Saxo Bank Makro Strateji Müdürü Christopher Dembik, 2016 yılı son çeyreğine ilişkin öngörülerini açıkladı. Son çeyrekte kamu harcamalarının global yatırımcıların ajandalarında en üst sırada yer alacağını ve koşulların daha yüksek kamu harcamaları için çok elverişli olduğunu belirten Dembik, merkez bankası yöneticilerine “Para politikaları hükümetlerin mali teşviki ile tamamlanmalı. Neyse ki tarihin en düşük faiz oranları nedeniyle bu, uygulanabilir bir alternatif” mesajını verdi.
Geçen üç ay içinde birçok global merkez bankası, para politikasının sadece zaman kazanmaya yaradığını, başka eylemlerin de gerektiğini vurguladılar. İngiltere Merkez Bankası bir önceki üç aylık bülteninde, merkez bankalarının müdahalesini haklı çıkaran para çarpanının işe yaramadığını açık bir şekilde gösterdi. 2016 yılının son çeyreğini analiz eden Saxo Bank Makro Strateji Müdürü Christopher Dembik bu gelişmelerle ilgili şunları söyledi: “Bu koşullarda artık top hükümetlerde. Dramatik bir geriye dönüşle, bütün uluslararası organizasyonlar, özellikle de Uluslararası Para Fonu ve G20, ekonomik büyümeyi kriz öncesi seviyesine doğru zorlamak için daha fazla kamu harcaması çağrısı yaptılar. Bu çeyrekte kamu harcamalarının bütün dünyada yatırımcıların ajandasında en üst sırada yer alacağına şüphe yok.”
Hayatta bir kez gelen fırsat
Koşulların gerçekten de daha yüksek kamu harcamaları için çok elverişli olduğunu belirten Dembik, son 30 yılda hükümet politikalarının oluşturulmasında çok büyük bir etki yapan ekonomik liberalizmin, global ekonomik krizin ortaya çıkışıyla gözden düştüğünü belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: “Artık dominant bir ekonomik ideoloji yok. Dahası, mali ortodoksluğun bekçileri olarak hareket eden derecelendirme kuruluşlarının rolü, yatırımcılar için artık çok daha düşük öneme sahip.
“Ancak kamu harcaması yapmak için gerçek teşvik, finans piyasalarındaki tarihin en düşük borçlanma oranlarıyla bağlantılı. Global kredi koşulları, %2,30’luk 10 yıllık ortalamanın çok altındaki %0,9 seviyesinde duran global devlet tahvillerinin -bütün vadeler dahil- ortalama getirisi ile şimdiye kadarki en gevşek koşullara çok yakın. Bazı vakalarda durum, daha da sıra dışı, egemen ülke devlet tahvilleri piyasasının %80’den fazlasının faizlerinin negatif olması gibi.”
Çin ve Japonya yol gösteriyor
Mali teşvik anlamında Asya’nın başı çektiğine işaret eden ünlü analist, Çin’de özel yatırımın yavaşlamasını telafi etme hamlesiyle yılbaşından bu yana kamu şirketlerinin yatırımları %24 artırdığını belirterek bu konuda da şunları söyledi: “Amaç ekonominin ani çöküşünü önlemek, ama bu aynı zamanda sanayide kapasite aşımını ve deflasyonist sarmalı da (bu, yükselen emtia fiyatları nedeniyle yaz başından beri yavaşladı) vurguluyor. Olumsuz etkileri sınırlamak için, son zamanlarda özel yatırımcılara eğitim ve sağlık alanlarında eşit erişim hakkı vermek de dahil, ümit verici önlemler alınmasına karar verildi. Projelerin yerinde yürütülmesini ve bunlara gerçekten ihtiyacı olan kırsal alanlarda altyapıya yatırım yapılmasını sağlamak için, denetim ekipleri gönderildi. Eğer uygulanırsa, bu kararlar hiç kuşkusuz ekonominin düzeltilmesine yardımcı olacaktır.
“Japonya tarafından geçen Ağustos’ta onaylanan 28 trilyon yen -aslında doğrudan harcamalar sadece 7,5 trilyon yen tutuyor- tutarındaki teşvik paketinden benzer bir etki beklemek zor. Önceki paketlere kıyasla, gerçekten çarpıcı değil. Muhtemelen endüstriyel üretimde geçici bir patlama yapacak fakat etkisi, bir kez daha şirketlerin ve hanelerin deflasyonist kafa yapıları nedeniyle, kısa sürede geçecektir. Bu kafa yapısını değiştirmek için kolay bir tetikleme yok. Şimdiye kadar, hiçbir şey işe yaramadı. Benzer bir durum 1930’larda ABD’de meydana geldi ve bu durumu sadece savaş çözebildi.”
Avrupa: Kemerleri sıkmanın ve %3 kuralının sonu
Saxo Bank Makro Strateji Müdürü Dembik’e göre Japonya’nın tersine, deflasyon riski Avrupa’daki en önemli mesele değil. Christopher Dembik, altta yatan çok zayıf enflasyonist baskılara rağmen, hanelerin ve şirketlerin uzun süreli düşük enflasyondan kaynaklanan davranışlarında bir değişiklik olmadığına, bu bağlamda mali politikanın hâlâ etkili olabileceğine dikkat çekti.
Dembik açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Avrupa mali teşvikler için IMF’nin yeşil ışığını beklemedi. Nisan 2015’te Juncker planı yürürlüğe girdi. 60 milyar euro tutarındaki üç yıllık hedef kapsamında EFSI (Stratejik Yatırımlar için Avrupa Fonu) Yatırım Komitesi 20,4 milyar Euro tutarındaki projeleri (bu tutarın dörtte biri küçük ve yeni başlayan işletmeler içindi) onayladığına göre, plan doğru yolda. Ancak büyüme anlamında başlangıçtaki vaatlerini yerine getiremiyor. Bu nedenle süreci hızlandırmak için, kısa süre önce AB ülkelerinin üçte birinden fazlası bir çeşit mali teşviki uygulamaya koydu veya önümüzdeki haftalarda koymayı planlıyor. Örneğin İngiltere ve Macaristan… Yine de, Almanya, Avusturya, İsveç gibi sadece birkaç ülke bunu yapabilecek güçte kamu finansmanına sahip.
“Önümüzdeki aylarda İtalya, İspanya ve Avusturya’da, Nisan 2017’de ise Fransa’da gerçekleşecek seçim ve referandumlar, kaçınılmaz olarak popülizmi kışkırtacak ve tasarruf ya da mali konsolidasyon iştahını azaltacak. Brexit oylaması sonrasında belirsizliğin üstesinden gelmek için altyapı harcamaları stratejisini seçebilecek olan İngiltere haricinde, Keynesyen teşvik programları benimsenmedi.”
İrlanda’yı örnek göstererek “Çoğu durumda tedbirler, genellikle delokalizasyonu önlemek ve yatırımı tetiklemek için daha düşük kurumlar vergisini içeriyor” diyen ünlü analist devamında da şunları söyledi: “İngiltere oylaması birçok ülkede de mali indirimler için güçlü bir kısa vadeli katalizör oldu. Ancak, geçmiş yıllarda meydana gelen önemli artışı telafi etmek ve -neden olmasın- Japonya’daki gibi fakir ailelere doğrudan para yardımı yapmak için önemli vergi indirimleri veya haneler için vergi kredileri, seçim tarihi yaklaştıkça daha sık görülebilir.
“Genişlemeci mali politikanın geri dönüşü %3 bütçe açığı kuralına da kesin olarak son verdi. Denildiği gibi, vaatler sadece onlara inananları bağlar. Sabit fiyatlarla GSYH’si son 15 yılda bir gıdım artmayan İtalya’nın, ayrıca İspanya ve Portekiz’in bütçe açığı azaltma hedeflerini 2016 ve 2017’de de yakalayamayacakları bekleniyor. Fransa’da ise sol ve sağdan öne çıkan başkan adaylarının ekonomik programları dikkate alındığında, seçim sonucu her hâlükârda -daha önce 2000’lerin başında da olduğu gibi- %3 bütçe açığı taahhüdünün bozulmasına neden olacaktır. Koordine edilmiş bir Avrupa mali politikası olmaması nedeniyle, ‘her koyun kendi bacağından asılır’ devri hüküm sürüyor.”
ABD hükümeti en önemli seçim nedeniyle donakaldı
Kamu harcamaları hakkındaki bu münazarada göze çarpan eksiğin ABD olduğuna işaret eden Christopher Dembik, aslında ABD ekonomisinin itibarlı performansının ve yaklaşan başkanlık seçiminin mali teşvike engel olmadığını söyledi. Dembik sözlerine şöyle devam etti: “Ancak, eğer Hillary Clinton kazanırsa, ekonomik yavaşlama işaretleri belirdiğinde mali kaldıracı kullanmakta tereddüt etmeyeceğini kolaylıkla öngörebiliriz. 1993’te ABD’nin büyümesini tekrar rayına oturtan Bill Clinton’ın teşvik paketinden etkilenmiş olabilir.
“Ne var ki bu koşullarda Donald Trump’ın alabileceği kararları değerlendirmek daha zor. Trump ekonomik programında, kurumlar vergisini %15’e indirmek gibi ilginç önlemlerin yanı sıra mevcut ticaret anlaşmalarını yırtıp atmak ve ithalata çok ağır vergiler getirmek gibi absürd ve tehlikeli tekliflerde bulunuyor.”
Hükümetler eski model korumacılıktan uzak durmalı
Bu çeyreğin, ekonomide devletin rolünü yeniden tartışmak için önemli bir fırsat yarattığını belirten Dembik, bu konuda da “Ne yazık ki bu sistematik olarak kusurlu bir tartışma, çünkü pragmatizmin hüküm sürmesi gerekirken ideolojiden etkileniliyor” dedi.
Saxo Bank Makro Strateji Müdürü sözlerini şöyle sürdürdü: “Kamu harcamaları ne kötü ne de iyi, ayrıca Japonya örneğinde görüldüğü gibi mucize bir çözüm de değil. Etkinliği, ekonomik hastalığın teşhisine ve bunun uygulanmasına bağlı. Ancak hükümetlerin en sonunda devreye gireceği ve para politikasının artık -2008’den beri olduğu gibi- mali politika yerine geçmemesi iyi bir haber.”
Geleneksel olarak tartışmanın büyük hükümete karşı küçük hükümet çerçevesinde yapıldığını, fakat bu karşıtlığın, devletin finansı daha fazla düzenlemeye ihtiyaç duyduğu ve iklim değişikliği sorunuyla karşı karşıya olduğu, globalleşmiş bir dünyada anlam taşımadığını belirten Dembik son olarak hükümetlere mesaj verdi: “Artık bunun yerine akıllı hükümet hakkında konuşmalıyız; işletim giderlerini azaltmak için yeni teknolojilere güvenen, azalan üretkenlik sorununun üstesinden gelen ve son 25 yıldır zengin ülkelerin çoğunda hiç yapılmamış olan gerçek bir sanayi politikası geliştiren bir hükümet… Hükümetlere mesajım: Ne pahasına olursa olsun, eski model korumacılıktan uzak durun ve batmaya mahkûm olan endüstrileri desteklemenin para ve zaman kaybı olduğunu anlayın. Böyle stratejilerin başarı şansı sıfırdır.”
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.