruyucu aile yanında 7.259 çocuk koruma altında bulunuyor.
Hayırseverlik duygusu kültüründe köklü olarak yer alan vatandaşlarımız, ailece muhtaç ve kimsesiz çocuklarımızla hayatı ve sosyal refahı paylaşıyor, onların yetişmesine ve öğrenimlerine katkı yapıyor.
İkinci örnek ise ülkemizde hepimizin çok iyi bildiği bir başka hayırseverlik derneği olan ve kuruluş çalışmaları 1865 yılına kadar giden Türkiye Kızılay Derneği.
Derneğin adı 28 Nisan 1935’te Türkiye Kızılay Cemiyeti, 22 Eylül 1947’de ise Türkiye Kızılay Derneği olarak değişti. Türkiye Kızılay Derneği, bağışlarla faaliyet gösteren bir hayırseverlik kurumu olarak faaliyetini sürdürüyor. 2021 yılı itibariyle Kızılay,36 milyonu yurt içinde olmak üzere toplam 45 milyon insana ulaşmış durumda. Yılda ortalama 1,5 milyar TL bağış toplanıyor.
BAĞIŞ YAPMA VE HAYIRSEVERLİK TERCİHLERİNİN NE YÖNDE GELİŞTİĞİNE DAİR TÜSEV’İN 2019 YILINDA YAPTIĞI ARAŞTIRMA RAPORU
Vatandaşlarımızın Türkiye’de bağış yapma ve hayırseverlik tercihlerinin ne yönde geliştiğine dair Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı (TÜSEV)’in 2019 yılında yaptığı araştırma raporunu burada sizlerle paylaşmak istiyorum.
Araştırmanın amacı, esas itibariyle Türkiye’de bireylerin bağış yapma tercihlerini, vakıflara, derneklere ve bu kuruluşların çalışmalarına nasıl baktıklarını görmek ve sivil toplum faaliyetlerine yaklaşımlarını ortaya koymak olarak tanımlanıyor. Çalışmanın özünde hayırseverlikle ilgili pek çok tutum ve davranış izlenmiş durumda.
Üçüncü defa yürütülmüş olan bu çalışmada da Türkiye seçmen nüfusunun sivil toplum ve bağış olgusuna bakışının bir fotoğrafı çekilmiş oluyor. Yanıtı aranan sorular arasında vatandaşların sivil toplum kuruluşlarının (STK) faaliyetlerini nasıl değerlendirdikleri, bu faaliyetlere ne kadar katıldıkları ve destek verdikleri, katılım ve bağış yapma davranışlarının belirleyicileri ve kuruluşlara ne kadar güvendikleri yer alıyor.
Bu gibi sorular 2019 yılı itibarıyla cevaplanırken eldeki veriler ışığında 2004’ten bu yana alanın nasıl bir gelişme gösterdiği belirlenmiş. Bu bağlamda, 2004 yılında ilk defa yürütülmüş olan ve daha sonra 2015 yılında tekrarlanan önceki iki çalışmanın bulguları güncellenmeye çalışılmış.
Bu araştırmada elde edilen bulguların 2004 ve 2015 yılındaki çalışmaların bulgularıyla karşılaştırılabilir olması için soru ve ölçümler mümkün oldukça değiştirilmeden muhafaza edilmiş. Bazı güncel konulara ışık tutmak, araştırmanın kapsamını ve çeşitli ölçümleri geliştirmek için soru ve ölçümlerde bazı değişiklikler yapıldığı da araştırmada belirtiliyor.
YOKSULLARA YARDIMI TÜM VATANDAŞLARIN VE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ GÖREVİ OLARAK GÖRENLERİN ORANI ARTIYOR
Ülkemizde yoksullara yardım öncelikle devletin görevi olarak görülüyor. Bu bulgu 2004’ten bu yana değişmemekle birlikte 2019 araştırmasında yoksullara yardımı, mali durumu iyi olan vatandaşların görevi olarak görenlerin oranında düşüş gözleniyor. Yoksullara yardımı tüm vatandaşların ve sivil toplum kuruluşlarının görevi olarak görenlerin oranı ise artıyor. Bu çerçevede ülke gündeminin önemli bir maddesi olarak öne çıkan yoksullukla mücadelede sivil toplum kuruluşlarına eskiye oranla artan bir rol verildiği gözleniyor.
2004’ten bu yana gözlenen bir başka bulgu da vatandaşların ihtiyaç sahiplerine yardımlarını bir kuruluş aracılığıyla değil, doğrudan kendileri gerçekleştirmeyi tercih etmeleri. Bu tür özel yardımlara karşın kurumsal aracılık yoluyla seçtiği hedef kitleye erişmeye gayret eden ve yardımlarını ilgili kuruluşlara bağış yoluyla gerçekleştirmeyi isteyenlerin oranı sadece yüzde 12 olmuş.
Bu gözleme rağmen yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasında kamu kuruluşları yerine STK’ları tercih edenlerin oranı da artıyor. Bu bulgu bir öncekiyle birlikte değerlendirildiğinde STK’ların rolünde en azından halk genelinde bir yükseliş gözleniyor. Her 10 kişiden 4’ü son bir yıl içinde akraba, komşu ya da başka bir ihtiyaç sahibine doğrudan özel yardımda bulunmuş. Eğitim ve gelir düzeyi arttıkça doğrudan özel yardımda bulunma eğilimi de artıyor.
GİTGİDE DAHA YÜKSEK BİR ORANDA BİREYLER KENDİ YAKIN ÇEVRESİNE YAPTIKLARI YARDIMLARI NAKİT PARA İLE YAPIYORLAR
Gerek akrabalar gerek komşular ya da diğer ihtiyaç sahiplerine, doğrudan yapılan yardımlarda ayni yardımlardan nakdi yardımlara doğru bir kayış görülüyor. Yani gitgide daha yüksek bir oranda bireyler kendi yakın çevresine yaptıkları yardımları nakit para ile yapıyorlar. Bu değişimin önümüzdeki yıllarda da izlenmesi gerekiyor.
Vatandaşlar, çok küçük miktarlarda ve düzensiz yardımlar yaptıkları için bir kuruluşa bağışta bulunmak yerine doğrudan yardım etmeyi tercih ediyorlar. Bu bulguda da 2004’ten bu yana önemli bir değişim görülmüyor. Ekonomik güçlüklerin devam ettiği gözlenen 2019 çalışmasında bu alanda kişilerin bütçelerinden ayırabildikleri rakamlarda artışın kısıtlı kalması, özel yardımları teşvik ediyor.
Vatandaşların toplam yardımları içinde dilencilere yapılan yardımlar 2004’ten bu yana önemini koruyor. Sokak dilencilerine para verenlerin oranı bir miktar azalsa da her 10 vatandaştan 4’ü dilencilere para veriyor. Dilencilere para vermekte dini inançlar ve acıma duyguları önemli rol oynuyor.
Özel yardımların bir parçası olan dilencilere verilen sadakaların ülkedeki doğrudan yardımlaşma eğiliminin ayakta kalmasına destek verdiğini söyleyebiliriz. Kamusal alanda özel de olsa bir sürekliliği olan bu davranış geniş halk kitleleri nezdinde yardımlaşma ihtiyacını karşılayarak hayırseverlik kaynaklarının dağılımında rol oynuyor.
Vatandaşların çoğunluğu dilencilerin durumu için devleti veya başkalarını sorumlu görmüyor. Dilencilerin içinde bulundukları durumdan öncelikle dilencilerin kendileri, tembellik ve kader sorumlu tutuluyor.
Dini inanışla ilgili yardımlar vatandaşların toplam yardımları içinde önemini korumakla birlikte 2004’ten bu yana bu tür yardımlarda düşüş sürüyor. Ramazan Bayramı’nda fitre verenlerin oranının 2004’te yüzde 79’dan 2019’da yüzde 58’e gerilediği görülüyor. Yine zekât verenlerin oranı aynı dönemde yüzde 40’tan yüzde 23’e gerilemiş durumda. Kurban kesenlerin oranı da yüzde 57’den yüzde 39’a inmiş. Her ne kadar dini inanışa bağlı bağışlar da olsa bu tür yardımların ekonomik zorluklar sonucu gerilemiş olduklarını düşünebiliriz.
Ekonomik şartların değişip iyileşmesi halinde daha önceki düzeye ve yine özel bağış olan doğrudan yapılan fitre, zekât yardımlarına geri dönülüp dönülemeyeceği ileriki yıllarda daha net ortaya çıkacak.
BAĞIŞ VE İHTİYAÇ SAHİPLERİNE YARDIM YAPANLARIN ORANINDA AZ DA OLSA BİR ARTIŞ GÖSTERİYOR
Tüm bu gelişmelere rağmen araştırmanın sonuçları, bağış ve ihtiyaç sahiplerine yardım yapanların oranında az da olsa bir artış gösteriyor. STK’larda 2019 yılında yapılan faaliyetler arasında yalnızca bağış yapmada 2015 ile karşılaştırıldığında bir artış var. Ancak bu artışla bile 2019 düzeyi 2004 düzeyinin gerisinde kalmış durumda.
STK’larda gönüllülüğü motive eden faktörlerde kişisel huzur faktörü en başta gelirken dini görevlerin rolü azalmış görülüyor. Yani dini nedenler ya da hassasiyetler sonucu STK’larda çalışma eğilimi 2019 araştırmasında gerilemiş durumda.
KURULUŞUN ALDIĞI BAĞIŞLARI AMACINA UYGUN KULLANACAĞINA DAİR VERDİĞİ GÜVEN
Bireylerin kararını belirleyen faktörler arasında en başta gelen husus, “Kuruluşun aldığı bağışları amacına uygun kullanacağına dair verdiği güven” olarak ortaya çıkıyor. Kuruluşların bağış toplarken ve daha önemlisi bu bağışları ihtiyaç sahiplerine aktarırken çok dikkatli olmaları gerekiyor. Kuruluşların kaynaklarını nasıl harcadıklarını ilgili paydaşlar ile şeffaf bir şekilde paylaşmaları bu kaygıların ortadan kaldırılması ya da azaltılmasında önemli bir faktör.
Son 12 ayda bireyleri bağış yapmaya teşvik eden nedenler arasında “zor durumda olanlara yardım isteği”, “kendini iyi hissetme” ve “bağış yapılan konunun önemi” öne çıkıyor. Bireyleri sonraki 12 ayda daha çok bağış yapmaya teşvik edecek faktörler arasında da “daha fazla para sahibi olmak”, “bağışın nasıl harcanacağındanemin olmak” ve “STK’ların daha şeffaf olması” öne çıkıyor.
Ekonomik zorlukların kişileri bağış yapmaktan alıkoyduğu gözleniyor. Ancak insanların kendilerini iyi hissetme ihtiyaçları da bağış alışkanlığının artmasında göze çarpan bir faktör.
HER 10 BAĞIŞÇIDAN 4’Ü BAĞIŞLARININ NASIL KULLANILACAĞINA DAİR GÖRÜŞ BİLDİRMİYOR
2004’ten bu yana değişmediği görülen bir başka bulgu da bağışçıların ancak yaklaşık üçte birinin kuruluşlardan rapor aldıklarını belirtmesi. Ülkemizde toplanan bağışların nasıl harcandığına dair raporlama ya da en üst düzeyde kuruluşun kaynaklarının nasıl kullanıldığına dair kamuya açık bir rapor yayınlama geleneği yaygın değil. Ancak bu tür şeffaflığa talep olduğu görülüyor. Her 10 bağışçıdan 4’ü bağışlarının nasıl kullanılacağına dair görüş bildirmiyor.
Son yıllarda sivil toplum faaliyetlerinde belirli bir amaca yönelik olarak bağış isteme eğiliminin artmakta olduğu ayrı bir gerçek. Türkiye’ de kişi başı ortalama yıllık yardım ve bağış miktarı yaklaşık 303 TL olarak ortaya çıkıyor.
2015 yılındaki kişi başı ortalama yıllık yardım ve bağış miktarı 228 TL olarak tahmin edilmişti. Bu rakam enflasyon düzeltmesi ile son araştırmanın yapıldığı 2019 yılındaki karşılığı 360 TL’yi buluyor. Yani enflasyon etkisini göz önüne aldığımızda, reel bağış miktarının 360 TL civarında olması beklenirken ancak 303 TL’de kalmış olması da 2015’e göre reel olarak önemli ölçüde azaldığını ortaya koyuyor.
Bağış miktarı 2018 yılı Türkiye GSYİH’sinin yüzde 0,5’ine karşı geliyor. Bu oran 2015 için yüzde 0,8 düzeyindeydi. Ek olarak araştırma sırasında hesaplanan yıllık yardım veya bağış miktarı ortalama yıllık hane halkı gelirinin yüzde 0,7’sine karşı geliyor. Bu oran 2015 yılında yüzde 1 düzeyindeydi. Aynı bağış miktarı ortalama yıllık kişi başı hane halkı gelirinin ise yüzde 2,5’ine denk geliyor. 2015 yılı için bu oran yüzde 2,9 idi. Yani kısaca sivil toplum ve hayırseverlik alanının ekonomi içindeki yerinin 2019 yılında 2015’e göre daralmış olduğunu öğreniyoruz.
Sonuç olarak kültürümüzde geniş yeri olan bağış ve hayırseverliğin parasal miktarında düşme olması, vatandaşların güven duygularında erozyon olduğunu bize anlatıyor.
İbrahim Aybar
Renault Mais Eski Genel Müdürü
aybar@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.