Toplum, milli ve manevi değerlerden uzaklaştıkça, adalet, ahlak kavramları zayıfladıkça yapılan iş ne olursa olsun her türlü yolsuzluğun kapısı açılıyor ve hızla yayılıyor.
İletişim araçlarının hızla gelişip yaygınlaşması sonucu kültür değerlerimiz ve toplum yaşamını yakından ilgilendiren ahlaki değerlerimiz hızla yozlaşıyor. Yaradılışla başlayan, aile ve çevreyle gelişen eğitimle şekillenen insanın karakterini yansıtan ahlak anlayışı adeta anlam değiştiriyor, kişisel menfaatler, maddi hırs hak etmeden kazanma, hırsızlık, yolsuzluk kul hakkına tecavüz yaygınlaşıyor.
Başta büyük şehirlerimizde huzurlu bir hayat sürmek, güvenle sokağa çıkmak, hadisesiz eve dönebilmek adeta özlenir hale geldi. Edep ve haya dışı yaşantı günlük hayatımıza yerleşti. Cinayetler, tecavüzler, çocuk kaçırmalar, intiharlar, soygunlar, kaçakçılık, toplum sağlığımızı tehdit eden ve gıda terörüne dönüşen sahtekarlıklar her gün gazete sayfalarını ve televizyon ekranlarını dolduruyor. Yaşanan bu kötü tablo toplumun sosyal ve ekonomik yönden çöküşünü hızlandırıyor.
Görülüyor ki, toplum milli ve manevi değerlerden uzaklaşıp adalet, ahlak kavramları zayıfladıkça yapılan iş ne olursa olsun her türlü yolsuzluğun kapısı açılıyor ve hızla yayılıyor.
DEVLET, TÜKETİCİLERİ NASIL KORUR, AMA…
Anayasamızın 172. ve 173. maddelerinde “Devlet sanatkarı, esnafı, tüketiciyi korur” emri bulunuyor. Bakanlık görevim döneminde 2002 / 2007 yıllarında bu konuda önemli adımlar atıldı. Tüketiciyi ve Rekabeti Koruma Kanunu çıkarıldı, standartlara, patent haklarına kalite konusunda üretim ve piyasa denetimlerinde gerekli önlemler alındı. Medyada ki aldatıcı, örtülü reklamlar ve promosyon (eğitim ve kültür hizmetler hariç) yasaklandı. Bütün il ve ilçelerde mülki amirlerin gözetiminde meslek odalarının katılımı ile tüketici haklarını koruma kurulları kuruldu, tüketim ve dayanıklı tüketim malları için değişik garanti süreleri sağlandı. Tüketiciyi üzen olaylarda kurulların kararları her yıl belirlenen bedel sınırında kesin olmakla birlikte ayrıca Tüketici Mahkemeleri etkin hale getirildi. Böylece çok sıkı piyasa denetimleri başlatıldı. Fakat hala istenen seviyelere ulaşılamadı.
Özetle, devlet birimleri yetkilerini kullanıyor. Ama her şeyi devletten beklemeden halkımızın da haksızlıkları takip ederek mücadele etmesi gerekiyor. Bu durum karşısında bizi millet yapan milli ve manevi değerlerimizin güçlenmesi kültür değerlerimizin yozlaşmaması için okul çağından itibaren eğitimde ve toplumu etkileyen her alanda ciddi önlemler alma durumundayız.
DEMOKRASİ, İNSAN HAKLARI, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ
Vatandaşlarımız hangi inançta ve düşüncede olursa olsun öncelikle demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve özgürlükler açısından eşit haklara sahip olarak adalet kavramının kişiye gruba, siyasi eğilime göre farklı uygulanmadığı huzurlu bir ortam özlemindedir.
Devlet yönetimi sorumluluğunu yüklenmiş iktidar partisi ve demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan diğer siyasi partilerin karşılıklı kavga, hakarete varan suçlamalar, günlük kısır çekişmelerden uzaklaşıp çatışmasız uzlaşıya dayalı ve ülke menfaatlerini en üst düzeyde tutan politikalar uygulamaları önem taşıyor. Zira siyasi istikrarın sağlanamadığı dönemlerde toplumu oluşturan kesimler arasında da sosyal barış bozuluyor ve toplum giderek kamplara ayrılıyor.
MENFAAT GRUPLARI, DİNİ ÖZÜNDEN UZAKLAŞTIRIYOR
Diğer taraftan barış, kardeşlik, dayanışma, paylaşım dini olan İslam toplumunda insanları huzura kavuşturan ve ibadetin yoğunlaştığı kandiller, aylar, günler, bayramlar sadece kutlanarak hızla gelip geçmekte yapılması gereken vicdan muhasebesi ile iyiye, güzele yönelinme yeterince gerçekleşmediği için bazı İslam ülkelerinde yaşanan hazin tablo ürkütücü boyutlara ulaşmış durumda. Aslında olayın temelinde dinin özü kavranmadan siyasi ideolojik çeşitli menfaat gruplarının din diye şekillendirdiği bir hayat yaşanması yatıyor.
Arap baharıyla başlayan ve Ortadoğu’da süregelen savaşların meydana getirdiği bu hazin tablo ürkütücü ve endişe vericidir. Ölümler, tahrip olan şehirler, ölümden kaçarken ölüme sürüklenen mülteciler karşısında Birleşmiş Milletler başta olmak üzere Dünya kamu oyunun davranışları ibret verici ve düşündürücüdür.
HİCRET YENİDEN YAŞANIYOR
Komşularımız Suriye ve Irak’ta yaşanan yürekleri sızlatan gelişmeler, terör olayları ve sınır ötesi sıcak savaşların ülkemizi yakından içine sürüklediği durum giderek düşündürücü boyutlara ulaştı. Gönül isterdi ki İslam ülkelerinde tarihte inananlara yapılan şiddet, zulüm ve baskı sonucu M.S. 622 yılında yaşanmış olan kutsal hicret hareketi artık 21. yüzyılda yaşanmasın.
İslam coğrafyasında 2 Ekim 2016 günü Hicri Yılbaşı kutlandı. Keşke hicri yılbaşılar sadece takvim başlangıcı olarak kutlanmayla kalmayıp İslam dininin özü anlaşılarak ve yaşanarak kutlanabilse.
ŞİMDİ ÖZGÜRLÜK, BARIŞ, KARDEŞLİK ZAMANI
Müslümanların artık anlamlı bir değişim ve dönüşüm sürecine girerek vicdan muhasebesi yapması yeni bir hicret anlayışına kavuşması gerekiyor. Böylece zulümden adalete, esaretten özgürlüğe, düşmanlıktan kardeşliğe, savaştan barışa, yardımlaşmaya, sevgiye, karşılıklı güvene, ahlaki kurallara hicret edilmelidir.
İslam ülkeleri üzerinde yaşanan bugünkü karanlık tablo karşısında gerçek Müslümanların ülkem, milletim, ailem, kendim ve insanlık için ne yaptım ne yapmalıyım düşüncesine hicret etme zamanıdır.
Günümüzün hicret anlayışı bu olmalı o zaman toplum savaş yerine barışa, huzura, sağlıklı yaşayış ortamına, adil gelir dağılımına, özgürce ve insanca yaşamaya kavuşabilir.
Ali COŞKUN
coskun@turcomoney.com
58 ve 59 Hükümetler Sanayi ve Ticaret Bakanı
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.