-Türkiye ekonomisinin gelirinin %10’luk kısmı, deprem meydana 10 şehir tarafından üretiyor. Bu illerde toplam 13.5 milyon kişi yaşıyor. 2021 verilerine göre Türkiye ekonomisinin toplam 7.3 katrilyon TL’lik GSYH’sının % 9.21’lik kısmını üretiyor. Bu şehirler, 2.13 katrilyon TL’lik Türkiye genel bütçesinin içerdiği tahakkuk gelirlerinin yaklaşık % 6’sını sağlıyor. Türkiye’de kişi başına düşen gelir 2021 yılında 9 bin 592 dolar iken, bu illerin kişi başına düşen millî geliri, ortalama 5 bin 559 dolar seviyesinde.
-Kahramanmaraş merkezli depremin ekonomiye maliyeti büyük olmakla beraber, ortaya bir klasik kriz hali çıkmayacak. Depremin bütçe açığını artıcı ve milli geliri düşürücü etkileri olacak. Artan bütçe açıkları, fiyat istikrarsızlığını artıracak ve enflasyonist baskı yaratacak. İnşaat sektörü doğal olarak tekrar ivme kazanacak, kamusal borçlanma, finans piyasaları yoluyla reel sektör açısında dışlanma etkisi yapacak ve sonuçta makro ekonomik göstergeler biraz daha bozulacak.
-Henüz tam olarak belirlenmemiş olmakla beraber, 10 şehirdeki depremin 2023 yılına yansıyacak olan maliyeti, Türkiye ekonomisinin milli gelirinin % 5’i, devam eden üç yıldaki ilave maliyetinin de % 3’ü civarında olacağı ve toplam parasal maliyetin ise yaklaşık 64 milyar dolar civarına ulaşacağı öngörülüyor. 10 ilde yaşayanlar açsından kişi başına düşen maliyetin yaklaşık, 4 bin 750 dolar, Türkiye genelindeki kişi başına düşen maliyetin de 775 dolar olacağı hesaplanıyor.
-10 ilde gerçekleşen dış ticaret açığı 2.8 milyar dolar seviyesinde. 2022 yılı verilerine göre toplam 255 milyar dolarlık Türkiye ihracatının % 8.49’luk kısmı yani 21.6 milyar dolarlık kısmı, bu iller tarafından yapıldı. Bu ihracatın yaklaşık % 52’si tek başına Gaziantep tarafından gerçekleştirildi. 2022 verilerine göre toplam 364 milyar dolarlık Türkiye ithalatının % 6.71’lik kısmı yani 24.4 milyar dolarlık kısmı bu iller tarafında yapıldı. Bu ithalatın yaklaşık % 35’i yine tek başına Gaziantep tarafından gerçekleştirildi.
– Tarihe geçen bu depremin ortaya çıkardığı en önemli sonuç, merkezileşen ve hatta merkezleşmenin uç noktasını teşkil eden tek kişilik rejimlerin, depremle mücadelede işlevsiz kaldığı, bunun yerine yerel/bölgesel idarelerin, yetki, karar alma, maddi olanak yaratma, ihtiyaca göre örgütlenme gibi her bakımdan güçlendirilmeleri gerektiği ortaya çıktı. Türkiye, depreme hazırlık ve depremle mücadele konusunda başarılı olamadı.
-Bu depremin acılarından kurtulmak ve bundan sonraki afetlerde aynı acıları yaşamamak için, tüm kurumların sil baştan yeniden inşa edilmeleri şarttır. Yönetim kademlerinde tepeden aşağıya doğru oturan kişi ve kurumların tamamının esas aldıkları referans ve örneklerin, bilimsellikten ne kadar uzak olduğu, kararlarının tamamının altında geniş yığınların yoksullaşması pahasına, kendilerine doğru bir servet transferi arzularının olduğu, kayıt dışılığın genel eğilim haline getirildiği, bu deprem sayesinde herkesin görebileceği hale geldi.
-Merkez Bankası başta olmak üzere tüm kamu kuruluşlarının ve kamu bankalarının deprem için yüksek miktarlı ‘bağış’ yapmaları hukuki de değildir, doğru da değildir, görevleri de değildir. Sermeye yeterlilik rasyolarındaki ve özkaynaklarındaki aşınmayı gidermek için birkaç ay önce Hazine tarafından sermayeleri artırılan kamu bankalarının, aldıkları bu kaynakları bağış olarak vermeleri kaynak yönetimi kurallarıyla uyuşmuyor.
– Depremin maliyeti oldukça yüksek. Ama seçimler ertelenmeyip vaktinde yapılırsa bu maliyet, GSYH seviyesinde sert bir düşüşe neden olmayacak. Depremin 2023 yılına yansıyacak basit maliyeti 45 milyar dolara, 2024 ve 2025 yıllarına yansıyacak 19 milyar dolarlık ilave maliyetle birlikte kümülatif maliyetinin 64 milyar dolara ulaşacağı hesaplanıyor. Ancak, bu maliyet, seçimlerin vaktinde yapılması koşuluyla, milli hasılada çok sert bir düşüşe neden olmayacak.
-Seçimler Mayıs ayında yapılmayıp ertelenirse istikrarsızlık ve stres hali ekonominin yanında politik ve toplumsal alanların tamamına yayılacaktır. Uygulanmasında ısrar edilen çelişkili ve tutarsız politikalar bir müddet daha devam ettirilecek. Kriz hali ekonominin yanında politik ve toplumsal alanların tamamına yayılacaktır. Ayrıca, düşük faizlerle enflasyonun kontrol altında tutulabileceğine yönelik uygulanan politikaların çelişkili tutarsızlığının yanında, depremin etkisi bu tutarsızlığı daha da keskinleştirmiş olacaktır.
Türkiye genelindeki elektrik tüketiminde, ilk gün oluşan %11 civarındaki düşüş ve uluslararası kurumların “Düzey 4 Alarmı” şeklinde kategorilendirmesi, Kahramanmaraş merkezli 10 ilde yaşanan depremlerin büyüklüğünü ve şiddetini gösteriyor.
Türkiye ekonomisinin gelirinin %10’luk kısmını, bu 10 şehir tarafından üretiyor. Depremin Türkiye’de yayıldığı 10 ilde toplam 13.5 milyon kişi yaşıyor. 2021 verilerine göre Türkiye ekonomisinin toplam 7.3 katrilyon TL’lik GSYH’sının % 9.21’lik kısmını üretiyor. Bu şehirler, Türkiye nüfusunun % 15.95’lik kısmını barındırıyor ve 2.13 katrilyon TL’lik Türkiye genel bütçesinin içerdiği tahakkuk gelirlerinin yaklaşık % 6’sını sağlıyor. Türkiye tarımının %14.25’i, sanayisinin % 11.18’i, inşaat sektörünün % 8.68’u, hizmetler sektörünün % 7.14’ü, finans sektörünün % 4.37 si, gayrimenkul sektörünün % 9.19’u, mesleki- idari ve destek hizmetleri sektörlerinin %5.12’si, kamu yönetimi- sağlık- eğitim ve sosyal hizmet sektörlerinin %13.36’si bu 10 ilde gerçekleşti.
Bu şehirlerin hemen hemen hepsi açısından turizm gelirleri düşük. Sanayi sektöründe, Gaziantep, Osmaniye ve Kahramanmaraş, tarımda Şanlıurfa, inşaatta Kilis ve Diyarbakır, hizmetler sektöründe Hatay, Adana ve Gaziantep ön planda. Ancak, bu şehirlerin hemen hemen hepsi açısından turizm gelirleri düşük.
10 İL, TÜRKİYE GENELİNİN YARISI KADAR DAHA FAKİR
Bu 10 il Türkiye ortalamasının yarısı kadar daha fakir. Türkiye’de kişi başına düşen gelir 2021 yılında 9 bin 592 dolar iken, bu illerin kişi başına düşen millî geliri, ortalama 5 bin 559 dolardır. Yani hemen hemen bu iller, Türkiye genelinin yarısı kadar daha fakir. Bu 10 ilin arasında en fakir olanlar sırasıyla, Şanlıurfa, Diyarbakır ve Adıyaman’dır. Yine bu iller arasında ekonomik durumu göreceli olarak en iyi olan Gaziantep bile, yoksulluk açısından Türkiye ortalamasının yaklaşık %20 daha altında kalıyor. Kesin istatistikler henüz ortaya çıkmamış olmakla birlikte, binlerce binan çöktüğü, binlerce kişinin hayatını kaybettiği ve/veya yaralandığı, değeri milyarları bulan maddi varlıkların enkaz altında kaldığı görülüyor.
DEPREMLERİN, 2001’DEKİ GİBİ TÜRKİYE EKONOMİSİNİ KRİZE SOKMA İHTİMALİ ZAYIF
Kahramanmaraş merkezli depremin ekonomiye maliyeti büyük olmakla beraber, ortaya bir klasik kriz hali çıkmayacak. Bütçe açığını artıcı ve milli geliri düşürücü etkileri olacak. Artan bütçe açıkları, peşinden fiyat istikrarsızlığını artıracak ve enflasyon hızını yukarı yönlü baskılayacak. İnşaat sektörü doğal olarak tekrar ivme kazanacak, kamusal borçlanma, finans piyasaları yoluyla reel sektör açısında dışlanma (crowding out) etkisi yapacak ve sonuçta makro ekonomik göstergeler biraz daha bozulacak. Ancak tüm bu sonuçların, aynen 2000-2001 yıllarındaki Marmara depremleri gibi Türkiye ekonomisini genel olarak klasik anlamda bir krize sokma olasılığı şu anda zayıf gözüküyor. Zira küresel sermaye akımlarının son iki yıldır Türkiye’yi terk etmesine bağlı olarak ekonominin dışsal şoklara karşı dayanıklılığının kısa vadede sıcak para denilen akımlardan negatif olarak etkilenme olasılığı yok gibidir.
TÜRKİYE EKONOMİSİNİN BÜYÜMESİ, 2023 YILINDA VE SONRAKİ İKİ YILDA GERİLEYECEK
Deprem nedeniyle 2023 yılında ve devamındaki en az iki yılda Türkiye’nin büyüme hızları güç kaybedecek. Yıkılan ve/veya zarar gören konutların, aksayan mobil operatörlüğünün, kesintiye uğrayan elektrik hizmetlerinin, eğitim kurumlarının, fabrika ve imalathanelerin, yolların, barajların, hava alanlarının ve köprülerin deprem koşullarına göre yeniden inşa edilmesi ekonomiye çok ciddi büyüklükte maliyetler getireceği için, 2023 yılında ve devamındaki en az iki yılda Türkiye’nin büyümesi bir miktar gerileyecek. Daha şimdiden eğitim öğretim aksamış durumda. Yıkılan mesken ve alt yapı maliyetleri, üretim kapasitesinde azalma meydana gelen imalat sektörü üzerindeki etkileri, tarım, turizm, eğitim-sağlık sektörleri ve genel bütçe üzerinde depremlerin etkileri önemlidir.
DEPREMİN TÜRKİYE EKONOMİSİNE MALİYETİ 64 MİLYAR DOLAR
Tahribatın tüm boyutları henüz tam olarak belirlenmemiş olmakla beraber, bu 10 ili kapsayan depremin 2023 yılına yansıyacak olan maliyeti, Türkiye ekonomisinin milli gelirinin % 5’i, devam eden üç yıldaki ilave maliyetinin de % 3’ü civarında olacağı ve toplam parasal maliyetin ise yaklaşık 64 milyar dolar civarına ulaşacağı öngörülüyor. 10 ilde yaşayanlar açsından kişi başına düşen maliyetin yaklaşık, 4 bin 750 dolar, Türkiye genelindeki kişi başına düşen maliyetin de 775 dolar olacağı hesaplanıyor. Halbuki bu maliyetin en fazla yarısından dahi az bir kaynakla bu ve bundan sonraki depremlerin ülke düzeyindeki yıkıcı etkileri önlenebilir ve bu kadar can kaybı da ortaya çıkmaz idi.
10 ilde gerçekleşen dış ticaret açığı 2.8 milyar dolardır. 2022 yılı verilerine göre toplam 255 milyar dolarlık Türkiye ihracatının % 8.49’luk kısmı yani 21.6 milyar dolarlık kısmı, bu iller tarafından yapıldı. Bu ihracatın yaklaşık % 52’si tek başına Gaziantep tarafından gerçekleştirildi. Aynı şekilde 2022 verilerine göre toplam 364 milyar dolarlık Türkiye ithalatının % 6.71’lik kısmı yani 24.4 milyar dolarlık kısmı bu iller tarafında yapıldı. Bu ithalatın yaklaşık % 35’i yine tek başına Gaziantep tarafından gerçekleştirildi. 10 ilde gerçekleşen dış ticaret açığı 2.8 milyar dolardır.
TÜRKİYE DEPREME HAZIRLIK VE DEPREMLE MÜCADELE KONUSUNDA BAŞARILI OLAMADI
Büyük felaketlerle sonuçlanan her afet, siyasi ve ekonomik açılardan geçerli olan toplumsal alışkanlık ve anlayışları, devlet-vatandaş ilişkilerini, ideolojik doğmaların hakimiyetini, sivil toplumun rolünü ve işlevini kökünden değiştiriyor. Şiddeti, etkilediği alanın büyüklüğü ve ortaya çıkan tahribat seviyesi ile tarihe geçen bu depremin ortaya çıkardığı en önemli sonuç, merkezileşen ve hatta merkezleşmenin uç noktasını teşkil eden tek kişilik rejimlerin, depremle mücadelede işlevsiz kaldığı, bunun yerine yerel/bölgesel idarelerin, yetki, karar alma, maddi olanak yaratma, ihtiyaca göre örgütlenme gibi her bakımdan güçlendirilmeleri gerektiği ortaya çıktı. İdari yapılanmadaki merkezileşenin maksimum noktasına taşınmış olması, yerel yönetimlerin ve kamusal kurumların devre dışı kalmasına yol açtı. Bu nedenle depreme hazırlık ve depremle mücadele konusunda Türkiye başarılı olamadı.
AYNI ACILARI TEKRAR YAŞAMAMAK İÇİN TÜM KURULLARIN YENİDEN İNŞA EDİLMESİ ŞART
Bu depremin acılarından kurtulmak ve bundan sonraki afetlerde aynı acıları yaşamamak için, tüm kurumların sil baştan yeniden inşa edilmeleri şarttır. Yönetim kademlerinde tepeden aşağıya doğru oturan kişi ve kurumların tamamının esas aldıkları referans ve örneklerin, bilimsellikten ne kadar uzak olduğu, kararlarının tamamının altında geniş yığınların yoksullaşması pahasına, kendilerine doğru bir servet transferi arzularının olduğu, kayıt dışılığın genel eğilim haline getirildiği, bu deprem sayesinde herkesin görebileceği hale geldi.
Türkiye’de en gözde gelir kapısı haline gelen “rant ekonomisi” sürecinin, toplumsal “suç ekonomisi” haline dönüşmüş olmasının yarattığı büyük ahlaki zafiyet depremin acılarını ve maliyetini artırdı. Aileler konut alımı aşamasında, müteahhitler konut yapımı aşamasında, kamu izin ve kontrol aşamasında veya usulsüz yapılan konutlara sonraki yıllarda imar afları getirilmesi yollarıyla bu ahlaki zafiyet sürecinin bir parçası ve sebebi oldu.
BU ACI, TRAVMA, ZORLUK VE KAMUYA KÜSKÜNLÜK HALİ YILLARCA DEVAM EDECEK
Depremin, Türkiye toplumsal yaşamı ve ekonomisi üzerinde yarattığı maliyet, stres, travma, zorluk, acı ve geciken kamusal tepkiye küskünlük hali yıllarca devam edecek, unutulamayacak. Ancak, bilgisizlik, bilimselsizlik ve kader ya da fıtrat denilerek doğanın özgün kurallarına karşı kayıtsızlık yıllardır yönetime egemen durumda. Bu paradigmaya inanarak mevcut sistemin değiştirilme çabalarına bilerek ya da bilmeyerek çanak tutan yığınlar, bu depremin tahribatı karşısında sorumlu olduklarının utançlarını hep yaşayacaklardır.
BU MEKANİZMA İLE DEVLET HİÇBİR ALANDA ÇALIŞTIRILAMAZ, HİÇBİR SORUNU ÇÖZEMEZ
Mevcut yönetim sistematiği bu deprem de olduğu gibi bundan sonra ortaya çıkacak olan her sorunun çözümünde geç kalacak şekilde kurgulandı. Zira, Türkiye yönetim sistematiği içerisinde yer alan yerel idarelerin ve merkezi bürokrasinin tamamı, tek kişiden onay almadan asla adım atamıyor. Sorumlulukların dağıtıldığı halde yetkilerin tek kişide toplanması, tüm bürokrasinin ve yerel idarelerin hiçbir şey yapmadan sadece talimat beklemeleri ile neticeleniyor. Bu mekanizmayla devlet hiçbir alanda çalıştırılamaz, hiçbir sorunu çözemez, uğraştığı her sorunun çözümünde erken davranma alışkanlığı kazanamaz. Şu andaki depremde olduğu gibi her zaman geç kalacaktır.
Deprem anında gerekli koordinasyonu sağlama acizliğine düşen kamusal örgütlenme, iki gün boyunca bölgeye düzenli yardım götüremedi, arama kurtarma ekiplerini organize edemedi, özellikle AFAD ve KIZILAY’ın liyakatsizliğe dayalı zafiyetleri ve operasyonel güçsüzlükleri gün yüzüne çıktı.
KAMU BANKALARININ DEPREM İÇİN YÜKSEK MİKTARLI BAĞIŞ YAPMALARI HUKUKİ DE DEĞİDİR, DOĞRU DA DEĞİLDİR, GÖREVLERİ DE DEĞİLDİR
Deprem için, genel kamu bütçesinden yapılması gerekli olan ödemelerin, bağış adı altında kamu sermayeli kurumlarına yaptırılması makro istatistiklerle oynamak, bütçede oluşacak erozyonu gizlemek ve deprem anında dahi siyasi popülizmi devam ettirmek amaçlıdır. Merkez Bankası başta olmak üzere tüm kamu kuruluşlarının ve kamu bankalarının deprem için yüksek miktarlı ‘bağış’ yapmaları hukuki de değildir, doğru da değildir, görevleri de değildir. Sermeye yeterlilik rasyolarındaki ve özkaynaklarındaki aşınmayı gidermek için birkaç ay önce Hazine tarafından sermayeleri artırılan kamu bankalarının, aldıkları bu kaynakları bağış olarak vermeleri kaynak yönetimi kurallarıyla uyuşmuyor. Merkez Bankası ise kendisini düzenleyen kanuna aykırı olarak, bağışladığı para kadar -yüksek enflasyona rağmen- karşılıksız para basacak. Oysa, genel kamu bütçesinden yapılması gerekli olan bu türlü bağış ve ödemelerin, kamu kurumlarına yaptırılması makro istatistiklerle oynamak, fiili durumu gizlemek ve siyaseten popülizm amaçlıdır.
Ortaya çıkan her yeni duruma ve gelişen her yeni olaya sadece ve sadece güvenlik kaygısıyla yaklaşarak kutuplaşmayı, yasakçılığı stratejik alışkanlık haline getiren yönetim paradigmasının saçmalığı, bu deprem sayesinde tüm çıplaklığıyla gün yüzüne çıktı. Depremin tahribatını azaltmak, göçük altında kalanları bulup çıkarmak amaçlı yardıma koşan yabancı kuruluşlara, sivil inisiyatiflere, yerel idareler tüm halkın gösterdiği minnet duygusuna rağmen, kamusal önyargıların, kamusal engellerin, kamu kaynaklı kutuplaştırmaların, keyfiliğin, partizanlığın pik yaptığı bir süreç yaşandı, ancak tüm bunların yanlışlığı çok daha iyi anlaşıldı.
DEPREM FALEKETİNİN SONUÇLARI TÜM TÜRKİYE’YE YAYILACAK
Devletin ilk iki gündeki gecikmesine rağmen en önce deprem bölgesine ulaşanlar, sivil inisiyatiflerin ve yerel idarelerin bizatihi kendileriydi. Ancak, devlet kendi gecikmesini bir kenara bırakarak bu sivil inisiyatiflerin çabalarını engellemeye, boşa düşürmeye çabalaması ise anlaşılır bir şey değildi. Deprem felaketinin sonuçları sadece 10 il sınırları içerisinde hapsolup kalmayacak, tüm Türkiye’ye yayılacak. Zira, 13,5 milyonluk nüfusun önemli bir kısmı metropol kentleri başta olmak üzere diğer bölgelere göç edeceklerdir. Göç edilen yerleşim yerlerinde işsiz kalma, barınma bata olmak üzere birçok sosyal ve toplumsal sorunlarla karşı karşıya kalacaklardır.
SEÇİMLER ERTELENMEYİP VAKTİNDE YAPILIRSA MALİYET, GSYH SEVİYESİNDE SERT DÜŞÜŞE NEDEN OLMAYACAK
Depremin ortaya çıkaracağı maliyet oldukça yüksek olmakla birlikte, seçimlerin ertelenmeyip vaktinde yapılması halinde, bu maliyet, GSYH seviyesinde sert bir düşüşe neden olmayacak. Depremin 2023 yılına yansıyacak basit maliyeti 45 milyar dolara, 2024 ve 2025 yıllarına yansıyacak 19 milyar dolarlık ilave maliyetle birlikte kümülatif maliyetinin 64 milyar dolara ulaşacağı hesaplanıyor. Ancak, bu maliyet, seçimlerin vaktinde yapılması koşuluyla, milli hasılada çok sert bir düşüşe neden olmayacak.
Seçimlerin Mayıs ayında yapılmayıp ertelenmesi halinde, istikrarsızlık ve stres hali ekonominin yanında politik ve toplumsal alanların tamamına yayılacaktır. Seçimlerin Mayıs ayında yapılmayıp ertelenmesi halinde, şu ana kadar uygulanmasında ısrar edilen çelişkili ve tutarsız politikaların bir müddet daha devam ettirileceği sonucunu doğuracak ve kriz hali ekonominin yanında politik ve toplumsal alanların tamamına yayılacaktır. Ayrıca, düşük faizlerle enflasyonun kontrol altında tutulabileceğine yönelik uygulanan politikaların çelişkili tutarsızlığının yanında, depremin etkisi bu tutarsızlığı daha da keskinleştirmiş olacaktır.
SEÇİMLER ERTELENİRSE TÜRKİYE EKONOMİSİ, TUTUNACAK BİR ZEMİN BULMAKTA DERİN GÜÇLÜK YAŞAYABİLİR
Seçimlerin ertelenmesi, TL’nin değerinde ve döviz piyasalarında göreceli olarak şu anda sağlanan olan sakinliği mutlak surette bozacak. Bu durumda Türkiye ekonomisi tutunacak bir zemin bulmakta dahi derin güçlük yaşayabilir. Seçimlerin ertelenmesi yönünde son birkaç günde yapılan ufak tartışmalar bile Türk parasının dış değeri üzerinde baskı yaratmaya başladığı net olarak gözleniyor.
Depremle birlikte hiper enflasyon etkisi daha da şiddetlenecek. Hiper enflasyona yakalanan bir Türkiye’nin bu depreme hiperenflasyon ortamında yakalanması, Türk parası, bütçe ve işsizlik alanlarda depremin yapacağı tahribatı daha da vahim hale getirecek, üstelik bunlara ilaveten seçimlerin ertelenmesi halinde ise politika, ekonomi ve sosyal alanların tamamında kriz tırmanacaktır.
Orhan Ökmen
Sesmir Yönetim Kurulu Başkanı
okmen@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.