Global piyasalarda yeni yılın ilk iki ayı geride kalırken sermaye piyasalarının gündeminde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki makro-ekonomik dinamiklerin değişimi yakından izlenmeye devam edildi. ABD Merkez Bankası’nın (FED) para politikasında geçen yıl başlayan değişim ve bu adımların gelişmekte olan ülke ekonomilerinin sermaye akımlarına olan etkisi öne çıkan başlıklar arsında yer aldı. Ancak sadece gelişmiş ekonomilerden kaynaklanan temel unsurlar değil, geride kalan ay içerisinde çin başta olmak üzere gelişmekte olan ülke merkezli faktörlerin de varlık fiyatlarındaki yön arayışında etkili olduğu görüldü.
Aralık toplantısında aylık tahvil alım miktarını 10 milyar dolar tutarında azaltma kararı alan ABD’nin Federal Açık Piyasa Komitesi (FOMC), Ocak ayında da parasal genişlemesini aynı oranda kısmaya devam etmişti. Toplantının Şubat’ta yayınlanan tutanaklarında ise varlık alımlarının ilerleyen aylarda da azaltılmaya devam edileceği ve faiz artırımının, işsizlik oranı yüzde 6.5’in altına düşse bile yapılmayabileceği başlıkları dikkat çekti. Tutanaklardaki bu çıkarımların genel anlamda ekonomistlerin tahminleri doğrultusunda olduğu değerlendirmesinde bulunulabilir. FED’in tahvil alım programından çıkış stratejisinin bir miktar daha öngörülebilir hale gelmesi, dikkatlerin, hem politik unsurların öne çıkması hem de yeni veri setlerinin yayınlanması ile birlikte gelişmekte olan ülkelere doğru kaymasına yardımcı olduğu ifade edilebilir.
Yeni FED Başkanı Janet Yellen ile birlikte Banka’nın para politikalarının rotasında önemli bir değişiklik olmayacağı görüldükten sonra geride kalan ay içerisinde çin başta olmak üzere gelişmekte olan ekonomilerdeki başlıklar gündemin üst sıralarında daha sıklıkla yer bulmaya başladı. Ekonomik büyümesine ilişkin olumsuz görünüm global sermaye piyasalarında kaygılara neden olan çin’in, özellikle imalat sektörüne ait yavaşlama beklentileri, diğer gelişmekte olan ülkelerde, FED ile başlayan sermaye çıkışlarının sürmesine destek verdi. Diğer taraftan bazı gelişen ülkelerde siyasi tansiyonun yükselmesi, artan protestolar, politik risk kaygılarını da tetikledi. İçeride ise küresel piyasaların FED’in tahvil alımlarını azaltmaya devam edeceği düşüncesine alışması ve Merkez Bankası’nın fonlama maliyetlerini Ocak ayında agresif bir hamle ile yukarı çekmesi şimdilik kur üzerinde baskı yapabilmişe benziyor.
Bilindiği gibi TCMB, Türk Lirası’ndaki kayıpların hız kazanması sonrasında Ocak ayında ara bir toplantı kararı alarak, hem politika faiz oranı olan bir haftalık repo faizinde hem de faiz koridorunun alt ve üst bantlarında artışa gitmişti. üç oranda da yapılan söz konusu hamle sonrasında bankalar arası piyasalarda borç alma ve borç verme faizleri yükselirken, bazı analistlerce karmaşık görülen faiz politikası da sadeleştirilmiş oldu. Para Politikası Kurulu (PPK) Şubat ayı içerisindeki planlanan toplantısında ise yeni bir adım atmadı ve şimdilik USD/TRY paritesindeki nispeten sakin seyri izlemeye devam edeceğinin ipuçlarını vermiş oldu. Diğer taraftan PPK, yüzde 5 olan enflasyon hedefine uzun vadede ulaşabilmek için sıkı para politikası tarafındaki duruşun sürdürüleceği sinyalini verdi. PPK’nın 18 Mart’ta yapacağı toplantı, yerel seçimler öncesinde piyasalardaki volatilitenin alacağı seyir açısından da önem taşıyor.
Global mali piyasalar hem gelişmiş, hem de gelişmekte olan ülkelerdeki değişkenleri yakından izlemeye devam ederken, önümüzdeki Mart ayında da yatırım kararlarını etkileyebilecek önemli gelişmeler bekleniyor olacak. Ayın ilk haftasında yayınlanacak ABD ekonomisine ilişkin istihdam raporu, 19 Mart’ta tamamlanacak FOMC toplantısından çıkacak sonuçlar için kritik bir önem taşıyor. Janet Yellen’ın başkanlığındaki ilk FOMC toplantısında ayrıca FED’in yeni ekonomik projeksiyonları da yayınlanacak. İçeride ise siyasi gündem, TMCB’nin 18 Mart faiz toplantısı ve 30 Mart’taki yerel seçim sonuçları gündeme yön verecek.
Türkiye son yıllarda yakaladığı yüksek büyüme hızı, yüksek ihracat rakamları ve siyasi istikrar ile önemli bir pazar konumuna geldi. Bu durum önemli oranda doğrudan yabancı sermayeyi ülkemize çekti. Hızla büyüyen Türkiye’de dışa bağımlı olduğumuz enerjiye olan talep de hızla artıyor. 60 milyar dolar civarındaki cari işlemler açığına en büyük etki Türkiye’nin petrol ve doğalgaz ithalatıdır. Enerjide uzun vadede dışa bağımlılığı azaltacak stratejiler geliştirildiği, ARGE yatırımları ve katma değeri yüksek ürün üretimi desteklendiği görülmekle birlikte İstikrar ve güven ortamı önemli. Makro ekonomik açıdan ekonomik verileri güçlü olan Türkiye’nin 30 Mart seçimleri sonrası siyasi tansiyonun düşmesi, belirsizliğin azalması; diğer taraftan küresel faktörlerinde destek vermesi halinde öngörülebilirliğin artması ile beraber yabancı sermaye girişinin artarak sürmesini bekliyorum.
Borsa Dünyası
Alper Nergiz
GCM Menkul Değerler Genel Müdürü
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.